Müslüman mı, Yoksa Tebaa mı Yetiştiriyoruz ? / Aliya İzzetbegoviç


Kısa bir süre evvel, iyi ve heyecanlı bir Müslüman olan yakın dostumu, Müslüman gençliğin eğitimi hususunda bir makale ya­zarken buldum. Bitmemiş, fakat ana fikirleri ortaya konmuş olan makaleyi okudum. Dinin ruhuna uygun bir eğitimde ısrar eder­ken dostum, ebeveynleri, çocukları nezdinde nezaket, iyi dav­ranma, tevazu, kendisini ön plana çıkarmama, merhamet, bağış­lama, kadere boyun eğme, sabır vs. hasletlerini kazandırmaya çalışmalarını davet ediyor. O, çocukların sokaktan, kovboy ve kriminal filmlerinden, faydasız basından, saldırganlığı ve yarışmacılık ruhunu tahrik eden sporlardan vs. uzak tutulmaları hu­susunda eğiticileri özellikle ikaz ediyordu. Yine de dostumun makalesinde en sık rastlanan kelime "itaat" idi. Evde çocuk ana ve babaya, mektepte hocaya, okulda öğretmene, sokakta düzen koruyucusuna (polise), yarın ise işte müdüre, şef ve sorumluya karşı itaatkâr olmalıydı.


"İdealini" tasvir etmek maksadıyla yazar, her türlü kötülük­ten sakınan, sokakta dövüşmeyen, kovboy filmleri seyretmeyen (onun yerine müzik okuluna giden), futbol oynamayan (çünkü bu spor çok fazla serttir), uzun saçı olmayan, kızlarla gezmeyen ("zamanı gelince ana ve babası onu evlendirir") bir çocuğu tas­vir etmektedir. O asla bağırmaz, sesi hiçbir yerde duyulmaz, o her zaman ve her yerde teşekkür eder ve özür diler. Yazar söyle­miyor ancak devam edebiliriz: Hakkını yiyorlar o susuyor. Şamar vuruyorlar o karşılık vermiyor, sadece bunun iyi bir şey olmadı­ğını ortaya koymaya çalışıyor. Tek kelimeyle o "karınca bile ezmeyenler" dendir vs.


Bu makaleyi okurken, cehenneme giden yolun iyi niyetlerle döşendiğini ifade eden o sözü anladım. Ve sadece bu değil, bi­zim son asırlardaki gerilememizin en az bir sebebini tespit etti­ğimi düşünüyorum: İnsanların hatalı eğitimi.


Aslında, asırlardır, birinci kaynaktan gelen İslamî fikrinin anlaşılamamasının neticesi olarak biz, gençliğimizi yanlış eğitiyo­ruz. Düşmanımız eğitimli, sert ve pervasız, Müslüman ülkeleri teker teker işgal ederken biz gençliğimize nazik olmasını, "sine­ğe bile kötülük düşünmemesini", kaderine boyun eğmesini, "her türlü iktidar Allah'tan olduğuna göre "her türlü iktidara ita­at içinde olmasını öğretiyoruz.


Gerçek kökenini bilmediğim, fakat kesin olarak İslam'dan kaynaklanmayan itaatin bu mutsuz felsefesi mükemmel ve baht­sız bir şekilde birbirini tamamlamaktadır: Bir taraftan o, canlı olanları ölü haline getirmekte, diğer taraftan ise din adına yanlış ülküleri ön plana çıkararak, daha yaşamadan evvel ölen kimse­leri İslam'ın etrafına toplamaktadır. O, normal insan mahlûkla­rından, suç ve günah duygularının takibatında, aynı zamanda hakikatten kaçan ve pasiflik ve tesellide sığınak arayan hayatı ıskalamış şahsiyetler için çok cazip olan, kendinden emin olma­yan insanlar yaratmaktadır.


Günümüz uyanış asrında, bizzat İslam düşüncesinin savunu­cuları veya kendini öyle tanımlayan kimselerin her türlü karşı­laşmayı (kavgayı) rutin olarak kaybetmeleri ancak bu şekilde açıklanabilir. Yasaklar ve ikilem felsefeleriyle ağa yakalanmış olan yüksek ahlak sahibi bu insanlar, ne istediklerini bilen ve hedeflerine ulaşmak için her aracı mubah gören, daha az ahlak­lı, az medenî fakat kararlı ve acımasız karşıtlarıyla karşılaştıkla­rında kendilerini ikinci derecede (alt, aşağı seviyede) görmekte­dirler.


Müslüman halkları idare eden kimselerin İslam içinde terbi­ye görmüş ve İslam düşüncesinden esinlenmiş kişilerden olma­larından daha tabii ne olabilir? Ancak onlar bunu basit bir se­bepten dolayı başaramamaktadırlar: İdare etmek için değil ida­re edilmek için eğitilmişlerdir.


