30 Eylül 2007

Türkistan’ın manevi dinamiği Hoca Ahmet Yesevi

Orta Asya'nın kurtuluşu aradığı bir sırada binlerce alpereni bölgede irşatla görevlendiren 'Piri Türkistan' Hoca Ahmet Yesevi. O, insanlara, dostluğu, sevgiyi, dayanışmayı, dünyayı, Allah ve insan sevgisi ile kucaklamayı, Kur'an'dan aldığı ilhamla öğretti

"Pir-i Türkistan", "Hazret-i Türkistan", "Hazret Sultan" namı ile anılan büyük bir Türk mutasavvıfı Hoca Ahmet Yesevi'nin kabrini ziyaret ve dua etmek için bir ramazan günü koyulduk yollara…

Yesevi'nin doğum yeri olan Kazakistan'ın güneyindeki Çimkent'ten Türkmenistan'a hareket etmeden önce içimi garip bir duygu kapladı.

Yıllardır ismin duyduğumuz, kitaplarda okuduğumuz, makalelerde aşina olduğumuz 'Pir-i Türkistan' Ahmet Yesevi kimdi?.. İşte onun garip bir duygu kaplamıştı içimi.

Biran önce ayak basmak istiyordum ben de Hazret Sultan'ın bastığı topraklara…

Birkaç saatlik yolculuktan sonra vardık, Piri Türkistan'ın memleketine.

Türkistan'a ayak basış saatim nerdeyse gece vakti olmasına rağmen; şehre girdiğimizde sanki onun türbesinden başka bir şey görünmüyor gibiydi.

GECE YARISI TÜRBEYİ GÖRÜNCE HEYECANLANDIM

Ağaçların arasından gözüken yeşil bir kubbe adeta bir güneş huzmesi gibi göğe yükseliyordu. Ha geldik ve gördük işte diyerek hayıflandım kendi kendime…

Tam o sırada otobüste en ön sıralarda oturan ve o topraklara defalarca girip çıkmış olana Servet Kabaklı da ,"Ha işte!. Gördünüz mü Ahmet Yesevi Baba'nın türbesini" diyerek gördüğümüz o kubenin 'Ona' ait olduğunu perçinlemiş oldu.

Türk destanının kahramanı Oğuz Han'ın idare yeri olarak bilinen Yesi (=Türkistan)'a vardığımızda saatler gece yarısını gösteriyordu.

Dolayısıyla o saatlerde türbeyi ziyaret etmek mümkün görünmüyordu.

Elazığ Valiliğinin davetlisi olarak gittiğimiz Türkistan'da Otobüsten indik.

Bizleri Türkistan Valisi Bektaev Ali, eski devlet bakanlarımızdan ve Yesevi Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Namık Kemal Zeybek Bey karşıladı.

Hoş beşten sonra misafir edileceğimiz yere götürüldük.

Ama benim içimdeki o duygu pır pır ediyordu bir kuşun kanadı gibi…

MİHMANDARIMIZ NAMIK KEMAL ZEYBEK

Yatağa yattım uykum gelmedi…

Biran önce sabah olsun da Yesevi Baba'nın türbesini ziyaret edelim diye hayıflandım durdum kendi kendime…

Neyse ki her gecenin bir sabahı vardı…

Önce valiliğe gidildi ardın da Ahmet Yesevi'nin türbesine, Namık Kemal Bey'in mihmandarlığında…

Açık konuşmak gerekirse türbeyi görünce heyecanlanmadım desem yalan olur.. Naaşın bulunduğu yer, normal zamanlarda ziyaretçilere kapalı.

Ziyaretçiler ancak demir parmaklıklar arasında görebiliyorlar mezarı. Ama bizim için özel olarak açtılar hazretin bulunduğu yeri ve girdik içeriye.

İçimden Yasin-i Şerif okumak geçti.

Tam bu sırada Günışığı Gazetesi yazarlarından Bedrettin Keleştimurbey amme cüzünü uzattı sesli bir şekilde okumamı rica etti.


Ahmed Yesevi türbesinin önünde...

Ben de 'içimden okuyana kadar dışımdan okuyayım herkes dinlesin' dedim.

Büyük bir huşu ile okuduğum Amme'nin ardından bir kaç sure daha okudum, fatihayla ve mini duayla kapattım faslı.

İş bu andan itibaren tabir yerindeyse uzattık mikrofonu bizlere harikulade mihmandarlık yapan Namık Kemal Zeybek Bey'e…

BİR ANDA SANKİ UHUD'A GİTTİM GELDİM

O da başladı anlatmaya davudi sesiyle Ahmet Yesevi Baba'yı.

Şimdi Pir-İ Türkistan'ı onun ağzından dinleyelim: "Ölmeden önce ölürler onlar. Onlar ölümsüzlüğe ulaşırlar. Aşıklar ölmez. Her şeyin başladığı bir şehir Yesev. 99 bin alperen, derviş, öğretmen, Türk dünyasına yayıldı türkçeyi ve İslam'ı anlatmak için. O zaman Türk dünyasının büyük çoğunluğu gayri-müslimdi.

Kimi şaman, kimi budist, kimisi de farklı dinlere inanıyor ve çeşitli tanrılara tapıyorlardı. İş bu zamanda yani 12. yüzyılda Piri Türkistan, Alperenleri tüm bölgelere göndererek onların İslamla müşerref olmalarını sağladı.

