26 Kasım 2007

PORTRE : SÜLEYMAN ASKERİ BEY – 4. BÖLÜM


Peren Birsaygılı - PORTRE : SÜLEYMAN ASKERİ BEY – 4. BÖLÜM "ben; çocuklar gibi sevdim devler gibi ızdırap çektim damarlarımda dünyanın bütün rüzgarları harplere açlıklara yalnızlığıma rağmen anamdan yolcu doğmuşum neyleyim gurbet dedim vatan dedim hürriyet dedim" Attila İlhan Süleyman Askeri'nin de içlerinde bulunduğu genç subayların, Osmanlı'nın Afrika'da sahip olduğu son toprak parçasını kurtarmak için Trablusgarp'ta nasıl mücadele ettiğinden bahsetmiştik. Süleyman Askeri, bu esnada 27 yaşındadır. Ve Manastır'da görevli olduğu sırada evlendiği Filibe eşrafından Fadime Hanım'dan üç yaşlarında bir kız evladı bulunmaktadır. Süleyman Askeri'nin eşi hanımefendi ve kızının trajik hikayesine yazımızın sonunda değineceğiz.. O nedenle öncelikle Trablusgarp sonrasında gittiği B.Trakya'da özellikle çete muharebelerinde büyük başarılara imza atarak 1.Balkan savaşı neticesinde Trakya'daki topraklarının neredeyse tamamını kaybetmiş olan Osmanlı'ya, topraklarının önemli kısmını düşmandan adeta sökerek geri almak suretiyle iade eden subayların başında gelen Süleyman Askeri'nin hikayesine devam etmekte fayda var. Düşününüz ki; Osmanlı bir şema gibi gözümüzün önünde … Dört bir tarafa yetişmeye çalışan genç subaylar ve pusulanın şaşkın kutbu olarak adlandırabileceğimiz Bab-ı Ali. İnanç bu esnada bir yöndür. Ve genç subaylar Osmanlı'nın arkasında ya da önünde ve belki de zafere tam da sahip olduklarını düşündükleri anda hep bir şeyler taşır bu inancın yedeğinde. Ancak çocuklarda veyahut erdemli kimselerde görülebilecek türden bir umut.. Kimbilir belki özlemdir inanç, belki de özlemlerin tarihini yazabilecek cürete sahip olmaktır.. Ancak hiç şüphesiz söylenebilecek bir şey var ki; Süleyman Askeri, savaşın tüm karanlığıyla hüküm sürdüğü anlarda bu toprakların sahip olduğu inanç ve asaletin en güzel hallerinden birisidir. TRABLUSGARP'TAN B.TRAKYA ÇETE SAVAŞLARINA Batı Trakya Bizsizdir; Yosun tutmuş camileri ıssızdır, Boynu bükük minareler öksüzdür Açmaz olmuş Gümülcine gülleri, Biz neyledik o koskoca elleri?!.. Süleyman Askeri, eşini ve kızını gözünü kırpmadan tekrar geride bırakarak bu kez de B.Trakya'ya koşacaktır. Zira Trablusgarp' ta süregelen savaştan da güç alan Karadağ, Bulgaristan, Yunanistan ve Sırbistan, Rusya'nın da kışkırtmasıyla bu kez Osmanlı'nın en önemli toprakları olan Balkanlar üzerinde birleşip Osmanlı'yı vurmaya başlamıştır. İlk haber 21 Ekim sabahı Kırcaali'den gelir. Kırcaali düşmüştür. Altı gün sonra Ferecik işgal edilir, iki gün sonra Karaağaç, Karaağaç'ın işgal edilmesinden tam 1 hafta sonra Drama ve Kavala, hemen ertesi gün Serez, onüç gün sonra Dedeağaç, Dedeağaç'ın düşmesinden bir gün sonra İskeçe, İskeçe'nin işgal haberinin henüz alındığı esnada da Gümülcine düşer. Akabinde yapılan Londra antlaşması ile de Edirne ve Kırklareli de Bulgaristan'a bırakılmak zorunda kalır. B.Trakya'da Osmanlı'ya ait toprakların bir o yana bir bu yana kayıp durma zamanının geldiği günler başlamıştır. Dağların, ormanların, yerleşim yerlerinin talan edilerek Osmanlı İslam medeniyetinin hiçe sayılmak istendiği zamanlar.. Ve işte bu zamanlar öyle günlere gebedir ki; bizi kendi gerçekliğimizden kopartacak yeni harita, olanı biteni hiç itirazsız kabul etmenin bırakacağı ölümcül bir utanç duygusunu da yanında bırakacaktır bizlere. Ancak çağ başında yetişen nesil, kabul ettirilmek istenen yeni