Karanlıkta Düşünürken

Geçtiğimiz günlerde yargıtay tarafından cezası onananan ve yeniden cezaevine girecek olan Milat Gazetesi yazarı Yakup Köse 28 şubat döneminde Keşke assalardı beni diyerek STK'lara sitemde bulundu

Bazen düşünüyorum; bütün gün koşuşturup, gece yarısı evime geldikten, çocuklarımı uyur bulmanın hüznü, onlara çocukluklarını bir baba olarak pek yaşatamamanın ıstırabı ile, karanlıkta pencere kenarında oturup, düşünüyorum.

Şu "14 yaşında idam kararı" mevzuu; hani verdiler cezayı, kırdılar kahkahalar eşliğinde kalemimi, dönüşte bir de subay öznesi tarafından da "burada asılacaksın" dendi, assalardı beni o darağacında!

Kurtulurdum!

 Her şey olup bitmiş, belki “siyasi davaların vahşeti”, “müslümanlara yapılan zulmün şiddeti” meselesi açıldığında, (her ne kadar ölmüş olsak da!) canlı-yaşanmış bir örnek olarak gösterilir, idrar yarışına çevriliren "Erdal Eren" meselesinde, "o 17, bizimki 14 yaşında idam edildi, naaaberr!" denilmesine, idam günü, senede bir defa da olsa "hakkıyla anılmam" gerçekleşirdi!

 Bizim camianın elindeki kozlar(!) da güçlenirdi; belki şimdi ölümden dönmüş biri olarak kanlı canlı yaşadığımdan, "ama... fakat.." lı cümleler kuramıyor olabilirler bazıları; assalardı, belki "çok daha rahat" diyelim "demokrasi düşmanlarına" karşı ölmüş olan beni savunabilirlerdi.

Bazen, işte gecenin bir yarısı, o televizyon programı, bu toplantı, şu davetten yorgun olarak eve döndüğümde, çoktan uykusuna dalmış olan çocuklarıma bakarak, bazen ve epey şiddetli, böyle düşünüyorum!

 "Düşünüyorum" demiş, "öyleyse varım"; ben Varım ve düşünüyorum; “Varım” diyorum, o hâlde geçmiş bir kenarda kalacak, yaşanmışlıklar bir tecrübe olacak, bugünümden yarınımı doğuracaklar; düşünüyorum ve bu bir "gaflet" diyorum, varım çünkü, Allah beni astırmadı, niçin, sebep ne bilmem, astırmadı, onca badireyi de atlattırdı, kurşun yaraları, dipçik darbeleri altında yine yaşattı, bugünü gösterdi, o hâlde bunda bir "sebeb-i hikmet" kırıntısı bulmaya, bu küçük aklımla uğraşacağıma, "Yaşayacak-Yapacak İşlerim Varmış ki bugünü gösterdi, o hâlde, kıymetini bil ve aldığın her nefeste o yaşatılan alçaklıklarının, kime ve hangi sebep için olursa olsun, yapılamayacak bir alçaklık olduğunu göster!

Böyle düşünüyorum!

 Böyle düşünüyorum ve böyle de yaşamaya çalışıyorum!

 Mümkünler ve Kataraktlar" başlıklı makalemde de, aslında bu "gaflet düşüncesi"ni anlatmaya çalışmıştım; tekrar okuyabilirseniz anlarsınız.

 - Teşhis ettiniz, o halde tedavi yapınız! Ama hâlâ teşhisten, ‘eski TC’nin eski SSK hastaneleri gibi,  dört sene sonraya ‘katarakt ameliyatı’ günü verircesine, tedavi aşamasına geçilmiyorsa, kimse kusura bakmasın! Elbette mesele böyle ise! Fakat kulislerden gelen bilgiler bunun böyle olmadığına dair!"

Böyle yazıp, sayın Başbakan ve sayın Arınç'ı, sayın S. Ergin’i bir kenara koyarak, "kulislerde" konuşulan bazı şeyleri hissettiğimi anlatıp, Ankara'daki birilerinin "Onlar da kim? Üç beş çapulcu! Tavır koysalar ne olur!” dediklerini yazmış ve bu durumlarının "ölürlerse ölsünler" demeye denk geldiğini anlatmıştım; ölsek, "demokrasi mücadelesi"ni daha "rahat" verebilirlerdi bahsini yukarıda bunun için yazdım.

 

Ben bu kişilerin samimi olmadıklarına inanıyorum; en azından benim durumumda. Hem tarafıma yapılan uygulamanın "kötülüğünden" bahsedecek hem de elini kıpırdatmayacaksın!  Ama bu elbette tek başına olmuyor!

