Çuval olayı, PKK'nın faaliyetlerine ABD'nin kayıtsız kalması ve Ermeni tasarısı...Türkiye-ABD ilişkileri üzerine bir analiz.
Türkiye'de Amerikancı Olmak...
Düne kadar Türkiye'de “Amerikancı olmak” ile bugün olmak arasında artık dağlar kadar fark var. Böyle de olması gerekiyor… Fakat sorun, bunca Amerikancı ile bundan sonraki süreçte ABD ile ülke sınırları içinde ve dışında çıkarlarımızı savunabilmek ve bir güç mücadelesi yürütebilmek. Düne kadar Türkiye'de Amerikancılar hep kazandı. Çok büyük bir olasılıkla bundan sonraki süreçte de kazanacaklarını hesap ediyorlardır. Çünkü güç şu an için ABD'nin elinde ve ne de olsa, “kim eşek, onlar semer”… Yine, düne kadar Amerikanın çizgisinden çıkan bu ülkenin insanlarını, başbakanından generallerine, gazetecilerinden mühendislerine kadar bir şekilde susturdular. Kimini darağacına gönderdiler, kimini uçak, otomobil kazasıyla, kimini de kalp kriziyle ortadan kaldırdılar. Ne de olsa onlar “Voice of USA”, yani “Amerika'nın Sesi” idiler. Kıbleleri Ankara değil, Washington'du. Tüm bunları bu ülkenin çıkarları için yaptıklarını söylediler, bu halk adına konuştular. Kraldan fazla kralcı kesildiler, mangalda kül bırakmadılar. Kimin “vatansever”, kimin “hain” olduğunu da yine onlar karar verdiler. A, B, C kurumlarının başından hep ahkâm kestiler. Uzman oldular, gazeteci oldular, tüm köşe başlarını tuttular. Halen de Türkiye için konuştuklarını, bu ülkenin şunu yapabileceğini, bunu yapamayacağını söylüyorlar. Ne de olsa Sam Amca böyle buyuruyor… Şimdi de “tezkere çıkmasın”, “sınır ötesi harekât olmasın” diyorlar. “Asker ölür, Türkiye kriz yaşar, ülkede darbe olur, demokratikleşme süreci biter” deniliyor. Hızlarını alamıyorlar, Türk Silahlı Kuvvetleri üzerinde de ahkâm kesiyorlar. Zannedersiniz hepsi askeri birer deha, bu işin kitabını yazmışlar… Peki, o zaman ne olsun? Onlara kalırsa Mehmetçik kışlasında otursun, çorbasını içsin, patates soysun; buna karşın terörist elini kolunu sallayarak istediği yerde turlasın, canı sıkıldı mı birkaç Mehmetçiği şehit etsin (!) ABD istediği ülkeye “demokrasi”, “insan hakları” adına müdahale etsin, Türkiye de onun yanında işbirlikçi olsun, onun kukla devlet/ler kurmasına ses çıkarmasın, hatta bir kısım topraklarını da bağışlasın (!) Ses çıkarırsa ne olur? Onun cevabı da hemen hazır, “iç savaş” olur… O kadar da kolay (!) Hayır! Artık o kadar kolay değil. Köprünün altından çok sular geçti. Ne Türkiye o eski Türkiye, ne de Ankara o eski Ankara… Artık kabul edilmelidir ki, Türk-Amerikan ilişkileri 1 Mart Tezkeresi ve ardından yaşanan “çuval hadisesi” sonrası önemli bir kırılma noktasında. Yaklaşık 60 yıllık ittifak sürecinin sonu anlamına da gelen bu tartışmalar; PKK terör örgütü, Irak'ın kuzeyi bağlamında yaşanan gelişmeler ve son olarak ABD Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi'nde sözde soykırımı içeren tasarının kabul edilmesiyle birlikte iki ülke arasındaki ilişkileri kopma noktasına getirmiş durumda... Türk kamuoyunda bitmiş olan ABD, bu son adımlarıyla gerek Türk Silahlı Kuvvetleri, gerekse de siyasiler açısından zihinlerde tamiri güç bir darbe almıştır. Bundan sonraki süreçte ABD'yi Türkiye'de savunmak hiç kolay olmayacaktır. Nitekim bunun son örneğini İsrail bağlamında yaşıyoruz. Dolayısıyla, Türkiye içinde halen ABD'nin bir anlamda borazanlığını yapanlar ve bu kapsamda Türkiye'nin ve Türk halkının âli menfaatlerini ön plana çıkartarak bir takım açıklamalarda bulunanların bundan sonraki süreçte işleri hiç de kolay olmayacak... Türkiye üzerinde yürütülen yoğun psikolojik operasyon bağlamında “made in USA”, “Amerikan malı” uzman ve entelektüellerin (bunlara aydın demeye dilim varmıyor), bu gelinen süreci nasıl izah edecekleri açıkçası merak konusu… (Dr. Mehmet Seyfettin Erol / www.stratejikboyut.com)
Türkiye'de Amerikancı Olmak...
