[anadoluhaber:35983] SGK'NIN TAKİBE ALDIĞI SAHTE BOŞANMALAR HAKKINDA (SİTENİZDE YAYINLANMASI DİLEĞİ İLE GÜNCEL YAZI)

SGK’NIN TAKİBE ALDIĞI SAHTE BOŞANMALAR HAKKINDA

YA DA

HABERLERE KONU OLAN HALAM

Bodrum’da TV kanalının birinde haberleri izliyordum. Karşıma Ankara’da oturan halam çıktı.

Spiker halama soruyordu:

“Devleti dolandırmaya utanmıyor musunuz?”

Ansızın halam ekranlarda görünmüştü. Şaşmış kalmıştım.

Halam kim, devleti dolandırmak kim?

Genç spiker gururluydu.

“Devleti dolandırmaya utanmıyor musunuz derken,” önemli bir görev yaptığını düşünüyor olmalıydı.

Hükümet yeni bir karar almış, dolandırıcılar hakkında sıkı denetim, sıkı takip başlatılmış…

Dolandırıcılık dediğime bakmayın… Sinirimden söylüyorum… Hani evlenmeyen, ya da eşinden ayrılmış olan bayanlara devlet yardım ediyordu ya… Babanız memursa ve ölmüşse, siz de, işi olmayan dul bir kadınsanız, babanızın maaşından size bir miktar yardım edilirdi.

Bu yardım bugünlerde masaya yatırılmış.

“Babası memur olan bir kıza niye yardım ediliyor?”

“Memursa ne olmuş? Esnafın ne suçu var?”

“Köylünün kızına yardım edilmiyorsa memurun kızına da yardım edilmesin!”

Yenidünya düzeninde mantık böyle işliyor. Devlet eliyle düzenli yardım ayrımcılık, kömür dağıtmak, gıda yardımı yapmak, halkı sadakaya alıştırmak devlet anlayışı oldu.

“Esnafın, köylünün kızına da devlet yardım etmelidir,” denmiyor. “Devlet, işsiz olan, mağdur olan herkese yardım etmelidir. Ve bu yardım hak olmalıdır. Birileri oy için devlet kasasından halka sadaka dağıtmamalıdır.”

Artık Cumhuriyetimiz, kimsesizlerin cumhuriyeti değil.

80’li yıllara kadar kimse, “benim babam memurdu,” diyerek devleti dolandırmaya kalkmıyordu.

 Bunun adı dolandırıcılıksa niye böyle olduğuna bakmak lazım.

Son yıllarda, devletten destek almak için eşinden ayrılmak isteyen memur kızlarının sayısı arttı. Aslında eşlerinden ayrılmıyorlar. Karıkoca yine aynı evde yaşıyorlar. Yalnızca kâğıt üzerinde ayrılmış görünüyorlar.

Olaya dışarıdan bakınca dolandırıcılık gibi görünebilir.

O gün halamı televizyonda  görünce içimi büyük bir acı kapladı. Halam kanserdi…

Dört çocuk doğurmuştu. İki çocuğu ölmüştü. Kalan iki oğlu okumuş, biri mühendis, biri öğretmen olmuştu. Onca emekten sonra işsiz kalmışlardı.

Mühendis olan, bir süre taksilerde çalıştı. Evden eve yük taşıdı.

Memlekette ziraat mühendisine ihtiyaç yokmuş. Ülke nüfusu, dünya nüfusu artarken Türkiye’de tarımı yok ettiler. Pamuk tarlalarını, tütün tarlalarını kuruttular. Et üreten bir ülkeyken, et alan bir ülke haline geldik.

 Bize her şeyi dışarıdan almamızı söylüyorlar. Onlar fabrika kuracak, biz de onların ucuz işgücü olacağız.

Bizlere kendi çiftliklerimizde, fabrikalarımızda çalışmak yasak… Türk insanı çiftlik sahibi olmayacak, fabrikalar yabancı şirketler eliyle yönetilecek…

Öğretmen olan kuzenime gelince… O da dershanelerde çorba parasına çalışıyor.

Binlerce öğretmen işsiz… Çalışanların çoğu iş güvencesinden yoksun.

Milli Eğitim Bakanlığı’na göre okullarda öğretmen açığı yok. Kuzenimin branşı tarih öğretmenliği… Birçok branşta olduğu gibi artık tarih öğretmenlerine de iş vermiyorlar.

 Bütün okullarda öğretmen açığı var ama devlet bu açığı ücretli öğretmenlerle kapatıyor. Ücretli öğretmene 300, bilemediniz 400 lira maaş veriliyor.

Herkesi de ücretli öğretmen yapmıyorlar.