"Müslüman STK'lara Çağrı" ve "Bir Kez Daha STK'lara Sesleniyorum!" başlıklı makalelerimde, kapınız çalınmadan, geç olmadan hareket edin demeye getirdim! Bunu söylerken onların hiç bir şey yapmadıklarını demek istemiyorum; elbette yapıyorlar, bunu herkes de görüyor. Ama... Ama bir şey eksik!

Mesele, Yakup Köse, Salih Mirzabeyoğlu meselesi değil!

Mesele, Anadolu'nun önünün kesilmesi!

STK'larla alakalı makalelerim, "şahsi" değil, Anadolu, bölgemiz için!


Bir makalemden hatırlayalım:

"...28 Şubat sürecindeki hiçbir dava yargılanan ‘sanık’ların şahsıyla alâkalı değildir. Müslüman Anadolu halkını ezmeye matuf bir hareketin parçası olarak Anadolu’nun evlatları yargılandı, mahkûm edildi. Bu sebepten 28 Şubat mahkemesi mühimdir, sahiplenilmelidir. “Çileyi ben çektim, hesaplaşmayacağım” demek, “Ben çile çektim benim çocuklarım da çeksin” demektir. 28 Şubat cuntası tüm şubeleriyle yargılanıp Müslüman Anadolu halkının hesabı sorulmalıdır. Üstad’ın Menderes’e söylediği, “Asmazsan asarlar” sözünden mülhem, “Yargılatmazsak yargılanırız” diyerek yazımı noktalıyorum!"

STK'ları harekete geçmeye çağrı sebebim, 17 Aralık Operasyonu ile de anlaşılmış olmalı herhalde; özellikle E. Bayraktar'ın ve peşisıra istifa eden vekillerle!

Şimdi Yalçın Akdoğan'ın "kumpas kurdular" beyanı üzerine, her ne kadar öyle değil böyle diye açıklama yaparak kastının ne olduğunu düzenleyerek anlatsa da, Darbecilere karşı kanuni bir düzenleme teşebbüsü olduğu bir hakikat. Üstelik bu teşebbüs, TBB Başkanının anlattığı şekil içinde olursa, bir nev'i darbecilere de hediye! Elbette onların teklif ettiği düzenlemenin illa ki kabul edileceği gibi bir şey olmayabilir ama bu teklif üzerine bile Darbecilerin ikiye ayrıldıkları birbirlerini "satmakla" itham ettikleri, çünkü kendilerinin suçlu olmadıklarına inanıyorlar, gazetelere kadar düşen bir bilgi. Dehşet!

Bu elbette onların sorunu ama, Hükümetin niye böyle bir hamleye ihtiyaç hissettiği meselesi önemli: 17 Aralık Operasyonu ve ardçı darbeleri!

STK'ların işte harekete geçmelerini talep etmekten kasdım bundan!

STK denilenler, şu veya bu saha içinde iştigal eden kuruluşlardır lakin daha da önemlisi bir "örgüt"dür, sosyolojik tanımlarıyla. Demokrasilerde de baskı kurumlarıdır! Benim talebim, baskı mekanizması oluşturmaları için harekete geçmeleridir!

Kimse darılmasın:

28 Şubat Davası ölmüştür, bunun sorumlusu da STK'lardır

17 Aralık Operasyonu olmuştur, bunun sebebi de STK'lardır!

Darbecilere tahliye yolu açılıyor ve olursa sebebi, olmazsa da engelcisi STK'lar olacaktır! Çünkü, televizyonlarda "arkadaş sohbeti" gibi konuşmak, iki basın bildirisi yayınlamak, mevzuları "komplo teorisi" ile "vay be!" dedirtecek şekilde anlatmak yeterli sanılıyor!

Karşımızdaki güç, laf değil iş yapıyor! Sabahın köründe kapıları çalarak evlere giriyor, dağıtıyor, gözaltına alıyor, sahte delil üretiyor vs; yani iş yapıyor, fiili icraat ortaya koyuyor! Ya bizler; bizim STK'lar?

28 Şubat Darbesi'ni anlamamış ve o darbenin mahkemesinin NASIL FIRSATLAR çıkardığını görmekden uzak, şunu yaptılar, bunu yaptılar gibi artık anlatılacak yanı kalmamış "şey"lerle uğraşmayı, iş yapmak zannediyorlar! Elbette bunun da faydası var, inkar ETMİYORUZ AMA YETERLİ Mİ?

Yetmediği, Darbeciliğin 17 Aralık versiyonu ile apaçıktır!

