Nevzat Laleli
Güncel yazılar serisi nlaleli@mynet.com
1997 yılının 15 Haziranında Gelişmekte ve nüfusları 60 milyondan fazla olan 8 ülke üst düzey yöneticileri Türkiye’nin başkanlığı ve ev sahipliğinde İstanbul Çırağan otelde toplanarak “Developing 8 Countries” kısaca D–8” adında bir ittifak kurmuşlardı. O gün ülkemizde hükümet olarak Refah-Yol hükümeti ve Başbakan olarak da Prof. Dr. Necmettin Erbakan bulunmaktaydı.
1996 Haziranın’da hükümet kurulup, programı TBMM’den güvenoyu alınca Başbakan Erbakan sıkı bir dış gezi programı yapıyor ve yaklaşık bir ay kadar kısa bir zaman içerisinde içlerinde Libya ve onun lideri Kaddafi’nin de bulunduğu 9 ülkeyi ziyaret ediyordu. Bu ziyaret edilen ülkeler, (Libya Kaddafi’nin kendine has tutumları sebebiyle katılamazken) Türkiye’ye güvendiklerini ve Türkiye öncülüğünde kurulacak olan bir ittifakta yer alabileceklerini açıkladılar.
Kurulması yürütülen bu devletlerarası ittifakın en önemli iki yönü içlerinde (kontrolu ellerinde tutmak için) ABD’nin, İngiltere’nin veya Fransa’nın bulunmamasıdır. Bundan önce kurulan bütün ittifaklarda mesela CENTO (gerçeği kurulamasın diye) içerisinde ABD yer almış ve kuruluşu sürekli olarak kendi isteği doğrusunda yönlendirmiştir.
İkincisi ise “Kalkınmakta olan ülkeler” (elli senedir hep bu kelime ile tarif edilen İslam ülkeleri nedense bir türlü “Kalkınmış Ülkeler” statüsüne kavuşamadılar) daha doğrusu ekonomik, siyasi ve kültürel yönde Batılılar tarafından sömürülen ve erozyona uğratılmış olan bu ülkeler; “Artık yeter, kendi irademizle kendi ülkelerimizi ve insanlarımızı mutluluk ve saadetini temin edeceğiz demeleridir”
Bu gün aradan tam 11 yıl geçmiştir ve bu D–8 ülkeleri yani Türkiye, İran, Pakistan, Bengaldeş, Malezya, Endonezya, Mısır ve Nijerya, 11. kuruluş yıl dönümünde tekrar İstanbul Çırağan sarayında bir araya gelmenin hazzını yaşamışlardır. Kuruluşun 11. yılını kutlanması 14.Haziran.2008 Cumartesi İstanbul Çırağan Sarayı yapılmıştır.
Kurucu ülkelerin devlet ve hükümet yetkilileri yanı sıra İstanbul ve Ankara’daki Büyükelçi ve Konsoloslarının katıldığı kuruluş yıl dönümü toplantısı “Bir boğaz gezisiyle” noktalanıyor.
İSLAM, DÜŞMAN İLAN EDİLİYOR
21. Asra girerken, Sovyet Sosyalistler Birliği dağılmış ve bu birliğin enkazından Rusya başta olmak üzere küçüklü büyüklü birçok devlet bağımsızlığını ilan etmişti. Batılı ülkelerin kendi çıkarlarını korumak maksadıyla NATO’yu kurmuşlardı. Yayılmacılık eğilimi ve şiddet gösteren Sosyalizm ve Komünizm’in dağılması üzerine NATO’nun devam edip etmeyeceği konularını görüşmek üzere 1990 yılında İskoçya’da bir toplantı tertiplediler. Toplantıda bir konuşma yapan İngiltere başbakanı Margret Teacher; NATO’nun devam etmesi gerektiğini söyleyerek, “İdeolojiler düşmansız yaşayamazlar. Bizim Komünizm gibi bir düşmanımız ortadan kalkmışsa da bir düşman tanımlamamız gerekmektedir ve bu düşman vardır. Bu düşman İslam’dır. Dolayısıyla NATO’nun lağvedilmesi değil yaşatılması ve düşman olarak İslam’ı kendine hedef alması gerekmektedir” diyerek, NATO’nun ve Avrupa’nın 21. asra girerken yeni düşmanını tanımlamış ve ilan etmiştir. Böylece Batı 20. Haçlı seferlerine başlamış olmaktadır. Nitekim NATO’nun düşman rengi daha önce kırmızı iken bu kere düşman renk yeşil olarak algılanmaktadır.
Ayrıca ABD Başkanı George W. Bush, Irak işgaline başlarken basına ve halka açık bir konuşmasında “hareketlerinin bir Haçlı seferi olduğunu…” söyleyerek 21. yüz yıl gibi güya medeni bir dönemde Batılı taassuplarını bir kere daha ilan etmiş olmaktaydı.
