Almanya'da yaşayan Türk asıllı Murat Kurnaz’ın Guantanamo'yu ve oradaki işkence dolu yıllarının ayrıntılarını Welt Online'a anlattı.
Bremen doğumlu Türk Murat Kurnaz Guantanamo’daki tutuklu kampında beş yıl boyunca tutuklu olarak kaldı. Alman politikacıları ona yardım etmediler. WELT ONLINE onunla işkence yıllarını ve kendisinin Almanya’daki gelecek hayallerini konuştu.
Söylemek gerekirse, zor anlatılabilecek şeyleri Murat Kurnaz sade şekilde birkaç cümleyle yerli yerine oturttu. 25 yaşındaki bu Bremenli Guantanamo’da geçirdiği zamanlardan konuşurken kızgınlığın hiç bir eserini hissettirmiyor. O, neden İslam üzerine daha çok şey öğrenmek amacıyla Pakistan gibi yere gitmek istediğini, Alman gizli servisi elemanlarının nasıl her türlü yardımı ondan esirgediklerini ve nasıl Guantanamo’daki yılların üstesinden geldiğini açıklıyor.
WELT ONLINE: Sayın Kurnaz sizden alınan onca ifadeden sonra, hala sorulara tahammül edebiliyor musunuz?
Murat Kurnaz: Onlar ( sorular) benim hayatımın bir parçası oldular.
WELT ONLINE: Niçin Guantanamo’daki zamanlarınıza ait bir kitap yazdınız?
Kurnaz: Ben insanların Guantanamo’da neler olduğunu öğrenmelerini önemli buluyorum. Ben orada çoğu insanın hayal bile edemeyeceği bir çok şey yaşadım.
WELT ONLINE: Yaşadıklarınızı kitap için bu yoğunlukta tekrardan hatırlayıp, bugüne taşımanız zor değil miydi?
Kurnaz: Orada, o zaman, bütün dövmeleri, tekmeleri, soğukları ve korkuyu yaşayıp görmek (anlatmaktan) daha zordu.
WELT ONLINE: Anne-Babanız kitabı okudu mu?
Kurnaz: Hayır. Ama kitabı okumak istiyorlar. Onu okumak onlar için kolay olmayacaktır. Kitabı sonuna kadar okuyup okuyamayacaklarını bilmiyorum. Muhtemelen annem okuyamaz sonuna kadar.
WELT ONLINE: Geçmiş beş yılı tekrar düşünürseniz, sizin için en korkunç olan neydi?
Kurnaz: Yumruklarla dövülmek, tekmeyle dövülmekten daha korkunçtu denilemez. Fakat bazı durumlar vardı ki, o zamanlarda acıyı başka zamandakilere göre tam anlamıyla yaşadım. Örneğin, beni tavandan aşağıya kollarımda zincirlerle astıklarında. Kelepçeler kan akışını kesiyor ve sanki aralıksız şekilde kollarınızın koparılırmışçasına çekildiğini omuzlarınızda hissediyorsunuz. Saatlerce ben orada asılıydım. Sadece doktorların vizitelerinde askıya ara veriliyordu. Bu aralarda doktorlar nabız ölçüyorlardı ve sorgulama yapılıyordu. Sonrasında tekrar asılıyordum. Bu şekilde ben beş gün boyunca orada asılı kaldım.
WELT ONLINE: Siz Guantanamo’ya geldiğinizdeki ilk intibanız neydi?
Kurnaz: İlk olarak, ben Küba’da olduğumu bilmiyordum. Ben düşündüm ki, orası Türkiye olabilir. Guantanamo olabileceğiyle ilgili ben kendim hiç bir şekilde düşünemedim.
WELT ONLINE: Size (oranın Guntanamo olduğunu) kim söyledi?
Kurnaz: Bunu ilk olarak bir başımızdaki bir gardiyandan öğrendim. Başlangıçta oradaki havanın sıcaklığı inanılmaz derecede iyi geldi. Daha öncesinde biz Kandahar’da haftalarca soğuğa maruz bırakıldık. Bize orada üzerimizdeki tulumdan başka altımıza hiç bir şeyin giyilmesine müsaade edilmiyordu. Biz bütün bir tutukluluk süresince dışarıda, açık havada tutulduk ve buna rağmen ceket bile giymemize müsaade edilmedi. Fakat Guantanamo’da belli bir zaman sonra hararet çekilmez boyuta ulaştı. Sonuçta biz geçici kafeslerde tutulduğumuzdan güneşe karşı bir koruma yoktu.
