22 Kasım 2009

[anadoluhaber:36229] Bir caminin gölgesindeki ikiyüzlüler

"Gece karanlığında alevler semaya yükseliyordu. Büyük bir yangın vardı. Medine'de Peygamber Efendimiz s.a.v.'in mescidine ortalama bir saatlik mesafede. Kuba mescidinin tam karşısında…

Bütün Medine halkı Tebük gazvesinden dönmekte olan orduyu bekliyordu. Yangın haberini alan oraya koştu. Herkeste bir telaş vardı. Yanan bir cami idi. Yeni yapılan bir cami. Herkes bu yangının sebebini merak ediyordu.

Yangın yerine gelenler, alışılmadık bir durumla karşılaştı. Yangına hiç kimse müdahale etmiyordu.

Bir tarafta kızgınlıklarını saklamayan bir grup, öbür tarafta Rasul-i Ekrem s.a.v. Efendimiz'in iki görevlisi. Malik b. Duhşum ile Asım b. Adiyy r.a... Camiyi kendilerinin yaktıklarını, bunun Rasulullah s.a.v.'in emri olduğunu söylüyorlardı. Bu sözün karşısında akan sular dururdu. Acaba Efendimiz s.a.v. bu camiyi neden yaktırmıştı?

Karanlık bir adamın sinsi plânı

Medine'deki büyük kabilelerden birisi Hazreç kabilesiydi. Rasulullah s.a.v. Efendimiz hicret etmeden önce, Hazreçliler arasında saygı duyulan bir adam vardı. Ebu Amir er-Rabih ismindeki bu adam, Cahiliye Dönemi'nde hıristiyan olmuştu. Kitap ehlinin sahip olduğu bilgileri okumuştu. Efendimiz s.a.v.'in hicretinden sonra Hazreçlilerin çoğu müslüman oldu. Rasul-i Ekrem s.a.v., bizzat Ebu Amir'i müslüman olmaya davet etti. Fakat o kabul etmedi.

Bedir Harbi'nde Yüce Mevlâ'nın yardımıyla Rasulullah s.a.v. muzaffer olunca, Ebu Amir içindeki kinini ortaya çıkardı, İslâm'a cephe aldı. Mekke'ye kaçarak, oradaki müşrikleri müslümanlarla savaşa kışkırttı. Uhud Harbi'ne büyük umutlarla geldi ama arzu ettiği sonuçları elde edemeyince, Bizans kralı Heraklius'un yanına gitti. Kral onu çeşitli hediyelerle ağırladı ve bazı vaatlerde bulundu. Bu vaatler üzerine Ebu Amir, Medine'deki müslümanlar arasında bulunan ve gerçek yüzlerini göstermeyen münafıklara mektuplar yolladı. Heraklius'un vaatlerini bildirerek yakın bir zamanda bir ordu ile geleceğini haber verdi. Bir de harekât merkezi olarak bir yer hazırlamalarını istedi.

Görünüşte cami ama...

Medine'de bulunan münafıklar, Ebu Amir'in talimatı üzerine, organizasyon merkezi olarak bir cami inşa etmeye başladılar. Görünürde cami ama aslında Rasulullah s.a.v.'e ve müminlere karşı bir harekât merkezi!.. Hem de Efendimiz s.a.v.'in hicreti esnasında, Medine'nin kenar semtinde kurmuş olduğu Kuba Mescidi'nin hemen yakınında. Niyetlerini soranlara da "karanlık gecelerde, aşırı yağmurlarda Kuba Mescidi'ne gidemeyenlerin rahatlıkla namaz kılmaları için" inşa ettiklerini söylüyorlardı.

Hicretin dokuzuncu yılında yapımına başlanan bu cami, Tebük Gazvesi hazırlıkları esnasında tamamlandı. Camiyi yaptıranlar, Rasulullah s.a.v. Efendimiz'i ziyaret ettiler, camilerine davet ettiler ve orada namaz kılmasını istediler. Efendimiz s.a.v. savaş hazırlığı ile meşguldü ve Tebük dönüşünde ALLAH dilerse oraya gideceğini ifade buyurdu.

Tebük dönüşünde Medine'ye bir günlük mesafe kalmışken, Cebrail a.s. yücelerden haber getiriyordu. Efendimiz s.a.v., ayetleri tek tek okuyordu:

"(Münafıklar arasında) bir de (müminlere) zarar vermek, inkâr etmek, müminlerin arasına ayrılık sokmak ve daha önce ALLAH ve Rasulü'ne karşı savaşmış olan adamı beklemek için bir mescid kuranlar ve 'iyilikten başka bir şey istemedik' diye yemin edecek olanlar da vardır. İşte ALLAH, onların kesinlikle yalancı olduğuna şahitlik eder.

Onun içinde asla namaz kılma! İlk günden takva üzerine kurulan mescitte (Kuba Mescidi'nde) namaz kılman elbette daha doğrudur. Orada arınmayı seven kişiler vardır. ALLAH da çok arınanları sever.

