13 Kasım 2007

Sahi, 'vatan', nötr bir kelime midir; yoksa bizim de bir tarifimiz olmayacak mıdır?

M. Kemal, daha 1930'larda, iktidarının 7.yılında, çocukluğundan beri yakın arkadaşı olan Fethî (Okyar) Bey'e (ve Fethî Bey'in hâtıratında yazdığına göre), 'Biz ki, ilk gençlik yıllarımızdan beri istibdada, baskılara, karşı mücadele ettik.. Amma, bugünkü manzaramız diktatürlük manzarasıdır Fethî..' diyecek kadar da gerçekçidir..
M. Kemal, daha işin başındayken, 'diktatür' durumuna düştüğünü görüp itiraf ediyor ve sonra da Fâlih Rıfkı'nın anlattıklarına göre, hattâ Abdulhamîd'e nisbet olunan vehimleri hatırlatacak bir duruma giriftar oluyor.. O kadar ki, bir gece yarısı, mâlum sofradan kalkıp yan odalardan birinde sigara içmeye giden ve en yakın hizmetçisi durumundaki Fâlih Rıfkı'dan bile, 'yoksa, aleyhimde bir entrika mı çeviriyor?' diye kuşkulanıp, onu köşe bucak aratıyor..
Evet, tarihimizin bu önemli kişisini özgürce tanımak imkanına hâlâ da sahib değiliz; yazık! Ki, onunla 1923-24'lerde sadece 1,5 yıl evli kalan Lâtife Hanım'ın hatıraları üzerindeki yayın yasağının sona erdiği 3 sene önceki ve bu notların hiçbir zaman yayınlanmamasına dair mahkeme kararıyla sonuçlanan tartışmaları hatırlayalım. Türk Tarih Kur. Başk. Prof. Yûsuf Halaçoğlu, 'Ben o notları gördüm. Bunlar yayınlanırsa, T.C. tarihinin yeniden yazılması gerekir!.' demişti. Yakın tarihin nasıl bir kaygan zemin üzerinde olduğu daha iyi anlaşılabilir.
Bu durum, belki M. Kemal'in değil, 'kemalist'lerin marifetidir ki, 'idol' veya 'ikon'larını 80 yıldır millete karşı bir korkuluk ve kalkan gibi kullanarak, 'ondan geçinmekte'ler. Ki, 625 yıllık saltanat boyunca, hele ölümünden sonra korunan hiçbir Osmanlı Padişahı yoktur.
Böyleyken, her şeyin ölçüsü olarak, bir 'tek' kişinin seçilmesi uygulamasına devam mı?
Bugünlerde toplum 'vatanperestlik'le acaib manipule edilirken de, yine M. Kemal kaynak!.. (Hürriyet'in 2 Kasım günlü almanca ekinde, tam sahife bir M. Kemal resmi ve 'Geht es ums Vaterland, ist der Rest irrelevant..' (Sözkonusu vatansa, gerisi teferruattır!) cümlesi vardı. Bu sözün almanlara kimi ve hangi dönemi hatırlattığını tahmin edebilirsiniz..)
Bir sosyal düzen oluşturmak isteyen her ideoloji ve inanç için, kendisinin hayata hâkim kılınabileceği bir toprak parçası lâzımdır.. Bu açıdan, Müslüman için de bir vatan, gereklidir.. Resul-i Ekrem (S)'in 'Hicret'inde, bir 'vatan' oluşturma hedefi de olduğu söylenebilir..
Ve 120 sene öncelerde Nâmık Kemal bile, 'Müslüman nazarında vatan, merkezinde Kâbe bulunan coğrafya' idi. 100 yıl öncelerde son Sadrâzamlardan Saîd Halîm Paşa, 'Muselman nazarında vatan, inancının hayata hâkim olduğu yerdir..' diyordu.. Bugün ise, laik-egemen güçler, 'vatan'ı, 'laikliğin hâkim olduğu yer' diye görüyor, zımnen..
Millet başka şey anlıyor, 'vatan'dan; 'kemalistler ise, daha başka bir şeyi.. Millet ordu'yu da başka murâd için besliyor; laikler ise, ordu'nun sadece 'kemalist laikliği' korumak için varolduğunu telkın ediyorlar.. Çünkü, o ideolojinin sürmesi için 'vatan' onlara da gerekli.. Ve ülke bütünlüğünü koruyamıyan her rejimin çökeceği korkusu yaşanıyor.
Halbuki, M. Kemal henüz bir yüzbaşı iken, 1905'de Şam'da, geleceğin vatan haritasını çiziyor ve Osmanlı vatanının birçok yerlerinin terk edilmesi gerektiğini işaretliyordu!
Daha da ilginç olanı ise, Musul'un, İngilizlere terk ediliş macerasına açılan yeni perde.. Ama, bu işi M. Kemal'in Hariciye Vekili (Dışişl. Bak.) Tevfik Rüşdî Aras gerçekleştirmiş.. Bu durumdan, M. Kemal'in haberinin -muhtemelen- olmadığı da ileri sürülüyor!!!.
