‘Seçkin’ azınlığın sözcüsü:İlhan Selçuk

'Seçkin' azınlığın sözcüsü:İlhan Selçuk


İyi bir siyaset bilimcisidir Mümtaz'er Türköne, aynı zamanda da iyi bir yazar. Dünkü Zaman Gazetesi'nde yayınlanan yazısını alıyorum iktibas köşeme. "Görünsün" istiyorum mert davranmak, akıllı olmak, ahlaklı yaşamak, dürüst kalmak her yiğidin harcı değil !

Türk Baasçılığının yeni sentez arayışları

Sonuçta iş gelip bir azınlığın yönetme hakkını meşrulaştırmaya, ona gerekçeler ve bahaneler bulmaya dayanıyorsa çok çaba harcamak gerekir.

Çirkin, itici, hatta iğrenç bir şeyin sağını solunu yaldızlayıp millete pazarlayacaksınız. İnsanlar önce katlanacaklar, sonra kanıksayıp, görünürde başka çare olmadığı için alışacaklar. Sonra o meş'um azınlık, pazarlamacılarını alkışlayacak. Onun yeteneğine, dehasına övgüler düzecek. Sadece gücün, kaba kuvvetin hakimiyetini ideolojilerin aldatıcı mantığının içine saklamayı başardığı için saygıdeğer olacak.

İş gerçekten büyük: Halkın karşısına geçip azınlığın yönetmesinin tartışılmaz bir hak olduğunu, hakkında fikir sahibi olduğu her fikri ve ideolojiyi seferber ederek savunmak. Aklınızın erdiği ve yettiği her şey… İtalyan faşizmi ile Alman nasyonel sosyalizminden bir sentez oluşturmak; Sorel'den habersiz olsa da sosyalizm ile faşizmin kesişme alanına yerleşmek; oradan Stalin'i bayraklaştırarak onun kanlı diktatörlüğüne alkış tutmak; sonra İnönü dönemi Kemalizminin en jakoben yorumlarını yapmak; Arap Baasçılığının ilkel ve kompleksli milliyetçiliğini, 27 Mayıs'ın ve sonraki cuntacıların ilham kaynağı olduğu için yüceltmek ve bayraklaştırmak; Pol-Pot yönetimin vahşeti ile korku salmak. Bütün bunları, kaba bir oligarşinin, fütursuz bir jakobenizmin savunması adına yaparsanız ne olur? En çok ihtiyaç duydukları şeyi yapmış olursunuz. Ortada bir tutarsızlık yok. Sonuç olarak ne şekilde olursa olsun bir azınlık diktasını savunuyorsanız, sıraladığım ideolojik renkliliği tek bir ortak paydada birleştirebilirsiniz: Yönetme hakkı azınlığa aittir. Evet bütün bu ideolojileri tek tek, bazen birlikte savunursanız ne olur? Demokrasiye yani halka iflah olmaz bir düşmanlığı olan, kibrinden yanına yaklaşılmayan yönetici seçkinlerin, yani o malûm azınlığın sözcüsü olursunuz. Sadece azınlığın değil, cuntaların, darbelerin, özgürlük düşmanlarının yazdığı o kirli tarihin fani bir bedende tecessüm etmiş hali olusunuz. İlhan Selçuk işte budur. Önemlidir; çünkü seçkin azınlığın sözcüsüdür.

Arap Baasçılığına bile rahmet okutan anlayış

İnsan yaşadığı ülkeyi anlamaya çalışırken önemsenenlere de anlam vermeye çalışıyor. Önemsenenler çoğu zaman zatında değer taşıyanları değil, bazıları için vazgeçilmez olanları temsil ediyor. İlhan Selçuk fikir ustalığı veya birikimi için değil, sadece azgın ve devlet içindeki iktidara odaklı azınlığı temsil görevini hakkıyla yerine getirdiği için önemli. Aslında fark eden bir şey yok. Demokrasinin önderleri halkın duygu ve düşüncelerini nasıl temsil etme yeteneğine sahip ise; ayrıcalıklı azınlık da duygularını ete kemiğe büründüren, onların yönetme hakkını meşrulaştıran sözcüler arıyor. İlhan Selçuk şartlar değiştikçe kullandığı fikirleri değiştiren ama asli görevinin başından hiç ayrılmayan bir sözcü olduğu için, seçkin azınlığın yaptığı tarihte ayrıcalıklı bir yere sahip. O, Arap Baasçılığına bile rahmet okutan Türk Baasçılığının sözcüsü. 27 Mayıs darbesi, ilham kaynağı Mısır olan bir silahlı kalkışma idi. İlhan Selçuk, 9 Mart'ta bu darbenin tekrarı için kolları sıvadı ve 12 Mart'la karşılaştı. İlhan Selçuk üzerinden Türk Baasçılığını bileşenlerine ayırıp, demokrasiye yönelik örgütlü direnişin arka planını aydınlatamazsak, demokrasiyi koruma adına "tehlikenin farkında mısınız?" ikazı pek işe yaramayabilir.

Her şeyin merkezine almamız gereken şey oligarşi; yani azınlığın kural tanımayan yönetimi. Kurumlar iktidarı değil, azınlığın iktidarı. Elindeki silahı, gücü, imkanları oligarşik bir dikta için seferber eden herkes. Sonra İlhan Selçuk'un durduğu yere geçebiliriz: Azınlığın yönetimini mümkün kılacak araçları seferber etmek, ittifakları kurmak. Cumhuriyet'in modernleştirici seçkinlerinden görevi devralan 60′ların solcuları "öncü sosyalizm"i benimseyerek bir "öncü azınlık" tezi geliştirdi. "Millî Demokratik Devrim" Kemalizm'in sosyalist versiyonu olarak bu amaca hizmet etti. İşçi sınıfı yeteri kadar gelişmediği için onun yerine toplumun ileri güçlerinin ittifakıyla bir "burjuva devrimi" gerçekleşecekti. İlerici güçler ise Ordu ve aralarında İlhan Selçuk'un da bulunduğu aydınlardı. "Ordu Millet Elele" sloganı, bu "ilerici" güçlerin ittifakı ile gerçekleşecek bir darbe ile kurulacak "azınlık diktası"nı ifade etmek için icat edilmişti.

