‘Gazze saldırısı direnişi güçlendirdi’

‘El Kuds El Arabi’ gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Abdulbari Atwan, İsrail’in Gazze’deki saldırıların Filistin sorununu yeniden vitrine taşıdığını, direniş kültürünü güçlendirdiğini, Arap sokaklarını canlandırdığını ve kenetlenmeyi sağladığını savunuyor.


Abdulbari Atwan *
İsrail Başbakanı Ehud Olmert ve Savunma Bakanı Ehud Barak tek yanlı ateşkes ilan ederken, yüzlerini sevinç belirtileri kaplamıyordu. Zira bu savaştan elde ettikleri kazanım azdı ve hatta utanç vericiydi. Çünkü kazanımları yüzlerce çocuk, kadın ve sivilin öldürülmesi, bazı evlerin, camilerin ve hükümet binalarının yıkılmasından ibaretti.

Sayın Tzipi Livni, Gazze Şeridi’nde denklemi değiştirme ve direniş gruplarını ortadan kaldırma tehdidinde bulunmuştu. İlkinde başarılı oldu, ancak tersi yönde. İkincisinde ise başarısız oldu ve Arap bölgesindeki bütün kartları, umut verici değişimlerin yaşanacağına dair en fazla ümit besleyenlerin beklemediği şekilde kardı.

KİMSE BU KADARINI TAHMİN ETMİYORDU
Çatışmaların tozunun dinmesi, füzelerin, tank mermilerinin, İsrail gemilerinin, şehitlerin bedenlerini parçalayan bombaların ve fosfor bombalarının binlerce bedenin yakmasının durması sonrasında, Gazze Şeridi’nin bu savaşın bedelini en hayırlı evlatlarıyla ağır şekilde ödediğini itiraf etmek gerekli. Hiç kimse İsrail vahşetinin kan dökme, cesetlerle oynama ve abluka altındaki aç kişilerin evlerini başına yıkma derecesine çıkacağını tahmin etmiyordu. Fakat bu kurbanlar, İsrail’i dünyanın güvenliğini tehdit eden terörün merkezi ve istikrarsızlığın etkeni olarak bütün dünyanın önüne koydu.

Savaş kesinlikle birbirine denk iki taraf arasında olmadı. Arap resmi hükümetleri ise saldırganlarla işbirliği yaptı. Bazen sessiz kalarak, bazen de misyonlarını yerine getirmeleri için daha fazla zaman vererek, şaibeli diplomatik hareketlerle işlerini kolaylaştırdılar.

KAYBEDENLERİ BELİRLEMEK KOLAY
Bu savaşın kazananlarını saymak, uydu kanallarının korkunç ayrıntılarıyla aktardığı Gazze Şeridi’ndeki trajik tablo gereği hem çok zor, hem de tartışma konusu. Fakat en azından kendi bakış açımıza göre kaybedenleri belirlemek daha kolay. Bunu şu noktalar ile özetlemek mümkün:

1- İsrail’in kaybı, askeri olmasa da siyasi olarak çok büyük. Zira üç haftadan fazla bir süre sonra direnişçiler, tünellerinden ateşkes için yalvararak ve beyaz bayrak çekmiş vaziyette çıkmadılar. Füzeler durmadı ve Gazze halkı yıkılan evlerinin enkazları arasındaki büyük felaketlerine rağmen Hamas yönetiminin kovulması, Ramallah yönetiminin ve adamlarının dönmesini istemek için sokaklara dökülmediler. İsrail yönetimi, Gazze Şeridi’ne silah kaçırılmasının takibi için güvenlik anlaşması imzalamak amacıyla Washington’a gitti. Bütün dünyanın gözü önünde çocuk ve sivil kurbanlarının kanlarını içmeye susamış, nefret edilen bir güç olarak belirdi. İsrail dünya kamuoyunun büyük bölümünü kaybettiği gibi, Arap dostlarını da kaybetti, barış girişimini öldürdü, aşırılıkçılığı cesaretlendirdi, terörü yapılandırmakta ve binlerce olmasa da yüzlerce genci silahlandırmak için Arap sokaklarına hakim olan hayal kırıklığı havasını kullanmakta tereddüt etmeyecek Filistinli ve İslamcı örgütlerin gelişiminin temelini attı. Tıpkı Haziran 1967’deki alçaltıcı yenilgi sonrası yaşandığı gibi…

