TARİHİN VE YÜREKLERİN KIRILDIĞI ÜLKE:
BOSNA HERSEKVECDİ ALTAY
Bosna Hersek Cumhurbaşkanı İzmirli ve Türk işadamlarına ne mesaj gönderdi, ne dedi? Cumhurbaşkanı Sezer'in Papa'ya armağan ettiği, günümüz İnsan Hakları Beyannamesi'nin temelini oluşturan, Fatih Sultan Mehmet'in Ahidnamesinde neler yazıyor, 544 yıllık orijinal metin nerede saklanıyor?Meclis Başkanı'nın yakasına neden Atatürk rozeti takıldı, başkan neler söyledi?Koç Holding ve UKİ bu ülkede ne yapıyor?Boşnaklar Atatürk hakkında ne düşünüyor, O'nu nasıl tanıyorlar Boşnak Müslüman Başkan, Katolik Kilisesi'nde nasıl karşılandı?Begoviç, kimlerle yan yana yatıyor?Anıt mezarı ziyaret eden Bill Clinton vahşet için ne demişti? Sarajevo'da bir Ahmet Sarışın!Belediye Başkanı Başbakan Erdoğan'a ne dedi?Dışişleri Bakanlığı Genel Sekreteri, Türkiye ve Atatürk hakkında ne düşünüyor?Bosna'da da Özal'ın ayak izleri. TİKA nedir, ne iş yapar?Bosna Hersek Demiryolları, TCDD'den ne bekliyor, ortak noktaları ne, rakip mi, kardeş mi?Ticaret Odası Başkanı'nı, Konak Belediyesi neden çok ilgilendiriyor, beklentisi ne? Balçova'nın kardeş şehri olan Fojnica'da da ne var?Jajce Belediye Başkanı, Unesco'dan ne bekliyor?Katliam her yerde yapıldı ama Srebrenica neden çok farklı? 11 Temmuz onlar için ne anlam ifade ediyor? Sadece altı günde kaç kişi öldürüldü?Gazetecilikten dönerciliğe. Aydınlı dönerci neden Bosna'da kaldı?Mostar'da yıkılan köprüyü kim onartıyor, cami neden onarılmıyor?
GİRİŞ
14 yıl süren dava sonucu, Uluslararası Adalet Divanı, Sırpların Bosna'da ve özellikle de Srebrenica'da soykırım, katliam yaptığını kabul etti. Ancak Sırbistan'ı suçlu bulmadı.Bu karardan sonra her ne kadar Sırp Cumhuriyeti, Bosna halkından özür dilediyse de, soykırımdan hiç bahsetmedi. Yani, binlerce insanı kimin öldürdüğü belli değil! Olay faili meçhul olarak kaldı. Binlerce Boşnak Müslüman, hayal kırıklığı içinde. Moraller bozuk, yürekler sıkkın ve öfkeli. Oysa karar öncesi çok umutları vardı Bosnalıların…
Peki bundan sonra neler olacak? Sırplar, Bosnalılara tazminat ödeyecek mi? Her şey eskisi gibi olacak mı? Bosna halkı ne düşünüyor?
İşte bu ve benzeri soruları, yaşananları açıklanan karar öncesi öğrenmek, gözlemlemek üzere, Bosna Hersek İzmir Fahri Konsolosu A.Kemal Baysak'ın daveti üzerine, on gün süre ile Bosna Hersek'de incelemelerde bulundum. Kendisi ve yardımcısı Adi Durmic ile Cumhurbaşkanı'ndan Meclis Başkanı'na, Belediye Başkanlarından meslek odası başkanlarına kadar onlarca yetkili ile konuştum. İzmir'den başlayan ve yine İzmir'de sona eren on günlük gezi, inceleme ve görüşmeler, doğrusu söylemek gerekirse beni çok etkiledi sarstı. Zaman zaman yüreğimin ağırlaştığını hissettim. Sokaklar, caddeler hala savaşın izleri ile dolu. Ancak, aradan yaklaşık 12 yıl geçmesine rağmen, kent daha yeni yeni toparlanmış. Onarımlar devam ediyor.
Bu yazı dizisinde; Bosna'ya turistik gezi amacı ile gidilmediğinden, eğlence ve gezilecek yerler yerine, çocuklukları boş mermi kovanları toplayarak geçen, kovanları oyuncak yapan ve oynayan insanların ve yöneticilerin, insanlardan, dünyadan ve Türkiye'den neler beklediğini okuyacaksınız.