Soğuk Savaş döneminde, Amerikalıların hazırladığı gayri nizamî savaş stratejisini, yanlış tercüme ederek kendi ülkelerine uygulayan askerlerin içinden bu ittifaka yakın duranlar oldu. İlhan Selçuk'lu 9 Mart Cuntası böyle bir cunta idi. 28 Şubat Süreci'nin Türk Baasçılığı çizgisinde yeni bir merhale olduğunu bugün daha iyi anlıyoruz. Maksat bir azınlığın diktasını temellendirmek. Baasçılık bize en yakın, en zahmetsiz ve en ilkel olanı. Yönetici azınlık hayli meşgul; basit, pratik ve kolay tekrarlanan formüllere ihtiyaç duyuyor. Baasçılık bizim arkaik solcularımızın üçüncü dünyacı öncü sosyalizmi ile ulusalcılığı kavga etmeden bir araya getirdiği için her derde deva oluyor.

İlhan Selçuk'un 1999′da kurmaya teşebbüs ettiği "Kızılelma Koalisyonu" ile bugün MHP'ye övgüler düzmesini de yanlış yorumlamamak gerekir. İlhan Selçuk'ta yani seçkin azınlığımızda değişen bir şey yok. Tek amaç var: Önlerine çıkan her aracı kullanarak devlet içindeki iktidarlarını sürdürmek, halkı devletin uzağında tutmak. MHP'nin bir muhatap olarak görülmesinin sebebi de, eldeki kumaşın ancak böyle bir elbiseye izin vermesinden ibaret.

MHP, azgın seçkincilikle bağdaşmaz

İlhan Selçuk ortak payda olarak milliyetçiliği sahaya sürüyor. Ulusalcılık ile milliyetçilik üst üste çakışsa sorun yok. Zaten çakışmış olsaydı bir ayrılık ve gayrılıkları olmazdı. Baasçılığın dar sınırlarına ve her kalıba dökülen eklektik yapısı içine MHP milliyetçiliği yerleştirilebilirdi. Bu sentez imkansız. Baasçılık devlet içindeki iktidar koalisyonlarından besleniyor; MHP milliyetçiliğinin ise bu azgın seçkincilikle bağdaşmayan bir sosyal arka planı var. MHP milliyetçiliği çevre ile merkez arasında bir entegrasyon aracı olarak kuvvetli sosyal görevler yerine getiriyor. Seçkinci azınlık ile bu entegrasyon projesini bir araya getirmek belki Türkiye'de gerçekleştirilebilecek en zor iş.

İlhan Selçuk'un çok ötesinde CHP ile kurulacak muhtemel bir koalisyona MHP'lilerin duyduğu tepki de bu doku uyuşmazlığına dayanıyor. MHP milliyetçiliği ile seçkin azınlığın tepeden bakan kibirli dünyasının bir arada bulunması, üstelik Ecevit'in halkçılığına bile 3,5 sene zor dayananlar için mümkün mü?

İlhan Selçuk çok önemli bir kişi. Önemli olması yazdıklarından değil üstlendiği temsil görevinden kaynaklanıyor. Yakın tarihimizde kaybettiğimiz fırsatları, hataları, demokrasi suçlarını yaşı Cumhuriyet'e yakın olan İlhan Selçuk bizatihi varlığı ile bizlere hatırlatıyor. İlhan Selçuk'un yazdıklarının peşine takılanlar, onda kendisini bulanlar ise bir şekilde kendilerini seçkin azınlığın mensubu olarak görenlerdir. Temsil görevi ile mühendislik projeleri birlikte yürümüyor. İlhan Selçuk'la musahabesinden vatandaşları "Türkiye Cumhuriyeti Devleti ideolojisi"ne inanmaya davet eden Cumhurbaşkanı Sezer'in toplumda da -aslında devlet içinde de işgal ettiği makam dışında- bir karşılığı yok. Çünkü 21. yüzyılda totaliter bir ideolojinin reklamının hiçbir karşılığı yok. İlhan Selçuk'un demokrasi tarihimizin trajik fasılaları ile birlikte hatırladığımız hüviyetinin de teşebbüslerinin de bugünün dünyasında bir karşılığı yok. Çünkü çağdaş olan, medenî olan, rasyonel olan bu dünya değil; demokrasinin, özgürlüklerin dünyası. Seçkin azınlığın, silah destekli oligarşinin yönetme hakkını savunmak, bu yolda darbe teorisyenliğine ve kışkırtıcılığına soyunmak, Soğuk Savaş döneminden bugüne intikal edemeyen bir tarih dışılığa takılıp kalmak demek. Sözcülük bir temsil görevidir. Kimse İlhan Selçuk'ta bir keramet aramasın.




--
We are in the world as words are in a book. Each generation is like a line, a phrase...

Dünyada, bir kitabın içerisindeki sözcükler gibiyiz. Her nesil bir satır, bir cümle misali…
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Bu grubun hiç bir siyasi oluşum ,parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır... Taraf olunması gerekiyor isede "MÜSLÜMAN ANADOLU İNSANININ " tarafında yer alan HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR..

Sayfalarımızda yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.

"ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ" grubu.
Bu gruba posta göndermek için , mail atın : anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.