TBB Başkanı eliyle, zorlama ve utanç verici bir teklif, milyonların gözü önünde açıkça ilan ediliyor ama bizim 28 Şubat Darbesi ile alakalı bir teklifimiz bile yok hamle olarak! Sağda solda konuşulduğundan kulağımıza gelen "CMK'ya ek madde konulması" gibi teklifler, işi çok daha karıştıracak ve içinden çıkılmayacak hale sokabilir.

Oysa bizim elimizde TBMM tarafından kurulmuş komisyonun hazırladığı, toplumun -Silivri, Sincan’dakileri hariç- her kesimince kabul edilmiş Darbe Raporu mevcut! Raporun “Öneriler” kısmında konu edilen ve BDP milletvekili Altan Tan tarafından da teklif haline dönüştürülmüş bir Kanun Teklifi var!

Bunu dahi gür sesle talepten aciziz! İmza kampanyaları düzenledik, milyonlar altına imzayı bastı, TBMM'ye teslim edildi, Komisyon Başkanı Nimet Baş hanım da bunu yüksek sesle defalarca telaffuz etti, ama STK'lar?!


İşte STK'larımızın ele almaları gereken acil mesele bu! İster Tan'ın teklifiyle ister elbirliğiyle yenisini hazırlayarak 28 Şubat Darbesi Yargı Kararları ile alakalı bir teklifi Başbakan Erdoğan’ın önüne koymalı ve elini güçlendirmeliyiz!

Evet, Başbakan Erdoğan'ın elinin güçlenmesine de fayda sağlayacaktır bu çalışma! 17 Aralık'a kadar partili gibi gözükerek çalışanlar nasıl bir anda gerçek yüzleriyle ortaya çıkıverdiler, kimse merak etmesin, bilinen ve bilinmedik ama kuşkunuz olmasın "telkin seviyesinde" niceleri vardır daha! Şu anda Meclis’te Komisyonda üzerinde çalışılan "demokrasi paketi"nin içine Darbecilerle alakalı teklif de girme ihtimâlinde; niye o çalışmanın içine 28 Şubat'ı ekletecek bir güçbirliği göstermeyelim? Bunu yapalım ki, sesleri solukları çıkmayan, sanki emirle hareket ediyormuş izlenimi veren, aslında kendi güçlerinin farkında olmayan STK imajını kıralım!

Güçbirliği; bir müslümanın zararı sökonusu olduğu anda,"İvazsız ve garazsız tüm Müslümanlar kardeştir" der Mirzabeyoğlu! Aramızdaki fikri de değil, "başka şeylerden" oluşmuş ayrılıkları bir kenara atmanın, eski ve yeni darbecilere karşı güçbirliği yapmanın sırası gelemdi mi? Eski ve yeni darbecilere karşı güçbirliği yapmanın zamanı gelmedi mi?

Eskiden "Albaylar Cuntası"ndan bahsedilirdi, şimdi "Binbaşılar Cuntası"ndan bahsediliyor; üstelik bu cunta, "gözleri hizmetle boyanmış, efsunlanmış", evvelkilerden de çetin bir cunta! Tek tek her birimizin kapılarını çalmalarını mı bekleyeceğiz, yoksa ivazsız ve garazsız güçbirliği mi?

Niye, bütün gün koşuşturup, gece yarısı evime geldiğimde çocuklarımı uyur bulmanın hüznü, onlara çocukluklarını bir baba olarak pek yaşatamamanın ıstırabı ile, karanlıkta pencere kenarında oturup, düşünüyorum, dediğimi anlatabiliyor muyum?

NOEL BABA’DA YENİ DELİL

İşte böyle uzun uzun düşünürken Noel Baba operasyonu sırasında hastanede olduğumu hatırladım! Evet, hapishaneyi yakmakla suçlanan ben, asker Noel Baba operasyonunu başlatıp cezaevini yakmaya başladığı sırada ben hastanedeydim. Hapishaneye döndüğümde kapıda itfaiye, ambulans ve silâhlı askerleri görmüştüm. Beni, sanki hiçbir şey olmamış gibi ‘isyancı’ koğuşa geri koydular. Mâdem isyan vardı niye beni aynı koğuşa koydular? Niye ‘isyancılar’ın yanına bir kişiyi daha koyup ‘isyancılar’ın elini güçlendirdiler?

Benim hastaneye sevkim, tekrar geri gelişim hep kayıt altında, devletin elinde. Adalet aranıyorsa, buyurun dosyayı tekrar açıp inceleyin. Delilse delil! 

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.