Hazar, bir iç deniz mi? Yoksa göl mü? Bu soruya, 1991 yılına kadar fazla önem verilmiyordu. Hazar’ın kıyısındaki iki devlet olan Rusya ve İran, bir şekilde kendi aralarında çözüm sağlayabiliyordu. Hazar, mevcut askeri güç ve petrol sanayisi ile tam anlamıyla bir “Sovyet göl”ü niteliğindeydi. İran da, Hazar’ın küçük bir bölümünü kontrol eden önemsiz bir ortak durumundaydı. Sovyetlerin dağılmasından sonra Rusya ve İran’ın eski anlaşmanın devam etmesine ilişkin talepleri bölgede yeni kurulan devletler tarafından kabul görmedi. Yeni dönemde zengin hidrokarbon kaynakları ile büyük petrol rezervlerini bünyesinde barındıran Hazar üzerinde uluslararası güçlerin de nüfuz mücadelesine girişmesi nedeniyle, bölge çok daha fazla önem kazandı. Hazar’daki iktidar mücadelesinde Rusya, Azerbaycan, Kazakistan, Türkmenistan ve İran olmak üzere beş kıyıdaş devletin yanı sıra, ABD, Avrupa Birliği, Çin ve Türkiye de büyük rol oynuyor. Beş kıyıdaş devlet, Hazar'ın statüsü konusunda bir türlü anlaşma sağlayamıyor. Siyasi bir çözüm gerektiren bu konunun gündemi daha uzunca bir süre işgal edeceği de açık.
Hazar’ın statüsü konusundaki tartışmaların merkezinde Hazar deniz yatağının bağımsızlığı ve bu konudaki yasama çabalarının “Ortak Mülkiyet” prensibine mi “Ayrı Mülkiyet” prensibine mi dayandırılacağı sorusu yer alıyor.
Eğer Hazar bir denizse, kıyıdaş ülkeler karasularına, kıta sahanlıklarına ve ekonomik bölgelere sahip olacaklar. Hazar, kıyıdaş ülkelerin ortak kullanımına açılacak ve kaynaklarının kullanımı da dahil, her türlü ekonomik çalışmada kıyıdaş ülkelerce yapılacak. Karasuları ülke topraklarının ayrılmaz parçası olduğu için burada çıkan petrole kimse karışamayacak ve yapılan anlaşmalar geçerli olacak. Ülke toprağı olmamakla birlikte, aynı şey kıta sahanlıkları için de geçerli. Ancak bunların sınırlarının hakkaniyet ölçülerine göre belirlenmesi için tarafların anlaşması gerekecek. Sınırlar belirlendikten sonra ise her ülke kendi kıta sahanlığındaki petrolün sahibi olacak. Ekonomik bölgeler ise daha çok balıkçılık haklarıyla ilgili. Bütün bu konular, BM Deniz Hukuku Sözleşmesi'yle ayrıntılı olarak kurallara bağlanmış.
Buna karşılık eğer Hazar bir gölse, durum değişiyor. Göller, deniz hukuku sözleşmesine tabi değil. Sınırları belirleyen bir anlaşma olmaması durumunda teorik olarak, bütünüyle kıyıdaş devletlerin ortak kullanımına açık, yani her noktasında bütün kıyıdaş devletler aynı haklara sahip. Kıyıdaş devletler arasında gölü paylaşmak üzere yapılacak her anlaşma, siyasi müzakereler gerektiriyor.
Müzakerelerin başlangıç noktasını ise göl üzerinde bütün taraf devletlerin eşit hakka sahip olması oluşturacak. Bu durumda mevcut konsorsiyumlara petrol arama ve çıkartma izni veren anlaşmalar ve projeler tehlikeye düşecek.
