[anadoluhaber] Osmanlı ve Günümüzdeki Misyoner Faaliyetleri

OSMANLI VE GÜNÜMÜZDEKİ MİSYONER FAALİYETLERİ

 

 

 

         Misyonerlik yurt içinde veya uzak mesafelere Hıristiyanlığı yaymak için kurulmuş bir örgüttür.

 

            Batılı Hıristiyan başkentler inkar ederler ama aslında onlar diplomatlarıyla, gizli servisleriyle, elçilik teşkilatları ve  tüm devlet güçleriyle misyonerlerin arkasında olmuşlardır.  Bu arşiv belgesinden öğreniyoruz ki, misyonerler Ermeni teröristlerine düzenli maaş vermişlerdir. Katolik tarikatların hemen hepsinin arkasında FRANSA, Protestan örgütlerinin gerisinde de ABD, İNGİLTERE vardır. Rusya ise Ortadoks’ları kullanmıştır.

 

            Hiçbir batılı Hıristiyan başkent, misyonerlerin sebep olduğu faciaların sorumluluğunu sırtından atamaz.  Misyonerler; diplomat, casus, kilise hep iç içe olmuş ve hükümetlerin direktifleriyle hareket etmişlerdir.

 

            FRANSA laikliği benimsedikten sonra bile FRANSA dışındaki tarikat okullarına yardım etmeye devam etmiştir.  Öteki devletlerde hedeflerine ulaşmak için misyonerleri dış politikada kullanmışlardır.

 

            Sözde kendini Allah (c.c.)’a adamış fedakar ve iyiliksever(!) din adamları kisvesiyle dolaşan bu şarlatanlar, ayaklanmayı bizzat teşvik ettikleri halde, daha sonra Türklerin Ermenileri katlettiğine dair yalanı bütün dünyaya yaymışlardır. İşte sözde Ermeni katliamının esas çıkış sebebi budur. Türklerden nefretini hiçbir zaman gizlemeyen Montgenthau, Osmanlı Ermenilerinin Rus ordularının safına geçip Türk askerlerine karşı savaştığını itiraf etmesine rağmen yine de Osmanlı Devletini Ermenileri katletmekle suçlayabilmektedir.

 

            Misyonerler bir ülkeyi kültürel açıdan tamamen yıkmadan, kendileri o ülkeyi tamamen fethetmiş saymazlar. Misyonerler yönettikleri okullarda din ve mezhep yayma amacını sömürgecilik ve hatta istila hedefiyle bütünleştirmişlerdir. Misyonerler, arkalarından aldıkları güçle yani kendilerini görevlendiren devletlerden aldıkları güçle girdikleri ülkelerin huzurunu, sosyal yapısını, ahlakını, siyaset ve eğitimini etkileyerek “sürekli kargaşaya” itilmelerine sebep olmuş ve nihayet ülkenin Avrupa devletlerinin himayesine girmesi için çaba harcamışlardır.

 

            Fransız Misyonerleri Cemiyeti’nin Başkanı ve Müstemlekeler Başkanlığı’nın Kuzey Afrika Müsteşarı Louis MASSİGNON misyonerlik konusunda en yetkili ağız olarak; “Müslümanların her şeyini tahrif ve mahvettik. Dinleri, inançları, ahlakları, dine bakışları ve insanı duyguları mahvoldu. Onların milli, manevi değerlerini, batı medeniyeti potasında eriterek, kendimize benzettik. İslamiyetten uzaklaştırdık. İslamiyeti öğrenmeyi, yaşamayı, namaz kılmayı ve Kur’an-ı Kerim öğrenmeyi, suç ve gericilik olarak göstermeyi başardık. Artık çoğu, tam olarak hiçbir şeye inanmıyorlar. Ehl-i Sünnet itikadı, başta gelen düşmanımızdır. Bu itikadı geçmişe sapık itikatlara yönlendirdik. Son yıllarda ise Müslüman görünen bazı ilahiyatçılarla, on dört yüzyıllık itikatlarını, ibadetlerini tartışır hale getirdik. Derin bir boşluğa düşürdük. Bundan sonra siz misyonerlerin işi daha kolay; maaş bağlayarak, vize vaadi, yurtdışında iş imkanı, hatta cinselliği kullanarak Müslümanları Hıristiyan yapınız…”

