[anadoluhaber:37691] Balyoz Güvenlik Harekat Planı

 
BALYOZ GÜVENLİK HAREKAT PLANI

 

 

 

            Taraf Gazetesi’nin darbe serilerine ek olarak yazdığı “Balyoz Darbe Planı” iddiası Ergenekon Soruşturması’ndaki iddialar gibi artık güvenilirliğini kaybetmiş durumda. Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK.) son günlerde oldukça hırpalanma, kasıtlı olarak halkın gözünden düşürülme yoluna gidilmektedir. Habere göre dönemin 1 nci Ordu Komutanı Orgeneral Çetin DOĞAN’ın imzasını taşıyan Darbe Planı’nda kurulacak darbe kabinesinin Bakanlar Kurulu listesi bile hazırlanmış. Haberleri izlersek nedense hepsinde, darbe yapacaklardı, planlanmıştı, gemiyi havaya uçuracaklardı, Yunan uçağını düşüreceklerdi, camiyi bombalayacak, kaos çıkaracaklardı gibi hep yapılmayıp yapılacaktı türünden haberler yapılmaktadır. Bu  kadar TSK. hakkında yoğun, birbiri ardınca çıkan haberlerin arkasında iyi bir niyet aramak mümkün değildir. Şunu bilmeliyiz ki bunların tesadüf olması da zayıf bir ihtimaldir.

 

            Taraf Gazetesi’nin ele geçirdiği sözde belgelerin gerçek olduğunu kabul edersek bile bunların birlik dışına sızdırılması/çıkartılması mümkün değildir. “ÇOK GİZLİ” gizlilik derecesi taşıyan bu tür evrak/dokümanlar ancak evrakı hazırladığını varsaydığımız kişi, koordine makamı ve Komutan  tarafından bizzat sızdırılır ki, bu da kabul edilir değildir. Kozmik odadan ele geçirilmesi ise imkansızdır. Çünkü kozmik odaya girebilecek personelin kim olduğu bellidir ve kapıda liste halinde asılıdır. Üstelik incelemeye yetkili personel evrakı kozmik büroda inceler, dışarı çıkartmak yasaktır. Giren personel belli olduğundan, sızdıran kişi de hemen tespit edilir. Bu önlemlere rağmen böyle evrak/dokümanların sızdırılabilirliğinin doğruluğunu sizlerin takdirine bırakıyorum. 

 

            Yıllar önce hazırlandığı, konuşulduğu, yazıldığı iddia edilen bir takım planlar, tatbikatlar, harp oyunları yıllar sonra her nedense profesyonelce kamuoyuna sunuluyor. Sunulanların doğru olduğunu kabul etsek bile neden hep aynı, yayın amacı şüpheli gazeteye servis yapılmaktadır? Daha doğrusu yine varlığını doğru kabul etsek bile bu tür belgelerin deşifre edilmesinin arkasında yabancı istihbarat birimlerini aramamız gerekir. Bu da gerçek olduğu iddia edilen belge/dokümanlardan çok daha tehlikeli, oldukça vahimdir.

 

            Orduyu halk düşmanı, darbeci, cinayet şebekesi, kaotik ortam oluşturucu, halkından kopuk, kendi görevinin dışında siyasetle uğraşan bir kurum olarak halka lanse edilmeye çalışılmaktadır. Bu haberlerin ardı arkasına çıkmasına insanın aklına okyanus ötesi batılı Hıristiyan bir ülkenin ve onun üzerinde esas söz sahibi olan Siyonist ülkenin parmağının olduğu şüphesi doğmaktadır.

 

            Taraf Gazetesi’nin sırf bu işler için kurulduğu, görevinin/misyonunun bu olduğu akla gelmektedir. Taraf Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ahmet ALTAN’ın bulunduğu bir gazetenin güvenilir olması da sorgulanacak bir durumdur. Üstelik Yazarları  “ülke işgal edilirse çatışmaya gerek yok, oturup güzel güzel işgalcilerle işbirliği yapalım” diye yazılar yazılan bir gazetenin her türlü tehlikeli projeye imza atacağına inanmamız lazımdır.

 

            “Balyoz Planı” na göre darbe sonucu kurulacak Milli Mutabakat Hükümetinin Bakanlar Kurulu da oldukça manidar bulunmakta. Çünkü kurulacak hükümette sadece Kemal YAVUZ asker kökenli bir bakan. Geri  kalan bakanların hepsi sivil kaynaktan. Yani kabinede asker kökenli yok. Sözde Bakanlar Kurulu’nda; darbe yaptığı hükümetin AKP’li Köksal TOPTAN’ı bakan olarak belirlenmiş, hükümetin AFGANİSTAN’a temsilci olarak atadığı Hikmet ÇETİN, hükümetle sıkı ilişkileri olan Rıfat HİSARCIKLIOĞLU üstelik başbakan. Yine anılan Milli Mutabakat Hükümeti’nin yapacak olduğu icraatlar arasında hem “İMF karşıtlığı” hem de  “ABD ile sıkı işbirliği kurulması” bulunmakta. Tezat’ı görüyor musunuz? Darbe hükümeti hem ulusalcı, hem de ABD işbirlikçisi oluyor.