haritalara asla boyun eğmeyecek kadar bağlı çıkar Osmanlı'ya.. Bir tarafta işgal ettikleri toprakları paylaşma derdinde olanlar, öte yanda, artık tek düşünebildikleri namus bildikleri toprakları geri almak olanlar… Ve bu durumdaki genç subayların içinde şimşekler çaktıracak olan fırsat; Birinci Balkan Savaşı'nda kazandıkları toprakları paylaşma işini ellerine yüzlerine bulaştıran Balkan devletlerinin münakaşaları ile doğacaktır. Zira topraklardan aslan payını alan Bulgarlar, aldıkları ile yetinmeyip sınırlarını Ege'ye kadar uzatmak isteyince, diğer Balkan devletleri ile arası açılır ve bu durum da birliğin bozulmasına sebep olur. İkinci Balkan Savaşı'nın çıkmasını fırsat bilen Osmanlı, 19 Temmuz 1913'te verdiği bir notayla, özellikle İstanbul ve Boğazların güvenliği için Meriç'e kadar olan bölgenin ellerinde olması gerektiğini, ayrıca Bulgarların esaretleri altındaki Türklere eziyet ettiklerini öne sürerek ordularının ileri harekâta geçecek olduğunu ancak Meriç'in öte kıyısına ilerleyemeyeceklerini deklare eder. "Siz bana imkan verin, ben seçkin kıtalarımla yine akınlar yapayım. düşmanı tepeyelim. Edirne'yi kurtarmak ümidi ciddi olarak bir belirirse, bütün memleket ayağa kalkar, mucizeler birbirini kovalar. eğer ben muvaffak olamazsam, gayri mesul bir adamım. çeteler umumi kumandanıyım. hükümet ilzam etmem. beni kovar, hapseder hatta asarsınız. zaten böyle aciz yaşamak yerine ." Eşref Kuşcubaşı Edirne, Eşref Kuşcubaşı ve birliklerinin üstün çete taktikleri sayesinde doğru dürüst bir mukavemet ile bile karşılaşılmadan geri alınır. Osmanlı'da büyük bir zafer havası hakim olmuştur. Millet yitirdiği inancını, Osmanlı ayaklar altına alınan gururunu geri kazanmaya başlamış, büyük kumandan Eşref Kuşcubaşı'nın söylediği gibi, memleket gerçekte de ayağa kalkmıştır. Edirne geri alınmıştır ancak Osmanlı'nın en önemli topraklarından olan Batı Trakya hâlâ işgal altındadır. Ve Bulgarlar, Doğu Trakya'yı kaybetmiş olmanın verdiği hırsla batıda kalan Türklere çok büyük eziyetler yapmaya başlamışlardı. Buradaki Müslümanları din değiştirmeye zorluyor, kabul etmeyenleri ise hemen oracıkta katlediyorlardı. İlk komitacılardan Fuat Balkan, bakın bu zulmü ve sonrasında Süleyman Askeri'nin emri altına girmesini nasıl anlatıyor. "Üç yüz bin Müslüman, vaftiz edilip adları değiştirilerek Hıristiyan edilmişti.. Bulgarlar bu alçakça hareketlerinde o kadar ileri gitmişlerdi ki, zorla Hıristiyan ettikleri bu Türklerin köylerinin meydanlarına bulup buluşturup çanlar bile koydurmuşlardı . O havalide artık ne Süleyman, ne Ahmet, ne Mehmet kalmış, bu sütbesüt Müslümanlar, Yuvan, İstepan filan diye anılır olmuşlardı. Oraları işgal eden komite bu halleri görüp, orduya duyurunca Fahri Paşa kolordusu erkan-ı harpleri Ali Fethi ve Mustafa Kemal Beyler bu mağdur arkadaşların kurtarılması için yapılan sevk ve idarenin başına Trabzon fırkası erkan-ı harp reisi SÜLEYMAN ASKERİ BEY'İ getirdiler. O da ordudan ayrılan gönüllüleri peşine takarak bir hamlede Garbi Trakya'ya akın etti. Ben de Süleyman Askeri Bey emrinde bir mülazım olarak bu harekata iştirak ettim . " Fuat Balkan İlk Türk Komitacısı Fuat Balkan'ın Hatıraları, Arma Yayınları, İstanbul 1998 Emperyalist güçlerin çizdiği haritalardan bahsetmiş, kendi gerçekliğimizden kopartılmak istenirken olan biteni hiç mukavemet göstermeden kabul edecek olmanın bizleri –veyahut utanmayı bilenleri mi demeli - nasıl da ölümcül bir utanç