17 Kasım 2007

Süleyman Askeri Bey-II

Süleyman Askeri Bey-II

24 yaşındaki Osmanlı subayının Manastır'dan sonraki vazifesi sahası Bağdat olacaktı...


PORTRE : SÜLEYMAN ASKERİ BEY – 2.BÖLÜM

Çıktığın yolda, bugün, yelken açık, yapayalnız,

Gözlerin arkaya çevrilmeyerek, pervâsız,

Yürü! Hür mâviliğin bittiği son hadde kadar!...

İnsan, âlemde hayâl ettiği müddetçe yaşar..

Yahya Kemal Beyatlı.

Geçtiğimiz çağ başında Osmanlı'da, yangından kurtarılacak olan ilk üç şeyin; Allah, vatan ve özgürlük olduğunu ve hayatını bu değerler üzerine kurmuş olan genç Osmanlı subayı Süleyman Askeri'nin hikayesinin pek tabii ki de bu minvalde devam edeceğini söylemiştik. Ancak bu genç askerin hikayesinin devamını aktarmaya başlamadan önce bir parantez açarak bazı samimi itiraflarda bulunmakta fayda var .

Osmanlı dediğimiz, saltanat dediğimiz, geçtiğimiz yüzyıl başında zemini boylamış billur bir vazo parçası gibi tarumar olmuş idi. Üzerine düşünüldüğünde insana korkunç bir acı hissi verecek zamanlardan geçtik. Ve bu zamanlar, hani sıkça bahsini ettiğimiz genç subaylar yani İttihatçılar kadar, elbette Sultan'a da acı veriyordu. Sarayda geçirdiği otuz sene boyunca pek çok hadiseye tanıklık etmiş olan II. Abdülhamit'in ettiği en hüzünlü tanıklık, muhakkak ki İmparatorluğun içinde bulunduğu son hal olmuştu. Bizler, İttihat ve Terakki Partisi subaylarınnın İmparatorluğu yıkmak değil, aksine yıkımdan kurtarmak için devrimci dönüşümlere zemin hazırladığını ve her birinin asla şüpheye mahal bırakmayacak düzeyde bir vatansevgisi ile donanmış olduğunu söylemiş idik. Ve herhalde herkes hemfikir olacaktır ki; Hiçbir menfaat beklemeksizin canını feda etmekten sakınmamış kimselerin hatıraları ardından söylenecek kötü sözler ancak sahibine ait olabilir ve taassup ehli bazı kesimlerin tarih konusunda ettiği bu ortaokul müfredatı lezzetindeki yorumlarının kanaatimce çok da kıymeti olamaz. O nedenle tam da bu noktada, özellikle tarih okuma konusunda sahip olduğumuz ideolojik yaklaşımların anlamsızlığından dem vurmakta fayda var. Zira bizim peşinde olduğumuz "Neden ? " sorusunun cevabı olmalıdır… Bu yüzden , hele de bu satırların yazarı henüz kısa bir süre önce II.Abdülhamit'in Çemberlitaş Türk Ocağı'ndaki kabri başından geçerken, saygı duyduğu Sultan'dan bir Fatiha'yı esirgememişken, asıl yapılması gereken, sahip olunan ezberlerle konuşmak değil, öncelikle dönemin şartlarını göz önünde bulundurarak kimin neyi ne amaçla yaptığını anlamaya çalışmak olmalıdır. Velhasıl bizler, bahsettiğimiz ister Enver Paşa ister II.Abdülhamit olsun, aynı seviyeli üslubu koruyacağız. Zira gururla söylemek lazım gelirse hangi taraftan olursa olsun, idarede asla " hıyanet-i vatan " suçu işlememiş olan bir neslin evlatlarıyız. O nedenle, hele de tarih söz konusu iken işin kolayına kaçmakta beis görmeliyiz . Ve tümü II.Abdülhamit'în okullarında okumuş, vatanseverlilikleri II.Abdülhamit tarafından da gayet iyi bilinen bu subayların şerefli yaşamöykülerini aktarırken biraz olsun yapmaya çalıştığımız; " Üç-beş adam sultanı tahtından ederek koca Osmanlı'yı yıktı" türünden düşünce tembelliği mahsülü ezberleri bozarak bu genç Osmanlı subaylarının hatıralarına vefa göstermek ve II.Abdülhamit'in, her ne kadar savunma amaçlı olsa da yarattığı otuz senelik istibdatın ardından yükselen sesi anlamaya gayret etmektir.

Zira, "Hürriyet" diye haykıran ses bizim sesimizdi. Batılı emperyalistlerin akbaba gibi Osmanlı'nın tepesine üşüştüğü zamanlarda hal çaresi bulmak için geceler boyunca sabahlayan bizler idik. Ve ardından Edirne'de, Basra'da, Kut-ul Amare'de, Çanakkale'de bizler öldük.

