T a r a f s ı z D e ğ i l i z

Gül, aşkın mihrâbıdır

F. BURAK KAREN Gül, aşkın mihrâbıdır

Elektronik posta adresime gönderilen yazı çok güzeldi. Üzerinde küçük bazı oynamalar yapıp sizlerle paylaşmak istedim. Hayatın semâvî renklerinin solduğu, " eşyânın hakîkati"nin maddeye müncer olduğu, ruhlara katmer siyahı gecelerin dolduğu ve mânânın anlamının kaybolduğu bir devirde yaşıyoruz. Öyle bir devir ki; ilmin hakîkati ve hakîkat ilmi vahyin nefesiyle dirilmiyor, varlığın hikmeti ve zamanın kıymeti yeterince bilinmiyor, " zübde-i âlem" olan insanın "zâtı" "hoşça" seslendirilmiyor ve kâinatın gözbebeği olan " âdem"in gönül dünyasına bir türlü girilmiyor/girilemiyor…Tarihen sâbittir ki, insanlık duçâr olduğu; îtikâdî, fikrî, ilmî, felsefî ve rûhî kriz nöbetlerinden Gül'ün irşâdıyla kurtulmuş, O'nunla bedeviyetten medeniyete giden yolu bulmuş ve Gül kokusuyla gönüller itminâna kavuşmuştur… Ona yüklenen anlamlar mı onu eşsiz kılar, yoksa eşsizliği mi ona bunca anlamlar yüklenmesini sağlar. Gül , inanç, güzellik ve sevgi ile o kadar özdeşleşmiştir ki o nazenin yaprakları adeta atom ve moleküllerden değil de güzellik ve sevgiden dokunmuştur. Gül , eşya ve varlık olur serâpâ. Bir milyon adı varsa aşkın, bir eksiğiyle hep Gül'den alır ilhamını. Kağıt, kalem ve kitap... Söz, kelam ve hitap... Her suret ve her şekilde Gül'e mahkum.Gü l kokusu taşıyan bilgi canda ışık; Gül destesi götürmeyen kervan bedene kuru yüktür.Bu sebeple yaşadığımız çağda; Gül'ü anlamaya ve O'nun getirdiği âlemşümûl mesajları hakikî mânâsıyla idrâk etmeye bugün her zamankinden çok daha fazla muhtâcız… Çünkü; Gül'ü anlamak, İslâm'ı gerçek mânâsıyla tanımaktır… Gü l'ü anlamak, Kur'ân'ı doğru okumaktır…Gül 'ü anlamak, vahiyle aydınlanmaktır… Gül 'ü anlamak, gönül dünyamızı anlamlı kılmaktır... Gül 'ü anlamak, Gül muhabbetinden Muhabbetullah'a yol bulmaktır… Gül 'ü anlamak O'nun aşkıyla rûhumuzda çerağ uyandırmaktır… Gül 'ü anlamak, karanlık gecelerden müjdeli şafaklara vâsıl olmaktır… Gül 'ü anlamak, Kur'ân'ın rehberliğinde her türlü yanlışlığı bütün neticeleriyle birlikte ortadan kaldırmaktır...Ne var ki, Gül'ü hakkıyla anlayamadığımız ve işâret buyurduğu ufku tam olarak algılayamadığımız için; O'nun gösterdiği istikâmetten uzaklaştık… Yüreklerimizi sızlatan bu güne ait hâl-i pür melâlin üzerine, hayallerimizi bile örtemez olduk…Yarınlara dâir yağmalanmış umutların mahkûmiyeti ve mahcûbiyetiyle baş başa kaldık… Medeniyet tasavvurumuzu yitirmemiz, Gül'ü anla/ya/mamamızın tabiî bir neticesiydi aslında. Zîrâ, maşrıktan mağribe kadar bizim medeniyetimiz, ölçü olarak Kur'ân'ı, metot olarak Peygamber-i Zîşan(sav)'ı, istikâmet olarak Kıble'yi, îtikât olarak Ehl-i Sünnet'i ve mürşît olarak da " Gül Yüzlüleri" rehber edinen bir "Gül Medeniyeti"ydi. Gü l'ü hakkıyla anladığımız ve O'nu hayatımızda yaşattığımız dönemlerde Gül'den yansıyan ışıklar yollarımızı aydınlatırdı. Çehrelerimizdeki hüzünlü ifadeler, Gül Yetimi olmanın garipliğinden bugüne yansıyan bir tecellî olsa da, rahlelerden gönüllere yayılan Gül yüzlü tebessümler dilşâd olmamıza yeterdi. Çünkü bu aziz millet, mutluluğun resmini Gül dalından yapılmış ve Gül mürekkebi çekilmiş kalemlerle yüreklere çizerdi. Gül'e muhabbeti, " Lâle"ye