ŞEHİT/ ŞEHADET/ CİHAD-MÜSLÜMANIN MÜSLÜMANLA SAVAŞMASI

Alaattin GENÇKAN/ Osmancık/ ÇORUMAlaattin Bey mektubunuzda bahsetmeye çalıştığınız sorunları soru haline getirerek cevaplamaya çalışacağız. Maksadımızı ifade edebilme ümidiyle... Soru-1: İslama göre şehitlik nedir ve İslam bu ünvanı kimlere vermektedir?Cevap: Şehid, kelimesi kuranda elliden fazla yerde geçmektedir. Çoğulu ise Şüheda'dır. Bu kelime Allah'ın isim sıfatlarından olan Şehid olarak da bir çok yerde geçmektedir. Şehidin kelime anlamı: Şahit, tanık, bir şeyin aslını ortaya koymada kendisine başvurulan şeydir.Allah adaleti ayakta tutarak, kendisinden başka ilah olmadığına şahitlik etmiştir. Melekler ve ilim sahipleri de öyle. Ondan başka ilah yoktur. O güçlüdür, hikmet sahibidir.(3/18) Konumuzu ilgilendiren şehitlik, bu anlamda malıyla ve canıyla Allah'ın varlığını ve birliğini ispat için çalışan ve onun dinini yüceltmek için savaşan kimselere, gayretlerini kanlarıyla mühürlemiş olmaları nedeniyle Allah'ın verdiği bir ünvandır. İslam'da Allah için yapılan hiçbir amel karşılıksız kalmayacaktır. Ancak bütün varlığını Allah yolunda tüketen kimselere Allah, şehitlik ünvanını layık görmüş ve şöyle buyurmuştur: "Allah yolunda öldürülenlere "ölüdür" demeyin. Aslında onlar diridirler fakat siz farkında değilsiniz." (2/154) "Allah yolunda öldürülür veya ölürseniz, Allah'ın bağışlaması ve rahmeti onların topladıklarından daha iyidir." (3/157) Her toplum, vatanı milleti, inancı ve çıkarları için her şeyi yapmayı göze alır ve bunlar için savaşır, ölür veya öldürür. Burada Müslümanı farklı kılan olay, bunların tümünü Allah için ve Allah'ın istediği gibi yapmış olmasıdır. Cihadı meslek edinen müminler, hayatı kuşatıcı olarak cehd ve gayretlerini her zaman ve her zeminde sürdürmeleri nedeniyle, savaşta veya savaşın dışında da olsalar, Allah yolunda oldukları sürece ölmeleri veya öldürülmeleri halinde (3/157) Allah'ın rahmet ve bağışlaması onlar içindir. "Sakın Allah yolunda öldürülenleri ölü sanma, aksine onlar diridirler. Rableri katında rızıklandırılmaktadırlar." (3/169) "Onlar, Allah'ın kendilerine verdiği nimetten dolayı sevinç içinde olup, arkalarından henüz kendilerine katılmamış bulunanlar için de korku olmadığına, onların da üzülmeyeceklerine sevinirler." (3/170) Dünyadaki tüm sevdiklerini geride bırakıp ölümle kucaklaşan müslümanların kavuştukları nimet ve sevincin büyüklüğü yanında, kendilerini akıbetin güzelliği de onları sevindirmektedir. Bu ifade, aynı zamanda hayatta olanlar için de bir teşviktir. "Öyleyse, dünya hayatına karşılık ahireti satın alanlar, Allah yolunda savaşsınlar. Kim Allah yolunda savaşırsa ister ölsün ister galip gelsin. Biz ona büyük bir ödül vereceğiz."(4/74) "Onlar yaralandıktan sonra da Allah ve elçisinin çağrısına uymuşlardı. Onlardan güzel davranan ve Allah'a saygılı olanlara büyük bir ödül vardır." (3/172) Bu ayetlerin tümüne baktığımızda şunu görürüz: İslam'ın şehit diye nitelediği insanlar, kendi iradeleriyle Allah'ın dininin ve isminin yücelmesi için dünya hayatına karşılık ahireti satın alanlardır. Allah yolunda ölmeyi yaşamaya tercih eden kimselerdir. Bunun dışında herhangi bir sebeple ölen ve mümin olanlar, elbette Allah için ne yaptıysa ecrini eksiksiz alacaktır. Allah kimsenin hakkını ketmedici değildir. Burada Allah yolunda savaşanlardan bahsedilmektedir. Bu savaşa katılmayanlar ne