 

            İşin üzücü tarafı gizli belgeleri evlerinde bulundurmakla suçlanan gazeteciler içeride, bunun yerine yine gerçek olduğu iddia edilen çok gizli belgeleri deşifre eden gazeteler ise takdir ile karşılanmakta.

 

            Yine anılan gazete 28 ŞUBAT post-modern darbe yapılmasını haklı olarak eleştirmekte. O dönemde darbeye maruz kalan, arkasında ABD ve İsrail olmayan Refah Partisi’ni savunacak bildiğim kadarıyla yazı ve beyanatları yoktu. Şimdi iş bittikten sonra eleştiride bulunuyorlar. Üstelik cinayet örgütünün sözcüsü ve TBMM’ndeki ayağı DTP’nin kapatılması karşısında sessiz kalınmasından da şikayet edebilmekteler. Peki bu sözde parti kapatılmayacak mıydı? ERBAKAN hükümeti 28 ŞUBAT’ta alaşağı edilirken demokrat yazar/aydınlarımız tek laf etmediler. Şimdi esip savurmaktadırlar. HAİTİ’de meydana gelen deprem yine malum gazetede verilmekte fakat ABD’nin olup bittiye getirip işgali nedense görmemezlikten gelinmiş. Şu anda özlük haklarında kayba maruz kalan TEKEL işçileri, İtfaiye çalışanlarının hakları konusunda yine aynı gazetede kayda değer bir haber bulunmamaktadır. Kısacası Taraf Gazetesi objektifliği konusunda inandırıcılığını kaybetmiştir. Halen TEKEL ve İtfaiye işçilerinin özlük haklarında uygulanan haksızlığa karşı direndikleri ve ekonominin oldukça tehlikeli sinyaller verdiği bir zamanda bu darbe senaryolarının çıkışının yine tesadüf olduğunu düşünemeyiz.

 

            Ayrıca darbede ve darbeci askeri personelin eylemlerinde kullandıkları veya kullanacakları silahların eliyle konulmuş gibi bulunması kamuoyunu tatmin etmemektedir.

 

Halen gündemde olan, sürekli eleştirilen İçişleri Bakanlığı ile Genelkurmay Başkanlığı’nın arasında yapılan EMASYA Protokolu 1997 yılında zamanın ANAP’lı şimdi ise AKP’li olan Murat BAŞESGİOĞLU’nun İçişleri Bakanı olduğu dönemde imzalandı. Şimdi AKP protokolden haberi yokmuş gibi davranmaktadır. Bu durumda AKP’nin daha ilk günden beri protokolden haberi vardı.

            Sorun olduğu iddia edilen Emniyet Asayiş Yardımlaşma (EMASYA) Protokolü’nün iptal edilebilmesi için Anayasanın 10 ncu maddesinde değişiklik yapılması ile mümkün gözüküyor. EMASYA Protokolü’nü imzalayan dönemin İçişleri Bakanı Mehmet AĞAR’ın müsteşarı Teoman ÜNÜSAN’dır. EMASYA Protokolü için İl İdaresi Kanunu’nda bir değişiklik yapıldığını vurgulayan eski İçişleri Müsteşarı ÜNÜSAN, bunun askeri otoriteyi Güneydoğu’da, özellikle harekatlarda hukuken rahatlattığını vurgulamıştır. Üstelik protokolde bütün yetkilerin sivil otoritenin elinde bulunduğunu, Valiliklerde EMASYA  ile ilgili birer birim kurulduğunu ileten ÜNÜSAN, Balyoz Planı’nın ise buna dayalı olarak yapılmasının mümkün olamayacağını savunmuştur. “Çünkü askerin tek başına plan yapması protokolde yoktur. Vali, Emniyet Müdürü, Alay Komutanı ve Garnizon Komutanı’nın birleşerek, bir Eğitim Programı yapması üzerine karar vermesi lazım” demiştir.

 

 EMASYA Protokolü dikkatle incelendiğinde sorunun İl İdare Kanunu’nda olduğu görülecektir. Sorun EMASYA Protokolü ile sınırlı değildir. Bilindiği üzere Yüksek Askeri Şura (YAŞ) Kararları da sorgulanamamaktadır. YAŞ Kararları yargıya açılması, kişinin mağduriyetini önlemek için gereklidir. Bunlar şimdilik TSK. ve görevdeki hükümet arasında sorun teşkil ettiği kadar, TSK.’da görevli personelin mağduriyetinin önlenmesi açısından da önemlidir. Sorun olduğu iddia edilen EMASYA Protokolü’nün iptal edilebilmesi için Anayasa’nın 10’ncu maddesinde değişiklik yapılabilmesi ile mümkündür. Almış olduğumuz habere göre hükümet EMASYA Protokolü’nü iptal etmiş bulunmaktadır. Bu protokolün iptali kanımca güvenlik açısından sıkıntı doğuracaktır. Çünkü vuku bulabilecek, asayişi bozacak tertip ve düzenlere/olaylara TSK.’nın hemen müdahale etme yetkisi elinden alınmıştır.

