Doğu Perinçek: Kurtuluş Savaşı'nın stratejisi, öncelikle Doğu bölgemize ve Doğu halkımıza dayanmak üzerine kurulmuştu. | | | Son zamanlarda, Doğu halkının, özellikle Kürtlerin Kurtuluş Savaşı'na katılmadığı yargısını ispatlama gayretlerine rastlanıyor. Bu görüşü öne sürenler arasında değerli yazarlarımız ve siyasetçilerimiz de var. Oysa halkın katılmasının da ötesinde, Kurtuluş Savaşı'nın stratejisi, öncelikle Doğu bölgemize ve Doğu halkımıza dayanmak üzerine kurulmuştu.
Doğu'da dayanak yaratarak bütün vatanı kurtarma stratejisi, Mustafa Kemal Paşa'nın kafasında daha Cihan Savaşı yıllarında oluşmaya başlamıştı. Mondros Ateşkesi'nden sonra İstanbul'da geçen Altı Ay içinde karara dönüştü, uygulandı ve zafere ulaştı.
O Altı Ay'da bu stratejiye ilişkin tartışmaları ilerde, değerli öncü aydınlarımızdan Alev Coşkun'un kitabı bağlamında ayrıca ele alacağız.
NİÇİN KONYA DEĞİL DE ERZURUM? Bir soruyla başlayalım:
Mustafa Kemal, Samsun'a çıktıktan sonra, Millî Mücadeleyi örgütleme çalışmasında, öncelikle niçin Konya'ya, Kayseri'ye, Yozgat'a, Eskişehir'e, Aydın'a, Antalya'ya, Mersin'e vb değil de, Erzurum'a ve daha sonra Sivas'a yönelmiştir?
Bu sorunun cevabı, Doğu'ya dayanarak bütün vatanı kurtarma planındadır. Bu planı belirleyen üç olgu bulunuyordu:
Birincisi, dayanılacak özgücü birleştirmekle ilgilidir; Türk-Kürt birliğini yaratma işine Doğu'dan başlanması gerekiyordu.
İkincisi, düşmanın durumuyla ilgilidir; ülkenin batısı ve kıyıları esas olarak yabancı devletlerin işgali altındadır.
Üçüncüsü, dostun konumuyla ilgilidir; Sovyetler Doğu'dadır. Bolşeviklerin yönettiği Sovyet Rusya ile aradaki İngiliz işbirlikçisi Menşevik yönetimleri bertaraf ederek bağlantı kurmak ve Doğu'da sağlam bir cephe gerisi yaratmak öncelikli bir meseleydi.
MUSTAFA KEMAL PAŞANIN FORMÜLÜ Mustafa Kemal, Millî Hareketin Doğu'da dayanak yaratma stratejisini, Enver Paşa'ya yazdığı 4 Ekim 1920 günlü mektupta açıkça belirtmiştir: "Ankara Hükümeti (...) Doğuda bir istinat [dayanak] noktası sağlanması lüzumuna kanaat getirmiş olduğundan, Bolşevik Rusya Cumhuriyeti ile ortak maksadın sağlanmasına ait bir anlaşma akdine teşebbüs etmiş, (...) bu teşebbüste başarı noktasına yaklaşmış bulunuyor."1
Bu stratejik planın ilk kıvılcımlarının, Atatürk'ün beyninde, daha Birinci Dünya Savaşı yıllarında çaktığı görülüyor. 1916 yılı sonlarında Silvan'da Kürt ileri gelenlerinden birine şu soruyu yöneltmiştir: "Mehmet Bey, bir gün bu taraflara gelirsem Hazro dağları beni saklar mı?"2
DOĞU VİLAYETLERİNE KUMANDA YETKİSİNİN SINIRI Öncelikle Doğu'da dayanak yaratma planı, Millî Mücadele önderlerinin Anadolu'ya geçmelerinden önce, 11 Nisan 1919 günü Mustafa Kemal Paşa'nın Şişli'deki evinde, Kâzım Paşa (Karabekir) ile buluşmasında "mahrem" olarak görüşülmüştür.