sebeple ölürse ölsün ölüm sebebi, İslam'ın şehitliği için yeterli değildir. İnsanın ne için ve kimin yolunda savaştığı önemlidir. İşin can alıcı noktası da burasıdır. Bu kavramın içinin boşaltılmasına gelince bunu düşünmenin gereğine inanıyoruz. Örneğin 'din' kavramı hem hak hem de batıl din için kullanılan bir kavramdır. Hem ilahi hem de beşeri dinler için kullanılmaktadır. Din demek İslam dini anlamına gelmemektedir. Bu nedenle din teriminin önüne onu niteleyici bir kelime getirmek zorundayız. Din genel bir anlam ifade ettiği içindir ki , "Allah indinde din İslam'dır." İslam, özel, din ise geneldir. Yine Kur'an'da kullanılan Hizb kelimesi de aynıdır. Hizb, grup, parti, taraf anlamında kullanılan bir kavramdır. Başına onu niteleyen bir kelime gelmeden kimin tarafı, partisi, grubu olduğu belli değildir. Allah Kur'an'da hem Hizbullah, hem de Hizbuşşeytan olarak hizb kelimesini kullanmaktadır. Allah'ın hizbi, Şeytan'ın hizbi şeklinde. Hizbin kimi ifade ettiği kendini niteleyen kelime ile belirlenmektedir. Şehit kavramına da böyle yaklaşmak mümkündür. Neyin isbatı için canını vermiş ise onun şehidi olması gayet doğaldır. Onun için şehidin önüne getirilen kelime ona anlam kazandırmaktadır (devrim şehidi ,demokrasi şehidi...v.b.gibi) İnsan, şehitliği de kimin adına gerçekleştirmiş ise onun şehidi olacaktır. Bu nedenle Allah, "Allah yolunda öldürülenlere ölü demeyin. Allah yolunda ölür veya öldürülürseniz" şartını koyuyor. Bu ifadeleri dikkate aldığımızda diğer yollarda ölen ve öldürülenler bu müjdenin dışındadır. İnsanlarda yol da çok, yönde. Kim ne yola ve yöne gidiyorsa o yolun ve yönün şehididir. İslam'ın şehidi olmak gibi bir iddia ancak müslümanlara sevimlidir; diğerleri bunu kendileri için davaya ihanet sayarlar. Hal böyle olunca dileyen dilediğinin şehidi, gazisi ve 'niyazi'si olmada hürdür. Olaya bir de böyle bakarak değerlendiriniz diyoruz. Soru-2: Müslümanlar dünyanın çeşitli devletlerinde yaşamaktalar. Bu devletler halkı müslüman olan devletlerle savaşırlarsa ve müslümanları da bu savaşa katılmaları için zorlarlarsa durumları ne olur? Cevap: Bu sorunuzu şu ayetin mealini verdikten sonra cevaplamaya çalışalım: "Eğer müminlerden iki topluluk birbirleriyle savaşırlarsa aralarını düzeltin. Şayet onlardan biri diğerine saldırırsa, saldıran tarafla Allah'ın hükmüne dönene kadar savaşın. Eğer hakka dönerse siz de aralarını adaletle düzeltin. Ve doğruluktan ayrılmayın. Şüphesiz ki Allah adil davrananları sever." (49/9) Savaş, insanlar arasında insanlık tarihi boyunca hep varolagelmiştir. Malum Kur'an'ın ifadesiyle Hz. Adem'in iki oğlu arasında başlamış idi. Müslümanın yapması gereken hakka teslim olandan yana olmaktır. Asla azgınlardan, zalimlerden ve haddi aşanlardan yana olmamaktır. Bu durumu muhtemel durumlara göre şöyle değerlendirebiliriz: a) Savaşan toplumların ikisi de müslüman olabilir. Bu durumda ayetin beyanına göre aşırı gidenle hakka teslim oluncaya kadar savaşmak Müslümana farz olur. b) Taraflardan biri müslüman diğeri gayr-i müslim olabilir. Müslüman da küfür devleti içinde ise aslolan müslümanlara karşı savaşmamasıdır. Müslüman elinden gelen bütün gayreti göstererek buna yanaşmaması gerekir. Vüsatını aşar mani olamaz ise karşı tarafta din kardeşlerinin olduğunu düşünerek hareket eder. Bugünün dünyasında da taraflar buna dikkat ediyorlar. Son A.B.D.