12 Eylülün Değiştirdiği Hayatlar(1)

12 Eylülün Değiştirdiği (1)


12 Eylül'ün değiştirdiği hayatlar

Darbenin yapıldığı sabah arkadaşının 'Kalk, açık faşizm gelmiş' sözüyle uyandı 17'sindeki 'devrimci' Ragıp İncesağır. Askerlere yakalanmamak için çatılardan atlayarak kaçtı... Sahte bir adla bir gecekonduda izlenme korkusuyla yaşadı

BAŞLARKEN
Siviller yönetmeyi beceremediği için mi askerler yönetime geldi, yoksa askerler yönetime gelsin diye mi siviller beceriksizleşti? 1977'de başlayan siyasi istikrarsızlık 1980'e girildiğinde de devam ediyordu. Başbakan Süleyman Demirel'in basiretsiz Milliyetçi Cephe (MC) hükümeti terörü durduramıyordu. Oysa birçok ilde sıkıyönetim uygulanıyordu. Günde 20-30 kişi öldürülüyordu ve bu ölümler artık 'vaka-i adiyeden' sayılıyordu. İşin garip yanı hükümet ortağı MHP'ye bağlı Ülkü Ocakları Derneği'nin bir terör üretme merkezi gibi çalışmasıydı. Sağcılar ve solcular silahlara sarılmadan konuşamıyorlardı.
İç ve dış borç almış başını gidiyordu. Enflasyon yüzde 89.5'ti. Art arda yapılan zamları esnaf kepenklerini kapatarak protesto ediyordu. Ücret uyuşmazlığı nedeniyle birçok fabrika greve gidiyordu. Tarihe '24 Ocak Kararları' olarak geçen, Başbakanlık Müsteşarı Turgut Özal'ın hazırladığı ekonomik istikrar paketinin açıklanması ülkede bir dönüm noktasıydı. Her şey etki-tepki yasasına uygun yaşanıyordu. Paket açıklandıktan bir hafta sonra DİSK genel grev ve kitle eylemleri kararı aldı. 14 Şubat'ta Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren 'Kan akıtmayı göze alsak olayları bir anda hallederiz' diyerek darbenin ilk sinyalini verdi.
Ocaktan hazirana kadarki altı aylık bilanço hazindi: 1553 kişi öldürülmüş, 1928 kişi yaralanmıştı ve bu zaman içinde içinde sekiz kez devalüasyon yapılmıştı. 11 Temmuz'da 'anarşi yuvası' Fatsa'da darbenin ilk provası yapıldı.
O gün yüzleri maskeli ülkücülerin rehberliğinde askerler Fatsa'yı didik didik ettiler; 300 kişi yakalandı. Cumhurbaşkanı krizi çözülemiyordu. 6 Eylül'de MC ortağı MSP'nin Konya'daki 'Kudüs Mitingi'nde yeşil bayrakların dalgalandırılması, şeriat isteğine dair sloganlar atılması üzerine askerler 'Şah mat' dediler. Ve 12 Eylül sabahı askerlerin postal sesleriyle uyandık. Artık parlamento yoktu, partiler yoktu. Tüm yurtta sıkıyönetim ve sokağa çıkma yasağı ilan edildi. 13 Eylül'de Kenan Evren kendisini devlet başkanı olarak ilan etti. Çok geçmeden ücretlere yüzde 70
zam verilerek tüm grevler durduruldu!..
Sonra... Çok şeyler gördük, çok şeyler yaşadık. Askerler güya 'kanı durdurmak' gerekçesiyle gelmişlerdi. Askerlerin zılgıtıyla hazırlanan 1982 Anayasası'na 'Evet' oyu verdi çoğunluk. Korkuyla, utançla geçen onca yıl... Ve çoğumuz sonsuz bir unutuşa terk ettik kendimizi. İşte bu yazı dizisinde 12 Eylül'ün değiştirdiği hayatlara misafir olacağız. 12 Eylül mağdurlarının hikâyelerinden yola çıkarak yakın tarihimizi hatırlayalım, ayıplarla dolu geçmişimizle yüzleşelim istedik. Geçmişle yüzleşmeden yarını nasıl kucaklayabiliriz ki?