duygusu içine sürükleyeceğini söylemiştik. Zira, hayatın sırrı çok kereler harekette gizli. Dün yaşanmış olan ile bugün yaşanmakta olan arasında bir köprü kuran harekette, mukavemette… Bu hareket, bizler farkında olmadan tarihi tanımlar, geride bıraktıklarımızı inşa etmek istediğimiz gelecek ile ilişkilendirir. Yaşamı da içinde barındırır, ölümü de .. Ancak en çok namusu, çünkü hareketsiz kalmak, bazı durumlarda nasıl tükenmeye eşdeğer ise, hareket de bu durumlarda namusa eşdeğerdir.. İşte bu nedenle Osmanlı'nın Meriç'in öte kıyısına geçmeyeceğine dair verdiği söze riayet ederek, B.Trakya'da yaşanan bu zulme sessiz kalması mümkün değildi. Teşkilat-ı Mahsusa'nın ilk çekirdek kadrosunu oluşturan Fedai Zabıtan subaylarının Trablusgarp'ta gösterdikleri yiğitlik öyküleri dillerde dolaşa dursun, Enver Paşa ve Eşref Kuşcubaşı arasında yapılan gizli görüşme neticesinde , Eşref Kuşcubaşı'nın Umum Çeteler Kumandanlığı adı altında kurulan gayri resmi bir birlik ile B.Trakya'ya geçmesine karar verildi. Gönüllülerden oluşan bu 116 kişilik gayri resmi kurtuluş müfrezesi, sıradan ve toplama savaşçılardan oluşmuyordu . İçimizden hangimiz çağ başında bir devir kapanırken gösterdikleri büyük mukavemet ile Osmanlı tarihinin en şerefli mevkilerine sahip olan bu 116 yiğit savaşçıdan beş tanesinin ismini şaşırmadan söyleyebilir bilinmez ancak, kesin olan, bu müfrezenin savaşmayı çok iyi bilen, inançlı askerlerden oluştuğu idi. Ve kuvvet içinde, en büyük vazifelerden birine sahip olan kişi ise Süleyman Askeri olacaktır. Trablusgarp'ta gösterdiği büyük mukavemet ile dikkatleri üzerine toplayan Süleyman Askeri'nin çok güçlü bir subay kadrosu vardı. Beylerbeyli Hayrı (Piyade Yüzbaşı), Filibeli Halim Cahid, Yüzbaşı Lütfü, Şehreminli Sadık, Harputlu Avni (Süvari Yüzbaşı), Eğinli Hasan Rıza (Doktor), Nihat Sezai (Topçu Mirlivası), Küçük Arslan Bey (sıhhiye) ve az önce hatıralarından bir parçaya değindiğimiz Fuat Balkan Bey , Süleyman Askeri'nin emri altında yaşanan zulme son vermek üzere B.Trakya'ya doğru yol olanlar arasındaydı. B.Trakya'ya giren Osmanlı askerlerinin ilk göreceği, Ortaköy'de Bulgar Domuzciyef çetesi tarafından katledilmiş 400 Müslüman'ın henüz orta yerde olan naaşları olacaktır. Bu katliamın hesabı iki gün içinde sorulur. Süren takip sonucunda çıkan çatışma ile Bulgar çetesi imha edilerek Ortaköy ve Koşukavak kurtarılır. Bir kurtuluş müjdesi de iki gün sonra Mestanlı'dan gelecektir.. Mestanlı'nın kurtarılmasının hemen ertesi günü Kırcaali Bulgar işgalinden kurtarılır. Aynı gün Enver Paşa'dan gelen telgrafta, askerlerin daha ileri gitmesinin sakıncalı olabileceği belirtilse de, Eşref Kuşcubaşı Enver Paşa'yı daha da ilerleme konusunda ikna eder ve Eşref Kuşcubaşı ile Süleyman Askeri'nin bölge halkından da topladığı birlikler ile iyice güçlenen kuvvetler, en büyük Bulgar çetelerinden olan Dimitrief çetesini de imha etmeyi başarır. Süleyman Askeri'nin eşi ve kızı tüm bu esnada Selanik'te bulunmaktadır ve kısa süre sonra B.Trakya'dan gelen haber, tüm Osmanlı'yı olduğu gibi Selanik'i de sevince boğacaktır. Zira Süleyman Askeri ve Eşref Kuşcubaşı denetimdeki kuvvetler harekata devam ederek, iki gün içinde Bulgar zulmü altında bulunan en önemli iki merkezi, Gümülcine ve İskeçe'yi kurtarmayı başarmıştır…Bu haber B.Trakya Müslümanları arasında "çifte bayram– çifte düğün yapıyoruz" şeklinde dillendirilir, hem Gümülcine hem İskeçe'nin aynı anda çetelerden