 

            Bir misyoner kolejin gerçek ülküsü, yalnızca gençlerin entelektüel ve kültürel düzeylerini yükseltmek değil, en önemlisi onları sadık, istekli ve fedakar Hıristiyanlar olarak yetiştirmektir. Bu cüretkar ifade Amerikan Misyon Teşkilatı’nın en aktif elemanlarından Thomas CHRİTE’e aittir. (s. 152)

 

            Misyonerleri kiliselerin rutubetli mahzenlerinden yönetilen basit birer propaganda aracı olarak değil, emperyalizmin keşif kolu olarak kabul etmek gerekir.

 

            Misyonerlerden kurulu birer silahsız orduya sahip bulunan Amerikan, İngiliz, Fransız, Alman, İtalyan hükümetleri yerleşip sömürmek istedikleri ülkede silahlı kuvvetlerinden önce misyoner örgütlerini yollamış, kendi kültürleriyle özdeşleştirmiş böylece öz kültürlerine ortak etmişlerdir.

 

            Hıristiyan kiliselerinin, Hıristiyan olmayan ülkelerde bu dini yaymak için kurdukları örgüte “misyon” bunları idare eden ve faaliyet gösteren din adamlarına da “misyoner” denilmektedir. 1867 yılına kadar ecnebilerin Osmanlı memleketlerinden gayrimenkul satın almaları yasaktı. TÜRKİYE’yi yönetenler yabancı okullar açmalarıyla Osmanlının yapmış oldukları hatalara düşmüşlerdir. Misyoner okulları aslında sömürgeci devletlere birer işbirlikçi yetiştirmektedir. Zamanında misyoner okullarından mezun olan öğrenciler kolejleri kurmak için gönderilen paranın bu ülke ile ortak ticareti sayesinde yüklü faiziyle birlikte fazlasıyla geri ödendiğidir.

 

            Gene İngiliz misyonerlik okullarında öğretmenlerle öğrenciler arasındaki kaynaşmanın sağlayacağı rahatlıkla bütün öğrenciler İngiliz düşüncesini benimseyecek, İngiliz örf ve adetlerini anlayacak ve onları seveceklerdir. Hıristiyanlık kapitalizmin emrine girmiş, sömürge düzenlerinin artmasında, kurulmasında çok önemli rol oynamıştır. Emperyalizm ve kapitalizmin şirin gösterilmesinde önemli rol oynamıştır. Din ve mezhep propagandasının altında TÜRKİYE topraklarının ele geçirilmesi gibi bir art niyet yatmaktadır.

 

            Gap Cephesi Komutanı Kazım KARABEKİR Paşa “Misyoner teşkilatının içyüzünü bilmeyen müstemleke halkının esaretten kurtulması şöyle dursun, bu teşkilata karşı kayıtsız kalan müstakil milletlerin bile geleceği tehdit altındadır.” Demiştir.

 

            KENYA Devlet Başkanı Jomo KENYATTA;  “Hıristiyanlık Afrika’ya geldiğinde bizim topraklarımız, Hıristiyanların ise İncilleri vardı. Hıristiyanlar bize gözlerimizi kapatarak dua etmesini öğrettiler, gözlerimizi açtığımızda onlar bizim topraklarımızı, biz ise onların İncillerini almıştık!”

 

            Robert Kolejlin ilk müdürü olan George WALHBURN; “Bu kolej sadece şu hususu gerçekleştirmek için kurulmuştur. O da Türk halkına Hıristiyan eğitimi vermektir”

 

            Yazarlarımızdan Kasım GÜLER ise; “Amerikan Koleji misyoner mektebiydi. Her gün İncil okuturlardı, kiliseye götürürlerdi. Biz Müslüman insanız, ben isyan ediyordum.” Demiştir.