Kâzım Paşa, Mustafa Kemal'e şunları söylediğini belirtir: "Derhal Anadolu'ya ordu başına geliniz. Hem de doğuya; milletin kurtuluş anahtarı Doğu'dur. Orda her şey mümkündür. Ordu da kuvvetlidir, halk da beraber gider. Ben kesin kararımı verdim. Planım basittir. Millî bir hükümet teşkili ve Doğu Vilâyetlerini istilaya hazırlanan Ermenistan'ı, bize güzel bir barış rehinesi olarak elde tutmak, sonra hâdiselere göre batıya dönmektir."
Mustafa Kemal Paşa, bu plana, Kâzım Paşa'nın anlattığına göre, "Bu da bir fikirdir, durum günden güne size hak verdiriyor" diye cevap vermiştir.3
Oysa Atatürk, İstanbul'da tayinini yaptırırken, Doğu'da dayanak yaratma fikrinde olduğunu belirtir. Genelkurmay İkinci Başkanı Diyarbakırlı Kâzım (İnanç) Paşa'dan, Doğu vilâyetlerinde komuta yetkisi içeren bir talimatname yazmasını istemiştir: "İstediğim bir madde, Samsun'dan başlayarak, bütün Doğu vilâyetlerinde bulunan kuvvetlerin kumandanı olmaklığım ve bu kuvvetlerin bulunduğu vilâyetler valilerine doğrudan doğruya emir verebilmekliğimdi."4
"DOĞU HALKI BİRLİK VE FEDAKÂRLIK LÜZUMUNU EN ÖNCE TAKDİR EDİYOR" Nitekim Mustafa Kemal'in Kurtuluş Savaşı pratiği, Samsun'a ilk adımın atılmasından itibaren Doğu'da dayanak yaratmaya yöneliktir. Bu pratiğin dayandığı saptamaları, Büyük Devrimci Önder, 16 Haziran 1919 günü Erzurum'da Kolordu Komutanı Kâzım Karabekir Paşa'ya yolladığı şifrede şöyle özetlemiştir: "Doğu vilâyetleri halkı, (…) birlik ve fedakârlık lüzumunu en önce takdir ettikleri iftiharla görülmektedir. Fakat Anadolu'nun öteki tarafları böyle değildir. (…) Merkezi hükümetin adeta esir vaziyette olması, payitahtın kuvvetli bir askeri işgal altında bulunması hasebiyle milletin mukadderatının yine millet iradesiyle hallini zaruri kıldığı zatıâlilerince teslim edilmiştir. Bu sebeple ben Kürtleri de bir öz kardeş olarak ağuşumuza (bağrımıza) katıp tekmil milleti bir nokta etrafında birleştirmek ve bunu dünyaya Müdafaai Hukuku Milliye cemiyetleri vasıtasıyla göstermek karar ve azmindeyim."5
Doğu halkının mücadeleye daha hazır olduğu, Türk ve Kürdü birleştirme zorunluluğu, Doğu vilâyetlerindeki örgütlenme durumu, İstanbul'un işgal altında bulunması, bütün bu gerçekler; Millî Mücadele için öncelikle Doğu'da bir dayanak oluşturulmasını gerekli kılıyordu.