Halamın kimi kimsesi yok ki torpil yaptırsın. Küçücük bir iş için, kapa kapı, parti parti dolaşmak gerekiyor.

Hacı eniştem bakkal işletirdi. Marketler çoğalınca bakkallar battı. O iki çocuk nasıl okudu? Yaşayan bilir ancak…

Biz fakir aileyiz. Halalarım, dayılarım, amcalarım… Herkes kendi yağı ile kavruluyor.  

Bizim bu ülkeden başka gidecek yerimiz yok. Zengin adam dünyanın her yerinde yaşar.  PKK açılımıyla vatanı bölmeye çalışsalar da bizler bu topraklar için can vermeye devam ediyoruz.

Teyzemin benle yaşıt oğlu daha bir yıl önce Güneydoğu'da şehit oldu.  Bizler bu ülkeye şirketlerimizle değil, şehit kanlarımızla bağlıyız.

Babadan oğla, yalnızca, Çanakkale’de şehit düşen dedelerimizin adlarını miras bırakabiliyoruz.

O zor günlerinde hiç birimiz halamlara yardımcı olamadık. Hacı eniştem, çocuklarını okutabilmek için pazarlarda naylon eşya sattı. 60 yaşında işportacı gibi sokaklarda dolaştı.

Çocukların okul masrafı yüzünden bir ev sahibi bile olamadılar. Halam, sürekli çalışırdı. Sağlığı yerindeyken ev temizliğine giderdi.

Kuzenlerimin biri İstanbul’da, biri Ankara’da hem çalıştı hem okudu.

Bunları düşününce üzülüyorum.

Halam kanser olunca bir süre evden çıkamadı. Çocukların işsizliğine, eniştemin yaşlılığı eklendi. Günlerden bir gün halamın aklına, ölen babasının memur olduğu geldi.

“Ayrılalım herif!” dedi kocasına…

 Karı koca kağıt üzerinde ayrıldılar. Halam düzenli maaş almaya başladı. Maaş da maaş olsa… Üç kuruş da olsa halama bir gelir oluyordu.

 Elinden her iş gelir hamamın. İki yüz gram kıyma alsa, dört çeşit yemek yapar.

Çocuklarını kimseye muhtaç etmemek için karı koca yıllarca ter döktü.

Onca emekten sonra iki oğlan işe giremedi. İki delikanlı otuz yaşına geldi. Evlenmek istediler evlenemediler.

 Sayın Başbakan 3 çocuk yapın diyor ya… Ben henüz üniversite son sınıftayım. Durumumun kuzenlerimden farklı olacağını sanmıyorum.

Bizler çocuk düşünecek durumda değiliz. Bizler gelecek kaygısı içindeyiz. Bizler Kürt açılımının nereye varacağını düşünüyoruz. Bizler bu ülke için şehit oluyoruz. Bizler iş arıyoruz.

Hasta halamı, büyük bir soyguncuymuş gibi Türkiye’nin karşısına çıkardılar. O günden sonra halam evden hiç çıkmadı.

Utanacak ne vardı? Devletin yoksul olana, düşkün olana yardım etmesi gerekmez mi?

Ne var ki bu anlayış unutuldu.

Devlet, halkı yoksullaştırmak, elini kolunu bağlayıp sermayeye teslim etmek için devlet oluyor.

Hiçbir şeye üzülmüyorum da, kış günü pardösüsüz kalmasına üzülüyorum halamın. Devletten aldığı o maaşla sırtına bir pardösü almıştı. Hayatında alabildiği tek pardösüydü.  O günden sonra pardösünün yüzüne bakmadı.

Gazeteler yazdı. Devlet, bundan sonra dolandırıcılara göz açtırmayacakmış.

Zavallı halam şimdi hastanede. Bu olay olmasaydı bu gün belki bu durumda olmazdı.

Bekliyorum bakalım devlet ne kadar fatura kesecek halama, o faturayı nasıl tahsil edecek?

Ne kadar eşyası varsa halamım hepsi eski.  Cüzdanları boş.

Halam yatağından çıkamıyor.

Halam hasta, halamdan alabilecekleri bir şey yok. Halam kurudu, halamın ağzında son bir nefes kaldı… Halam bir deri bir kemik kaldı.

 Yazan: İsmail Cengiz Cengizhan


--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
        Bu grubun  hiç bir siyasi oluşum, parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır. Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş, Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM  STANDIDIR.."
      Grupta yayınlanan  yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.Ayrıca harici linklerden de Anadolu Haber Günlüğü Mesul değildir...

Grup Yöneticileri Mail Adresleri Aşağıdadır
kurtulusyolu99@gmail.com
bahadirserhad@gmail.com
forevermirza@gmail.com

Bu gruba posta göndermek için, mail atın: anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.