 

            Robert Kolej, ABD’nin TÜRKİYE’de kurduğu en mühim kültür, siyaset ve eğitim kurumudur. ABD bu kolej vasıtasıyla yüz yılı aşkın bir süreden beri bizim kültürümüzle savaşırken, bir Osmanlı vilayetinden ibaret olan BULGARİSTAN’ın müstakil bir devlet olarak ortaya çıkmasını temin etmiş, imparatorluğun gayri Türk Gençlerini Türk düşmanı birer ayrılıkçı olarak yetiştirmiş ve hepsinden önemlisi özenle eğittiği idaresi sınıfı; yazar, gazeteci, sanat ve bilim adamlarını kullanarak TÜRKİYE’yi denetim altında bulundurmuştur.

 

            Amerikan Board’ın ünlü ajanı Frank GATES’in de itiraf ettiği gibi “imparatorluktaki yabancı okullardan hiçbiri Robert Kolej ölçüsünde bir sisteme, amaca, belirli bir fikri aşılamaya ve kültürel bakımdan yoğurmaya muvaffak bir plana sahip değildir!  (Gates, Calep Frank, Not To Me Only. Pricenton Univeksity Pers. Pricenton 1943 s. 194 Necmettin TOZLU age. s. 160)

 

            Robert Kolej’in ilk müdürü, George WASHBURN, bu kolej sadece şu hususu gerçekleştirmek için kurulmuştur. O da  Türk halkına Hıristiyan eğitimi vermektir.

 

            Sevgili Kasım GÜLEK ise, “Amerikan Koleji misyoner mektebiydi. Her gün İncil okuturlardı, kiliseye götürürlerdi. Biz Müslüman insanız, ben isyan ediyordum diye söylemektedir.

 

            Bu arada eski Başbakanlardan Bülent ECEVİT’inde Robert Kolej mezunu olduğunu unutmayalım. Herhalde TBMM’nin, hatırlanacağı gibi  açılışında başörtülü olduğundan Merve KAVAKÇI’nın susturulması için Meclise havale etmesinde mezun olduğu okulun etkisini görmekteyiz.

 

            50 yıl boyunca TÜRKİYE’de faaliyette bulunan Robert Kolej’nin ilk müdürürün WASHBURN, öğrencilerin yoğun bir Hıristiyanlık eğitimine tabu tutulduğunu  hatıralarında şöyle anlatmaktadır.

 

            Osmanlı topraklarında, Osmanlı Devleti aleyhine eylemci ve hatta isyancı yetiştirecek kadar pervasız ve Osmanlı yönetimini yıkıp, yerine Avrupa taraftarı bir idare getirmeye! Teşebbüs edecek kadar da cesur olan bu kolej, Türk çocuklarını dini ayinlere katılmaya mecbur tutacak kadar da cüretkardır.

 

            Bu kolej sadece şu hususu gerçekleştirmek için kurulmuştur, “o da Türk halkına Hıristiyan eğitimi vermektir.”

 

            Robert Kolej’de ve diğer Amerikan okullarında TÜRKİYE’ye ve Türklere ne gibi bir tuzaklar kurulduğu yine Amerikan Board’ın bir yan kuruluşu olan T.M.A.S. Raporları’na dayanarak dikkatinize sunmak istiyorum:

 

            Cyrus Hamlin My Life and Time isimli eserinde kolejin Hıristiyanlaştırma faaliyetlerini uzun uzun anlatırken T.M.A.S. Raporları’nda Türklerin Türklere, Rumların Rumlara, ya da Ermenilerin Ermenilere propaganda yapmasının daha etkili ve inandırıcı olacağı ifade edilmektedir. Raporda “bütün Hıristiyanların en büyük problemi belki de Hıristiyanlığın yabancı, dinsiz milletlere kabul ettirilmesi ve bir nebat gibi kök salmasıdır” denildikten sonra Dr. Güvtav VARNECK’in önerileri savunularak, şöyle devam edilmektedir: Tek tasarlanabilir yol, her millete kendi adamlarının, Rumlara, Rumların, Ermenilere Ermenilerin, Kıptilere Kıptilerin, Nasturilere Nasturilerin İncil’i nakletmesidir. Rapor böyle uzayıp gitmekte, oldukça tafsilatlı uygulamalara yer vererek misyonerlik faaliyetlerinin yürütülmesini amaçlamaktadır. Raporda terbiyeden amaç Hıristiyanlaştırmaktır.