Normal bir gün akşı yoktu
WELT ONLINE: Guantanamo’da normal bir gün nasıl görünüyordu?
Kurnaz: Nomal bir gün akışı yoktu. Her yeni gün başka türlü geçiyordu.Başımızda duranlar her gün değişik saatlerde geliyorlar, sana her gün yeni bir şeyi yasaklıyorlar ve senden yeni şeyler talep etmek, almak için sorguya çekiyorlar.
WELT ONLINE: Orada nasıl yaşadınız?
Kurnaz: Orada kafeslerin değişik şekilleri vardı. Hangi kampta bulunulursa ona göre. En iyisi normal, parmaklıklı kafeslerdi. Şayet orada yaşamamıza izin verilirse. Onlar da 2,07’ye 2,20 metre boyunda oldukça küçük oldukları halde! Bundan daha küçük olarak plastik camlarla dışarıya bağlantının kesildiği ( Plexiglas) kafesler de vardı. Bunun içi çok sıcak oluyordu ve hiç bir şey duyulamıyordu.Bunlardan başka içeriden metal giydirilmiş ve bu sayede hiç bir şey duyulamaz, görülemez hale getirilmiş olan kafeslerde tecrit tutukluluğu vardı. Camp Echo’daki kafesler özellikle küçüktüler ve bunlar bir çeşit konteynırdı. Duşlar hemen kafesin yanındaydı. Orada gün ışığını hiç görmeden yıllarca yaşayan insanlar var. Ben orada aylarca kaldım.
WELT ONLINE: Diğer tutuklularla görüs alışverişinde bulunabiliyor muydunuz?
Kurnaz: Bu kolay değildi. Eğer nöbetçiler konuştuğunuzu duyarlarsa size, hücrenize CS-Gazı püskürtüyorlardı. Özellikle de tecrit tutukluluğunda, orada zaten çok az hava oluyordu. Havasızlıktan boğulacağıma inanmıştım.
WELT ONLINE: Niçin hava alamadınız?
Kurnaz: Camp India’da havalandırma çalıştırılmıyordu. Orada, şayet düz olarak boylu boyunca yere yatarsanz ve bu sayede de mümkün olduğunca az hava kullanırsanız hayatta kalabilirdiniz. Ben buradaki zamanımın çoğunu baygın olarak geçirdim. Bu tecrit tutukluluğunun en kötü türüydü. Normalde klima araçları orada özellikle soğuk ayarda tutulurdu veya özellikle sıcak ayarda. Her ikisi de korkunçtu. Ama en kötüsü içeriye hiç bir şekilde hava salınmamasıydı. Uyuyamamanız için düzenli aralıklarla kapıya vururlardı.
WELT ONLINE: Siz kitabınızda başınızdaki görevlileri bazen inanılmaz derece de sadistce olarak tanımlıyorsunuz. Bugün siz onların neden öyle olduklarını açıklayabilir misiniz?
Kurnaz: O insların kalpleri yoktu.Onlar benim dedemden daha yaşlı insanlara sahiptiler orada ve o yaşlıları, aynı gençleri dövdükleri gibi, dövüyorlardı. Görevliler tek kelimeyle gayrı insani davranıyorlardı. Her şeyden önce IRF-Teams, İmmediate Response-Force. Bunlar kasklı, kurşun geçirmez yelekli olarak donatılmışlardı ve bunlar şayet birini sorguya almak veya cezalandırmak gerekiyorsa gruplar halinde kafeslere hücüm ederlerdi. İlk önce kafese biber gazı sıkarlardı sonra da ellerinde sopalarla birine girişirlerdi. Başımızdaki görevlilerden çok azı bize diğerleri gibi davranmak istemez ve bu konuda kendilerini korurlardı. Tabiiki bunlar buradan gönderildiler.
WELT ONLINE: Sorgular nasıl işliyordu?