Savaş, tarihlerini ve yüreklerini kırmış insanların. Elbette hüzün de var. Her ailenin mutlaka, savaş nedeni ile acısı var ama, geleceğe umutla bakıyorlar. Tarihini ve yüreklerini kıranları ise hiç unutmuyorlar.
Gezi süresince, bitmek bilmeyen enerjisi ve heyecanı ile beni yalnız bırakmayan, başta A.Kemal Baysak olmak üzere, yardımcısı Adi Durmıc'e ve bu yazı dizisinin hazırlanmasındaki katkılarından dolayı Uğur Biryol'a teşekkür ediyorum.
Vecdi ALTAYJA IZDATI NE ZNAM
(İhaneti bilmem)
İzzet BegoviçNe vatandaş olarak ne de gazeteci olarak, hiçbir savaş ortamında bulunmadım, savaş görmedim.
Elbette dünyada devam eden; Balkanlarda patlamaya hazır halde bekleyen Kosova'daki durumu; Irak'ın, Afganistan'ın halini, insanlığı, demokrasi getirme adına yok etmeye çalışan, çocukların öldürüldüğü savaşları televizyonlardan izliyoruz ama, savaş sonrası bir ülkeyi, böylesi bir ortamı yakından görmek gerçekten derin bir acı ve derin bir hüzün…
Düşünebilir misiniz, bu yazıyı okuduğunuz sırada, veya günün, akşamın herhangi bir saatinde kapınız kırılsın ve bazı insanlar, ellerinde silahlarla içeri girsin, size saldırsın, tereddüt etmeden eşinizi, çocuğunuzu yakınınızı öldürsün veya onları bilinmeyen bir yerlere götürsün.
Düşünebilir misiniz, eşinizin, çocuklarınızın, akrabalarınızın kayıp olduğunu, bulunan her cesedin sanki sizin yakınınıza ait olabileceği acısı ve buruk heyecanı ile aylardır yıllardır beklemeyi ve kıyametin yaşandığı orta bir yerde birbirlerini bulmaya çalışan insanların çırpınışlarını…
Düşünebilir misiniz, Kordon'da, Karşıyaka'da, Güzelyalı'da, Buca'da, Bornova'da, Balçova'da, Foça'da, Çeşme'de Narlıdere'de veya İzmir'in herhangi bir yerinde; çocukluk anılarınızın bulunduğu, doğan çocuğunuzun ilk günlerini geçirdiği, sabahları kahvaltı yaptığınız, eşinizi evden uğurladığınız, akşamları aynı sofrada buluştuğunuz akrabalarınızla güzel anların geçtiği, köpeğinizin, kedinizin veya kuşunuzun sizden sadece sevgi beklediği yıkılmış, bombalanmış, kurşunlanmış, yanmış binalar arasından geçerek (eğer yıkılmadıysa) işe, (eğer yıkılmadıysa) okula, (eğer yıkılmadıysa) işyerine gitmeyi…
Ve yine düşünebilir misiniz, size bunları yapanların ortada olmadıklarını, yakalanamadıklarını, yargılanmadıklarını…
İsyan edersiniz değil mi?
Kabullenemezsiniz değil mi?
Savaş öncesi, dinlerarası dostluğun, anlayışın, hoşgörünün tam anlamı ile yaşandığı Bosna Hersek'te, savaş sonrası yani günümüzde aynı hoşgörü ortamının yaşandığını söylemek pek mümkün değil. İnsanlar tedirgin, ürkek ve birbirine kuşku ile bakıyor. Tüm toplum, Adalet Divanı'nın vereceği kararı bekliyor. Boşnak Müslümanlar, kararın Bosna lehine çıkacağını umuyor ama yine de temkinliler. Görüştüğüm bir çok insan, her şey olabilir. Karar bizi üzebilir de. Kaybettiklerimiz karşısında bizi tazminattan da mahrum bırakabilirler. Bu durum ise toplumda derin yaralar açar diyor .
Yüzde 43.5'u Müslümanlardan, yüzde 31.2'si Sırplardan ve yüzde 17.4'ü Hırvatlardan oluşan ülkede, dönüşümlü olarak görev yapacak olan üç Cumhurbaşkanı'nın bulunması ve bu yapıya da Bosna Hersek Cumhurbaşkanlığı Konseyi adı verilmesi, benim izlenimimi doğruluyor.
Büyük Sırbistan yaratma hayallerinden önce Müslümanların, Sırp veya Hırvat komşusu ile birlikte yaşayan, birbirlerinde akşam yatmaya kalan, oyunların oynandığı, ortak yemeklerin yendiği, kısacası birlikte yaşamanın en güzel örneklerinin sergilendiği; savaşı unutmaya çalışan, geleceğe umutla bakan yüreği kırık Bosna Hersek'de, ağır yaraların alındığı ekonomik durumda da ciddi sorunlar yaşanıyor.