Düne kadar Türkiye'de “Amerikancı olmak” ile bugün olmak arasında artık dağlar kadar fark var. Böyle de olması gerekiyor… Fakat sorun, bunca Amerikancı ile bundan sonraki süreçte ABD ile ülke sınırları içinde ve dışında çıkarlarımızı savunabilmek ve bir güç mücadelesi yürütebilmek. Düne kadar Türkiye'de Amerikancılar hep kazandı. Çok büyük bir olasılıkla bundan sonraki süreçte de kazanacaklarını hesap ediyorlardır. Çünkü güç şu an için ABD'nin elinde ve ne de olsa, “kim eşek, onlar semer”… Yine, düne kadar Amerikanın çizgisinden çıkan bu ülkenin insanlarını, başbakanından generallerine, gazetecilerinden mühendislerine kadar bir şekilde susturdular. Kimini darağacına gönderdiler, kimini uçak, otomobil kazasıyla, kimini de kalp kriziyle ortadan kaldırdılar. Ne de olsa onlar “Voice of USA”, yani “Amerika'nın Sesi” idiler. Kıbleleri Ankara değil, Washington'du. Tüm bunları bu ülkenin çıkarları için yaptıklarını söylediler, bu halk adına konuştular. Kraldan fazla kralcı kesildiler, mangalda kül bırakmadılar. Kimin “vatansever”, kimin “hain” olduğunu da yine onlar karar verdiler. A, B, C kurumlarının başından hep ahkâm kestiler. Uzman oldular, gazeteci oldular, tüm köşe başlarını tuttular. Halen de Türkiye için konuştuklarını, bu ülkenin şunu yapabileceğini, bunu yapamayacağını söylüyorlar. Ne de olsa Sam Amca böyle buyuruyor… Şimdi de “tezkere çıkmasın”, “sınır ötesi harekât olmasın” diyorlar. “Asker ölür, Türkiye kriz yaşar, ülkede darbe olur, demokratikleşme süreci biter” deniliyor. Hızlarını alamıyorlar, Türk Silahlı Kuvvetleri üzerinde de ahkâm kesiyorlar. Zannedersiniz hepsi askeri birer deha, bu işin kitabını yazmışlar… Peki, o zaman ne olsun? Onlara kalırsa Mehmetçik kışlasında otursun, çorbasını içsin, patates soysun; buna karşın terörist elini kolunu sallayarak istediği yerde turlasın, canı sıkıldı mı birkaç Mehmetçiği şehit etsin (!) ABD istediği ülkeye “demokrasi”, “insan hakları” adına müdahale etsin, Türkiye de onun yanında işbirlikçi olsun, onun kukla devlet/ler kurmasına ses çıkarmasın, hatta bir kısım topraklarını da bağışlasın (!) Ses çıkarırsa ne olur? Onun cevabı da hemen hazır, “iç savaş” olur… O kadar da kolay (!) Hayır! Artık o kadar kolay değil. Köprünün altından çok sular geçti. Ne Türkiye o eski Türkiye, ne de Ankara o eski Ankara… Artık kabul edilmelidir ki, Türk-Amerikan ilişkileri 1 Mart Tezkeresi ve ardından yaşanan “çuval hadisesi” sonrası önemli bir kırılma noktasında. Yaklaşık 60 yıllık ittifak sürecinin sonu anlamına da gelen bu tartışmalar; PKK terör örgütü, Irak'ın kuzeyi bağlamında yaşanan gelişmeler ve son olarak ABD Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi'nde sözde soykırımı içeren tasarının kabul edilmesiyle birlikte iki ülke arasındaki ilişkileri kopma noktasına getirmiş durumda... Türk kamuoyunda bitmiş olan ABD, bu son adımlarıyla gerek Türk Silahlı Kuvvetleri, gerekse de siyasiler açısından zihinlerde tamiri güç bir darbe almıştır. Bundan sonraki süreçte ABD'yi Türkiye'de savunmak hiç kolay olmayacaktır. Nitekim bunun son örneğini İsrail bağlamında yaşıyoruz. Dolayısıyla, Türkiye içinde halen ABD'nin bir anlamda borazanlığını yapanlar ve bu kapsamda Türkiye'nin ve Türk halkının âli menfaatlerini ön plana çıkartarak bir takım açıklamalarda bulunanların bundan sonraki süreçte işleri hiç de kolay olmayacak... Türkiye üzerinde yürütülen yoğun psikolojik operasyon bağlamında “made in USA”, “Amerikan malı” uzman ve entelektüellerin (bunlara aydın demeye dilim varmıyor), bu gelinen süreci nasıl izah edecekleri açıkçası merak konusu… (Dr. Mehmet Seyfettin Erol / www.stratejikboyut.com)
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.