371.000 km2’lik alanı ile dünyanın en büyük iç denizi konumunda olan Hazar petrollerinin işletilmesi ve taşınılması ile ilgili Amerikalı, batılı ve Rus şirketler tarafından, toplam maliyeti 100 milyar dolar olan 40'dan fazla proje yürütülüyor.[2]
ABD Dışişleri Bakanlığı raporlarına göre, Hazar'da piyasa değeri 4 trilyon dolar ve henüz keşfedilmemiş en az 163 milyar varil petrol var. Hazar'ın zenginliği beş kıyıdaş ülke arasında eşit dağılmıyor. Hazar’da en büyük paya sahip Kazakistan’ı, Azerbaycan ve Türkmenistan izliyor. Rusya ile İran'ın toplam petrol payları ise, sırasıyla 12 ve 5 milyar varil olarak öngörülüyor.
Yine Amerikan raporlarına göre, Hazar Denizi 105 milyar metreküp doğalgaz hacmine sahip. Doğalgazda ise ilk sırayı Türkmenistan alırken, bunu Özbekistan ve Kazakistan izliyor.[3]
İran ile SSCB tarafından üzerinde uzlaşılmış bir rejimi içeren 1921, 1928 ve 1940 yıllarında imzalanan ancak, günümüzde kabul görmeyen Hazar anlaşmaları, ortak sınır ve deniz ulaşımı hakları konularına değinmiş olmalarına karşın, deniz yatağı altındaki doğal kaynakların kullanımı ve bunun yasal kuralları konusunda hiçbir madde içermiyor. Bu nedenle, Hazar kıyısındaki ülkeler, bağımsızlıklarını korumak ve ekonomik kalkınmalarını sağlamak amacıyla, yabancı yatırımcıları ellerindeki en büyük koz olan petrol ve doğal gaz yataklarına yöneltebilmek amacıyla ciddi çalışmalara başladılar.
Bu ülkeler içerisinde en hızlı hareket eden Azerbaycan, 20 Eylül 1994’de “Hazar Denizi’nin Azerbaycan Sektöründe Azeri, Çırağ ve Güneşli Petrol Yataklarının Ortak Kullanımı ve Bölümü” başlıklı bir uluslararası anlaşma imzalayarak, Batılı şirketleri ülkesine yatırım yapmaya yöneltti. Bu anlaşma, Hazar’ın statü sorununu yeniden gündeme taşıdı.[4]
1995’te Hazar’a kıyısı olan devletler, Hazar’ın yasal statüsü konusundaki görüşmeler için kalıcı bir mekanizma hakkında fikir birliğine vardı ve bu mekanizmayı Ortak Çalışma Grupları olarak belirlediler. Bu grupların başında her devletin Dışişleri Bakanlığı’nın konu ile ilgili yasal yöneticileri bulunacaktı.
1995’te Tahran ve Almatı’da gerçekleştirilen ilk toplantılarda Rusya dışındaki ülkeler, Birleşmiş Milletler Anlaşması’nın konu ile ilgili özellikle bölgesel bütünlük, silahsızlanma, çevrenin korunması ve deniz ulaşımının serbestliği gibi hükümleri kabul ettiklerini teyit ettiler.
Mart 1996’da imzalanan resmi hükümetlerarası anlaşma ile Rusya, Azerbaycan petrolünün kendi bölgesinden güvenli geçişini garanti ederek, Azerbaycan’ın kendi açık deniz petrol yataklarında denizaltı kaynaklarını işleme ve üretme hakkını da tanıdı. Buna karşın, 1997’deki görüşmelerde, kıyıdaş devletler arasında, yeniden bir anlaşmazlık yaşandı. İran ve Rusya, 12 millik bir kıta sahanlığının ulusal yetki alanlarında olması şartını da ekleyerek, Hazar’ın eşit çıkarların ortak mülkiyetinde olmasını temel alarak bir anlaşma yapılmasını önerdiler. Buna karşın, Azerbaycan ve Kazakistan tarafından, Hazar’ın uluslararası normlara göre sektörler halinde bölüşümüne yönelik teklif, Türkmenistan tarafından da desteklendi.