Savaş başladığında ve savaş süresince, tüm dünya ülkelerinin üç maymunu oynadığı, insanlığın ve insani duyguların, dinlerarası hoşgörünün ne yazık ki son bulundurulduğu, ABD eski başkanı Bill Clinton'un bu vahşetin bu kadar olduğunu bilseydim daha önce müdahale ederdim diyerek adete günah çıkardığı günümüz Bosna Hersek'in gençleri işsiz, yorgun ve duyguları kırık. İş olanakları çok kısıtlı. Bir biçimde olanak sağlayıp Türkiye'de okuyan gençler, ülke kalkınmasına katkıda bulunmak, görev almak için okulunu bitirip artık geri dönüyor ve ülkeleri için çalışıyor, kadrolarında yer alıyor.
Ülkenin bir çok yerinde, yanmış yıkılmış cadde ve sokaklarda dolaşırken, peş peşe yeni açılmış olan cafelere rastlamak mümkün. Araçların hiçbir şekilde ve durumda korna çalmadığı, doğalgaz nedeni ile tertemiz havasının bulunduğu, öğrencilerin üniforma gibi kıyafet giymesinin zorunlu olmadığı, yıkılan, bombalanan her bina zemininin temizlenerek otopark olarak kullanıldığı bu ülkeye adımımızı attığımız gün, 1984 yılında kış Olimpiyatların düzenlendiği Sarajevo'daki kayak merkezine gidiyoruz. Lapa lapa kar yağıyor ve insanlar yoğun bir şekilde kayak yapıyor. Muhteşem bir hava ve manzara var. Bu güzellikleri aklımızın ve gönlümüzün bir yerlerine yerleştirelim derken, savaş sırasında parçalanan bazı tesisleri görünce içimiz kararıyor.
Ve, resmi görüşmelerin ilk günü. Cumhurbaşkanlığı binasına giderken, 1992 yılında Sırpların ilk bombaladığı ve ateşe verdiği 1890 yılında yapılan Bosna Hersek Kütüphanesini görüyoruz. 100 binlerce kitabın, belgelerin, tapu kayıtlarının bulunduğu bu tarihi binada onarım devam ediyor ama, savaşın izleri hala üzerinde duruyor. Biraz gözlem yaptıktan sonra Aliye İzzet Begoviç Bulvarı üzerinde bulunan Cumhurbaşkanlığı binasına geliyoruz. Kapıda sadece bir polis var. Ne ana, ne de başka giriş kapısında X-Ray cihazı yok.
Göreve yeni başlayan Cumhurbaşkanı Dr. Haris Sılajdziç, yanında danışmanları ile toplantı odasına giriyor. Kısa süren tanışma töreninden sonra bize şu açıklamaları yapıyor:
''Bosna Hersek ile Türkiye arasındaki ilişkilerimiz her geçen gün ilerliyor. Bundan çok mutlu oluyoruz. Ancak ekonomik anlamdaki ilerleme, arzu ettiğimiz düzeyde değil. Her iki ülke arasında ekonomik ilişkiyi geliştirmemiz gerekir. Bazı Türk yatırımcıları geliyor. Bundan mutluluk duyuyoruz. Türkiye bizim çok yakın dostumuz. Bu nedenle, buradaki firmaların, İzmir'de açılacak olan fuara katılmalarını sağlamak bizim ve odaların temel görevidir. Biz elimizden geleni yapacağız.''
Cumhurbaşkanı'na soruyorum:
- Sayın Cumhurbaşkanı, Türk yatırımcılara, işadamlarına bir mesajınız var mı, yatırım yapmak isteyenlere ne gibi olanaklar sağlanacak, sağlanıyor?
'Biz, Türk iş adamlarından, her sektörde yatırım bekliyoruz. Turizm, madencilik çok önemli. Bosna Hersek'in yakında ilginç bir turizm devleti olacağına inanıyorum. Ancak ne yazık ki şu anda yeterli oranda otel, alt yapı yok. Bunun sıkıntısı yaşanıyor. Bildiğiniz gibi bizim sistemimiz biraz karışık. Bazı sorunlarımız var. Burada yatırım yapmak isteyen değerli Türk iş adamları, yatırımcılar, umarım bu durumumuzu anlayışla karşılarlar. İnanın, burada yatırım yapanlar hiçbir zaman kaybetmiyorlar. Yatırımcılara sağlanan olanaklar bizim ülkede çok fazladır. Burada ayrıntısını anlatmak istemiyorum ama söyleyeceğim tek şey şudur:Türk yatırımcılara sesleniyorum ve kendilerini ülkeme yatırım yapmaya davet ediyorum. Göreceklerdir ki, kaybetmeyeceklerdir.''