Kâzım Paşa, Mustafa Kemal Paşa'nın Samsun'a çıkmasına çok sevinir ve Millî Mücadele önderliğinin stratejik planını şöyle belirtir: "Bir kere Erzurum Kongresi'nde bir dayanak, bir hareket noktası tesisinden sonra teşkilâtça, kuvvetçe, maddî, mânevî heybetli bir çığ gibi batıya yuvarlanmak kolaydı ve doğu zaferine dayanarak İzmir'i de kurtarmak mümkün bir emel olurdu."6
SİVAS'TA TOPLANAMAYAN KONGRE ERZURUM'DA TOPLANDI Bilindiği gibi, başlangıçta Kongre yeri olarak Sivas uygun görülmüştü. Müdafaai Hukuk Cemiyetleri'nin Millî Kongresi, 10 Temmuz 1919 günü Sivas'ta toplanacaktı. Atatürk, 2 Haziran 1919 günlü genelgesinde ve 21-22 Haziran 1919 tarihli Amasya Genelgesi'nde bu kararı bildirmişti.7 Ancak Mustafa Kemal Paşa'nın Sivas'ta tutuklanması için, bizzat Dahiliye Nâzırı Ali Kemal Bey uğraşmaktadır. Gerçi Mustafa Kemal, tertibi boşa çıkarır ve Sivas'ta törenle karşılanır. Ancak 27-28 Haziran 1919 gecesini hiç uyumadan geçirir ve hemen o sabah Erzurum'a hareket eder.8
Kemalist önderliğin güveneceği dayanak, başlangıçta Sivas'ın bile doğusundadır. Millî Mücadelede ilk örgütlenme ve hareketlenmeler, Doğu'da başlamıştır. Bölge halkı, ellerindeki silahlarla Kuvayı Milliye grupları oluşturmuştu.9 Şehir ve kasabalarda Millî Şûralar örgütlendi. 5 Kasım 1918'de Kars'ta İslam Şûrası toplandı. 18 Ocak 1919'da Kars, Ardahan ve Batum'dan gelen delegelerin bir araya geldiği Kars Kongresi'nde, "Cenubî Garbî Kafkas Hükümeti Muvakkatei Milliyesi" (Güneybatı Kafkas Geçici Millî Hükümeti) adı altında bir hükümet kuruldu. 12 Nisan'da İngilizlerin saldırısına uğrayan Cihangiroğlu İbrahim hükümetinin üyeleri Malta'ya sürüldü. 7 Ocak 1919'da Ardahan, Ahıska, Kağızman, Oltu ve Akbaba delegelerinin katıldığı Ardahan Kongresi toplandı. Bölge, tek yönetim altında birleştirildi. 7 Mayıs'ta Oltu'da Şûra (Sovyet) Hükümeti kuruldu ve İngilizlerin saldırısıyla karşılaştı. İngilizlerin Kars'ı işgali üzerine teşkilatlanmanın merkezi Erzurum'a geçti.10 6 Mart 1919 günü Vilayeti Şarkiye Müdafaai Hukuku Milliye Cemiyeti (VŞMHMC)'nin Erzurum şubesi açıldı. Özetleyecek olursak, Doğu'da dayanak yaratmak için gerekli birikim, 1919 yılının ilk aylarında oluşmuştu.
Millî Hareketin önce Doğu'da geliştiğini, Müdafaai Hukuk Cemiyeti'nin ilk önderlerinden Cevat Dursunoğlu da saptar. Atatürk, durumu ve ilerisini görmüş ve "memleketin birçok yerlerinde başlayan millî hareketler arasında Erzurum'u seçerek" oradaki hareketin başına geçmiştir.11
Kemalist önderliğin Doğu'da bir dayanak yaratma çabalarını,yabancı devletler de görmüşlerdir. 30 Ekim 1919 tarihli bir Fransız raporunda "Kemalist kurmayın, Kürdistan sorununa Ermenistan ve İzmir'in işgalinden daha fazla önem verdiği" belirlenmektedir.12 Bu saptama, çok önemlidir. Türk ve Kürtlerin birliği, İzmir'i kurtarmanın koşulu olarak görülmüştür. Türkiye'nin millî devriminin Türk ve Kürt kitlesinin birbirine karıştığı bölgede başladığı, yabancı araştırmacıların da dikkatinden kaçmamıştır.13
ANADOLU'DA HÜKÜMET KURMA DOĞU'DAN BAŞLADI Doğu Anadolu'da bir dayanak yaratılarak Türk ve Kürdü birleştirmenin kilit görev olduğunu, Mustafa Kemal ve arkadaşları saptamış, Erzurum Müdafaai Hukuk Cemiyeti Merkez Heyeti de bu konuyu görüşmüş ve tutanakla belirlemiştir.14
Millî Mücadelenin Anadolu'da bir hükümet kurmaya yönelik ilk örgütlenmesi, Erzurum'da yapılan Şark Vilâyetleri Müdafaai Hukuk Cemiyeti (ŞVMHC) Kongresi'dir. Cemiyet, bu kongrede, Şarkî Anadolu Müdafaai Hukuk Cemiyeti (ŞAMHC) adını almıştır.