 

            Robert Kolej’in ülkemizdeki azınlıklarla ilgilenmek ve onları Türk Devleti’ne karşı kışkırtmak için açıldığı, azınlıkları okullarına kaydetmek suretiyle  bu amaçları konusunda faaliyetlerini sürdürdüğü bilinmektedir.

 

            Robert Kolej, 1863-1964 yılında eğitime açılmasına rağmen 1901-1902 yılına kadar okulda bir tek Türk öğrenci dahi kaydedilmemiştir. Bir yıl sonra 1902-1903 yıllarında 17 Türk çocuğunu kayıtlı öğrenciler arasında görüyoruz. Aynı öğretim döneminde bir Türk çocuğu da okuldan mezun olmuştur. Okula ne zaman kayıt olduğu bilinmeyen bu Türk çocuğunun Tevfik Fikret’in daha sonra papaz olan oğlu Haluk olabileceğine dair tahminler vardır.

 

            Robert Kolej’in en büyük başarısı Bulgar Devleti’ni kurmayı planlamış, sonra da örgütçüsü, isyancısı, yazarı ve gazetecisi, generali, diplomat, dilcisi ve kurucu meclis üyesi, bakanı ve başbakanıyla bu devletin kadrosunu yetiştirmiştir.

 

            Amerikan misyonerleri bu Bulgar meselesinin o kadar içindedirler ki, Türk tarihinin en büyük facialarından biri olan 1877/1878 Osmanlı Rus, Romen savaşından sonra Robert Kolej’i müdürü George WASBURN, bakınız neler yazmıştır:

 

            Osmanlı İmparatorluğu yenildi ve perişan, hepimiz sevinç içerisindeyiz. Pervaneler adlı romanında olay şu veciz cümleyle özetlemiştir: “Gerçekte buraya Türk giremez demek doğru değildi, Türk girer fakat Türk çıkamaz.”

 

            Zamanın İngiltere Dışişleri Bakanı “Türkler’e Müslümanlıkları açısından hiçbir şekilde taraftar değilim, Eğer Hıristiyan yapılabilirlerse son derece mutlu olacağım. Deyişle düşüncelerinin/maksatlarının ne olduğu açıkça belli olmaktadır.

 

            26 ncı ABD Başkanı Thedor ROOSEVELT; “Dünyada herkesten önce ezmek istediğim iki güç İSPANYA ve TÜRKİYE’dir.”

 

            İlk anayasamız olarak kabul edilen Tanzimat Fermanı’nın gayrimüslim Osmanlı azınlıkları için getirdiği teminatlar, Protestanların kendi kiliselerine kavuşmaları, Osmanlı Hükümeti’nin Protestanları ayrı bir millet olarak kabul etmesi, özellikle Bulgar ve Ermenilerin Amerikan okullarına olan taleplerini artırmıştır.

 

2001 yılında TÜRKİYE’deki yabancı okullar tablodaki gibidir:

 

ÜLKE

OKUL SAYISI

ABD

4

FRANSA

6

İTALYA

2

ALMANYA

1

AVUSTURYA

1

 

            Lozan Antlaşması’ndan sonra çıkarılan çeşitli kanunlarla azınlık okulları bugünkü statülerini kazanmışlardır. Lozan’dan hemen sonra 01 MART 2004’te yürürlüğe giren Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile bütün azınlık okullarında dini faaliyetler yasaklanmış. Bu okullar doğrudan Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı konuma getirilmişlerdir.

 

            Kız misyoner okullarında Ermeni, Rum ve Müslüman çocuklarına Amerikan tarzı “kozmopolit” eğitim verilmekte ve hızla, Üsküdar Amerikan Kız Kolleji’ne 1902 de girmiş olan Halide Edip ADIVAR örneğinde gördüğümüz gibi “Amerikanlaşmış” ve misyoner hocalarına hayran yeni tür anlayışta insanlar oluşturuluyordu.

 

            Misyonerliği Osmanlıdan itibaren ele almaya çalıştık. Fakat bu şer oyun o zamandan günümüze kadar bütün gayreti ile ilerlemeye devam etmektedir. Yapacağımız dinimizi doğru kaynaklardan öğrenmek oynanan oyunlara meydan vermemektir.

 

Selam, saygı ve dualarımla.

 

Yakup MUSA

 

29.07.2010

 

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.