Cumhurbaşkanı'nın bu sözlerinden sonra ilerleyen günlerde öğreniyoruz ki, Koç Holding madencilik konusunda yatırım yapma, UKİ'de mağaza açma sonra da üretim yapma konusunda çalışmalara başlamış.
Konfiçyus, İnsanlar ve toplumlar gelecekleri ile ilgilenmezse üzüntü ve kayıpları yakındır der. Bosna Hersek'in Müslüman kesimi, sanki Konfiçyus'un bu sözünü uyguluyor. İnsanlar geçmişini unutmadan gününü ve geleceğini yaşıyor, yaşatıyor, yatırım yapıyor. Hala, Osmanlı döneminden kalan gelenek ve görenekleri sürdürüyorlar. Türkiye'de unutulan bazı gelenekler görenekler burada hala yaşatılıyor. Kısacası insanlar gelecekleri ile ilgileniyorlar, bir daha üzüntü yaşamamak ve kayıp vermemek için…
Geçmişte, bir yandan Sırplarla, diğer yandan Hırvatlarla çok şiddetli çatışmalar yaşayan Müslüman kesim, elbette acıları unutmuş değil. Konuyu sürekli gündemde tutmak istemiyorlar. Gözünü, kolunu, bacağını, anasını, babasını, bebeklerini, çocuklarını, dedelerini kaybeden bir toplumun, savaşla birlikte ekonomisini de kaybettiği veya en azından çok zarar gördüğü gerçeğinden hareketle bu konularda bilgi almak üzere Bosna Hersek Ekonomi Odası Başkanı Kemal Grebo'yu ziyeret ediyoruz. Oldukça dertli bir başkan. Daha önce bizim için hazırladığı Türkçe metinli dokuz sayfalık Bosna Hersek bilgilerini veriyor ve başlıyor anlatmaya:'Savaş öncesi 6 binden fazla, şimdi ise 500 üyemiz var. AB, Bosna Hersek'te Angola sakson sistemini getirdi refom adı altında. Artık odalara üye olma zorunluluğu yok. Olmayınca aidat da alınmıyor. Avusturya, Fransa, İtalya gibi ülkeler AB üyesi olmalarına rağmen, Türkiye'deki sistemi uyguluyorlar. AB, bu kararla buraya kötülük yaptı. Oda yasasının değişmesi için, 90 tane teklif hazırlanmış ve ilgili birimlere gönderilmiş. Fakat yine üye ve aidat ödeme zorunluluğu konulmamış. Teklif başbakanlıkta. İnanın oda çalışanlarının maaşlarını ödeyemiyorum. Bir çok şehirde odalar kapandı. O kadar sıkıntı var ki,son iki yıldır odayı ilgilendiren konularda başka yerlerde yapılan toplantılara katılamıyorum. Son 1.5 yılda burada konutta büyük bir patlama yaşandı ancak satamıyorlar. İşleri bir hayli zor.
Bu arada sizlerden bir isteğim var. Bizim Merkez ilçe belediyesi ile sizin merkez ilçe belediyesini kardeş belediye yapalım. Zaten bizim başkan da sizlerle görüşmek istiyor. Yardımcı olursanız sevinirim'
Biz de elçi olduğumuzu iletiyoruz Kemal Grebo'ya.
Grebo'nun verdiği dosyayı incelediğimde, ilginç bazı bilgiler dikkatimi çekiyor. İşte bazıları:
Enflasyon oranı 2004 de %0.4, 2005 de %3.6
İşsizlik oranı 2003 de %42.0, 2004 de %43.2
Kişi başı GSMH, 2004 de 2.220, 2005 de 2.440 dolar.
1878 yılında kurulan Sarajevo Büyükşehir Belediyesinin 32. Başkanı ilk kez bir kadın. Çağdaş görünümlü. Semiha Borovac, çok içten, çok samimi bir şekilde, Meclis Üyesi ve aynı zamanda Uluslararası Rotary Kulübü üyesi Faruk Sijaric ve belediye çalışanları ile bizi karşılıyor ve uğurluyor. Belediye binası savaştan bir hayli zarar görmüş. Ana kapının girişinde savaş izlerini görmek mümkün.Ziyaretimizin kendisini çok mutlu ettiğini ifade ediyor ve o da Türkiye ile olan ticari ilişkilerin arttırılmasını istiyor. Kentte, savaştan zarar görmüş binaların yavaş yavaş onarıldığını ifade eden başkan, Türkiye ve İzmir'deki belediyelerle işbirliği yapmak istiyor.