Globalleşme, Küresellik ve BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) gibi kelimelerle tarif edilen batılı Haclı Orduları harekâtının ne olup olmadığı, Irak ve Afganistan işgallerinde açıkça kendini göstermektedir. 2003 yılında Irak’ı işgal eden ABD ve müttefikleri 4 yıl içerisinde 1.000.000 (bir milyon) dan fazla Müslüman’ı katletmiş, binlerce kadın ve kızın ırzına geçmiş, binalar tahrip etmiş ve mallar yağmalamıştır. Bu vahşi hareketten camiler ve minareler de nasibi almış, ibadethaneler de yerle bir edilmişlerdir.
D–8 KURULUYOR
Dünya’ya hâkim olmak isteyen ve kendini süper güç olarak tanımlayan ABD, bunların müttefikleri İngiltere, Fransa, İtalya ve hatta Almanya gibi ülkelerin planlarını önceden sezen Refah – Yol hükümeti ve Başbakanı Necmettin Erbakan, Hükümet olur olmaz yoğun bir yurt dışı ziyaret trafiği gerçekleştirmiş ve 15. Haziran.1997 ‘de 8 kadar Müslüman ülkenin Devlet ve Hükümet Başkanlarını İstanbul’da toplayarak “D–8”in kurulduğunu bütün dünyaya ilan etti.
Böylece Vahşi Batının 21. yüzyıldaki vahşi cinayetlerine karşı çıkabilecek bir siyasi blok’un kurulması ve çalışmalarını başlatılmış oldu.
Ancak 2002 yılında iktidara gelen AKP ve onun D–8 projesinde en büyük emeği bulunduğu halde, AKP iktidarının önce Başbakanı daha sonra Dış işleri bakanı olan Sayın Abdullah GÜL’ü, bu dönemde “D–8” le olan bütün irtibatını keserek, AB’ye (Avrupa Birliğine) girebilmek için büyük çabalar sarf etmiştir. Tabii AB, bizimkileri ve Türkiye’yi olabildiğince oyalamış ve arada “AB uyum yasaları” gibi yasalarımızın değiştirilmesi, Kıbrıs’ın Yunan’a devri hususları gibi birçok tavizler vermişlerdir. Gelinen noktada artık AKP yöneticileri de AB’den ümitlerini kesmiş olmalılar ki bugün ağızlarından AB ile ilgili fazla laf çıkmamaktadır.
Gelecek yazı: EMPERYALİZME KARŞI D-8 (2)
Güncel yazılar serisi nlaleli@mynet.com
1997 yılının 15 Haziranında Gelişmekte ve nüfusları 60 milyondan fazla olan 8 ülke üst düzey yöneticileri Türkiye’nin başkanlığı ve ev sahipliğinde İstanbul Çırağan otelde toplanarak “Developing 8 Countries” kısaca D–8” adında bir ittifak kurmuşlardı. O gün ülkemizde hükümet olarak Refah-Yol hükümeti ve Başbakan olarak da Prof. Dr. Necmettin Erbakan bulunmaktaydı.
1996 Haziranın’da hükümet kurulup, programı TBMM’den güvenoyu alınca Başbakan Erbakan sıkı bir dış gezi programı yapıyor ve yaklaşık bir ay kadar kısa bir zaman içerisinde içlerinde Libya ve onun lideri Kaddafi’nin de bulunduğu 9 ülkeyi ziyaret ediyordu. Bu ziyaret edilen ülkeler, (Libya Kaddafi’nin kendine has tutumları sebebiyle katılamazken) Türkiye’ye güvendiklerini ve Türkiye öncülüğünde kurulacak olan bir ittifakta yer alabileceklerini açıkladılar.
Kurulması yürütülen bu devletlerarası ittifakın en önemli iki yönü içlerinde (kontrolu ellerinde tutmak için) ABD’nin, İngiltere’nin veya Fransa’nın bulunmamasıdır. Bundan önce kurulan bütün ittifaklarda mesela CENTO (gerçeği kurulamasın diye) içerisinde ABD yer almış ve kuruluşu sürekli olarak kendi isteği doğrusunda yönlendirmiştir.
İkincisi ise “Kalkınmakta olan ülkeler” (elli senedir hep bu kelime ile tarif edilen İslam ülkeleri nedense bir türlü “Kalkınmış Ülkeler” statüsüne kavuşamadılar) daha doğrusu ekonomik, siyasi ve kültürel yönde Batılılar tarafından sömürülen ve erozyona uğratılmış olan bu ülkeler; “Artık yeter, kendi irademizle kendi ülkelerimizi ve insanlarımızı mutluluk ve saadetini temin edeceğiz demeleridir”
Bu gün aradan tam 11 yıl geçmiştir ve bu D–8 ülkeleri yani Türkiye, İran, Pakistan, Bengaldeş, Malezya, Endonezya, Mısır ve Nijerya, 11. kuruluş yıl dönümünde tekrar İstanbul Çırağan sarayında bir araya gelmenin hazzını yaşamışlardır. Kuruluşun 11. yılını kutlanması 14.Haziran.2008 Cumartesi İstanbul Çırağan Sarayı yapılmıştır.