Yesevi anlayışı İslam'a içtenlikle sarılmak, onu yaşatmak, başka dinin mensuplarına ve bütün insanlara da şefkat ve hoşgörüyle bakmaktır"

Zeybek Hoca'yı dinledikten sonra Uhud'a gittim geldim.

Orda da bir hocamız bize Uhud'u adeta yaşayarak anlatmıştı. İnanılmaz derecede etkilenmiştim.

Zeybek Hoca da Hoca Ahmet Yesevi'yi öyle bir huşu içinde anlattı ki; bizlere adeta o dönemi yaşattı. Taaa 12. asırlara götürdü…

Yine Namık Kemal Zeybek Bey, Hoca Ahmet Yesevi'nin yedi ilkesini bir makalesinde şöyle özetliyor:

"Allah'a aşkla yöneliş.
İkincisi, ihlas...

Üçüncüsü, insan sevgisi.

Dördüncüsü, hoşgörü...

Beşincisi; kadın ve erkek eşitliği...

Altıncısı, emek ve işin kutsallığı.
Yedincisi, bilim...

Hoca Ahmed Yesevî, insanlar arasında, dostluğu, sevgiyi, dayanışmayı, dünyayı Allah ve insan sevgisi ile kucaklamayı, yine Kur'an'dan aldığı ilhamla öğretti"…

63 YAŞINDAN SONRA MÜNZEVİ BİR HAYAT

Hoca Ahmet Yesevi medfun olduğu yerde tam 63 yıl yaşamış.

Ve ondan sonra da ordan ayrılmış. Buradan ayrılış sebebini de Peygamberimiz Hazreti Muhammed'in (SAV) 63 yaşında vefatıyla bağlantı kuruyorlar.


Ahmed Yesevi külliyesi TİKA tarafından restore edildi.

Ondan sonraki hayatını ise hemen yanıbaşında sayılabilecek bir yerde münzevi olarak sürdürmüş, Yesevi baba, taki vefatına kadar.

Tüm bu duygularla ayrılırken Hoca Ahmet Yesevi'nin huzurundan, duyduğum manevi hazzı anlatmam mümkün değil…

Çünkü manevi hazzı tatmak için bizzat yaşamak gerek… Kazakistan'a gidip de Türkistan'a gitmemek büyük bir eksiklik…

Türkistan'a gidip Yesevi Baba'nın türbesini ziyaret etmemek, ona dua etmemek o manevi hazzı bir nebze de olsun solumamak çok daha büyük bir eksiklik.

İşte tüm bu duygularla ayrıldık, Türkistan'dan…

30 BİN ÖĞRENCİ EĞİTİM GÖRÜYOR

Orta Asya'nın tarihi ilim ve kültür merkezi Türkistan'da 1991 yılında, Nursultan Nazarbayev'in emriyle kurulan Ahmet Yesevi Üniversite'sinde 20 bini örgün, 10 bini dışarıdan toplam 30 bin öğrenci eğitim görüyor.

Bunların içerisinde 300'e yakın da Türk öğrenci bulunuyor. Kazakların en çok hukuk ve ekonomi okurken, Türk öğrencilerin tercihi daha çok edebiyat, tıp ve tarihten yana.

TÜRKİSTAN'IN MANEVİ MERKEZİ

Türk dünyasının manevi mimarlarından Hoca Ahmed Yesevi, Kazakistan Cumhuriyetinin güneyindeki Çimkent şehri yakınlarında (1093-1156) yılları arasında yaşamış büyük Türk mutasavvıfıdır. O, kendi adıyla anılan Yeseviyye tarikatının esaslarını belirlemiş ve bugün bütün dünyada büyük bir yaygınlığa sahip Nakşibendiyye tarikatını da çeşitli şekillerde etkilemiş bir mürşid-i kamildir. Kazakistan'ın tarihi ismi Yesi olan ancak Sovyet döneminde Türkistan adı verilen şehrinde yer alan türbesi, Türkistan'ın manevi merkezi olarak kabul edilmektedir.


Ahmed Yesevi'nin Mezarı...


Ahmed Yesevî, ilk öğrenimini yedi yaşında iken kaybettiği babası İbrahim Şeyh'ten alır. Babasının vefatından sonra ise, onun eğitimini menkıbelerin Hz. Peygamber'in talimatıyla bu iş için görevlendirildiğini söyledikleri Şeyh Arslan Baba üstlenir ve Ahmed Yesevî'nin manevî babası olur. Arslan Baba'dan tasavvufla ilgili ilk bilgileri alan Ahmed Yesevî, onun vefatından sonra yine onun önceden verdiği işarete uyarak dönemin ilim ve irfan merkezi olan Buhâra'ya gider.


Ahmed Yesevi


Ahmed Yesevî, muhtemelen 27 yaşlarında iken, Buhâra'da, devrin önde gelen mutasavvıf ve bilginlerinden olan Şeyh Yûsuf Hemedânî'nin öğrencisi ve müridi olur.

Ahmed Yesevî şeyhi Yûsuf Hemedânî'nin vefatından sonra onun dergâhında halîfelik postuna oturmuş ve bir süre Buhâra'da Şeyhinin görevlerini üstlenmiştir. Daha sonra Yesî'ye dönen Ahmed Yesevî, vefat tarihi olan 1166 yılına kadar burayı merkez edinmiştir.

DÜNYA BÜLTENİ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.