Sarajevo'da, çok heyecanlı, çok ilginç bir başka belediye başkanı var. Hareketleri ve konuşması ile İzmir'in Ahmet Sarışın'ı demekte hiç sakınca görmüyorum. Samimi yaklaşımı hoşumuza gidiyor. O da diyor zaten, 'ben protokol murotokol bilmem anlamam' diye ama yine de ölçülü ve saygılı davranıyor bizlere. Evet bu başkan Sarajevo Starıgrad Belediye Başkanı Mustafa Resiç.
Kim kendi varlığından toplum için bir şeyler yaparsa, topluma verirse, insanlık için üretirse bunun için ödül vereceğim diyen başkan, benim babam bir berber, protokol murotokol bilmem diyor ve rahat tavrı ile konuşmasına devam ediyor:Eski yapıları korumak için var gücümle çalışıyorum. Savaş sırasında yok edilen köprüleri ve camileri yeniden onarıyorum, yapıyorum. Özellikle köprülerin yapımı için Türkiye'den yardım alacağımı düşünüyorum. Burada her dine saygılıyım. Her dine eşit mesafedeyim. Bu kente en büyük damgayı Osmanlı dönemi vurdu. Eski tarihi ve eski yerleri yeniden yaşatacağım. Savaşın o çirkin izlerini sileceğim.
Başkana, kente emeği geçenler için bir anıt yapmasını öneriyorum ama onun yaklaşımı bir hayli ilginç oluyor:Kente hizmet verenleri heykelleştirmeye karşıyım. Kimin ne yaptığını Allah biliyor. Bir ziyaretinde Başbakanınız R. Tayyip Erdoğan bana, burada Osmanlı dönemini anımsatan bir heykel var mı, yapacak mısınız? diye sordu. Ben de kendisine buna karşı olduğumu, islami açıdan doğru olmadığını söyledim . Sarajevo, islamın kalesidir. Başkan, her ne kadar benim önerimi yanlış anladıysa da, daha sonra anıt mı heykel mi konusunda anlaştık ve kendisine, zamanında batının tüm planlarını alt üst eden ancak, bir çok ülke liderlerinin geçmişte de günümüzde de kendisini hala hayranlıkla anan Atatürk'ü sordum:
Atatürk çok zeki ve iyi düşünen, düşündüğünü iyi uygulayan bir devlet adamıdır. O, Mustafa Kemal Paşa'dır benim gözümde ve gönlümde. O'nun yarattığı Türkiye'nin geleceğini çok parlak görüyorum. Ülkeyi çok sağlam temeller üzerine oturttu. Türk halkı, Atatürk'ün yolundan devam edecektir. Buna inanıyorum.Bu sözler üzerine başkanın yakasına Atatürk rozeti taktıktan sonra ayrılıyoruz makamından.
İzmir'e gelen ilk Boşnaklar, Çiğli'ye yerleşiyor. Önce Boşnaklar daha sonra da Boşnaklar Köyü olan bu yerleşim alanında hala Boşnaklı bulunuyor. Ege bölgesinde yaklaşık 1 milyon Boşnak'ın yaşadığı biliniyor.
İlginç bir yapısının bulunduğunu bahsettiğimiz Bosna Hersek'te yeni atanan Dışişleri bakanı Bosnalı bir Musevi, eşi ise Müslüman bir Boşnak.Bu farklı kimlik yapısına sahip olan ülkede, yolumuz Dışişleri Bakanlığı Genel Sekreteri'nin odasına açılıyor.
Cafelerinde, lokantalarında Azeri ve Türk müziğinin Boşnakça versiyonları ile operaların çalındığı, hemen hemen her aileden 30 - 40 kişinin yok edildiği, tam bir Avrupalı gibi düşünen, yaşayan ve uygulayan bu ülkenin Dışişleri Bakanlığı'nın iki numaralı adamı, Genel Sekreter Adnan Hadzikapetanoviç, bizi görünce çok mutlu oluyor. Eşi ise, öğretim üyesi ve Türkiye hayranı. Onurumuza eşi ile birlikte verdiği, Kemal Grebo ve eşinin de katıldığı akşam yemeğini, esprili ve çok hoş sohbetli unutmak mümkün değil elbette. O'nun da tek dileği ve isteği, Türk yatırımcıların Bosna Hersek'e gelmesi ve yatırımlarla istihdam yaratması. Köklü tarih bağları bulunan her iki ülkenin ortak çıkarlar noktasında buluşabileceğini ifade eden Hadzikapetanoviç, kapılarının Türkiye'ye ye her zaman açık olduğunu söylüyor.