Kurucu ülkelerin devlet ve hükümet yetkilileri yanı sıra İstanbul ve Ankara’daki Büyükelçi ve Konsoloslarının katıldığı kuruluş yıl dönümü toplantısı “Bir boğaz gezisiyle” noktalanıyor.
İSLAM, DÜŞMAN İLAN EDİLİYOR
21. Asra girerken, Sovyet Sosyalistler Birliği dağılmış ve bu birliğin enkazından Rusya başta olmak üzere küçüklü büyüklü birçok devlet bağımsızlığını ilan etmişti. Batılı ülkelerin kendi çıkarlarını korumak maksadıyla NATO’yu kurmuşlardı. Yayılmacılık eğilimi ve şiddet gösteren Sosyalizm ve Komünizm’in dağılması üzerine NATO’nun devam edip etmeyeceği konularını görüşmek üzere 1990 yılında İskoçya’da bir toplantı tertiplediler. Toplantıda bir konuşma yapan İngiltere başbakanı Margret Teacher; NATO’nun devam etmesi gerektiğini söyleyerek, “İdeolojiler düşmansız yaşayamazlar. Bizim Komünizm gibi bir düşmanımız ortadan kalkmışsa da bir düşman tanımlamamız gerekmektedir ve bu düşman vardır. Bu düşman İslam’dır. Dolayısıyla NATO’nun lağvedilmesi değil yaşatılması ve düşman olarak İslam’ı kendine hedef alması gerekmektedir” diyerek, NATO’nun ve Avrupa’nın 21. asra girerken yeni düşmanını tanımlamış ve ilan etmiştir. Böylece Batı 20. Haçlı seferlerine başlamış olmaktadır. Nitekim NATO’nun düşman rengi daha önce kırmızı iken bu kere düşman renk yeşil olarak algılanmaktadır.
Ayrıca ABD Başkanı George W. Bush, Irak işgaline başlarken basına ve halka açık bir konuşmasında “hareketlerinin bir Haçlı seferi olduğunu…” söyleyerek 21. yüz yıl gibi güya medeni bir dönemde Batılı taassuplarını bir kere daha ilan etmiş olmaktaydı.
Globalleşme, Küresellik ve BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) gibi kelimelerle tarif edilen batılı Haclı Orduları harekâtının ne olup olmadığı, Irak ve Afganistan işgallerinde açıkça kendini göstermektedir. 2003 yılında Irak’ı işgal eden ABD ve müttefikleri 4 yıl içerisinde 1.000.000 (bir milyon) dan fazla Müslüman’ı katletmiş, binlerce kadın ve kızın ırzına geçmiş, binalar tahrip etmiş ve mallar yağmalamıştır. Bu vahşi hareketten camiler ve minareler de nasibi almış, ibadethaneler de yerle bir edilmişlerdir.
D–8 KURULUYOR
Dünya’ya hâkim olmak isteyen ve kendini süper güç olarak tanımlayan ABD, bunların müttefikleri İngiltere, Fransa, İtalya ve hatta Almanya gibi ülkelerin planlarını önceden sezen Refah – Yol hükümeti ve Başbakanı Necmettin Erbakan, Hükümet olur olmaz yoğun bir yurt dışı ziyaret trafiği gerçekleştirmiş ve 15. Haziran.1997 ‘de 8 kadar Müslüman ülkenin Devlet ve Hükümet Başkanlarını İstanbul’da toplayarak “D–8”in kurulduğunu bütün dünyaya ilan etti.
Böylece Vahşi Batının 21. yüzyıldaki vahşi cinayetlerine karşı çıkabilecek bir siyasi blok’un kurulması ve çalışmalarını başlatılmış oldu.
Ancak 2002 yılında iktidara gelen AKP ve onun D–8 projesinde en büyük emeği bulunduğu halde, AKP iktidarının önce Başbakanı daha sonra Dış işleri bakanı olan Sayın Abdullah GÜL’ü, bu dönemde “D–8” le olan bütün irtibatını keserek, AB’ye (Avrupa Birliğine) girebilmek için büyük çabalar sarf etmiştir. Tabii AB, bizimkileri ve Türkiye’yi olabildiğince oyalamış ve arada “AB uyum yasaları” gibi yasalarımızın değiştirilmesi, Kıbrıs’ın Yunan’a devri hususları gibi birçok tavizler vermişlerdir. Gelinen noktada artık AKP yöneticileri de AB’den ümitlerini kesmiş olmalılar ki bugün ağızlarından AB ile ilgili fazla laf çıkmamaktadır.
Gelecek yazı: EMPERYALİZME KARŞI D-8 (2)
mücahit erbakan!
YanıtlaSil