Kongre, kabul ettiği Nizamname'nin 4. maddesinde, Osmanlı hükümetinin büyük devletlerin baskısıyla Doğu'yu "terk ve ihmal zorunluluğunda" kalması halinde, Doğu Anadolu'da bir "geçici idare" oluşturulmasını kararlaştırmıştır. Bu geçici idare, "mülki ve askeri" bütün kamu kurumlarının yönetimini üstlenecek ve kanunları uygulayacaktır.15
Görüldüğü gibi, Doğu'da bir dayanak yaratma planı, belli koşullarda Doğu Vilâyetlerini kapsayan bir hükümet oluşturma kararına kadar varmıştır. Atatürk, Anadolu'da bir Millî Teşkilat yaratma ve hükümet oluşturma fikrini, daha Haziran ayında Amasya'da yapılan gizli Komutanlar Toplantısına getirmişti. Bu görüş hemen kabul görmese bile, hayat milletin bütün kaynaklarını seferber edecek devrimci bir iktidar yaratılmasını dayatmıştır. Bunun sonucu Erzurum Kongresi'nin seçtiği Heyeti Temsiliye, İstanbul hükümetine rakip bir hükümet işlevi yüklendi.
Sivas Kongresi, bu fiili duruma hukukilik kazandıracaktır. Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyetleri'nin temsil edildiği, ulusal çaptaki Sivas Kongresi'nde Heyeti Temsiliye'ye Batı vilâyetlerinden altı kişi eklenir. Mustafa Kemal Paşa, 20 Eylül 1919 günü Kâzım Karabekir Paşa'ya çektiği telde, Heyeti Temsiliye'deki Doğu ağırlığını şöyle ifade eder: "Bugün Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti Heyeti Temsiliyesi geniş adını alan Heyeti Temsiliye, Erzurum Kongresi'nde seçilen Heyeti Temsiliye'den başka bir şey değildir. Batı Anadolu fedakârlık ederek, Doğu Anadolu'nun Heyeti Temsiliyesi'ne güvenini bildirmiş, Millî Hareket ona uymayı tam bir içtenlikle kabul eylemiştir. Yüksek mâlûmunuzdur ki Doğu Anadolu Heyeti Temsiliyesi'nin adedi on altı kişidir. Batı Anadolu delegeleri içinden altı kişi alınmıştır."16
MUSTAFA KEMAL PAŞA ERZURUM NÜFUS KÜTÜĞÜNDE Millî Mücadelenin uygulanan planı gereği, Mustafa Kemal Paşa'nın kendisi de, deyim yerindeyse Doğululaşmış ve Erzurum nüfusuna kaydolmuştur.17 Doğu İlleri Erzurum Kongresi'ne Erzurum delegesi olarak katılmıştır. İlerde Büyük Nutuk'ta Erzurum halkından "Bana kucak açan" diye söz edecektir.18 Yine Mustafa Kemal Paşa, Doğu İlleri Heyeti Temsiliyesi'ne seçilmiş ve başkan olmuştur. Mustafa Kemal Paşa, ulusal düzlemdeki Sivas Kongresi'ne "Doğu Anadolu adına" katılmıştır. Nutuk'ta Sivas Kongresi'ni anlatırken, Kongre'nin başında "şöyle bir belge yazdım" der: "Yukarda adları yazılı kişiler Doğu Anadolu adına Sivas Kongresi'nde bulunmak üzere Erzurum Kongresi'nce görevlendirilmişlerdir." 19
Mustafa Kemal, Meclisi Mebusan'a da Erzurum Mebusu seçilmiştir. Ancak toplantılara katılmamıştır.20
Mustafa Kemal, Meclis'in İstanbul'da değil, Anadolu'da toplanmasında ısrar eder. Bu tutum da Anadolu'da oluşturulan dayanağı terk etmemek anlamını taşımaktadır ve stratejik plana uygundur. Nitekim Mustafa Kemal Paşa haklı çıkar. 16 Mart 1919 günü Meclisi Mebusan İngiliz işgalcilerinin müdahalesiyle kapatılır.