Yollar çukur dolu. Ülkenin hemen hemen her yerleşim yerinde bulunan binalar kurşun izleri ile dolu. Bir apartmanın hemen hemen her tarafında savaşın acımasız kara, puslu, isli savaş izleri ile dolu. Parası olan kente dönmüş ve sadece kendi dairesini içten ve dıştan onarmış. Koca binanın her tarafı yıkık görüntülü iken, parası olan kendi bölümünü maviye, kırmızıya veya pembeye boyamış.İsler arasında renkli bir bölüm…
İşte böylesi görüntülerin bulunduğu bu ülkede, sessiz sedasız, reklamdan uzak ama çok önemli işler yapan bir kuruluşa gidiyoruz. Ve ben nihayet Türkçe konuşan biri ile birlikteyim, Türkçe konuşuyorum.
Süleyman Yılmaz.
Bu adı duyduğunuzu tahmin etmiyorum. Gösterişten uzak, insanlık için çalışan Türkiye'nin yetiştirdiği önemli bir genç. ODTÜ mezunu. Heyecanlı, iş bitirici, işini bilen, seven ve takip eden biri.
Peki, kim bu Süleyman Yılmaz?
Süleyman Yılmaz, kısa adı TİKA olan, Türk İşbirliği ve Kalkınma Ajansı'nın Bosna Hersek Direktörü. Hani İzmir'de de kurulan Kalkınma Ajansı gibi fonksiyonu bulunan ajans.
1992 yılında Turgut Özal döneminde, Sovyetlerin dağılmasından sonra kurulan TİKA, Bosna Hersek'te çok önemli yatırımlar gerçekleştiriyor. Bir çok yatırımda, onarımda, yeniden düzenlemede Türkleri ve Türk ulusunun katkılarını görmek mümkün burada. Savaş sonrası, ülkenin her alanda gelişmesi konusunda çalışan ve onay sonrası yatırım yapan TİKA, en son bir hastane için 250 bin Euroluk yatırım gerçekleştirdi.
Halen 18 ülkede faaliyetlerini sürdüren TİKA, Bosna Hersek'te 1996 yılında açıldı. Çok yakın bir tarihte ise, Senagal'de açılacak. Süleyman Yılmaz, ülkede tarım ve hayvancılık, seracılık gibi konularda da çalışmalar yapıyor. Ayrıca en büyük hedefi, Çin Atasözünde belirtildiği gibi, insanlara balık tutmayı öğretecek, yani balıkçılık eğitimi konusunda projesi hazır. Savaş sırasında parçalanan ancak sadece ayakları bulunan ve 1682 yılında inşa edilen Konis köprüsü de TİKA tarafından yeniden yapılıyor. Zenica Üniversitesi'ndeki Türk Dili ve Edebiyatı bölümü TİKA tarafından hayata geçirildi. Bu bölümde görev yapan tüm elemanların ücretlerini de TİKA karşılıyor. Bazı camilerin yer altından ısıtma sistemlerinde de TİKA adı var. Kısacası, en önemlisi ve en anlamlısı, Osmanlı döneminden kalan tarih, TİKA tarafından canlandırılıyor ve onarılıyor. Genç Direktör ve ekip arkadaşlarına, Türkiye'den uzak bu ülkede başarılar diliyoruz.
Yaşadıklarımı, gördüklerimi, duygularımı yüreğimin neresine yerleştireceğim konusunda çok ciddi sorunlar yaşıyorum. Bir yanda Demokrasi ve laikliğin yaşandığı ülkeden gelme, diğer taraftan da yaşanan olaylar karşısında, konuşmalarımızla insanların yaralarını deşme veya deşmeme çelişkisi, beni derin girdaplara sürüklüyor. Yok edilmek istenen bir toplum, tarih ve de insanlar…
Zor, çok zor yazmak ve anlatmak…
Tarihinin yanında, insanların birbiri ile görüşmesini, buluşmasını sağlayan tüm olanakların yok edilmek istenmesi ve edilmesi.
Haberleşmek yok.
Ulaşım yok.
Taksi yok.
Toplu taşım yok.
Bilgisayar yok.
MSN yok.
SMS yok.
Telefon yok.