Temmuz 1998’de Rusya ve Kazakistan, iki taraf devletin, kendi açık deniz maden kaynaklarını işletme haklarını kullanması amacıyla Kuzey Hazar’ın deniz yatağı üzerine “Hazar Sınır Belirleme Anlaşması”nı imzaladı. Bu anlaşma ile ilk kez bir eski SSCB devleti, kendi denizaltı kaynaklarını üretme ve işletme hakkını ortaya koydu ve denizaltı kaynaklarının bölüşümü konusunu, Hazar’ın hukuki statüsü konusundan açıkça ayrı olarak ele aldırmayı başardı.
İran ve Türkmenistan, bu bağımsız ikili anlaşmayı tüm taraf ülkelerin Hazar kaynaklarından eşit pay almasını amaçlayan “Hazar Denizi’nin yasal statüsü hakkındaki tüm kararların beş taraf ülkenin oybirliği ile alınması konusundaki geri dönülmez prensip”e aykırı olduğu gerekçesi ile protesto etti. Buna karşın İran ve Türkmenistan arasındaki bu dayanışma kısa sürdü. Şubat 1999’da Türkmenistan Bakü’ye uzanan trans-Hazar boru hattı projesine yöneldi. Bu durum, Kasım 1999’da Türkmenistan, Azerbaycan, Gürcistan ve Türkiye arasında Rusya ve İran’ı devre dışı bırakan bir gaz boru hattının çerçeve anlaşmasının imzalanması ile iyice pekişti. Bu anlaşma, Rusya tarafından, tartışmalı yasal statü gerekçesiyle hala protesto ediliyor.
Bu arada İran da bağımsız olarak Aralık 1998’de batılı şirketlerle Hazar’ın İran bölümündeki hidrokarbon potansiyelini değerlendirmek üzere bir Arama Çalışmaları Sözleşmesi imzaladı. Mayıs 1999’da İran, Güney Hazar’da önemli ölçüde genişletilmiş ve hem Azerbaycan hem de Türkmenistan’ın kendi kıta sahanlıkları içinde olduğunu iddia ettiği bir alan üzerinde resmi olarak hak talebinde bulundu ve bu alana, Azerbaycan tarafından halihazırda yabancı şirketlere devredilmiş sahaların bazılarını da dahil etti.
Aynı zamanda İran, teklif edilen ortak egemenlik çerçevesinde, Hazar’da yapılmakta ve yapılacak üretimden sağlanacak bölgesel ekonomik gelirlerin % 20’sini alabilmek amacı ile tüm Hazar maden kaynaklarında eşit hak arayışını sürdürdü.[5]
Hazar üzerinde tekrar kontrolü ele geçirebilmek için başlangıçta Hazar'ın bir göl olduğu tezinin en güçlü savunucusu konumunda olan Rusya, Kazakistan ve Azerbaycan’ın Batı’nın desteğini de aldığı gerçeğinden hareketle, bölgede yalnız kalmamak amacıyla politika değiştirdi. Su yüzeyinin ortak kullanımı konusunda taviz vererek, Temmuz 1998’de Kazakistan ile Hazar’ın kuzey kısmıyla ilgili olarak deniz yatağı için ortay hat prensibini, su yüzeyi içinse ortak sahipliği içeren bir anlaşma imzaladı. Ardından 9 Ocak 2001’de Azerbaycan’la da benzer nitelikte bir anlaşma imzaladı.
Hazar bölgesinin siyasi ve ekonomik merkezi konumuna gelen Azerbaycan, Hazar'ın statüsü konusunda Rusya ile beraber en ağırlıklı konumda. Bu bölgede en çok çıkarı olan Bakü, önceleri Hazar’ın bir uluslararası “iç göl” olduğunu ve bu yüzden de tamamının kıyı devletleri arasında bölüştürülmesi gerektiğini iddia ediyordu. Ancak, Rusya ve İran’ın Hazar’daki kaynakların “ortak kullanımı” konusundaki baskıları, Azerbaycan’ın yön değiştirmesine sebep oldu. Azerbaycan, Hazar’ın bir deniz olduğu ve her devletin münhasıran egemenliğini kullanacağı ulusal sektörlere bölünmesi gerektiği yönünde yeni politikalar oluşturdu.