Kurnaz: Her seferinde aynı soru sorulurdu. Şayet cevaplar onların istedikleri gibi değilse dövülürdünüz. Beni sürekli olarak El Kaide veya Taliban’la iş birliği yaptığım konusunda itirafa zorladılar. Onlar, şayet ben ititrafta bulunursam beni serbest bırakacakları şeklindeki vaatleriyle kandırmaya çalıştılar. Ben bunu yapmayınca da bana işkence yaptılar.
Doktorlar ancak bayıldığımızda geliyorlardı
WELT ONLINE: Fiziksel olarak işkenceye nasıl dayanabildiniz?
Kurnaz: Muhtemelen ben şanslıydım. Çünkü daha önce boks yaptığımı için vücudum oldukça formdaydı. Şansıma benim bacağımı veya kolumu kırmadılar. Ama benim çoğu zaman şişmiş gözlerim ve vücutta aynı şekilde çoğu zaman kanayan eziklerim vardı.
WELT ONLINE: Tedavi edildiniz mi?
Kurnaz: Doktorlar ancak bayılındıktan sonra geliyorlardı. Sadece nabzın atıp atmadığına bakıyorlardı. Bundan amaç da işkenceye devam edebilmek için hayatta kalmanın sağlanmasıydı.
WELT ONLINE: Siz Taliban’la veya El Kaide ile çalışan mahkumlara rastladınız mı?
Kurnaz: Böyle insanlar vardı. Bir tanesi Usame Bin Ladin’in şoförü olmuş olmalıydı. Hatta ben Taliban’ın Dışişleri bakanı ile sohbet de ettim.
WELT ONLINE: Öyleyse ABD, Guantanamo’da kötülerin en kötüsü bulunuyor derken, kısmen haklı.
Kurnaz: Kötülerin en kötüsü mü? Orada 9 yaşında, 12 yaşında tutuklular vardı. Ben o zamanlar 19 yaşımdaydım. Bence buradaki, Bremen’deki, hapishanede oradakilerden çok daha tehlikelileri bulunuyordur.
WELT ONLINE: Siz bir daha oradan kurtulamayacağınız konusunda korkuya kapıldınız mı?
Kurnaz: Ben her günü bu düşünceyle yaşadım. Guantanamo’daki her gün son gün olabilirdi. Orada hiç bir kanun yoktu ve ben orada ölmüş olan ilk kişi olmazdım.
WELT ONLINE: Alman elit birliklerine mensup askerler Afganistan’daki hapishanede sizi sorguladılar. Alman gizli servis görevlileri sizi Guantanamo’da ziyaret ettiler. O anda size yardım edileceğine ilişkin ümidiniz hiç olmadı mı?
Kurnaz: Hapishanede benim Almanya’dan geldiğimi bilen Arap komşularım bana her zaman; ‘Almanya’nın adalet ve demokrasi ile meşhur bir devlet olduğunu’ söylediler. Ve bana; ‘sen endişelenme, biz eminiz ki, birisi buradan salıverilecekse o sen olacaksın! Almanya bunun için olanca gücüyle çalışacaktır.’ Yıllar sonra ben gördüm ki, diğer Avrupa ülkeleri kendi ülke vatndaşlarını nasıl oradan aldılar. İlk alanlar Danimarkalılar oldu. Sonra Britanyalılar ve diğerleri. Bir anda ben Guantanamo’daki en son Avrupalı oluvermıiştim.
WELT ONLINE: Yüzleşme esnasında siz KSK askerlerini tekrar tanıdınız. Bu askerlere karşı şimdi Tübingen’deki savcılık soruşturma yürütüyor.
Kurnaz: Evet, ben iki kişiden birini tanıdım. O (tanıdığım) her zaman bir meslekdaşıyla ikili devriye gezdiği için Kandahar’daki kampta ikinci kişinin kim olduğu da açıklık kazanmış oldu. Diğeri Afhanistan’daki kampta sürekli bir lazerli nişan alma donanımıyla insanların üzerine nişan alıyor ve bununla da amerikalılar önünde gösterişte bulunuyordu.
WELT ONLINE: Siz Almanya hakkında hayal kırıklığına uğradınız mı? Bir özür umar mıydınız?