temizlenmesi davullu-zurnalı kurtuluş kutlamaları eşliğinde kutlanır. TÜRKİYE CUMHURİYETİ'NİN ROL MODELİ ; BATI TRAKYA TÜRK CUMHURİYETİ Ancak Batılı devletlerin yoğun baskıları karşısında daha fazla dirayet gösteremeyen Osmanlı hükümeti, başta hedefledikleri gibi zaten Edirne'nin alınmış olduğunu öne sürerek, bu yüzden artık Batı Trakya'da bulunan kuvvetlerin geri dönmesini isteyecektir. Ancak Süleyman Askeri, Eşref Kuşcubaşı ve diğer subaylar, Batı Trakya Türklerini tekrar Bulgar zulmü altına bırakmak istememektedirler. İşte bu nedenle 31 Agustos 1913'te Osmanlı ile tüm ilişkilerini kopardıklarını açıklayarak 'Garbi Trakya Hükümet-i Muvakkatesi'nin, yani Batı Trakya Geçici Hükümeti'nin kurulduğunu ilân ederler. Bakın Süleyman Askeri, Batı Trakya Hükümetinin kuruluş gerekçelerini nasıl anlatıyor ; "Bulgarların, Türklerimize karşı göstermekte oldukları şeniani mezalim dolayısiyle sabırlarımız tükenerek bıçakta ve kucakta bulunan masum halkı kurtarmak azmiyle Garbi Trakya'yı işgale mecbur kaldık. Fakat ahval'i hazıra-i siyasiyyemiz icabı hükümet-i Osmaniye bizim bu harekatımızı muvafık bulmayarak bizi men'e kalkıştı. Naçar harekete geçtik ve Gümülcine livası Türklerini tahlise geldik. Maalesef bu kerre de hükümetimizce avdetimiz katiyetle emir olunmaktadır. Başta Rus olmak üzere bazı taraftarı hükümetler bizim bu hareketimizi mütareke ahkamına uygun bulmamaktadırlar. Halbuki burada bıçak altında can vermiş ve vermekte olan Türklerimizin hayat ve ismetleri hiçbir taraftan taht-ı emniyet ve kefalete bağlanmış değildir. Buna fikir yoran da bulunmamaktadır. Bu sebepten ve bundan böyle biz emirlerimizi vicdan ve ilhamlarımızı akıl ve mantık ve besalet-i şahsiyyelerimizden almak ve ona göre harekete geçmek mecburiyetinde kalmış olduk. İşte bu günden itibaren muvakkat olarak teşkil eylediğimiz hükümet-i muvakkatemizi Garbi Trakya hükümet-i müstakilesi namına tahvil ile ilanı istiklal eylediğimizi bilcümle hükümetlere ve alem-i insaniyyete i'lan eylemekle fahr-u şeref duyduğumuz ilan olunur. Tevfik ulu Allah'ımızdandır." Garbi Trakya Müstakil Hükümeti Milli Kuvvetler ve Umum Çeteler Umum Erkan-ı Kumandanı Umum Müfettiş Harbiye Reisi SÜLEYMAN ASKERİ Hükümetin reisliğine Müderris Salih Hoca, ikinci reisliğine de Çerkez Resid Bey getirilir. Süleyman Askeri Bey ise 'Erkân-i Harbiye Reisi', yani hükümetin 'Genelkurmay Başkanı ve İcra Reisi' olarak aslında tüm kuvvet ve yetkileri elinde bulundurmaktadır. Eşref Kuşcubaşı ve Süleyman Askeri Bey'ler hükümet ilanını İstanbul'a aşağıdaki şekilde duyuracaklardır.. "Bab-ı Ali'ye, Başkumandanlığa ve Onuncu Kolordu kumandan-ı sabıkımız Hurşid Paşa hazretleriyle erkan-ı harb kaymakamı Enver Beyefendiye bir suret gönderilecektir. Ma'lum olduğu vechile… Bizim bu ric'atımızı gören Bulgar çeteleri istedikleri yerlerden tekrar çıkarak ve harekata geçerek Garbi Trakya Türklerine taarruzlarını ve intikam alma hislerini teşdid eylediler,…Sabr ise bizde kalmadı, onların çeteleri gayr-ı mesul iseler biz de gayr-ı mesul sıfatını alabiliriz denildi. Tarafımdan en tanınmış çeteci arkadaşlarım tefrik olunarak "BİSMİLLAH" deyip Garbi Trakya'da zulüm yapmakta olan Bulgar çetelerinin merkezi bulunan Koşukavak'a kadar 95 kilometrelik bir akın yürüyüşüyle ansızın hücumumuzu yaptık. Belediye reisi Vasil ile 1200 kişiden mürekkeb kaymakam Domuzciyef çetesinden bin küsur çeteci köprü başına sıkıştırılarak cümlesi tepelendiler…. Kumandanları