müştak ve mesrûr bir hayatın mütemmim cüzü sayardı. Zirâ Gül sâyesinde beşeriyet; İslâm tâcını giyerek insanlık mertebesine yükselmiş; akıl, aslî mecrasını bulunca akıllanmış; yürekler Gül cemresiyle gönül hâline gelmiş, Gül aşkıyla nefisler dizginlenerek fethedilmişti… Ve bizler Gül'ün gölgesinde kalarak; "ne yapılacağını" Kur'ân'dan, "nasıl" yapılacağını da Efendimiz Aleyhisselâtü Vesselâm'dan öğrenmiştik… Ve Gül'ün gölgesinde olmadığımız zamanlar, ümmet-i Muhammed'in bahtına hep " âh etmek" düştü, hep "eyvah" demek düştü… Efendisinden kaçan kölelerin "keşke"leri, sararmış takvim yapraklarını işgâl ederken, günahkâr dillerimize riyâkâr tevbeler üşüştü… İnancıyla fiilleri çelişen kullar ve âsumânı dolduran samimiyetsiz duâlar yüzünden " nazlı Hilâl"in istikbâli asırlardır hep hüsran bölüştü… Gül hicrânıyla beraber geldi, sabahsız geceler… O'nun Hendek'te karnına bağladığı taş, hasret dolu bir hüzünle ehl-i dîlin gözlerinde yaş olurken, Gül'ü şuur planında idrâk edememenin sebep olduğu perişân devirler yüzyıllardır bize arkadaş oldu… Ne hazindir ki, hayatımızda O'nun olmadığı devirlerde pusulamız puslandı… Kıble'siz rotalarda pusuya düştüğümüz için gönül bahçemiz vîrân oldu ve gülistandaki güller hep kokusuz, kokular da hep Gül'süz kaldı... Dünyâmız, Gül'ün işâret buyurduğu istikâmette hizâya gelmediği için; yan yana dizilen harfler sessiz, peş peşe gelen kelimeler nefessiz, alt alta sıralanan satırlar mesnetsiz, arka arkaya yazılan cümleler mukaddessiz kaldı…" Gül Medeniyeti"nden ayrı düş/ürül/memiz sebebiyle yaşadığımız kırılmalar sonucu; "muhabbet" kelimesinin sesli harflerini yitirdiğimiz, maddi kelepçeler arasında kalan sessiz harflerin de mânâlarını tükettiğimiz için, gönüller " Muhammed"e vâsıl olamadı ve â'rafta kalan ruhumuz bunaldı… Cümle kapısında kaldı cümle cevapsız sorular ve hükmünü yitirdi bütün cümleler… Asırlardır idrâksizliğin kefenini giydirdik tertemiz duygularımıza... Gündüzlerimiz, Hilâl'siz gecelerin koynuna girdi... Baharı bekleyen düşlerimiz Gül kokusuna hasret kaldığı için hazan besteledi yıllardır… O'nu kaç zamandır; ölçümüze mihenk, hayatımıza ahenk, hayâllerimize renk yapamadık…Hayâllerimiz; müjdeli şafakların aşkıyla yansa da, akşam alacasından artakalan bir umut ışığı bile taşıyamadı hayatımıza… Nefsâni arzularımız aşk gömleğine alev düğmesi oldu… Hep karanlık bakışlar düştü gölgelerimize… Hep batan güneşlerin arkasından bakakaldık ve sabahı olmayan asırlık gecelerde bunaldık. Kasvetli bir asûman dünyamızı işgâl ederken, rahmet bulutları gelmez oldu topraklarımıza… "Gül Devri"nden evvelki çöl akşamlarının karanlıkları yeniden tulû etti ufuklarımıza… Hakîkat denizine yelken açan sevda akıncıları, hüzün dolu duygularla hicret eyledi coğrafyamızdan… Ukbâya sırtımızı dönerken, dünyaya demir atan karanlık kafesler îmâl ettik, gönül penceremize nefsânî duvarlar ördük ve Hakîkat'in nûruna âmâ olduk… En onulmaz çilelerin beslediği yenilgiler çiçek açtı göz yaşlarımızda… Ve hep hüsran nağmeleri duyuldu ağıtlarımızdan… Hayatın ötesine yolcu ettiğimiz düşlerimiz ve bahar dalında açan sevda çiçeklerimiz sarardı... Güneşe gülümseyecek kardelenlerimiz ve vuslat kervanını kaybeden hayâllerimiz karardı... Zaman, kömürün küllerini