 

            Gelen ihbar, e-posta ve telefonların TSK.’yı planlı bir şekilde yıpratmak isteyen muhtemelen dış kaynaklı servislerin parmağı da bulunan şer güçlerce hazırlanması muhtemeldir.

 

            Beni Komutanların ve siyasetçilerin söylemlerinden çok TSK.’nın “Sır tutamama” gibi bir sorununun olduğu düşüncesidir. Ordu mensubu her ne şekilde olursa olsun sır tutmasını bilmelidir. Dışarı bir iki kelimenin sızması o kadar sorun teşkil etmeyebilir. Ama çuvallar dolusu “ÇOK GİZLİ”, “GİZLİ” gizlilik dereceli evrak/dokümanların, CD’lerin sızmasını, eğer sızanların da gerçek olduğunu düşünürsek İstihbarata Karşı Koyma yönünden oldukça büyük bir zafiyet vardır ki bu TSK. için  çok daha vahim ve tehlikelidir. Silahlı Kuvvetlerin İstihbarata Karşı Koyma (İKK.) yönünden duyarlı olduğunu, bu konuda gereken hassasiyetin gösterildiğini biliyoruz. Sızan bilgilerin gerçekliğini düşünmek Silahlı Kuvvetleri zedeleyecektir bu da iç ve dış şer odaklarının işine gelmektedir.

 

            İşsizlik ve ekonomik sorunlar had safhaya varmışken darbe haberleri acaba halka ne faydası olacaktır? Bu kadar sorun varken halk darbe haberleriyle oyalanmaktadır. Bu da ekonomide ve siyasette başarısız AKP’nin işine gelmekte asıl gündem olan ekonomik sorunlar unutturulmaya çalışılmaktadır. Yandaş görsel ve yazılı basın eliyle de bu icraat başarıyla yürütülmekte, halk manipüle edilmektedir.

 

            Malum darbe planı iki savcı tarafından soruşturulacaktır. Peki neden 28 ŞUBAT post-modern darbesini yapanlar Ergenekon Davası’na dahil edilmiyor? Üstelik yapılmayan sadece planlandığı iddia edilen bir darbe hakkında işlem yapılırken bizzat gerçekleşmiş, uygulanmış bir darbe hakkında işleme neden gerek duyulmuyor? Haklarında soruşturma açılmıyor? ERBAKAN hocanın arkasında ABD, AB ve İsrail olmadığı için mi? Bu konuda çifte standardın uygulandığı kesindir.

 

Genelkurmay Başkanlığı; resmi internet sitesinde 21 OCAK 2010 tarihli Bilgi Notu’nda 05-07 MART 2003 tarihleri arasında icra edilen Plan Semineri’nde uygulanan senaryolara;  TSK.’nın kesinlikle yapması mümkün olmayan, insanlık dışı cinayet ve uygulamaların sonradan seminer senaryosunun değiştirilerek eklendiğini anılan bildiride duyurmuştur.

 

Emekli Orgeneral Çetin DOĞAN sözde Milli Mutabakat Hükümetindeki kabinede duymadığı isimler olduğunu, yine aynı planda isnat edilen halka karşı eylem/saldırıların söz konusu planda bulunmadığını, anarşiyi önleme tedbirlerinin yer aldığını söylemiştir. Genelkurmayın ve darbe suçlamasının maruzu paşanın  açıklamaları  kamuoyuna servis edilen senaryodan daha inandırıcı gelmektedir.

 

Darbenin planlanacağı yer 1 nci Ordu karargahı değil, Genelkurmay Başkanlığı’nın karargahıdır. Böyle önemli bir Harekat Planı ancak Genelkurmay Başkanlığı’nda planlanır.

 

            Ordusu zayıflatılmış bir TÜRKİYE ve neticesinde TÜRKİYE’nin doğu ve güneydoğusunun önce ABD ve Siyonist İsrail’e bağlı sözde bağımsız bir Kürt Devleti  kurdurularak kopartılması ve hemen arkasından anılan topraklarda “Büyük Ortadoğu Projesi” (BOP) çerçevesinde muharref Tevrat’ta bulunan büyük İsrail’i kurdurmaktır. Aklımıza bütün bu oyunların ve içeriği belli olmayan açılımların arkasında böyle bir planın bulunduğu ihtimalini kuvvetlendirmektedir.

 

            Umarım tahminlerimiz yanlıştır. Ama ne olursa olsun ülkemiz Cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir şekilde şer güçler tarafından kuşatılmıştır. Bize düşen birlik ve beraberliğimizden taviz vermemek, duruşumuzu bozmamaktır.

 

Selam, saygı ve dualarımla.

 

Yakup MUSA

 

05.02.2010

           

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

--
Bu grubun hiç bir siyasi oluşum, parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır. Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş, Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR.."
Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.Ayrıca harici linklerden de Anadolu Haber Günlüğü Mesul değildir...
 
Grup Yöneticileri Mail Adresleri Aşağıdadır
kurtulusyolu99@gmail.com
bahadirserhad@gmail.com
forevermirza@gmail.com
 
Bu gruba posta göndermek için, mail atın: anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.