Domuzciyef ile bir doktorları ve altı kadar çete kumandanı ile seksenüç esir elimize geçtiler…Kırca Ali'de bulunan süvari alay kumandanı bunun intikamını almak için resmi askerleriyle harekete geçti. Bu alay da Allahın inayetiyle tar u mar edilerek askerlik ve medeniyet kanunlarına muhalif hareketde bulunan düşman süvari alay kumandanı da Divan-ı Harbimiz karariyle kurşuna dizildi….Maksadları, bir avuç kalan Türkleri de imha etmek ve Pomakları'ı [Boğmakları'ı] da "SİZ EVVELCE BULGAR HIRİSTİYAN İDİNİZ, YİNE ESKİ DİNİNİZE DÖNMENİZ GEREK" diye Müderris Mustafa Efendi ve emsali Pomaklardan birkaçını parçalayarak ve diğer halkı tehdid ederek mezalime devamı arzu etmektelerken bu kerre hükümet-i metbuamızdan aldığımız kat'i emirle avdetimiz taleb olunmakda ise de elli bin ma'sum nüfusu bıçakda kucakda bırakarak kan içinde yüzen bu bedbaht millete karşı kancıkçasına sırt çevirerek avdetim kabil olamayacağından rabıta-i ma'neviyyemi arz ile beraber bu günden itibaren Garbi Trakya hükümet-i muvakkatesi altındaki çalışmamızı Hükümeti Müstakkliye tebdil ve i'lan ma'alesef rabıta-i maddiyemiz hükümet-i Osmaniyyemizden kesmiş olduğumuzu i'lana mecbur oluyoruz. Mestakarasu-dan Bahr-i Sefid sahilini ta'kiben Dede-ağaç'da içerde Enez hududuna ve diğer taraftan da Sofulu, Dimetoka civarından Ortaköy'ün köprüsüne ve Bulgar hududunun eski hududlarına ve oradan Kırca-Ali ile Aydoğmuş'dan eski hududları da ta'kiben Makas noğazı ve sabık hudud boyuncadır. Bu günden itibaren bu hududlarımızdan içeri ve dışarı pasaportsuz girenler ve çıkanlar mesuldurler. Merkezimiz Gümülcine şehridir. Dedeağaç, İskeçe, Eğridere, Darıdere, Kırcaali, Koşukavak şehirleri ve diğer kaza ve nahiyeleri idare etmektedirler. Hükümetimiz tam teşkilatla kurulmuştur. Şimdilik muvakkat bir zaman için, can, ırz ve mal üstündeki hadiseleri cihet-i askeriyyemiz muhakeme etmiş olacaktır. Bundan gayrı ahvaldeki vukuatı Garbi Trakya adliyesi rü'yet etmektedir. Bulgarlarla vaki' muhasamatımızın, bizzat Garbi Trakya Hükümetiyle Bulgar Hükümeti arasında sulh takarrürüne değin devam edeceğini de i'lana mecburuz. Kuvvetlerimize iltihak ve hükümetimize iltica eden bazı efrad ve zabitanın iadeleri hükümet-i Osmaniyyece taleb edilmekde ise de hukuk-ı düvel kaidelerine istinaden arz olunur ki Garbi Trakya hükümetiyle Osmanlı devlet-i aliyyesinin yekdiğeriyle muahedelenmiş bu gibi iade-i mücrimin ve bahusus da siyasi mücrimler hakkında bir anlaşma bulunmadığından bu hususun da nazar-ı mütaleadan uzak bulundurulmaması istirham olunur. Garbi Trakya Hükümet-i Müstakillesi Reis namına EŞREF SÜLEYMAN ASKERİ kayıt olunmuştur Ancak B.Trakya'da geçici hükümet kurulmasına rağmen baskılar azalmayınca, geçici hükümet 25 Eylül'de bu kez tam bağımsızlığını ilân eder ve böylece 'Garb-i Trakya Hükümet-i Müstâkilesi, yani 'Batı Trakya Cumhuriyeti' kurulur. Devletin bayrağı için üç renk seçilecektir.. Siyah, beyaz ve yeşil. Siyah – Balkanlardaki zulmü, Beyaz – özgürlüğü, yeşil ise İslam dinini temsil etmektedir. Ayrıca bayrağın üzerinde yer alan ay yıldız ise bölge halkının Türklüğünü temsil etmektedir. Gümülcine'nin başkent olduğu cumhuriyetin yüzölçümü 8578 km2 dir ve çoğunluğu piyade olmak üzere 29.170 mensubu olan bir ordusu bulunmaktadır. Yeni bayrak, Osmanlı'nın bayrağı ile yanyana her yere asılır ve B.Trakya hükümeti, B.Trakya ajansı isminde resmi bir ajans kurarak bölgenin bağımsızlığını tüm dünyaya