| |||||
Bugünlerde internette bazı yazılar dolaşıyor. Bunlardan birinin altında Posta Gazetesinin Ankara temsilcisi Hakan Çelik'in imzası var. "Bir Türk olarak soruyorum: Kürtler bu ülkeye bugüne kadar ne vermiştir?" diye başlayan yazı özetle; Kürtlerin bu ülkeye olumlu anlamda hiçbir katkılarının olmadığını, tam tersine bütün olumsuzlukların Kürtlerden kaynaklandığını iddia ediyor. Son derece kışkırtıcı bir yazı… Hakan Çelik bir açıklama yaptı ve söz konusu yazı ile bir ilgisinin olmadığını söyledi. Gene İnternette dolaşan bir başka yazı ise, Kurtuluş Savaşında Kürtlerin ve Türklerin birlikte savaştıkları iddiasının bir "efsane" olduğunu ve gerçek olmadığını söylüyor. Bu görüşün kanıtı olarak ise Çanakkale savaşında ve Kurtuluş Savaşının Batı Cephesinde şehitlerin illere göre dağılımını gösteren tablolar veriliyor. Batı'dan rasgele alınan beş il ile Doğu ve Güneydoğu'dan alınan beş ile ait rakamlar yan yana konuyor ve aradaki farka işaret edilerek şu söyleniyor: "Görüldüğü üzere Kurtuluş Savaşında Kürtler yoktur. Dolaysıyla Kürtler daha en başından beri bu ülkeye yabancı olan ve karşısında olan unsurlardır." Bu görüşlerin son dönemde yeni kurulan bir Parti'nin asker kökenli Genel Başkanı tarafından savunulması ise olayın vahametini artırıyor. AMAÇ NE? Bu görüşleri nereye oturtmak gerekiyor? Son dönemde "açılım" tartışmaları ile birlikte son derece tehlikeli bir etnik ayrışma rotasına girdik. Türkiye'nin etnik temelde yeniden yapılandırılması şeklinde özetleyebileceğimiz Amerikan politikasının bir parçası olarak, milletin etnik kökenlerine göre dağılma sürecine girmesi, bir etnik boğazlaşmayı ciddi bir tehlike olarak Türkiye'nin önüne getirmektedir. "Kürtler bu ülkeye olumlu anlamda hiçbir katkıda bulunmadı. Tam tersine bütün olumsuzlukların arkasında hep onlar var" yaklaşımı veya "Kürtler zaten bu ülkenin kuruluşunda da yoktular" iddiası, Kürt milliyetçiliğinin tam tersi bir noktadan ama aynı amaca hizmet ediyor. Bu görüşler ve faaliyetler, etnik ayrışmayı derinleştiriyor, milleti bir arada tutan bağları çözüyor ve bir iç savaşa giden yolun taşlarını döşüyor. KURTULUŞ SAVAŞI GERÇEĞİ Gerek Kurtuluş Savaşı, gerekse Kürtlerin toplumsal hayattaki rolleri üzerine söylenenler gerçekleri ifade etmiyor. Doğu Cephesinde, Sarıkamış'ta, Van'da, Muş'ta, Bitlis'te, Tunceli'de ve Erzincan'da şehit düşenlerin illere göre dağılımı çıkarılsa (ki Genelkurmay arşivlerinde bu rakamlar mutlaka vardır) Çanakkale veya Sakarya'daki tablo'dan çok farklı bir tablo'nun çıkacağından hiç kimsenin şüphesi olmasın. Antep, Maraş ve Urfa cephesindeki şehitlere bakınız. Kürdün ve Türkün yaptığı kader birliğini somut olarak görürsünüz. Kurtuluş Savaşı yıllarında çıkan iç isyanlara bakıldığında ise bir tanesi hariç (Koçgiri) diğer bütün isyanlar (23 iç isyan) iç Anadolu ve Batı Anadolu Bölgesinde çıkmıştır. Buradan hareketle, Türkler Kurtuluş Savaşına karşı idi gibi bir sonuç elbette çıkarılamaz. Ama "Kürtler Kurtuluş Savaşında yoktu" mantığıyla hareket edenlerin dayandıkları "kanıtlara" bakacak olursak böyle bir iddia da çok rahat ileri sürülebilir. KONGRELERDE VE TBMM'DE KÜRTLER Türk ile Kürdün kader Birliği yaptığının en büyük ve somut kanıtlarından biri Türkiye Büyük Millet Meclisinin bileşimidir. Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı illerden milletvekilleri, en başından beri Meclisteki yerlerini almış ve İngilizlerin Kürdü Türk'ten ayırma planlarını boşa çıkarmışlardır. Kürt milletvekillerinin Sevr'i protesto etmeleri ve Lozan heyetinin arkasında kaya gibi durmalarından daha büyük bir kanıt olabilir mi? Mustafa kemal Kurtuluş Savaşının stratejisini "Doğuda bir istinatgâh yaratarak Batı'ya yürümek" olarak belirlemişti. Bu stratejinin doğruluğunu tarih kanıtladı. Kürt yurttaşların yaşadığı Doğu, Kurtuluş Savaşına "istinatgâh" olma görevini layıkıyla yerine getirdi. Dersim Mebusu Diyab Ağa'nın Meclis'in Ankara'dan Kayseriye taşınması tartışmaları üzerine kürsüye çıkarak söylediği "Efendiler biz buraya dövüşmeye mi, yoksa kaçmaya mı geldik" sözleri Kürtlerin Kurtuluş savaşındaki rollerini özetler. DOĞRU TAVIR Gerçek şudur: Yukarıdaki görüşleri savunan insanların Türk ile Kürdün birliğini savunma gibi bir niyetleri yoktur. Birlik kaygısı olan kişi Kocatepe şehitliğindeki Güneydoğulu üç şehide, beş şehide can simidine sarılır gibi sarılır. O şehitlerin varlığında, bu ülkede yaşayan tüm insanların birlikte yaşama iradelerini görür ve onu haykırır. Yoksa "siz az öldünüz demek ki bu ülkenin kuruluşunda yoksunuz" gibi bir bölücü tavrın içine girmez. Orgeneral Başbuğ Nusaybin'de yaptığı konuşmada, Ordu içinde her şehirden askerin olmasını, kader birliğinin ve milli olmanın kanıtı olarak gördüğünü belirtiyor. Çünkü Başbuğ, ülke bütünlüğünü ve milli birliği korumak gibi bir kaygıyla hareket ediyor. Amerika'nın etnik ayrışma planının emrinde olanların ise böyle bir kaygısı doğal olarak yoktur. mbgultekin@ip.org.tr | |||||
Kaydol:
Kayıt Yorumları
(
Atom
)
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.