Kurnaz: En azından bu olmalıydı. Kanada gibi diğer ülkeler de aynı yoldan gittiler. Almanya’da da birisi çıkıp diyebilirdi ki, bu bir hataydı ve biz 2002 yılındaki zor zamanlarda verilen yanlış karardan dolayı anlayışınızı istirham ediyoruz.
WELT ONLINE: Niçin siz 11 Eylül’den birkaç hafta sonra tutup Pakistan gibi bir ülkeye seyahatte bulundunuz? Komşu ülke Afganistan’da ABD’nin Taliban’a karşı vereceği savaşın hemen öncesinde.
Kurnaz: Ben 11 Eylül’den çok önce seyahatimi planlamıştım. Amerikalılar beim oraya seyahatim sırasında daha Afagnistan’la hiç bir şekilde savaş durumunda bulunmuyorlardı. Ayrıca kaldı ki ben Pakistana gittim! Öyle gazeteciler var ki, iki kez denklanşöre basabilmek için savaş bölgesine gidiyorlar. Ben inancımdan dolayı Pakistan’a gittim.Ayrıca ben ilk olarak Amerikalılarca tutuklanmadım ki. Beni para karşılığı satan Pakistan polisince tutuklandım. Olay sadece para ile ilgiliydi. Afrika’da da olabilirdim. İngilterli birisi gibi, ki şimdi o da dışarı çıktı. Ben Afrika üzerinden de Amerika’ya satılabilirdim ve Guantanamo’da son bulabilirdi.
WELT ONINE: Niçin hala Guantanamo’da büyüttüğünüz sakalınızı taşıyorsunuz?
Kurnaz: Sakalımı kesmek en kolayı olurdu. Ama ben sakalımı dini nedelerden dolayı taşıyorum. Bu her zaman böyle olmuştur. Bir çok inançlı insan sakallıydı, çünkü Peygamber de öyle yapmıştı. Peygamberi taklit etmek güzel bir şey.
WELT ONLINE: Siz bir gün Almanya’da tekrar normal ve mutlu bir hayat süreceğinize inanıyor musunuz?
Kurnaz: Ben öyleyim zaten. Ben belki de dünyanın en mutlu insanlarından biriyim.
Röportaj, Peter Müller, Heike Vowinkel ve Mathias Wulf tarafından gerçekleştirilmiştir.
Almanca’dan tercüme: Kadir Kon/ Dünya Bülteni
Kaynak: http://www.welt.de/
Söylemek gerekirse, zor anlatılabilecek şeyleri Murat Kurnaz sade şekilde birkaç cümleyle yerli yerine oturttu. 25 yaşındaki bu Bremenli Guantanamo’da geçirdiği zamanlardan konuşurken kızgınlığın hiç bir eserini hissettirmiyor. O, neden İslam üzerine daha çok şey öğrenmek amacıyla Pakistan gibi yere gitmek istediğini, Alman gizli servisi elemanlarının nasıl her türlü yardımı ondan esirgediklerini ve nasıl Guantanamo’daki yılların üstesinden geldiğini açıklıyor.
WELT ONLINE: Sayın Kurnaz sizden alınan onca ifadeden sonra, hala sorulara tahammül edebiliyor musunuz?
Murat Kurnaz: Onlar ( sorular) benim hayatımın bir parçası oldular.
WELT ONLINE: Niçin Guantanamo’daki zamanlarınıza ait bir kitap yazdınız?
Kurnaz: Ben insanların Guantanamo’da neler olduğunu öğrenmelerini önemli buluyorum. Ben orada çoğu insanın hayal bile edemeyeceği bir çok şey yaşadım.
WELT ONLINE: Yaşadıklarınızı kitap için bu yoğunlukta tekrardan hatırlayıp, bugüne taşımanız zor değil miydi?
Kurnaz: Orada, o zaman, bütün dövmeleri, tekmeleri, soğukları ve korkuyu yaşayıp görmek (anlatmaktan) daha zordu.
WELT ONLINE: Anne-Babanız kitabı okudu mu?
Kurnaz: Hayır. Ama kitabı okumak istiyorlar. Onu okumak onlar için kolay olmayacaktır. Kitabı sonuna kadar okuyup okuyamayacaklarını bilmiyorum. Muhtemelen annem okuyamaz sonuna kadar.