duyurmaya çalışır. Ayrıca daha önce kullanılan Bulgar ve Yunan pulları kaldırılarak yerine Batı Trakya Hükümeti'nin pulları kullanılmaya başlanır.Yeni kurulan hükümetin yönetim biçimi ise Cumhuriyet olacaktır. O nedenle, Batı Trakya Türk Cumhuriyeti'nin temel esas ve prensipler zemininde, Türkiye Cumhuriyeti'nin rol modeli olduğunu söylemek mümkündür. Gerçekte de, B.Trakya Türkleri konusundaki hassas bir tutuma sahip olan M.Kemal Paşa'nın Nutuk'unda da, bu kanıyı destekleyen pek çok ifade yer almaktadır. Yeni kurulan hükümetin yöneticilerinden , bayrağından, ajansından ve ordusundan bahsettik. Ancak B.Trakya Cumhuriyeti'nin marşına henüz değinmedik. Marşı yazacak kişi Süleyman Askeri, bu anlamlı görevi ondan talep eden ise hükümet reisi Müderris Salih Hoca olacaktır. B.Trakyalı Müderris Salih Hoca bu talebini Bulgar zulmü ile zorla Hıristiyan yapılan 300.000 Müslüman'ı kurtaran kuvvetlerin başında bulunan Süleyman Askeri'ye şu sözlerle ifade etmiştir. Muhterem kumandan, Milletimiz var olduğu sürece ve Cumhuriyetimiz de baki kaldıkça; sizler bu necip Milletin nezih kalbinde ve hafızalarda daima minnet ve şükranla anılacaksınız. Nihayet sizlerin azimli gayretleri ve elbette ki yüce Allah'ın lütfüyle devletimiz teşekkül etti. Milli bayrağımızda layık olduğu yerler de zirvelerde dalgalanmaktadır. Bütün bu pek hoş gelişmelere rağmen; milletimiz ciddi bir fikri boşluk içersinde olduklarını açık açık ifade etmektedirler. Sizlerden devletimizin bekası adına istirham ediyorum. Cumhuriyetimizin bütün özelliklerini ve elbette geleceğimizi ifade eden milli marştan devlet marşından yoksunuz. Lütfen himmet buyurunuz ve bu fikri boşluğu izale ediniz. Müderris Salih Hoca 1913 senesinde henüz 29 yaşında olan Süleyman Askeri, B.Trakya Türk Cumhuriyeti'nin milli marşını yazması yönünde kendisine yapılan teklife aşağıdaki şekilde cevap verir. Maruf bir şair liyakatini haiz olmadığım halde; arzunuz vechiyle yazmaya gayret edeceğim. Bu mevzuda müsterih olabilirsiniz Süleyman Askeri Bu görüşmeden kısa zaman sonra Süleyman Askeri sadece Batı Trakya Türklerine değil, işgal altındaki tüm uluslara şevk ve umut verecek sözlerini içeren şu marşı kaleme alacaktır. Ey Batı Trakyalı asil Türk çocuğu ne mutlu sana, Sen hayat verdin kanınla milli kurtuluş savaşına. Yüce kahramanlığın nakşedildi cihanın her yanına, Selam duruyor milletler senin şu milli bayrağına. Bastığın şu yerler senin şanlı şehitlerinle dolu. Düşmanlar taciz edemez yüce kahramanların ruhunu. Şanlı şehitlerin sarılmış kurtuluş bayrağına, Bu ne ulvi şereftir gömülmek ecdad toprağına. Yurtta hürriyetin, istiklalin rüzgarı esiyor, Kahraman mücahitler şu pis esareti deviriyor. Bu şanlı milli istiklal savaşından asla dönülmez! Karşımıza çelik ordular da çıksa, bizi ürkütemez! Biz, milli istiklal için Meriç'i, Karasu'yu aştık, Bütün müstevlileri ezerek, yenerek hedefe ulaştık. Balkanlarda şanlı bir cumhuriyet çığırını açtık, İlk defa hürriyet meş'alesini biz yaktık. Bu bayrak dalgalanacak, cumhuriyet yaşayacak! Karşımızdaki düşmanlar bizden ürküp kaçacak! Binlerce yıl hür yaşayan bir milletin torunlarıyız, Şu steplerin kurdu, arslanı, göklerin kartalıyız. Mücahitlerin hamlesi her zaman fırtınalar andırır, Savaşta heybetimizin dehşetinden düşmanlar bayılır. Batı Trakya Cumhuriyeti yaşayacak,yaşayacak! Terakkimizin karşısında milletler şaşıracak! Ey şirin Batı Trakya!... İşte nihayet esaretten kurtuldun, Ey