Böyle bir ciddiyetsizlik ve böylesine başıboş devlet yönetimi olur mu?
'U.a. Stratejik Araşt. Kur. Başk. Doç. Sedat Laçiner'in 'Yeni Aktüel'in son sayısındaki iddiasına göre, Tevfik Rüşdî, 'K. Irak sınırındaki 1000 km2'lik toprak (Kuzey Kıbrıs'ın üçte biri kadar bir arazi..) parçasını 'jest olarak' İngilizlere bırakmış.. Kaynak mı? Tevfik Bey'in 7 Haziran 1926 günü (İçtima: 115, Celse: 2) Meclis'te yaptığı konuşması: 'Şurasını da derhal arzetmeye mecburum ki, hudut üzerinde bile bin kilometre murabbaı (kare) miktarında lehimize tashihat ilavesini teklif ettiler, esas davamızın (..) arazi davası olmadığını söyleyerek bu tekşif olunan araziden de sarf-ı nazarla bütün Musul vilayetinden müstakil Irak devleti lehine feragati prensiplerimize daha uygun bulduk.'
Dışişleri Bakanı'nın bu konuşmasından, M. Kemal'in muhtemelen haberinin olmadığı iddiası ise; onun hürr olarak tartışılamamasının komik sonucu.. Hepimiz bir şey yerine konuluyoruz. Laçiner, 'Türkiye'nin, sadece Musul ve çevresini değil, sınırın en hayatî yerlerini de Irak'a terk ettiğini acı bir şekilde gösterdiğini' iddia ile, 'Atatürk büyük ihtimalle bu 'fedakârlığı' sonradan öğrendi' diyor, ama, 'Musul'un verilmesini bir hata değil; aksine 'askeri güç değil, diplomasi merkezli bir dış politika' anlayışının özetleyen mükemmel bir örneği..' diye göstermekten de geri durmuyor. Halbuki, M. Kemal hayranı İng. yazarı Lord Kinross bile, 'Musul'un Irak'a bırakılışını M. Kemal'in dış politikadaki tek hatası' olarak gösteriyordu..
Em. tümg. Rıza Küçükoğlu ise, 'Mes'eleyi o günün şartlarıyla birlikte ele almak lâzım' diyor ve ekliyor: 'İngilizler (…) bu petrol bölgesi konusunda tam bir kararlılık gösterdi. (…) Atatürk'ün Musul'dan vazgeçmesi, devrimlere ve çağdaşlaşmaya yönelmesi en akılcı yoldu. Aksi takdirde ciddî bir İngiliz-Türk Savaşı başlayabilirdi.'
Nasıl? Laik devrimlere, vatan toprağından daha bir öncelik vermek ve savaşmamak için Musul'u, Kerkük'ü İngilizlere; İstanbul Hükûmeti yerine Ankara'nın diplomatik taraf kabul edilmesi için Batum'u Sovyetler'e; Lozan'ın imzalanması için Kıbrıs ve B. Trakya'yı bütünüyle terk et; bunları o günün şartlarına bağla!. Sonra da, 'O dönemde asla toprak verilmedi..' diye bir resmî yalanla kitleleri 'efsun'la; bütün övgüler bir kişiye; bir olumsuzluk olursa onu da hemen, diğerlerinin üzerine at!.
Asıl ilginç izah, em. Gen. Küçükoğlu'nunki.. 'Musul ve diğer yerlerle meşgul olmak yerine, devrimlere yönelmek, yani, laiklik vs.' Çünkü, Lozan'da yüklenen misyon bu idi! Bu mantık, 'laik hedefler'in korunabilmesi için, yarınlarda başka Musul'ları da fedâ ettirmiyecek midir? Hilmi Özkök'ün 2 yıl önce, 'Türkiye bir İslâm ülkesi değildir' deyişini de hatırlayalım.. Sahi, 'vatan', nötr bir kelime midir; yoksa bizim de bir tarifimiz olmayacak mıdır?

Selahattin Çakırgil
--
We are in the world as words are in a book. Each generation is like a line, a phrase...

Dünyada, bir kitabın içerisindeki sözcükler gibiyiz. Her nesil bir satır, bir cümle misali…
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Bu grubun hiç bir siyasi oluşum ,parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır... Taraf olunması gerekiyor isede "MÜSLÜMAN ANADOLU İNSANININ " tarafında yer alan HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR..

Sayfalarımızda yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.

"ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ" grubu.
Bu gruba posta göndermek için , mail atın : anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.