WELT ONLINE: Geçmiş beş yılı tekrar düşünürseniz, sizin için en korkunç olan neydi?
Kurnaz: Yumruklarla dövülmek, tekmeyle dövülmekten daha korkunçtu denilemez. Fakat bazı durumlar vardı ki, o zamanlarda acıyı başka zamandakilere göre tam anlamıyla yaşadım. Örneğin, beni tavandan aşağıya kollarımda zincirlerle astıklarında. Kelepçeler kan akışını kesiyor ve sanki aralıksız şekilde kollarınızın koparılırmışçasına çekildiğini omuzlarınızda hissediyorsunuz. Saatlerce ben orada asılıydım. Sadece doktorların vizitelerinde askıya ara veriliyordu. Bu aralarda doktorlar nabız ölçüyorlardı ve sorgulama yapılıyordu. Sonrasında tekrar asılıyordum. Bu şekilde ben beş gün boyunca orada asılı kaldım.
WELT ONLINE: Siz Guantanamo’ya geldiğinizdeki ilk intibanız neydi?
Kurnaz: İlk olarak, ben Küba’da olduğumu bilmiyordum. Ben düşündüm ki, orası Türkiye olabilir. Guantanamo olabileceğiyle ilgili ben kendim hiç bir şekilde düşünemedim.
WELT ONLINE: Size (oranın Guntanamo olduğunu) kim söyledi?
Kurnaz: Bunu ilk olarak bir başımızdaki bir gardiyandan öğrendim. Başlangıçta oradaki havanın sıcaklığı inanılmaz derecede iyi geldi. Daha öncesinde biz Kandahar’da haftalarca soğuğa maruz bırakıldık. Bize orada üzerimizdeki tulumdan başka altımıza hiç bir şeyin giyilmesine müsaade edilmiyordu. Biz bütün bir tutukluluk süresince dışarıda, açık havada tutulduk ve buna rağmen ceket bile giymemize müsaade edilmedi. Fakat Guantanamo’da belli bir zaman sonra hararet çekilmez boyuta ulaştı. Sonuçta biz geçici kafeslerde tutulduğumuzdan güneşe karşı bir koruma yoktu.
Normal bir gün akşı yoktu
WELT ONLINE: Guantanamo’da normal bir gün nasıl görünüyordu?
Kurnaz: Nomal bir gün akışı yoktu. Her yeni gün başka türlü geçiyordu.Başımızda duranlar her gün değişik saatlerde geliyorlar, sana her gün yeni bir şeyi yasaklıyorlar ve senden yeni şeyler talep etmek, almak için sorguya çekiyorlar.
WELT ONLINE: Orada nasıl yaşadınız?
Kurnaz: Orada kafeslerin değişik şekilleri vardı. Hangi kampta bulunulursa ona göre. En iyisi normal, parmaklıklı kafeslerdi. Şayet orada yaşamamıza izin verilirse. Onlar da 2,07’ye 2,20 metre boyunda oldukça küçük oldukları halde! Bundan daha küçük olarak plastik camlarla dışarıya bağlantının kesildiği ( Plexiglas) kafesler de vardı. Bunun içi çok sıcak oluyordu ve hiç bir şey duyulamıyordu.Bunlardan başka içeriden metal giydirilmiş ve bu sayede hiç bir şey duyulamaz, görülemez hale getirilmiş olan kafeslerde tecrit tutukluluğu vardı. Camp Echo’daki kafesler özellikle küçüktüler ve bunlar bir çeşit konteynırdı. Duşlar hemen kafesin yanındaydı. Orada gün ışığını hiç görmeden yıllarca yaşayan insanlar var. Ben orada aylarca kaldım.
WELT ONLINE: Diğer tutuklularla görüs alışverişinde bulunabiliyor muydunuz?
Kurnaz: Bu kolay değildi. Eğer nöbetçiler konuştuğunuzu duyarlarsa size, hücrenize CS-Gazı püskürtüyorlardı. Özellikle de tecrit tutukluluğunda, orada zaten çok az hava oluyordu. Havasızlıktan boğulacağıma inanmıştım.
WELT ONLINE: Niçin hava alamadınız?