-Irak savaşında Kuveyt'e getirilen askerlerden biri müslüman olduğu için bulunduğu yerde A.B.D. askerlerine saldırdığı gerekçesiyle geri çekilmişti. Benzeri olaylar Rusya-Afganistan savaşında da yaşanmıştı. Türkî Cumhuriyetlerden getirilen müslümanlar Afganlılara karşı savaşmadığı için yakınlarıyla tehdit edildiği halde dinlemeyip ilk fırsatta Afganlı müslümanlar tarafına geçmişlerdi. Müslüman hiç kimsenin müstevli emellerini gerçekleştirmek için savaşmaz. Müslümanın amacı î'layı kelimetullahtır. Bu amacı ise Hakka teslim olandan başkası gerçekleştirmez. c) Savaşan tarafların her ikisi de küfür devleti olabilir. Bu durumda müslüman savaşmak zorunda kalırsa kendisini savaşa süren tarafın amacını değil kendi amacını derununda dile getirerek Rabbine sığınır ve İslam'ın korumasını istediği malın, canın, ırzın, neslin, ve aklın korunması için savaşır, karşı tarafın da küfür ehli olmasından dolayı bir şey lazım gelmez. Ancak müslümanlara karşı savaşması asla mazur görülemez. İşin en acı tarafı bugün müslümanlar, Allah'ın birlik çağrısına değil tagutların bölünüp parçalanma çağrılarına kulak veriyorlar. Her bölüğün lokma lokma yutulduğunu gözleriyle gördükleri halde. Bu duyarsızlığın erdemlilik olduğunu empoze edenler, kimlere hizmet ettiklerini öğrendiklerinde, geriye dönüşleri olmayacaktır. Bugün müslümanları en çok bu durumun düşündürmesi gerekir diyoruz. Yukarıdaki konu bir gurubun durumunu dile getirirken, içinde bulnundugumuz hal tüm ümmetin sonunu hazırlamaktadır. Soru-3: Şehid olmak için zûlmen öldürülmek ve büluğ çağına gelmek mi lazım?Cevap: İslam'da şehid olmanın şartı ne zulmen öldürülmüş olmak ne de büluğ çağına gelmiş olmaktır. Akıl sahibi bir müslümanın kendi iradesiyle Allah yolunda cihad etmeyi kabul etmek ve Allah adının yüceltilmesini de gaye edinmiş olmaktır. Bu yolda bu gaye için ölen ve öldürülen kimse, İslam'ın şehitlik sıfatına ulaşmış olur. İslam tarihinde Kuzman olayı anlatılarak örnek gösterilir. İslam devletinde ve peygamberin komutasında savaşmasına rağmen ölen bu insanın şehid olmadığını söyleyen peygamberimize sahabe sorar, "niçin ya Rasulullah?" Peygamberimiz de şöyle açıklar:Uhud savaşına çıkan İslam ordusuna katılmayan Kuzman'a Medine kadınları takılır. "Erkeksen gidip savaşırsın burada korkaklar ve kadınlar gibi dolaşmazsın" diye. Bunu gururuna yediremeyen Kuzman atına atlar ve savaşmaya gelir. Gerçekten de kahramanca savaşır ve ölür. Ancak gururu için savaştığından ve müslüman da olmadığından İslam'ın şehidi olamamıştır, buyurur. Bir başka örnekte ise, savaşmaya gelen kimse peygamberimize sorar: "Savaşayım mı yoksa iman mı edeyim?" Peygamberimiz de; "önce iman et, sonra savaş" buyurur. O savaşta da şehit olan kimse için peygamberimiz şöyle buyurur; "Az amel çok mükafat." İnsanların ölüm sebebi çeşitli olabilir. Ölüm sebebini de insanın kendisi seçemiyor. Allah neyi takdir etmişse o oluyor. Kurşunla, kılıçla, bombayla, depremle, sel, yel veya kaza ile parçalanarak ölmüş olmak şehadet sebebi değildir. Ölüm sebebidir. Bunları birbirine karıştırmamak gerekir. Şehadet, bilerek ve isteyerek Allah için ölümü göze almanın bedelidir. Soru-4 : Şehitler neden kanlı elbiseleri ile defnedilirler? Cevap: Hikmetli bir söz vardır: "Bazı işler o kadar değerlidir ki o yolda kaybetmek bile büyük bir başarıdır" diye. Üzerinde bulunulan iş o kadar değerlidir ki o yolda olmak ve ölmek de kişiyi