Televizyon yok.
Radyo yok.
Yok, yok, yok.
İnsan Hakları adına, hiçbir şey yok.
İşte bu yokluk günleri, savaşın hemen sonrasında çok hızlı bir şekilde ortadan kaldırılıyor ve artık insanlar birbirleri ile kavuşuyor, görüşüyor, haberleşiyor.
Savaş sırasında her şeyi ile yok olan,direkleri yer altına adete gömülen, elektrik kabloları kopan, vagonları yanan demir yolları, harekete geçiyor. Yöneticiler, Atatürk'ü örnek alıyor ve ülkeyi demir ağlarla örmeye kaldığı yerden devam ediyorlar. İşte bunun mimarı, Bosna Hersek Demir Yolları Genel Müdürü, Ulaşım Mühendisi Narcis Dzumhur. TCDD Genel Müdürü Süleyman Karaman'ı çok yakından tanıyor. Hani şu hızlı tren olayından sonra ölen insanlar nedeni ile görevinden alınan ancak yeniden görevine iade edilen Süleyman Karaman…
Şu günlerde Ankara'da olan Genel Müdür, TCDD ile ilişkilere girmek istiyor. Türkiye'nin teknik alt yapısını çok iyi buluyor. Bazı konularda Türkiye'ye hizmet vereceğini ifade ediyor. Atatürk hayranı bu bürokratı tanımaktan mutluluk duyuyor ve gezimizi sürdürüyoruz.
Ziyaret sırası T.C.Bosna Hersek Büyükelçisi Bülent Tulun. Knedisi, 1 Eylülde açılacak olan İzmir Fuarına Sarajevo'daki firmaların katılması konusunda çalışacağını belirtiyor. Türkiye Cumhuriyeti tarafından düzenlenen Türkevi'ni de ziyeret ediyoruz yönetici Nermin Ljusta'dan Türkevi hakkında bilgiler alıp ortamı da görüntülüyoruz.
Adil Zulfikarpasic tarafından kurulan Boşnak Enstitüsü, başlı başına bir yazı dizisi. Muhteşem bir bina ve içerik. Kendisini Bosna'ya, Boşnak kültürüne adamış olan Adil bey ile ne yazık ki tanışamadım ama, gerçekleştirdiği çalışmalar, enstitünün direktörü Amina Rizvanbegoviç Dzuviç tarafından anlatılmasını hayranlıkla dinledim. Burada, Bosna tarihi, kültürü yatıyor. Ben de, ziyaretçi defterine birkaç satır yazmaktan mutlu oldum. Kısacası, tarihine, kültürüne sahip çıkıp bunu geleceğe taşıyan Adil beyi yürekten selamlıyorum.
Kültürden bahsederken, Nobel ödüllü bir ilçeden de bahsetmek gerekir. Eski Yugoslav döneminde, 1961 yılında Nobel Barış ödülünü alan yazar bu kentte doğmuş. Yani Travnik'de. Doğduğu evi müze haline getirilen yazar Rodna Kuca Ive Andrica, Drina Köprüsü adlı romanı ile Nobel Edebiyat Ödülü'nü kazanmış. Bir konuşmasında, Nihayet artık kendi topraklarımızda kendi bayrağımız dalgalanıyor diyen Aliye İzzet Begoviç, vasiyeti üzerine savaşta şehit olanlarla ve her biri sadece sevdiklerinin yürekleri yanarak uğurlamasıyla toprağa verilenlerle aynı mezarlıkta yatıyor. Sade anıtı, İstanbul Büyükşehir Belediyesi yapmış. Gün boyu, sağ elini yüreğinin üstünde tutan bir asker nöbet tutuyor. Etrafta birkaç koruma amaçlı askerleri görüyoruz. Bazıları sakallı askerler.
Begoviç'in özgürlük sağladığı bu ülkede, Balçova Belediyesi ile kardeş belediye olan Fojnica'ya doğru ilerliyoruz. Yol boyunca, yanmış, yıkılmış evleri, fabrikaları görüyorsunuz. Başkan Saklan Merdzaniç'in verdiği bilgilere göre, ilçede 16 bin kişi yaşıyor. Her dinden insanlar var. Termal tesisleri, ilçenin en önemli gelir kaynağı. Başkan, ilçenin tüm sorunlarının AB'ye girilmesiyle çözüleceği inancında.