düşmanlar!... Sanmayın savaşlardan bu millet yorgun. Cumhuriyetin yüce bayrağı her an bu yurtta dalgalanacak, Su bütün Batı Trakyalılar kıyamete kadar hür yaşayacak! Süleyman Askeri P.Kurmay Bnb. Batı Trakya Türk Cumhuriyeti Genelkurmay Başkanı Dedeağaç, 3 Eylül 1913 Süleyman Askeri, Batı Trakya milli marşının son kıtasını " Bütün Batı Trakyalı'lar kıyamete kadar hür yaşayacak " diyerek bitirmiştir. Oysa Bab-I Ali ve Bulgar yönetimi ile süren görüşmeler ve akabinde gelen İstanbul Antlaşması neticesinde, Batı Trakya Bulgaristan'a bırakılacak, büyük ümitler ile kurulan Batı Trakya Türk Cumhuriyeti de maalesef sadece 58 günlük bir siyasi ömür ile tarih sahnesinden çekilecektir. Türk evlerinin şevk ve ümitle binlercesini dikerek, resmi , hususi bütün yapılara dikilmiş olan bayrağın indirilmesi çok hazin oldu ... Ağlamayan yoktu ! Ümit kısa sürmüştü… Fuat Balkan İlk Türk Komitacısı Fuat Balkan'ın Hatıraları Arma Yayınları, İstanbul 1998 Bölgenin Bulgarlara bırakılması Batı Trakya Türk Halkı üzerinde hayal kırıklığı yaratmıştır. Fuat Balkan'ın hatıralarında bahsettiği gibi, bu durum gerçekte de büyük bir üzüntüyü de beraberinde getirir. Olası silahlı direnişleri engellemek amacıyla Cemal Paşa bölgeye gider ve ardından Süleyman Askeri, Eşref Kuşcubaşı ve yanındakiler de B.Trakya'yı terke mecbur kalırlar. Bu hususta, Fuat Balkan'ın anlatımına tekrar dönmekte fayda var. "…Bunun üzerine İstanbul'da yapılan bir anlaşma (29 Eylül 1913)] ile Bulgarlar, Midye-Enez hattından vazgeçerek Dimetoka hattı dahil olduğu halde Edirne'yi bize bırakmağa mecbur oldular. Bu hudut elde edildikten sonra, hükümetimizin emriyle mücadeleye nihayet verildi. Bulgar askeri murahhası General Savof, Garbi Trakya'da din değiştirme meselesinden dolayı ayaklanmış olan Türkleri, silah kuvveti ile yatıştıramayacaklarını anlayarak hükümetimizden Cemal Bey'in (Paşa) arabuluculuğunu rica etti. Hükümetimiz de bütün meselenin Edirne'yi kurtarmak davası olduğunu göz önüne alarak Cemal Bey'i Türkler'i yatıştırma işine memur etti. Bunun üzerine Cemal Bey, evvela Gümülcine'ye sonra bütün askeri harekatın merkezi olan İskeçe'ye geldi. Orada artık dağılan "Geçici Garbi Trakya Hükümeti" hizmetinde bulunmuş olan bütün zabit ve efradımıza Türkiye'ye dönmelerini emretti. " Fuat Balkan İlk Türk Komitacısı Fuat Balkan'ın Hatıraları Arma Yayınları, İstanbul 1998 Peki Batı Trakya Türk Cumhuriyeti neden fesh edildi de, bizler üzerinde ilk Türk Cumhuriyet'ini kurduğumuz toprakları feda etmeye mecbur kaldık? Bunun başlıca nedenlerinden birisi, yaklaşmakta olan 1.Dünya Savaşı öncesindeki durum da düşünüldüğünde, Bulgarlar ile sulh edilmediği takdirde, Çarlık Rusya'sının olanca kuvveti ile Osmanlı'nın doğusunu işgale başlayacağı korkusudur. Diğer etkenlerden birisi Osmanlı hazinesinin çektiği büyük para sıkıntısı karşısında Maliye Nazırı Cavit Bey'in süregelen baskıları, başka bir nedeni de, bir kısım tarihçinin söylediği üzere, Enver Paşa'nın tüm bu gelişmeler esnasında apandisten hasta olması yüzünden hükümetin kararlarına yeterince mukavemet edememiş olmasıdır. Hulasa, Fedai Zabıtan ile başlayarak Teşkilat-ı Mahsusa'ya giden yolda, bizzat teşkilat tarafından kurdurulan Batı Trakya Türk Cumhuriyeti'nin fesh edilmesinin getirdiği üzüntü bir yana diğer koşullar düşünüldüğünde, bu kararın anlaşılır yanları olduğunu da söylemek mümkün olabilir. Bu arada Osmanlı için namus demek olan Edirne'nin geri