Daha önce 27 Aralık 1920 günü Mustafa Kemal, Ankara'ya gelmiştir. Batı'dan gelen düşman saldırısına karşı, Doğu bu kez sağlam cephe gerisi işlevini üstlenir. Aradaki Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan Menşevik hükümetleri temizlenerek, Doğu'da Sovyet yönetimiyle Devrimci Türkiye arasındaki bağlantı kurulur. Arkasından Antep Urfa Maraş cephesindeki direniş ve Fransa ile yapılan Ankara Anlaşması gelir. Böylece, Millî Hareket, birkaç cephede savaşma sorunundan kurtulur ve Doğu'yu tamamen sağlama alarak yüzünü Batı'ya döner.21
"DERSİM DAĞLARI BİZİ SAKLAR MI" İşte bu koşullarda, Yunan orduları gelip Polatlı'ya dayandığı zaman, Meclis, Doğu'ya taşınmayı tartışacaktır. Mustafa Kemal ise, anlaşılan daha olumsuz gelişmeler olabileceğini de hesaba katarak, Dersim Mebusu Diyab Ağa'ya Dersim dağları ve mağaralarında mücadeleyi sürdürme şartları olup olmadığını soracaktır.22
Devrim, Batı'dan gelen saldırıya karşı, Doğu'yu gereğinde geri çekilecek bir alan olarak görmektedir.
30 Ağustos 1922 zaferi ve arkasından 9 Eylül günü İzmir'e giren Millî Ordu, Kurtuluş Savaşı'nın başında saptanan, Doğu'da bir dayanak yaratarak bütün vatanı ve İzmir'i kurtarma planının gerçekçi olduğunu kanıtlamıştır.
BİZ TOPRAK İÇİN DEĞİL KAYALAR UĞRUNA ŞEHİT OLDUK Biz Kemaliyeliler, Sakarya savaşı öncesinde Mustafa Kemal Paşa'ya çektiğimiz telgrafla övünürüz: "Dayanın 500 atlıyla geliyoruz."
Gazi Paşa, Eğinlilere bu kararlı tutumları nedeniyle 1922 yılında bir Hükümet Kararnamesiyle kendi adını vermişti. Atatürk'ün adını taşırız.
Kemaliyeli yerdeşlerime şunu söylemişimdir: "Herkes toprak için şehit düşer. Biz kayalar için."
Bizim Kemaliye'de toprak pek bulunmaz; kayalar üzerine yapılan sekilere avuç avuç toprak emekle serilmiştir. Her taraf dağ ve taştır. Ama o taşların üzerine köylerimizde 40 odalı konaklar yapmışızdır.
Biz bunları konuşurken, hiç unutmam Sırakonak Köyü Muhtarı Mehmet Karagöz söz aldı ve şunları söyledi: "Perinçek haklı. Kayalar uğruna savaşanlar, toprak uğruna savaşanlardan daha fedakâr oluyor. Bizim Sırakonak köyünden 93 Harbi'ne 54 delikanlı gitmiş, ancak sekizi geri dönebilmiştir." Tek bir köyümüzün 93 Harbi'ndeki (1877 Rus Savaşı) şehit sayısı 46'dır. Köyün genç ve orta yaşlı nüfusunun neredeyse tamamına yakınıdır. Diğer köylerimiz de öyledir. Ama bunların sözü edilmez, ayıptır. Birinci Dünya Savaşı sonuna gelindiği zaman, köylerde neredeyse erkek kalmamıştır. Kayalar için şehit olmak gerekirse, yine de 500 atlıyla yola çıkmaya hazırdır o fedakâr insanlar.
Özdemir İnce dostumuzun Hürriyet'te yayımladığı Kurtuluş Savaşı Batı Cephesi şehitleri listesine bakıyorum, Erzincan 40 şehit.