Ülkesinde yaşayan önemli miktarda Rus asıllı nüfus sebebiyle Rusya’yla çatışmaya girmek istemeyen Kazakistan’ın bölgedeki konumu diğer ülkelere göre daha hassas. Hazar sahil şeridi üzerinde % 29,6’lık bir payla en çok alana sahip olan Kazakistan, bütün kıyıdaş ülkelerin paylarının % 20’nin altında olması nedeniyle, İran tarafından önerilen eşit (% 20) paylaşımın onaylanması halinde bu durumdan en fazla zararı gören ülke olacak. Kazakistan bunu önleyebilmek amacıyla, 9 Ekim 2000’de Rusya ile Hazar’ın statüsünün belirlenmesinde “ortay hat” prensibini kabul eden, denizin dibini ulusal sektörlere bölerken, su yüzeyini ortak kullanıma açmayı öngören bir işbirliği deklarasyonu onaylandı. 29 Kasım 2001’de de Azerbaycan ile Kazakistan arasında, Rusya ile imzalanan anlaşmanın bir benzeri imzalandı. Böylece Hazar’ın kuzey kesiminde Rusya Federasyonu, Kazakistan ve Azerbaycan arasındaki anlaşmazlıkta çözüme varıldı.
Bu yüzden Kazakistan, statü tartışmalarında tarafsızlığını sürdürüyor ve bu konuda İran’a en çok karşı çıkan Azerbaycan’la aynı çizgide yürüyor.
Farklı haritaları esas alan Azerbaycan ile Türkmenistan arasında Kepez petrol yatakları nedeniyle, tartışmalar sözkonusu. Bu durum, Türkmenistan’ın giderek İran’a yakınlaşmasına sebep oldu. Türkmenistan, başlangıçta Rusya ve İran’ın ortak kullanım tezini kabul etti ve 12 Kasım 1996’da bu üç ülke arasında memorandum imzalandı. Ancak daha sonra Aralık 1998’de Moskova’da yapılan kıyı devletleri zirvesinde Rusya-Kazakistan-Azerbaycan üçlüsünün politikalarında daha yakın bir çizgiye yaklaştı. Bugün, birlikte hareket eden Türkmenistan ve İran bu sorunun ancak beş kıyıdaş ülkenin ortak kararı ile çözülebileceğini savunarak, ikili anlaşmalarla bu sorunun çözülmesine karşı çıkıyor.
Azerbaycan ve Türkmenistan arasında “ortay hattın” çekilmesi konusunda ortaya çıkan metodoloji sorunu, aslında temel olarak aynı fikri savunan (denizin hem dibinin ve hem de yüzeyinin bölünmesi tezi) bu iki ülkeyi karşı karşıya getirdi. Türkmenistan’ın teklif ettiği tezin kabul edilmesi durumda sadece tartışmalı Kepez/Serdar yatağı değil, Azeri ve Çırağ yatakları da Türkmenistan sektöründe kalıyor. Abşeron yarımadası vasıtasıyla coğrafi olarak denizin ortasına doğru sokulan Azerbaycan da deniz sınırlarının daha geniş bir alana yayıldığı ve tartışmalı yatakların kendi ulusal sektörü içerisinde kaldığı tezini savunuyor. İki ülke arasındaki bu tartışmalardan hala bir sonuç alınamadı.
Hazar’da çıkarılan petrolün batı ülkelerine taşınması ve Batı ülkelerinin bölgeye olan ilgisi, bölgede kuşatıldığını düşünen İran’ı da bir hayli endişelendiriyor. Çünkü, Hazar’da çıkarılan petrolün artması İran petrolüne olan talebi azaltacak ve petrol fiyatlarının azalmasına sebep olacaktır. Bu yüzden, İran, Hazar petrollerinin eşit paylaşımından yana.