Barışarock festivalinin mimarı ve organizatörü Ragıp İncesağır, başarılı bir grafiker. Mutlu bir adam. Güzel bir hayatkurmuş kendisine. Düşündüğü gibi yaşıyor. Dışarıdan bakınca her şey pürüzsüz. Ama, onunla ince bir sohbete daldığınızda içindeki cehennemde kayboluyorsunuz, düğümler, düğümler. Ne de olsa 12 Eylül'le hayatı değişen biri. Darbe olduğunda 17'sinde. Devrimci Yol sempatizanı olduğu ve devam ettiği lisede 'elebaşı' olduğu için 'arananlar listesi'nde... Eğer yakalanırsa işlemediği suçlar üzerine yıkılacak, bu suçları kabullenmezse işkenceden geçirilecek. Tabii ki kaçıyor, ama bu kaçaklık onun umduğundan daha uzun ve sancılı geçiyor. Direncinin kırıldığı anlarda 'Gelseler, götürseler de kurtulsam' dediği oluyor. Oysa o dönemde içeride ya da dışarıda olmak fark etmez, her yer cehennem! Ragıp İncesağır'ın 12 Eylül defterinde yazılı iç sızılarını sizin için aktarıyorum:
Darbeyi ne zaman öğrendiniz?
Bugün grafik tasarımcıyım, ama mesleğimdeki ilk adımlarımı o günlerde atmıştım. Ankara'da özellikle de Çinçin sokaklarında duvarlara büyük resimler yapmakla ünlenmiştim. O zaman 17 yaşımdayım, Yıldırım Beyazıt Lisesi'nde öğrenciydim. Genellikle bilindik solcuların resimlerini yapardım, mesela Mahir Çayan'ın... 11 Eylül gecesi arkadaşlar 'Bu gece Altındağ'a gidelim' dediler. Orada bir ilkokulun duvarı boş, arkadaşlar oraya iskele kurmuşlar. O sırada Mamak Cezaevi'nde büyük bir direniş vardı, okulun duvarına direnişin resmini yaptım. 02.00'ye doğru işimiz bitti. Okulun karşısında Devrimci Yol sempatizanı bir işçinin evine yatmaya gittik. Sabaha doğru arkadaşımın 'Kalk ulan, açık faşizm gelmiş' sözüyle uyandım. Radyoda Hasan Mutlucan'ın türküleri ve o çok meşhur 1 No'lu bildiriyle karşılaştık. Evren'in sesi bana her zaman oturmamış bir ses olarak gelmiştir. Cümlelerin içerdiği tüm vahşete rağmen cümle kuruş biçimiyle karşınızda bir çocuk konuşuyormuş zannederdiniz. Evinde kaldığımız insanlar 'Mahallenin başından operasyon başlamış, ama sokağa çıkma yasağı da var' dediler. 'Devrimci arkadaşlarımla birlikte yaşadığım Çalışkanlar Mahallesi'ndeki eve gideyim, arkadaşlarla orada toplanır, direnişi örgütleriz' diye planlar yaptım (gülüyor).
Her sokak başında cemseler, askerler... Uçtunuz mu yoksa?
Çatılardan ve bahçelerden gittim, saklana saklana. Çok korkuyordum. Sürekli silah sesleri geliyordu. Mahallede hiçbir arkadaşımı bulamadım. Her mahallelinin yüzü kaygılıydı. O gece Çalışkanlar Mahallesi'ne sınırı olan mezarlıkta yattım. Sonra evime gittim. Babam sağ görüşlü bir esnaftı, anlaşamazdık. Adım Ragıp Gümüşpala'dan geliyor. Uzun bir süreyi bazen evde, bazen arkadaşlarla birlikte geçirdim. Direnişin içindeydim.

'Kitapları toprağa gömdük'
Nasıl bir direnişti bu?
Arkadaşlarla birtakım yöntemler geliştirmiştik. Büyük kartonlara 'Cunta Kemalist değildir' ya da 'Cunta Amerikan uşağıdır' gibi şeyler yazıp ucuna taşlar bağlıyor ve bunları elektrik tellerine atıyorduk. İndirmek için itfaiye gerekiyordu. Bu tür şeyler, o güne kadar solda duran insanlara moral veriyordu. Yalancı bomba kutularını yollara koyup, trafiği kesip yol ortasında korsan mitingler yapıyorduk... O dört ayın sonuna doğru 'abi'lerimiz gelip 'Artık sorumluluğunuzu alamayız' dediler. Hüngür hüngür ağlamıştım. O an yenildiğimizi hissetmiştim işte. Sevgili Adnan Yücel (şair) bizim edebiyat hocamız, aynı zamanda müdür muavinimizdi. Adnan hocayla Onur Kurulu diye bir şey bulduk. Böylece 12 Eylül'ün ilk yılı lisemizde bütün varlığımızla etkinliklerimize devam ettik. Kültür işleriyle ilişkim belki o yıllarda başlıyor, çünkü onur kurulumuzla tiyatro yaptık, halkoyunları ekibi kurduk. Bu arada arkadaşlarımız teker teker yakalanıyorlar, her mahalleden bir ağıt geliyordu.
Kitaplarınızın akıbeti ne oldu?
Abimle Ankara'da golf parkına gömdük. Bütün gece boyunca... Sandık ki birkaç ay sonra alabileceğiz. Bizim kuşak sadece siyasi dergi ve gazeteleri değil, her şeyi okurdu. Hatta hâlâ o zamanlar okuduğumuz kitapların sermayesini yiyorum diyebilirim. Abim benim için çok özel bir hikâye... Devrimci olmaya karar vermemde onun Yükseliş'te okurken oturduğu öğrenci kahvesine atılan bombayla ağır yaralanması vardır. Abim yedi yıl önce kanserden öldü. Bence ölümü siyasi bir şey. Bağışıklık sisteminin çökmesinde işkencede ve cezaevinde geçirdiği günlerin payı büyük. Açlık grevlerine de katılmıştı.