Peki bunun Doğu cephesi, Güney cephesi, Birinci Cihan Savaşı, 93 Harbi şehitleri? Daha önemlisi, neyi ispatlamaya çalışıyoruz?
Doğuluların bu vatan için daha az fedakârlık yaptıklarını mı?
Doğuluyu hor görerek hangi "zafere" koşuyorlar?
Birliğimizi bu anlayışla mı pekiştireceğiz?
Hem gerçek değil, hem de günün ihtiyacına uygun değil.
Mustafa Kemal Paşa, 16 Haziran 1919 günü ne diyor: "Doğu vilâyetleri halkı, birlik ve fedakârlık lüzumunu en önce takdir ettikleri iftiharla görülmektedir."
Savaşan ve birleştiren devrimci önderliğin tutumu budur!
(1) Sadi Borak, Atatürk'ün Özel Mektupları, s.181; BTTD, sayı 72, s.5. (2) Silvan Günlüğü, 7 Kasım-24 Aralık 1916'dan aktaran Şevket Beysanoğlu, Atatürk ve Diyarbakır, Diyarbakır, 1981, s.86. (3) Kâzım Karabekir, İstiklâl Harbimiz, I, s.55. (4) Atatürk'ün Anıları, s.205. (5) Atatürk'ün Bütün Eserleri, II, s.390 vd. (6) Kâzım Karabekir, İstiklâl Harbimiz, s.69. Doğan Avcıoğlu da, bu planın haklı çıktığını saptar. (7) Nutuk/Söylev, III, s.1232. Belge 26; I, s.42. (8) Aynı eser, I, s.56 vd. (9) Doğu'da Kuvayı Milliye hareketi konusunda bilgi için bkz. Abdulhalûk M. Çay-Yaşar Kalafat, s.20 vd. (10) Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi Davası Savunma, Kaynak Yayınları, 4. basım, İstanbul, Mart 1992, s.158 vd. (11) Dursunoğlu, s.7 vd. (12) Fransız Dışişleri Bakanlığı Arşivi, E-Levant La Turquie, vol.187, s.181'den aktaran Hasan Yıldız, XX. Yüzyıl, s.63. (13) Robert Olson, The Emergence, s.36. (14) BTTD, sayı 61, s.11. (15) Mahmut Goloğlu, Erzurum Kongresi, s.188. (16) Kâzım Karabekir, İstiklâl Harbimiz, I, s.290. (17) Atütürk Haftası Armağanı, No: 6, s.113, 117, 121. (18) Gazi M. Kemal, Nutuk/Söylev, c.II, s.646. (19) Nutuk/Söylev, c.I, s.113. (20) Türk Parlamento Tarihi 1919-1923, III, s.87; Atatürk Haftası Armağanı, s.117. (21) Nutuk/Söylev, I, s.446 vd. (22) Diyab Ağa'dan aktaran Nuri Dersimi, Kürdistan, s.164. Bu anlatım, Atatürk'ün görüş ve tutumuna uyuyor. Çünkü birincisi, bir hattın değil, fakat vatan sathının (düzeyinin) savunulması gerektiğini savaş ilkesi olarak kabul etmişti. İkincisi, Kurtuluş Savaşı sırasında, 29 Mayıs 1919 günü Kolordu komutanlarına yazdığı yazıda olsun, 3 Temmuz 1920 günü Meclis'in gizli oturumunda yaptığı konuşmada olsun, silahlı halkı küçük birlikler halinde örgütleyerek "gerilla tarzı savunmaya", "Harbi Sagir"e, yani düzensiz küçük birliklerle savaşa yöneltme olanakları üzerinde durmuştu (Atatürk'ün Bütün Eserleri, 2, s.338, Kâzım Karabekir, İstiklâl Harbimiz, I, s.72; Atatürk, Gizli Oturumlardaki Konuşmalar, s.74; Selahattin Tansel, III, s.175 vd).
www.doguperincek.info www.doguperincek.com.tr
|
| |
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.