İran, statü sorununun ancak İran ve Rusya arasında çözülebileceğini, diğer ülkelerin ise alınacak kararlara uyması gerektiğini savunuyor. Güney Azerbaycan sorunu sebebiyle Azerbaycan’ı tehdit olarak nitelendiren İran’ın statü tartışmalarını yürüttüğü ülkelerin başında Azerbaycan geliyor. Bu sebeple de Azerbaycan’ın gelişmesine ve “Güney” için bir cazibe merkezi haline gelmesine önemli katkılar sağlayacak petrol anlaşmalarını engellemek için Hazar’da uzlaşmaz tutum sergiliyor. Kendi payına düşen kısımdan (% 12) memnun kalmayan İran, Hazar bölgesindeki uzlaşmaz tutumunu sadece Azerbaycan’a değil, diğer kıyıdaş ülkelere yönelik de sürdürüyor, Rusya’ya karşı da nüfuz mücadelesi veriyor.[6]
Hazar havzasını paylaşan beş ülkenin tutumları, yukarıda çizilen çerçeveyle açıkça ortaya çıkıyor.
Hazar denizinin statüsü konusunda Azerbaycan, Kazakistan ve Rusya Federasyonu’nun aynı paralelde hareket ettikleri, İran’ın da bölgede yalnız kalmamak için bu üçlüyle yakınlaşma çabası içerisinde olduğu gözlense de, çıkarları doğrultusunda zaman zaman anlaşmaları engellemeye yönelik girişimlerine devam edebileceği değerlendiriliyor.
Kıyıdaş ülkelerin tümünün işbirliği konusunda ciddi siyasi irade gösterememesi nedeniyle, Hazar’ın yasal statüsü sorunu henüz bir çözüme kavuşmaması bu ülkeler arasında ciddi çıkar çatışmalarına zemin hazırlıyor. Bu nedenle, Hazar’a kıyıdaş ülkelerin yeniden görüşmelere başlamaları herkesin yararına olacaktır. Ancak, birlikte hareket ederek, bağımsız uzman danışmanlık hizmetleri de alınarak, uzlaşma sonucu yapılacak anlaşmalara dayalı hukuki çözümlere ulaşılabilecektir.[7]
Bugün, Rusya, Kazakistan ve Azerbaycan arasında, deniz tabanının bölünmesini, denizin ise ortaklaşa kullanılmasını öngören ilke gereğince imzalanan çeşitli anlaşmalar var. Diğer taraftan Rusya, zaman zaman İran’ın yanında yer alıyor.
Moskova ve Tahran, Hazar’ın enerji kaynaklarının, Azerbaycan üzerinden Batı Avrupa piyasasına nakledilmesi için denizin altından boru hatlarının inşa edilmesine karşı çıkarak, bu tür projeler için beş ülkenin onayının alınması gerektiğini savunuyorlar. Hazar denizinin ortasında bulunan Hazar ve Kepez petrol yataklarının paylaşımı konusunda Azerbaycan’la görüş ayrılığı yaşayan ve “ortay hat”tı kabul etmeyen Türkmenistan ile denizin eşit bölünmesinden yana olan İran arasında ise uzlaşma sağlanamıyor.
ABD, İngiltere ve Türkiye’nin lobicilik yaptığı ve dünyanın enerji alanındaki dengelerini bozabilecek nitelikte olan Transhazar enerji koridorunun inşa edilmesine yönelik bu küresel proje, Hazar denizinin statüsünü belirleyen anlaşmanın beş ülke tarafından imzalanmasına bağlı.
Hazar denizinin statüsünü belirleyen anlaşmanın beş ülke tarafından mutabakata varılarak, imzalanması ise ABD, İngiltere ve Türkiye’yi de yakından ilgilendiren Transhazar enerji koridorunun tesisi açısından önem arz ediyor.
Naciye Saraç
Global Yorum İnternet Dergisi
nsarac@globalyorum.com
[1] ceps.be (Kafkasya Çalışma Grubunun Danışma Belgesi)
[2] Cihanhaberajansı.com
[3] cavityalcın.com
[4] Sinan OĞAN – Turksam.org
[5] ceps.be (Kafkasya Çalışma Grubunun Danışma Belgesi)
[6] Sinan OĞAN – Turksam.org
[7] ceps.be (Kafkasya Çalışma Grubunun Danışma Belgesi)
Naciye Saraç Global Yorum İnternet Dergisi
Tarafından
Mail adresimize gönderilmiştir
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.