İçimizde Che Guevara'yı bilmeyen yokken, Süleyman Askeri'den habersiz olanlar da ne acıdır ki, aynı bizleriz. Bir resim çizmeye çalışıyoruz, ancak çoğumuz pek çok renkten bihaber.. Oysa, o bizim zihinlerimizde oluşacak tablonun en güzel renklerinden biri…

O nedenle buyurun, akbabaların tepesine üşüştüğü bir Osmanlı manzarası içinde bıraktığımız genç Osmanlı subayı Süleyman Askeri'nin hikayesinin devamına…

SÜLEYMAN ASKERİ MANASTIR'DA

Süleyman Askeri'nin hikayesinin birinci bölümünü II.Abdülhamit'in 1876 Anayasasını tekrar yürürlüğe koyduğu 1908 senesinde kesmiştik. O, bu dönemde Manastır'da bulunmakta idi. 1905 senesinde henüz 21 yaşında iken kurmay yüzbaşı olarak mezun olduğu Askeri Harbiye'den sonra ilk atandığı yer Manastır olacaktır. Bilindiği üzere Manastır ve Selanik, Meşrutiyet öncesi mücadelenin en yoğun yaşandığı yerlerdi. Süleyman Askeri de Manastır'da bulunduğu üç sene boyunca aktif olarak bu mücadele içinde yer almıştır. Gerçekte de Süleyman Askeri'nin ona tüm hayatı boyunca eşlik edecek olan hürriyet idealinin ilk olarak Manastır'da, benliği üzerinde artık tamamen vazgeçilmez bir hal aldığını söylemek yanlış olmaz.

Manastır'da ruhunda isyan taşıyan bir kuşak vardır. Ve bunlardan birisi de Meşrutiyet hareketinin en aktif kahramanlarından birisi olan Mülazım Atıf 'dır. Süleyman Askeri ile Mülazım Atıf 'ın yolları da burada kesişir. Mülazım Atıf, 2.Meşrutiyet'in ilanı ile sonuçlanacak tetiği çeken, yani Şemsi Paşa'yı Manastır'da öldürerek tabancasından çıkan kurşunla meşrutiyetin temelini atan kişi olurken, onun kaçmasını organize edecek kişi de Süleyman Askeri olacaktır. Süleyman Askeri'nin de içinde yer aldığı bu olayın Osmanlı için önemli dönemeçlerden biri olduğunu söylemek mümkün.

Peki ya, yaşamlarındaki belirleyici rolü sebebiyle sürekli bahsini ettiğimiz "hürriyet", bu genç subayların düşüncesinde neye tekabül ediyordu? Bu isyan ruhunun hedef tahtasında yer alanın sadece II.Abdülhamit olduğunu söylemek, ne derece mantıklı? Veyahut hürriyet arzusuna Sultan'a karşı ayaklanmak ya da kurulu düzene karşı gelmek gibi kısıtlı anlamlar yüklenmesinin gerçekçi bir tarafı var mı? Kanaatimce yok. Zira meseleyi bu biçimiyle ele almak, arka planda yer alan pek çok noktayı görmezden gelmemize ya da resmin bütününü yeterince iyi tahlil edemememize neden oluyor.

Uzun süredi , " hürriyet düşüncesinde yeni eğilimler" in ortaya çıkmaya başladığı zamanlar yaşıyoruz. Hal böyleyken, hürriyet düşüncesini dahi akılcılık çerçevesinde değerlendirme becerisini göstermeye başlamamız şaşılacak bir durum değil. Ancak üzerinde durulması gereken başka bir nokta var ki; Yarattığımız tüm uygarlıkların durağan bir akılcılık üzerine kurulduğunu söylememiz mümkün değil. Velhasıl insanoğlunun arada bir kendini ateşe atmasının da gerektiği zamanlar oluyor ki, biz bunu pekala cesaret ve erdem ile ilişkilendirebiliriz. Bunu, delilik yada idealizm ile tanımlamak ne kadar doğru olur, tartışılır. Çünkü, kalkıp " pekala o halde İstiklal harbi sırasında salt bedenleri ile de olsa düşmana direniş gösteren Anadolu kadınları, kapılarını sıkıca kilitleyip evlerinde mi oturacaklardı?" diye soracak olsak, sanırım tatmin edici bir cevap alamayız. Çünkü kilidi kırarlar, kapıyı tekmelerler yine içeri girerler …

Nitekim öyle de olmuştur . O nedenle, bu subayların Manastır ve Selanik'te başlayan ardından tüm yurda yayılan direnişini, üç –beş çapulcunun önderlik ettiği bir isyan hareketi olarak göstermek de gayet mantıksız. Zira mücadelenin temelinde yatan aslında II. Abdülhamit yönetime « şımarıklık » etmek değil , Osmanlı hakimiyetinde bulunan topraklarda palazlanmaya başlayan milliyetçi kışkırtmalara karşı örgütlülüğün sağlanmasına, yani meşru müdafaa zeminini kuvvetlendirmeye çalışmaktır. Gerçekte de, tüm mücadelenin saldırı değil savunma ekseninde olduğunu söylemekte fayda var.

Ve halen 1908 senesindeyiz..Süleyman Askeri 24 yaşında ...

24 yaşındaki Osmanlı subayının Manastır'dan sonraki vazifesi sahası Bağdat olacak..Bizler, olası Arap isyanlarına karşı Bağdat jandarma birliklerinin düzenlenmesi amacıyla soluğu orada alacak olan Süleyman Askeri'nin Bağdat günlerine tanıklık etmeye çalışacağız.

(Devam edecek....)

peren birsaygili



--
Blog Adresim
http://sivilinisiyatif.blogspot.com
-------------------------------------------------------------------------
İster Mermi Kullansın, İster Oy Pusulası,
İnsan iyi nişan almalı, kuklayı değil kuklacıyı vurmalı...
-------------------------------------------------------------------------

MALCOLM X'İN AZİZ HATIRASINA (Son Günleri/Suikast):
http://www.youtube.com/watch?v=Vf8_oZf7nRo#GU5U2spHI_4

--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Bu grubun hiç bir siyasi oluşum ,parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır... Taraf olunması gerekiyor isede "MÜSLÜMAN ANADOLU İNSANININ " tarafında yer alan HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR..

Sayfalarımızda yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.

"ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ" grubu.
Bu gruba posta göndermek için , mail atın : anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.