elmasa dönüştürürken, Gül kokusunu kaybeden bizler zaman içinde büyük bir medeniyetin mirasını iflasa götürdük ne yazık ki… "Akrebin kıskacındaki" yelkovan yıllar yılı yüreğimizi hançerledi… Yelkovanla kol kola giren akrebin zehri " ruh kökümüze" kast etmek için kanımıza işlerken, zamana yenik düşmekten gözlerimiz terledi… Geceler gündüzleri işgal etti, kanadı kırık sevdalarımız umudunu yitirdi… Bütün bunlar, iç ve dış dünyamızda; ya Gül'ün hiç olmamasından veya "nesne" addedilip "özne" olma fonksiyonunun kalmamasından, ya da O'nun hayatımızda şeklî olarak bulunmasındandı… Hebâ olmuş dünlerin, katledilmiş bugünlerin yüzünü Gül'den ilhâm alarak yarınlarda güldürmek için "O"nu anlamaya ve hayatımıza taşımaya mecbûruz… Ertelenmiş hayâlleri, ipe çekilmiş ideâlleri, âşinâ olduğumuz melâlleri yeniden İslâm'ın cennet-âsâ iklimine erdirmek için Gül'e muhtâcız… Dalları kırılmış, ufku karanlıklarla sarılmış, yollarına tuzaklar serilmiş, umutları yorulmuş bir medeniyeti yeniden aşka getirmek için O'nu anlamaya mahkûmuz. Çünkü O, bizim için en doğru istikameti belirleyen yegâne rehber, dünya ve ukbâ saadetini bahşeden Tek Önder'dir… Çünkü O, doğruluğun ölçüsü ve Hakîkat'in öncüsüdür... Bu sebeple; O'nun her sözü, her hareketi ve her hedefi ümmet-i Muhammed'e istikamet belirleyen bir pusula olmalıdır… Hayatın mânâsını ve dînin muhtevâsını idrâk etmek isteyen O'nun sünnetine sarılmalıdır… Duâların müstecâp olmasını dileyen O'nun diliyle ve hâliyle Hakk'a yalvarmalıdır… Gül'le hemhâl olmak isteyen O'nun gölgesinde kalmalı, O'na dil-beste olanlar Muhabbetullah deryâsına dalmalı ve yaşayan ölüler Gül'ün aşkıyla canlanıp nefes almalıdır.. Çünkü O, "Âlemlere Rahmet" olması hasebiyle; bütün zamanları ve mekânları nurlandıran, kıyamete kadar ışık membaı olan bir îmân güneşidir. O'nun nûru; her çağda " yaşayan", her devirde "yaşanan", her mekânı "yaşatan" ve insanlığın bahtını aydınlatan bir sevgi ummânıdır... O; nûruna pervâne olduğumuz, hüzzamdan Hicaz'a yol bulduğumuz kâinatın en güzel bestesidir… O, vahyin canlı tefsiridir... O, Kur'ân'ın en doğru müfessiridir... O, İlâhî vahyi bizlere tebliğ eden, tebliğini en mükemmel bir biçimde davranışlarıyla temsil eden ve en doğru bir üslûpla telaffuz eden eşsiz bir ahlâk âbidesidir… Gül yaratanı kâinâta îlân eden birer îlân namedir, birer mektûptur, birer mektûbât-ı Samedâniyedir, güzele âşık insanoğluna birer rahmet mesajıdır, cemalperest insanlara gülen birer âyettir. Güller ve çiçekler, topraktan yürüyen ve ağacın bünyesinde derhal hayatla tanışan hayat sıfatına mazhar unsurların meyveye durmadan önceki son gülümseyişidir. Her Gül bir mühür, imzâdır. Her bir gül, insan oğluna dostça uzatılmış, Allah'ın güzelliğini haykıran güler yüzlü birer şahâdet parmağıdır. Her bir Gül, rahmet-i Rahmân'ın birer gülümsemesi, bir nakşı, bir mührüdür. Gül , İlâhî inşâ projesinin; mîmarı, mühendisi, mübelliği, mübeyyîni, mürebbîsi ve muâllimidir…. Bu sebeple; O'nu Hakk'ın işâret buyurduğu kıstaslarla idrâk etmemiz bir zarûret, O'nu doğru ölçülerle kavramamız bir mükellefiyet, O'nu hakkıyla anlamamız iseşartın ötesinde bir mecbûriyettir... Yâni Gül'ü anlamak; "akleden kalbimiz" için vazgeçilmez bir istikâmettir... Gül 'ü anlamak; aklımızı