'İşkenceye hazırlanmalıyım'
Polis dayağı yediniz mi hiç?
Kahramanmaraş katliamının birinci yıldönümünde arkadaşlarımla okulu işgal ettik, 1000 kişiyiz. 16 yaşındaydım, ajitasyon sorumlusuydum, altıncı kattan aşağıda, okulun bahçesindeki ailelerimize ajitasyon çekiyordum. Dört saat sonra polis bizi dağıttı, inanılmaz bir dayaktan geçirildik. Bir hafta sonunda Ragıp İncesağır ve 50 arkadaşı adına dava açıldı. Dayaktan omuzum şişmişti, kambur gibiydim. Mamak'ta bir buçuk ay yatttım. Darbe sonrası polis birkaç kez eski evimizi basınca teyzemlerle kalmaya başladım. Bu arada okul da basılmaya başlandı. Polisler her okula geldiğinde Adnan hoca hangi dersteysem beni sınıftan çıkarıp arka pencereden kaçırıyordu. Bu kaç-göçe dayanamadım ve bir gün eve gidip 'Teslim olacağım, avukatım beni doğrudan savcıya götürsün, işkence görmek istemiyorum' dedim. Meğerse babam elinde avucunda ne varsa satarak İstanbul'da Rahmanlar'da bizim için bir gecekondu kiralamış. Bu gecekondu gibi evde bir yıl yaşadım. dikkat çekmeyen, ıssız bir yerdi.
İzole bir hayat zor olmalı.
Bunalımdaydım. 'Gelip beni götürecekler, işkenceye hazırlanmalıyım' diye kendi kendime gaz vermiştim. Ama yakalamadılar. Üniversitede 3. sınıftayken benim gibi olduğunu hissettiğim insanlarla otonom bir grup kurmaya karar verdik. İki yıl eğitim çalışmasıyla geçti... 1988'den sonra İstanbul'da Halkevleri'nde siyaset yaptım.
12 Eylül'den nasıl etkilendik?
Çok derin. Kimi fiziki olarak, kimi benim gibi psikolojik olarak yaralandı. Ama topluma baktığımızda en temel olarak korku yarattığını görüyoruz. Örgütlenmekten, daha doğrusu herhangi bir şey için bile bir araya gelmekten korkuyoruz... 12 Eylül'ün en temel argümanı akan kanı durdurmaktı. Bu büyük bir yalandır. Çünkü darbecilerin kendileri çok büyük bir kan akıtmıştır, açılan büyük davaları düşünün bunların hiçbirinin akan kanı durdurmakla ilişkisi yoktur, aksine 'topluma çekidüzen vermek'le ilgisi vardır. Ve güncel olarak belki de en önemlisi, 12 Eylül bir Amerikan operasyonu idi. Meşhur 'Our boys' sözünü hatırlayalım. Belleksizliğin yanında bence bağlantıları kuramamak da ciddi bir toplumsal rahatsızlık. Bugün 12 Eylül'den yanaysanız ABD'den yanasınızdır, ABD'ye karşıysanız 12 Eylül'ü de sorgulamak zorundasınız. 12 Eylül ABD'nin hem bize, hem de bölgeye ilişkin planlarının bir parçasıydı.

'Travmalar yaşamadım'
Hâlâ devrimci misiniz?
Özgür bir gelecek idealinin, hâlâ çok önemli ve yaşamsal olduğunu düşünüyorum. Sosyalizm fikri Perestroika'yla çok büyük bir yara aldı. Arkasından kapitalist küreselleşme, sosyalizm idealinin geriye çekilmesini hızlandırdı. Referanslarımız eğer Sovyetler Birliği Komünist Partisi, Çin Komünist Partisi, Arnavutluk Komünist Partisi olarak kaldıysa büyük travmalar yaşamamız kaçınılmazdı. Benim sosyalizme olan inancımın sarsılmadı. Politikanın algılanışı üzerine yıllar içinde kafamda birçok şey daha da netleşti tabii ki. Geçmişteki çok temel bazı doğruların ipuçlarını bugün belki yeniden yakalamak, ama bugünün dünyasıyla da köklü ve derin ilişkiler kurmak gerekiyor...
ŞULE ÇİZMECİ - RADİKAL



--
We are in the world as words are in a book. Each generation is like a line, a phrase...

Dünyada, bir kitabın içerisindeki sözcükler gibiyiz. Her nesil bir satır, bir cümle misali…
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Bu grubun hiç bir siyasi oluşum ,parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır... Taraf olunması gerekiyor isede "MÜSLÜMAN ANADOLU İNSANININ " tarafında yer alan HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR..

Sayfalarımızda yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.

"ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ" grubu.
Bu gruba posta göndermek için , mail atın : anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.