Kurnaz: Camp India’da havalandırma çalıştırılmıyordu. Orada, şayet düz olarak boylu boyunca yere yatarsanz ve bu sayede de mümkün olduğunca az hava kullanırsanız hayatta kalabilirdiniz. Ben buradaki zamanımın çoğunu baygın olarak geçirdim. Bu tecrit tutukluluğunun en kötü türüydü. Normalde klima araçları orada özellikle soğuk ayarda tutulurdu veya özellikle sıcak ayarda. Her ikisi de korkunçtu. Ama en kötüsü içeriye hiç bir şekilde hava salınmamasıydı. Uyuyamamanız için düzenli aralıklarla kapıya vururlardı.
WELT ONLINE: Siz kitabınızda başınızdaki görevlileri bazen inanılmaz derece de sadistce olarak tanımlıyorsunuz. Bugün siz onların neden öyle olduklarını açıklayabilir misiniz?
Kurnaz: O insların kalpleri yoktu.Onlar benim dedemden daha yaşlı insanlara sahiptiler orada ve o yaşlıları, aynı gençleri dövdükleri gibi, dövüyorlardı. Görevliler tek kelimeyle gayrı insani davranıyorlardı. Her şeyden önce IRF-Teams, İmmediate Response-Force. Bunlar kasklı, kurşun geçirmez yelekli olarak donatılmışlardı ve bunlar şayet birini sorguya almak veya cezalandırmak gerekiyorsa gruplar halinde kafeslere hücüm ederlerdi. İlk önce kafese biber gazı sıkarlardı sonra da ellerinde sopalarla birine girişirlerdi. Başımızdaki görevlilerden çok azı bize diğerleri gibi davranmak istemez ve bu konuda kendilerini korurlardı. Tabiiki bunlar buradan gönderildiler.
WELT ONLINE: Sorgular nasıl işliyordu?
Kurnaz: Her seferinde aynı soru sorulurdu. Şayet cevaplar onların istedikleri gibi değilse dövülürdünüz. Beni sürekli olarak El Kaide veya Taliban’la iş birliği yaptığım konusunda itirafa zorladılar. Onlar, şayet ben ititrafta bulunursam beni serbest bırakacakları şeklindeki vaatleriyle kandırmaya çalıştılar. Ben bunu yapmayınca da bana işkence yaptılar.
Doktorlar ancak bayıldığımızda geliyorlardı
WELT ONLINE: Fiziksel olarak işkenceye nasıl dayanabildiniz?
Kurnaz: Muhtemelen ben şanslıydım. Çünkü daha önce boks yaptığımı için vücudum oldukça formdaydı. Şansıma benim bacağımı veya kolumu kırmadılar. Ama benim çoğu zaman şişmiş gözlerim ve vücutta aynı şekilde çoğu zaman kanayan eziklerim vardı.
WELT ONLINE: Tedavi edildiniz mi?
Kurnaz: Doktorlar ancak bayılındıktan sonra geliyorlardı. Sadece nabzın atıp atmadığına bakıyorlardı. Bundan amaç da işkenceye devam edebilmek için hayatta kalmanın sağlanmasıydı.
WELT ONLINE: Siz Taliban’la veya El Kaide ile çalışan mahkumlara rastladınız mı?
Kurnaz: Böyle insanlar vardı. Bir tanesi Usame Bin Ladin’in şoförü olmuş olmalıydı. Hatta ben Taliban’ın Dışişleri bakanı ile sohbet de ettim.
WELT ONLINE: Öyleyse ABD, Guantanamo’da kötülerin en kötüsü bulunuyor derken, kısmen haklı.
Kurnaz: Kötülerin en kötüsü mü? Orada 9 yaşında, 12 yaşında tutuklular vardı. Ben o zamanlar 19 yaşımdaydım. Bence buradaki, Bremen’deki, hapishanede oradakilerden çok daha tehlikelileri bulunuyordur.
WELT ONLINE: Siz bir daha oradan kurtulamayacağınız konusunda korkuya kapıldınız mı?
Kurnaz: Ben her günü bu düşünceyle yaşadım. Guantanamo’daki her gün son gün olabilirdi. Orada hiç bir kanun yoktu ve ben orada ölmüş olan ilk kişi olmazdım.