EN ÇOK KAYBEDEN MISIR
2- Arap bağlamında ise Mısır rejimi en fazla kayıpla çıktı. Öncü bölgesel gücünü kaybetmesi sonrası, arabuluculuk rolünü kaybetti. En yakın müttefikleri Amerikalılar ve İsraillilerden öldürücü ve alçaltıcı darbelere maruz kaldı. Bu darbeler şu iki konuda kendini gösterdi. İlki İsrail dışişleri bakanı Tzipi Livni ve Amerikalı meslektaşı Condaleezza Rice’ın Mısır hükümetine danışmaksızın, hatta anlaşmanın ayrıntılarını bilgisine sunmaksızın Gazze sınırının kontrolü ve kaçakçılığın engellenmesi için bir güvenlik anlaşması imzalaması. Bu durum Mısır rejiminin rolünün saygı değer stratejik bir ortak değil de hizmetleri yerine getiren manda rejimi olduğunu teyit ediyor. İkincisi ise İsrail’in, Mısır’ın ateşkes girişimine sırtını kasıtlı şekilde dönmesi, bu girişimi belirlemek için iki hafta süren Mısır çabalarını itibara almaması.

3- Ramallah’taki Filistin yönetimi sadece bizim açımızdan değil, kendi yetkilileri açısından da feci şekilde zayıfladı. Arapların en az yarısının, Türkiye, İran ve Endonezya gibi büyük İslam ülkelerinin desteğini kaybetti. Gazze Şeridi’ne dönme rüyası gerçekleşmedi ve Ramallah’ta bu şekliyle varlığını sürdürmesi şüphe konusu oldu. Başkanı Mahmud Abbas’ın Şarm El Şeyh’teki konuşması bu gerçeğin açık yansımasıydı. Bütün konuşmalar arasında en zayıf olanıydı. Gazze’nin evlatlarının sıkıntısından bahsetmedi, kapıların açılmasını istemedi, barış girişimindeki hayal kırıklığını ortaya koymadı.

ILIMLI MEDYA DA KAYBETTİ
4- Arap ılımlılar ekseni fiili hiçbir hareketlenmede bulunmadı. Krizi BM Güvenlik Konseyi’ne taşıyarak, acil Arap zirvesinin yapılmasını engelleyerek ve İsrail’in çöp sepetine attığı Mısır girişimine tutunarak, kendi vatandaşları karşısında ağır bir darbe aldılar.

5- Arap Birliği Genel Sekreteri Sayın Amr Musa kişisel olarak Gazze savaşının en belirgin kurbanı olabilir. Zira bu adam aynı anda birkaç ipte oynamaya ve düşmemeye çalıştı, ancak girişimleri başarısızlıkla sonuçlandı. Başından beri ılımlılar eksenine bağlı olduğu gerçeği ortaya çıktı. Direniş ve mücadele etrafındaki süslü ifadelerle, ustaca bu bağlılığını gizledi. Sayın Musa’nın Arap Birliği, halkların desteğini kaybetti, Arap sokaklarında bulunan az sayıdaki kredisi, dramatik şekilde bitti ve bu tökezlemesinden çabucak çıkacağını düşünmüyoruz.

ARAP SOKAKLARI YENİDEN CANLANDI
6- Ilımlılar ekseni medyası, Irak’taki Amerikan işgalinin yanında yer alması ile doğruluğunu bitiren büyük darbeden kurtulma umutlarını yitirdi. Gazze’ye yönelik İsrail saldırısına gizli bağlılığından kendisini temize çıkarma yönündeki bütün mesleki iddiaları, gerçekleşmedi. Oysa direnen ülkelerin medyası az olmalarına ve imkanlarının kısıtlılığına karşın yanlarında duran Arap sokaklarındaki varlıkları ikiye katlandı.

Gazze savaşı Filistin sorununu yeniden vitrine taşıdı, öncesindeki müzakerelerin boşuna, barış girişiminin aldatmaca olduğunu gösterdi, direniş kültürünü güçlendirdi ve Filistin halkının direnişçi madenini su yüzüne çıkardı. Arap sokaklarını yeniden canlandırdı, evlatları arasında ve temel sorunları etrafında kenetlenmeyi sağladı, sokaklar ile kendilerini yöneten irade ve egemenlik yoksunu aciz diktatör rejimleri arasındaki uçurumu genişletti.

* Londra’da Arapça yayımlanan El Kuds El Arabi gazetesi, genel yayın yönetmeni, 19 Ocak 2009, Arapçadan çeviri: HALİL ÇELİK / NTV

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.