Yazar Emin Türksoy | |
Önceki yazılarda faşist özellikler taşıyan kurumlarımızı ve faşist uygulamaları anlatmıştım. O yıllarda Almanya'nın savaşı kazanacağı tahmin edilerek kankalık kurma çalışması vardı. Sonra…Almanya savaşı kaybetmiş, Amerika da savaşı kazanmıştı. Savaş sonrasında Türkiye Stalin'in Doğu Anadolu'da toprak ve Boğazlarda üs ve ortak savunma talepleriyle karşılaşmıştı.
Stalin'e karşı direnmek için Amerika ile müttefiklik amacıyla batılılaşma çalışması –demokrasiye geçiş- yapıldı. Yani demokrasiye de İsmet İnönü babasının hayrına geçmedi. Ayrıca, demokratik hayata geçişin önünü kesmek için çalışmalar bile vardı. 1936 yılı'nda Recep Peker ve ekibi "Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin dışında ve üstünde yer alacak bir Yüksek Konsey" gibi faşist bir kurul kurmak için girişimde bulunmak istemişler, İsmet İnönü, Recep Peker ve ekibi bu konuda Atatürk'ten sert bir tepki alınca vazgeçmişlerdir. (Lisedeki tarih hocamız böyle anlatmıştı) Serbest Fırka meselesine gelirsek, "Fethi Okyar'ın İzmir gezisinde büyük sevgi gösterileriyle karşılanması sonucu çıkan olaylar CHP içindeki radikal kesimi harekete geçirmiştir. Bu durum Atatürk'ün duruma el koymasına neden olmuş, Fethi Okyar'a 'sen fırkanın ben fırkamın başında olacağız' teklifini yapınca Fethi bey bunu kabul etmeyerek 16 Kasım 1930 da parti genel kurulunu toplamış ve genel sekreter Nuri Conker ile kaleme aldıkları 'büyük gazi hazretlerine karşı siyasi sahnede mücadele etmek gibi bir düşüncelerinin olmadığını ve dolayısıyla partinin feshine karar verildiği' açıklamasını yapmıştır böylece 17 Kasım 1930 da siyasi hayata veda eden partinin ömrü 3 ay sürmüştür" . (1) Ve 14 Mayıs 1950 yılı genel seçimlerinde halk Demokrat Partiye 408, CHP'ye de 69 vekil ile temsil hakkı tanımıştı. Kimileri bunu "beyaz devrim", "kansız devrim" kimileri de "karşı devrim" olarak adlandırmıştır. Bu karşı devrimde yapılanları biraz inceleyelim. İlk olarak paradan İsmet İnönü'nün resmi yerine Atatürk'ün resmi tekrar konmuştur. "Atatürk'ü Koruma Kanunu"nu çıkarmışlar, sol ve sağ yayınların serbestleştirilmesi, Türk-İş Konfederasyonu'nun kurulması, CHP'nin hapsettiği Nazım Hikmet'in affedilmesi, 1950-1955 yılları arasında elde edilen ekonomik başarı...bunları yapan Menderes nasıl da "karşı devrimi" yapmış! (Kurulurken liberal bir parti olarak kurulan Demokrat Parti, zamanla CHP'li bürokratların "uyanıklık" yaparak Demokrat Parti'ye geçmesiyle parti kadro olarak yozlaşmış ve sonra diktaya dönüyor tabi o ayrı) Menderes hükümeti sayesinde dincilerin daha rahat hareket etmesi ve laiklik ihlallerini yapıldığını kemalist camia hep söyler. Fakat, tarih onları dedikleri kadar teyit etmiyor. İlahiyat Fakültelerini, ilkokullara seçimlik din dersi konulmasını ve Diyanet İşleri Başkanlığı'nı kurulmasını sağlayan Adnan Menderes değil, Cumhuriyet Halk Partisi'dir. Yine ezanın "eskiden olduğu gibi okunmasını" da CHP (Başbakan Şemsettin Günaltay) yapmıştır. (Bu tavizler 1950 seçimlerinden önce halkın "yanlış" bir partiye oy vermemesi için çıkarılmıştır) Demokrat Parti'nin CHP gibi diktalaşmaması için aslında fazla neden yoktu. 14 Mayıs seçimleriyle el değiştiren yönetim aslında bir diktatörün gidip başka bir diktatörün gelmesine neden olmuştur. Yetkiler aynı, "eski hamam eski tas", sadece hamamdakileri keseleyen keseciler değişiyor. Tahkikat komisyonu aynı istiklal mahkemeleri benzer bir sebeple çıkarılmıştı. Fakat kemalistler bu noktada yaygarayı koparırlar (haklarıdır da), ama bir tarihçinin belirttiği gibi "istiklal mahkemeleri" anayasaya uygunsa, "tahkikat komisyonları" neden uygun değilmiş? (Çifte standartlara sahip olmamak lazım) "CHP'nin bütün yıkıcı grupları çevresinde toplayıp, halkı, orduyu iktidara karşı ayaklanmaya kışkırttığı" (2) öne sürülmüştü. Demokrat Parti'li vekillerden oluşan bu komisyon üç ay boyunca basının eylemlerini ve muhalefeti soruşturacaktı. Amaç da darbe çalışması içinde olduğu tahmin edilen CHP'nin kapatılmasıydı. İsmet İnönü bu kanunun ardından "bu yolda devam ederseniz, ben de sizi kurtaramam" demiş ve darbe için orduya çanak tutmuştur. Günümüzü düşündüğümüzde, birkaç ay önce bile iktidarı halka bırakmak istemeyen sözde solcular darbe için göz kırpmaktan hukuku hiçe saymaktan utanmamış, cumhurbaşkanlığı konusunda "uzlaşma" dayatması sergilemiş ve bugünlerde hazırlanan sivil anayasanın (taslağı bile sunulmadan) bir rövanşist anayasa –bir karşı devrim- olduğunu söylediler. (Totalitarizm CHP'nin ruhunda mı var?) Benim bu "karşı devrimden" anladığım bireysel hakların -din ve vicdan özgürlüğü, düşünceyi ifade özgürlüğü gibi hakların- savunulması, gerçek demokrasinin gerektirdiklerinin yapılmak istenmesi totaliter cumhuriyet sevdalılarının zoruna gidiyor. Engin Ardıç'ın bir yazısında dediği gibi "Solcu geçinen Türk aydınları demokrasi ve özgürlük tantanası yapa yapa bürokrasi diktasına çanak tutacak kadar ahmaktırlar ama Türk şeriatçıları Türkiye'ye şeriatı getirecek kadar kafasız değillerdir". |
--
Blog Adresim
http://sivilinisiyatif.blogspot.com
-------------------------------------------------------------------------
Bir tehlike anında gemiden uzaklaşan fareler,
geminin batmamasını bir türlü affedemezler.
(W. Brudzinski)
-------------------------------------------------------------------------
MALCOLM X'İN AZİZ HATIRASINA (Son Günleri/Suikast):
http://www.youtube.com/watch?v=Vf8_oZf7nRo#GU5U2spHI_4
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.