tüm varlığı ile değerli hale getirir. Allah şehidin kanını da, canını da tezkiye etmiştir. Bu görüntü dünyada da ahirette de Allah için ölümün göze alınabilirliğinin şahidi, delili ve ispatıdır. Bu deliller aynen korunarak şehitler kanlı elbiseleri ile defnedilirler. Dirilme gününde de aynı hal ile muallel olacakları ifade edilmektedir. "Gerçekten ölüleri biz diriltiriz. Onların yaptıkları işleri delilleriyle birlikte biz yazarız. Her şeyi apaçık bir kitapta sayıp yazmışızdır." (36/12) Bizim için bu işin bileni ve birinci derecede sorumluluğu peygamberimize aittir. Onun sünneti de budur. Bu nedenle şehitleri bulundukları hal ile defnetmek sünnet-i rasulullahtır. Peygamber hayattayken yaptığı işlerde yanlışlık varsa Allah tarafından düzeltilir, değilse ilahi onaydan geçmiş, bu işten Allah razı olmuş demektir. Soru-5: Peygamberimizin şefaat edip edemeyeceği tartışılırken halk arasında şehitler de şefaat etme yetkisine sahip olacaklar deniliyor. Ne derece doğrudur açıklar mısınız? Cevap: Şefaat düşüncesi müslümanlara ait bir düşünce olarak değil müşriklere ait bir düşünce olarak Kur'an'da zikredilmektedir. Kur'an'ın üçte biri neredeyse bu düşünceyi red için hasredilmiş olmasına rağmen, ne hikmettir ki müslüman olduğunu iddia edenler de dönüp müşriklerin savunduğu düşünceyi savunur olmuşlardır. Sadece aracıların adı değiştirilmiş o kadar. Gerisi aynen devam etmektedir. Allah, kullarına yakınlığını şöyle ifade ediyor: "(Ey Muhammed) Kullarım sana beni sorarlarsa, bilsinler ki Ben gerçekten onlara yakınım. Dua eden bana dua ettiği zaman duasını kabul ederim; o halde onlarda Benim davetime koşsunlar ve bana iman etsinler ki doğru yola erebilsinler." (2/186) Kullarına bu kadar yakın olan Allah şefaat konusunda da şu bilgileri vermektedir: "Kimsenin kimse adına bir şey ödeyemeyeceği günden korkun. (O gün) kimsenin şefaati kabul edilmez; kimseden fidye alınmaz; onlara asla yardım da edilmez." (2/48-123) (2/254-255) "Yoksa onlar Allah'tan başka şefaatçılar mı edindiler? Deki: hiçbir şeye güçleri yetmediği ve akıl erdiremedikleri halde de mi onlardan şefaat bekliyorsunuz?" "Deki: Şefaatın tümü Allah'a aittir; göklerin ve yerin mülkü O'nundur; sonra O'na döndürüleceksiniz." (39/43-44) Bunları okuyan peygamber, şefaatin bir kısmı bana bir kısmı da falana filana ait der mi? Biz demeyeceğine inanıyoruz. Bu düşüncenin Tevhide aykırılığını ayetin devamı şöyle ifade ediyor. "Allah bir olarak anıldığı zaman ahirete inanmayanların kalpleri daralır. Allah'tan başkası anıldığı zaman ise hemen sevinirler" (ayette geçen başkası şefaatçılardır.) "Deki: Ey gökleri ve yeri yoktan var eden, görülmeyeni görüleni bilen Allahım! İhtilaf ettikleri şeyler hakkında kulların arasında hükmü ancak sen vereceksin" (39/45-46) Bizler de bu ilahi kelamı yeniden hatırlatıyor, sizleri Allah'a emanet ediyoruz.
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Bu grubun hiç bir siyasi oluşum ,parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır... Taraf olunması gerekiyor isede "MÜSLÜMAN ANADOLU İNSANININ " tarafında yer alan HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR..

Sayfalarımızda yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.

"ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ" grubu.
Bu gruba posta göndermek için , mail atın : anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.