alındığını ve teşkilatın tüm cephelerde olduğu gibi Balkan cephesini, ileriye dönük ilişkiler ağı ile güçlendirdiğini düşünmekte de fayda var.. Zira, yönetici kadro İstanbul'a geri döndüğü esnada, Enver Paşa imam, köylü veyahut iş adamı kılığındaki Teşkilat-ı Mahsusa ajanlarını bölgeye göndererek Batı Trakya'da Türk kimliğini ve varlığını korumaya çalışmıştır. Bu uygulamanın getirdiği faydaları görmek için, yaklaşmakta olan İstiklal Harbi üzerine biraz olsun düşünmek bile kafi. Ayrıca anlatımlarından sıkça faydalandığımız Fuat Balkan da, daha sonra Kavala'da bulunan Osmanlı konsolosluğunda katip olarak gizli görev alacaktır. Onun bu vazifesi esnasında, buradaki Türk cemaatini nasıl kuvvetlendirmiş olduğu bir yana, bakın kendisi kısa zaman sonra Süleyman Askeri Bey başkanlığında Cağaloğlu Şeref Sokak 32 numaralı bir evde, yapılacak olan gizli teşkilat toplantılarından birini nasıl aktarıyor ; "Ben İskeçe'de, evvela Garbi Trakya Hükümetinden kalan ve Bulgarlar'dan saklanan silahları iyice muhafaza edip, bunlarla, Yunanistan içinde kendilerine güvenilip inanılabilecek Türkleri yavaş yavaş silahlandırmak, sonra Yunan hükümetine herhangi bir müdahale fırsatı vermemek için en küçük bir taşkınlık hareketinden de kaçınmak için son derece dikkatli bir çalışma havası içinde idim. Bu esnada, İttihat ve Terakki ileri gelenlerinden Talat, Enver, Cemal ve Bahattin Şakir Beyler ve diğerlerinin de tensibi ile, İstanbul'da Süleyman Askeri Beyin başkanlığında kurulan "Teşkilat-ı Mahsusa" Cağaloğlu'nda Şeref Sokağında 32 numaralı evi merkez edinerek, Makedonya'daki faaliyetine başlamıştı! Fuat Balkan İlk Türk Komitacısı Fuat Balkan'ın Hatıraları Arma Yayınları, İstanbul 1998 Süleyman Askeri, B.Trakya halkının gönlündeki yerini ilelebet koruyacaktır ve Gümülcine , İskeçe , bu yiğit Osmanlı subayını bugün hala özlemle anmaya devam etmektedir. Süleyman Askeri'nin aziz hatırasına ithaf ederek, yazmaya başladığımız bu yazı, bizler için büyük bir sürprize de vesile oldu. Zira yazımıza tesadüf eden, Süleyman Askeri'nin torunu Kadir Hasgöçmen Beyefendi, bizler ile temas etti ve Süleyman Askeri'ye dair bazı belgeler vererek bizleri onurlandırmış oldu. Bizler, Süleyman Askeri Bey'in ailesine ne olduğunun hikayesini de dinleme fırsatı elde ettik. Yazımızın son bölümünde, Süleyman Askeri Bey'in otuzbir senelik şerefli yaşam öyküsüne nokta koyduktan sonra, Kadir Hasgöçmen Beyefendi ile yaptığımız sohbeti de detaylı aktaracağız inşallah. (Devam edecek….) perenbirsaygili@gmail.com

--
Blog Adresim
http://sivilinisiyatif.blogspot.com
-------------------------------------------------------------------------
İster Mermi Kullansın, İster Oy Pusulası,
İnsan iyi nişan almalı, kuklayı değil kuklacıyı vurmalı...
-------------------------------------------------------------------------

MALCOLM X'İN AZİZ HATIRASINA (Son Günleri/Suikast):
http://www.youtube.com/watch?v=Vf8_oZf7nRo#GU5U2spHI_4

--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Bu grubun hiç bir siyasi oluşum ,parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır...Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR..

Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.
-----------------------------------------------------------------
"ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ" grubu.
Bu gruba posta göndermek için , mail atın : anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.