WELT ONLINE: Alman elit birliklerine mensup askerler Afganistan’daki hapishanede sizi sorguladılar. Alman gizli servis görevlileri sizi Guantanamo’da ziyaret ettiler. O anda size yardım edileceğine ilişkin ümidiniz hiç olmadı mı?
Kurnaz: Hapishanede benim Almanya’dan geldiğimi bilen Arap komşularım bana her zaman; ‘Almanya’nın adalet ve demokrasi ile meşhur bir devlet olduğunu’ söylediler. Ve bana; ‘sen endişelenme, biz eminiz ki, birisi buradan salıverilecekse o sen olacaksın! Almanya bunun için olanca gücüyle çalışacaktır.’ Yıllar sonra ben gördüm ki, diğer Avrupa ülkeleri kendi ülke vatndaşlarını nasıl oradan aldılar. İlk alanlar Danimarkalılar oldu. Sonra Britanyalılar ve diğerleri. Bir anda ben Guantanamo’daki en son Avrupalı oluvermıiştim.
WELT ONLINE: Yüzleşme esnasında siz KSK askerlerini tekrar tanıdınız. Bu askerlere karşı şimdi Tübingen’deki savcılık soruşturma yürütüyor.
Kurnaz: Evet, ben iki kişiden birini tanıdım. O (tanıdığım) her zaman bir meslekdaşıyla ikili devriye gezdiği için Kandahar’daki kampta ikinci kişinin kim olduğu da açıklık kazanmış oldu. Diğeri Afhanistan’daki kampta sürekli bir lazerli nişan alma donanımıyla insanların üzerine nişan alıyor ve bununla da amerikalılar önünde gösterişte bulunuyordu.
WELT ONLINE: Siz Almanya hakkında hayal kırıklığına uğradınız mı? Bir özür umar mıydınız?
Kurnaz: En azından bu olmalıydı. Kanada gibi diğer ülkeler de aynı yoldan gittiler. Almanya’da da birisi çıkıp diyebilirdi ki, bu bir hataydı ve biz 2002 yılındaki zor zamanlarda verilen yanlış karardan dolayı anlayışınızı istirham ediyoruz.
WELT ONLINE: Niçin siz 11 Eylül’den birkaç hafta sonra tutup Pakistan gibi bir ülkeye seyahatte bulundunuz? Komşu ülke Afganistan’da ABD’nin Taliban’a karşı vereceği savaşın hemen öncesinde.
Kurnaz: Ben 11 Eylül’den çok önce seyahatimi planlamıştım. Amerikalılar beim oraya seyahatim sırasında daha Afagnistan’la hiç bir şekilde savaş durumunda bulunmuyorlardı. Ayrıca kaldı ki ben Pakistana gittim! Öyle gazeteciler var ki, iki kez denklanşöre basabilmek için savaş bölgesine gidiyorlar. Ben inancımdan dolayı Pakistan’a gittim.Ayrıca ben ilk olarak Amerikalılarca tutuklanmadım ki. Beni para karşılığı satan Pakistan polisince tutuklandım. Olay sadece para ile ilgiliydi. Afrika’da da olabilirdim. İngilterli birisi gibi, ki şimdi o da dışarı çıktı. Ben Afrika üzerinden de Amerika’ya satılabilirdim ve Guantanamo’da son bulabilirdi.
WELT ONINE: Niçin hala Guantanamo’da büyüttüğünüz sakalınızı taşıyorsunuz?
Kurnaz: Sakalımı kesmek en kolayı olurdu. Ama ben sakalımı dini nedelerden dolayı taşıyorum. Bu her zaman böyle olmuştur. Bir çok inançlı insan sakallıydı, çünkü Peygamber de öyle yapmıştı. Peygamberi taklit etmek güzel bir şey.
WELT ONLINE: Siz bir gün Almanya’da tekrar normal ve mutlu bir hayat süreceğinize inanıyor musunuz?
Kurnaz: Ben öyleyim zaten. Ben belki de dünyanın en mutlu insanlarından biriyim.
Röportaj, Peter Müller, Heike Vowinkel ve Mathias Wulf tarafından gerçekleştirilmiştir.
Almanca’dan tercüme: Kadir Kon/ Dünya Bülteni
Kaynak: http://www.welt.de/
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.