| ||||
| ||||
“Gizlilik derecesini benden iyi kimse bilemez. Bu konuda ehli vukuf (bilirkişi) olabilecek durumdayım. Ve bu sıfatla arz ediyorum ki, bir evrakın üzerinde ‘gizli' ya da ‘çok gizli' yahut da ‘kişiye özel' şeklinde bir damga bulunması, o evrakı kendiliğinden gizli, çok gizli ya da kişiye özel hâle getirmez. Çünkü evraka bu şekilde damga vuranlar, genellikle bu işin mahiyetinden haberdar değildir.” Yukarıdaki ifadeler, Ekim 1997'de Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi önünde yaptığım ilk savunmamdan alınmıştır. Bu savunma, Türkiye'de darbe dönemlerinde hukuka yapılan baskı ve yargının işleyişi bakımından tarihî bir belge niteliğindedir. *** Allah bana çeyrek asırlık devlet hizmeti ve toplam olarak kırk yıldan fazla kamu hizmeti nasip etti. Hasbelkader bürokrasinin en tepesine tırmandım ve Başbakanlık Müsteşarı oldum. Uzun yıllar boyunca ‘devlet güvenliği' ile ilgilendim. 15 Mayıs 1980 tarihinde bir Başbakanlık Genelgesi ile ‘devletin güvenlik koordinatörü' olarak görevlendirildim. Başbakanlıkta kripto/kozmik evrak servisini kurdum. 1977'de İçişleri Bakanlığı'nda, 1980'de Başbakanlık'ta ve 12 Eylül'den sonra 1983-1986 yılları arasında Başbakanlık'ta bütün gizli evrakı bizzat değerlendirdim. Müsteşarlığım sırasında ‘devlet sırrı' ve ‘gizlilik' kavramlarının gelişigüzel kullanıldığını ve istismar edildiğini görerek bunu kurala bağlayan bir genelge hazırladım. Kaderin garip cilvesine bakınız ki, yıllarca devlet sırlarını ihtimamla muhafaza eden ve devlet sırlarına sahip çıkan beni, eski TCK'nın 136. maddesine göre, devlet sırrını ifşadan DGM önüne çıkardılar. 28 Temmuz 1997 tarihinde, YDP Genel Başkanı sıfatıyla bir basın toplantısı tertip ederek illegal ‘Batı Çalışma Grubu' cuntasını açıklamış ve 28 Şubat Darbesi'nin belgelerini dağıtmıştım. Daha önce bu belgeleri Ankara DGM Savcılığına, Ankara C. Başsavcılığına, Cumhurbaşkanına, Başbakana ve Yüksek Askerî Şûra üyelerine de vermiştim. DGM Savcılığı, darbe ihbarında bulunduğum kişiler hakkında soruşturmaya gerek duymazken, beni önce gözaltına aldı ve sonra da hakkımda dâva açtı. 28 Şubat'ın kuvvetli adamı Org. Çevik Bir'in ve Genelkurmay Adlî Müşaviri'nin gölgesi mahkemelerin üzerine düşmüştü. Bir yıl kadar yargılandıktan sonra, askerî üyenin muhalefetine rağmen, dürüstlük timsali Mahkeme Başkanı Turgut Okyay sâyesinde beraat etmiştim. *** Bugün artık Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi ve onun bağımsız yargıya yaraşan kararı var. Bu tarihî kararı şöyle özetleyebiliriz: ‘1. İsnat edilen suçların niteliği, olayın vahameti ve delillerin karartılması ihtimali nazara alındığında, devlet sırlarının saklandığı yerlerde bile olsa, arama yapılmasına yasal engel bulunmadığının kabulü gerekir. 2. Aksine düşünce, devlet sırrı kavramının arkasına saklanılarak, suça ilişkin delillerin gizlenmesi ve bilâhare yok edilmesine zemin hazırlandığını akla getirebilir. 3. Bu gibi zan ve düşüncelerin ortadan kaldırılması için hâkim güvencesiyle bu gibi yerlere girilerek, devlet sırlarına zarar vermeden suç delillerinin araştırılması, hukuk devletine güveni arttıracaktır.' Bu şekilde sağlam bir hukuk düşüncesine sahip olan mahkemelerin ve hâkimlerin sayısı arttıkça, Türkiye'de demokratik hukuk devleti idealinin yaşatılacağına inanıyorum. *** ‘Devlet sırları' ve bunların muhafazasına gelince şu hususları belirtmekte fayda görüyorum: 1. Âcilen yeni TCK'nın ‘Devlet Sırlarına Karşı Suçlar'ı düzenleyen Yedinci Bölümü'ndeki 326.-339. maddeler arasındaki hükümler gözden geçirilerek, madde gerekçeleri dışında geniş bir yorum hazırlanmalıdır. 2. Başbakanlıkta, ‘devlet sırrı' kavramı incelenmeli ve gizlilik dereceli evrakın tasnifi yeniden değerlendirilerek kurallara bağlanmalıdır. Gizlilik derecelerinin verilmesinde hassas davranılmalı ve bu dereceler rastgele verilmemelidir. 3. Gizlilik dereceli evrakın saklanması kurala bağlanmalıdır. 4. Yargı mercileri, gizliliğin aleniyete intikal etmemesine azamî itina göstermek şartıyla gizli evrakı inceleyebilmelidir. 5. ‘Suç' hiçbir şekilde ‘devlet sırrı' olamaz. Meşru hukuk nizamı dışında suç teşkil edecek belgeleri aleniyete intikal ettirmek her vatandaşın görevidir. Eski TCK'nın 151. maddesine ve yeni TCK'nın 333. maddesine göre, ‘Bu maddede tanımlanan suçların işleneceğini haber alıp da bunları zamanında yetkililere ihbar etmeyenlere, suç teşebbüs derecesinde kalmış olsa bile altı aydan iki yıla kadar hapis cezası verilir.' *** Sözün özü, Gladyo'nun, cuntanın, darbecilerin sırlarını ‘devlet sırrı' diye yutturmak isteyenler, artık içinde bulunduğumuz dünya ve Türkiye şartlarında buna muvaffak olamayacaklardır. HASAN CELAL GÜZEL-RADİKAL |
--
Dr. Tarık Ziya
Toplumsal Onarım ve Siyasal Rehabilitasyon
Ana Bilim Dalı Başkanı Yardımcısı
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.