kalbimize, kalbimizi de emr-i İlâhiye tâbî kılıp, akl-ı selîm, kalb-i selîm ve zevk-i selîm zâviyesinden hayata bakmaktır… Gül'ü anlamak; îmanla tenvîr edilmiş bilgiyle hâdiseleri yorumlamak ve çağın problemlerine yeni çözümler üretmektir… Gül'ü anlamak, "Oku" emrini kâmilen idrâk edip; irâdemizi, zihnimizi ve gönlümüzü nurlandırmak; insanı, eşyayı, hayatı, zamanı, varlığı "Allah(cc) adıyla" ve "Allah(cc) adına" Gül'ün baktığı gibi okumaktır… Gül'ü anlamak, hâl-i pür melâlimizin kemâlini zevâle döndürmek ve gözü yaşlı Hilâl'in zevâlini yeni bir müjdeli şafakla kemâle erdirmek için, madde ve mânâ planında her türlü zevâlden kemâle yol bulmaktır... O'nu anlamak; en olumsuz şartlarda bile fetih rüyâları görmek, şartlara teslim olmadan şartları teslim almaktır… Gül 'ü anlamak, O'nun fizikî güzelliklerinin çok daha fevkinde olan ve O'nun esas farklılığını oluşturan; ahlâk ve karakterini, tâvır ve davranışlarını, akıl ve irâdesini, şuur ve muhâkemesini, düşünme ve kavrayışını rehber edinmektir. Çünkü O; Müslümanlar için; hem örnek, hem önder, hem ölçü, hem de öncüdür… Başkaları Gül'ü bir çiçek diye sever belki de... Ama biz, Gül'ü "Gül" olduğu için severiz... Bizim için; Gül sevgilidir, Gül güzelliktir, Gül coşkudur... Gül, esmânın eşyâya tecellisinin esrârıdır... Gül aşktır, Gül sevinçtir, Gül bahar muştusudur... Gül , ezelle ebet arasındaki bütün zamanların "En Güzeli"nden yansımalar taşıdığı için güzeldir... Ve katmer Gül; rengini şehit kanından, kokusunu Efendimiz(sav)'in mübârek teninden aldığı için çiçekler sultânıdır... Bu sebeple olsa gerek, Gül'ün kokusuyla kendimizden geçeriz... Gideriz bir başka âleme... Yol buluruz mâverâya... Biz Gül'e, Gülistanda açan katmer Gül'lere "Peygamberlik Gülzârının Eşsiz Gül'ü"nün remzi olduğu için vurgunuz... Gül'ü her kokladığımızda salavat getiririz , O'nun terinin kokusundan bir zerreyi teneffüs ettiğimizden ... Gül'ü târife ne hâcet, Gül "Sevdâyı Muhammedî'dir..." Gül'ün sevdâsı kalbimizin hafî tepelerinde, ahfâ zirvelerinde sancak açmıştır... Ve bizler, gönlü Gül'şen olan insanlara meftûn oluruz, Kainatın Solmayan Gül'ünün aşkıyla...Efendimiz'in sarığına ve sakalına verdiğimiz önem ve muhabbetin kat be kat fazlasını O'nun ahlâkını yaşamaya, tavsiyelerine uymaya ve muazzez hayatlarını örnek almaya hasretmemiz gerekirken, bunu yap/a/madığımız gibi hak etmeden şefaât beklemek ve şeklen taklit etmek kolaycılığına duçâr olduk asırlardır. Halbûki bizler, sâdece Efendimiz Aleyhisselâtü Vesselâm'ın tek bir emrine tâbî olabilseydik; " İki günü birbirine müsâvî olan Müslüman zarardadır" hadisini hayat düsturumuz hâline getirip O'nun gösterdiği hedefleri kavrayabilseydik ve O'nu gerçekten anlayabilseydik aslâ bugünkü halde olmazdık…

--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Bu grubun hiç bir siyasi oluşum ,parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır...Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR..

Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.
-----------------------------------------------------------------
"ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ" grubu.
Bu gruba posta göndermek için , mail atın : anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.