Binasını ALLAH korkusu ve rızası üzerine kuran kimse mi daha hayırlıdır, yoksa bir uçurumun kenarına kurup, onunla beraber kendisi de çöküp cehennem ateşine giden kimse mi? ALLAH zalimler topluluğunu doğru yola iletmez.

Yaptıkları bina, kalpleri parçalanıncaya kadar yüreklerine devamlı bir kuşku (sebebi) olacaktır. ALLAH çok iyi bilendir, hikmet sahibidir." (Tevbe, 107-110)

Hz. Peygamber'in verdiği yıkım emri

İşte bu ayetlerin nüzulünden sonra Efendimiz s.a.v., emrini verdi.

Ayette "dırar" yani "zararlı" diye tanımlanan bu sözde cami yıkılmalıydı. Malik ile Asım r.a. bu iş için görevlendirildi. Onlar da -ellerine sağlık- o fitne yuvasını, Dırar Mescidi'ni yaktılar. İki yüzlülerin zaten zayıf olan hileleri başarıya ulaşamadı. Ama şurası bir gerçek ki, bu iki yüzlüler Efendimiz s.a.v.'in arkasında senelerce fitne kazanını kaynatmaya muvaffak oldular.

Muhacir ve Ensar gibi gelmiş geçmiş en fedakâr, en samimi insanların arasına onlardanmış gibi karıştılar. Onların imanına, onların anlayışına ve onların yaşantısına sahipmiş gibi davrandılar.

Muhacir ile Ensarın fedakârlığı, samimiyeti ve dostluğu, bir anlayışın, bir kavrayışın sonucuydu. Onlar gönüllerini açıyorlardı, ALLAH da o gönüllere bir anlayış ikram ediyordu. İşte bu anlayışa el-fıkh (fıkıh) deniyordu.

Mekke'den hicret edenlerde bu fıkıh vardı; onlara Medine'de kucak açanlarda da bu fıkıh vardı. Buraya kadar herkes bu anlayışla Efendimiz s.a.v.'in yanında yer aldı. O'nun yanına gelmek, insana bir dünyalık sağlamıyordu. Aksine Medine'ye hicret edene kadar O'na inanmak demek, sıkıntılarına ortak olmak, zorluğu satın almak, birçok kimsenin düşmanlığını kazanmak, itilip kakılmak, hatta canından bile olmak demekti. Onun için Medine'ye hicrete kadar Efendimiz s.a.v.'in yanında ikiyüzlülük ve münafıklık olmadı.

O anlayış olmayınca

Ne olduysa işte buradan sonra oldu. Medine'de müslümanlar çoğunluğa geçti. Efendimiz s.a.v. artık sadece bir peygamber değil, aynı zamanda bir lider, bir başkandı.

Samimi olarak gönlünü açanlarda sıkıntı yoktu. Gönlünü açmayanlara gelince, bir kısmı eski inancında kaldı ve hayatını açıktan öyle yaşamaya devam etti. Hıristiyan ve yahudilerin büyük bir kısmı ile putperestlerin bir bölümü böyle yaptı. İman etmediler ama ikiyüzlülük de yapmadılar.

Gönlünü o nura açmayanlardan diğer bir kısım ise ikiyüzlü davrandı. İnanmadılar ama inanmış gibi göründüler. Rasul-i Ekrem s.a.v.'in yanına geldiler, şehadet getirdiler, mescitlere girdiler, namaz kıldılar, hatta savaşlara bile katıldılar. Kendi başlarına kaldıklarında ise, müslümanlarla dalga geçtiklerini, onları kandırdıklarını söylediler. Bir fırsatını bulduklarında da asıl yüzlerini gösterdiler, hep zararlı işler işlediler. Nifak ehli oldular, münafık oldular.

Onların bütün yaptıkları, menfaatlerinin icabıydı. Muhacir ve Ensar'ın yaptıklarının kaynağı ise, Yüce Mevlâ'nın nasip ettiği o derin anlayış, yani fıkıhtı. Sahabe-i Kiram yaşantılarını hep bu fıkıhla kontrol etti. Nifaka, ikiyüzlülüğe düşmekten hep endişe etti.

İnanmak ve yaşamak, ALLAH'ın lutfettiği bir derin bir kavrayışın, bir anlayışın ürünüdür. Tekrar söyleyelim, bunun adı fıkıhtır. Bu anlayış, gönlümüzün içine iman ile birlikte konulur, fedakârlıklarla güçlenir, derinleşir. Efendimiz s.a.v.'in buyurduğu üzere, ALLAH her kime iyilik dilerse, işte bu anlayışı ihsan eder..

Mehmet Işık


--
------------------

--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
        Bu grubun  hiç bir siyasi oluşum, parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır. Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş, Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM  STANDIDIR.."
      Grupta yayınlanan  yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.Ayrıca harici linklerden de Anadolu Haber Günlüğü Mesul değildir...

Grup Yöneticileri Mail Adresleri Aşağıdadır
kurtulusyolu99@gmail.com
bahadirserhad@gmail.com
forevermirza@gmail.com

Bu gruba posta göndermek için, mail atın: anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.