Müslüman ortamında bizzat Müslümanların topraklarına hakim olan yabancılara, yabancı fikirlere ve siyasî ve ekonomik zulüme karşı direnç göstermelerinden daha mantıklı bir şey ne ola­bilir? Ancak onlar bunu yine o bilinen sebepten dolayı yapama­maktadırlar: Seslerini yükseltmek için değil, itaat etmek için eği­tilmişlerdir.


Müslüman değil, tebaa… Mükemmel, sakin, tam tebaa. Nere­deyse uşaklar eğitiyorduk (veya topluyorduk). Bizimle her türlü iktidara ne mutlu!


Fitne, esaret ve adaletsizlik dolusu olan bir dünyada, gençli­ğe sakınmasını, sakin olmasını, itaat etmesini öğütlemek aynı zamanda kendi halkının ezilmesi ve esir edilmesinde ortak ol­mak değil midir?


Söz konusu psikolojinin birçok bakış açısı vardır. Onlardan bi­ri her zaman tekrarlanan geçmiş hakkındaki hikâyedir. Gencimi­ze İslam'ın ne olması gerektiği değil, eskiden ne olduğu anlatıl­maktadır. O, Alhambra ve geçmişteki fetihleri, Binbir Gece'nin şehrini, Semerkand ve Kurtuba'daki zengin kütüphaneleri bilir. Onun ruhunu devamlı olarak geçmişe doğru çevirmektedirler ve o, ondan yaşamaya başlar. Tabiî ki geçmiş önemlidir. Ancak bu­gün, eski atalarımızın yaptığı mükemmel güzellikteki tüm camile­ri saymaktan çok, mahallemizdeki mütevazı camimizin eskimiş çatısını tamir etmek daha önemlidir. Hatıralardan ve geçmişi ar­zulayarak yaşamaya sebep olacaksa eğer, bütün o muhteşem ta­rihi yakmak gerekecek galiba. Eğer, geçmişte yaşanamayacağını ve kendimizin bir şeyler yapmamız gerekeceğini öğrenmemiz şart olacaksa, o muhteşem abideleri yakmak daha iyi olur.


Bu yıkıcı teslimiyetçilik ve karşı gelmeme pedagojisinin, en az elli yerinde mücadele ve direniş prensiplerinin zikredildiği Kur'an adına öğütlenmesi ayrı bir paradokstur. Rahatlıkla söyle­nebilir ki Kur'an teslimiyetçiliği yasaklamıştır. Çok sayıda sahte büyüklük ve otorite yerine Kur'an, sadece tek ve biricik teslimi­yeti tesis etmiştir: Allah'a olan teslimiyet. Ancak Allah'a olan bu teslimiyette Kur'an insan için özgürlük inşa ederek, onu bütün korkulardan ve diğer bütün teslimiyetlerden kurtarmıştır.

Şimdi, ana babalara ve eğitimcilerimize ne tavsiyelerde bulu­nabiliriz?


Her şeyden evvel, gençlerde bulunan güçleri öldürmemeleri­ni tavsiye edebiliriz. Öyle yapacaklarına, onları yönlendirsin ve belli bir şekle soksunlar. Onların uyuşuğu Müslüman değildir ve ölü birini İslam'a "çevirmenin" imkânı yoktur. Müslümanları eğitmek için insanları eğitsinler, hem de en mükemmel ve kap­sayıcı şekilde. Onlara tevazudan çok şeref ve haysiyet, teslimi­yetçilikten çok cesaret, merhametten çok adalet hakkında ko­nuşsunlar. Kendi yolundan gidecek ve bunun için kimseden izin istemeyecek şeref sahibi bir nesil yetiştirsinler.


Çünkü aklımızda hep tutalım: İslam'ın ilerlemesini her türlü ilerlemeyi olduğu gibi sakin ve teslimiyetçi kimseler değil, ce­sur ve itiraz (isyankâr) ruhlu kimseler gerçekleştirecektir.

(Kasım, 1971 Aliya İzzetbegovic / İslam Deklarasyonu Ve İslami Yeniden doğuşun sorunları)


--
Blog Adresim
http://sivilinisiyatif.blogspot.com
-------------------------------------------------------------------------
İster Mermi Kullansın, İster Oy Pusulası,
İnsan iyi nişan almalı, kuklayı değil kuklacıyı vurmalı...
-------------------------------------------------------------------------

MALCOLM X'İN AZİZ HATIRASINA (Son Günleri/Suikast):
http://www.youtube.com/watch?v=Vf8_oZf7nRo#GU5U2spHI_4

--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Bu grubun hiç bir siyasi oluşum ,parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır...Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR..

Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.
-----------------------------------------------------------------
"ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ" grubu.
Bu gruba posta göndermek için , mail atın : anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.