Müslüman Başkan, makamında verdiği bilgilerden sonra bizi, sokaklarında duyduğumuz, bir taraftan ezan diğer taraftan çan seslerinin müthiş bir armonisi içinde Fojnica Katolik Kilisesi'ne götürüyor. Müslüman başkanı ve bizleri kapıda, başrahip Mikro Meydancic karşılıyor. Bu kilise tarih açısından çok önemli bir yer. Çünkü, Fatih Sultan Mehmet'in 28 Mayıs 1463'de o yıllarda görev yapan başrahip Fra Andeo Zvizdovç'e verdiği, günümüz İnsan Hakları Beyannamesinin temelini oluşturan Ahidname'nin orijinali burada korunuyor. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer de, geçtiğimiz yıl Türkiye'ye gelen ancak daha önce yaptığı AB Hıristiyan kulübüdür. Burada Müslümanlara yer yok diyen Papa 2. Benedick'e bu ahidnamenin örneğini vermişti.Başrahip, ahidnameyi özel çantasından özenle çıkartıp gösterdiğinde ve fotoğraf çektirmek üzere elime verdiğinde, orijinal çerçeveli, 544 yıllık tarihi bir belgeyi elimde tutmanın tarif edilemez hazzını ve heyecanını yaşadım, sorumluluğunu hissettim.
Boşnakça konuşan başrahip, kendi ürettiği armut rakısını yudumlarken, kilisede bir kısmı tercüme edilmiş toplam 40 bin adet kitap bulunduğunu, bir çoğunun 200-400 yıl önce yazıldığını söylüyor. 1665 yılında beş dilde yazılmış ama hiçbir sayfasının sararmamış sözlüğü gördüğümüzde çok şaşırıyor ve hayret ediyoruz. Başrahip, 640 yıldır biz burada yaşıyoruz. 510 yıldır da bu kilise burada. Dostluk içinde yaşamak istiyoruz, bu ortamın bozulmasını istemiyoruz diyor ve hala tercümesi yapılmamış 3 bin taneye yakın Osmanlı belgesinin günümüze kazandırılmasını arzu ettiğini ifade ediyor.
Evet, Fatih Sultan Mehmet'in ahidnamesini gittiğiniz her yerde görebiliyorsunuz. Osmanlı, bu toprakları fethettiğinde, papazlar, rahipler buralardan ayrılmak istemiyorlar ama can güvenliklerinin de sağlanmasını istiyorlar. Bu isteklerini Fatih'e söylediklerinde, Fatih Sultan Mehmet de bir ahidname yayınlıyor ve bölgedeki tüm din adamları rahat ve huzur içinde yaşıyorlar. İşte, o tarihi ahidnamede yazılanlar:
"Murat Han'ın oğlu, daim muzaffer Mehmed, hürmete layık yüce sultan'ın emri, imzası ve cihan fatihinin parlayan mührü aşağıdadır :
Ben, Sultan Mehmed Han, bu Ferman-ı Hümayunu'mu haiz Bosnalı Fransiskanların lütfuma sahip olduklarını ve bu emri verdiğimi bütün dünyaya duyuruyorum. Hiç kimsenin bahsi geçenleri veya kiliselerini taciz veya rahatsız etmesine izin verilmeye... Onların Devlet-i Al-i Osmaniye'de sulh içinde ikamet etmelerine izin verile... Devlet-i Aliyem hudutları dahilindeki bütün memleketlerde mevcut manastırlarına herhangi bir korku taşımaksızın geri dönmelerine ve yerleşmelerine izin verile... Ne şehzadem ne vezirlerim veya vazifelilerim, ne de hizmetçilerim veya devletimin vatandaşları onlara hakaret etmeyecek ve onları taciz etmeyecektir. Hiç kimsenin onlara tecavüzüne, hakaret etmesine ve canlarına kastetmesine, mallarına ve mülklerine veya kiliselerinin mal ve mülklerinin tehlikeye atılmasına izin verilmeye... Memleketime hariçten herhangi birini getirmelerine dahi müsaade edilmiştir.
Böylece, bu ferman-ı hümayunu lütufkar şekilde yayınladım ve işbu büyük yemini ettim: Dünya ve ahiretin Yaradanı, bütün canlıların rızıklandırıcısı adına, yedi Mushaf ve Muhbir-i Sadık (Hz. Peygamber s.a.v ) ve koyduğum kılıç adına, onlar hakimiyetime itaatkar ve sadık kaldıkları sürece, hiç kimse yazılanın aksine hareket etmeyecektir."Bir yılan bin gerçeği yok edebilir diye bir söz vardır. Evet, bir değil binlerce yılan, milyonlarca gerçeği, tarihi yok etmeye çalıştı bu savaşta. Her ne kadar tam amaçlarına ulaşamadılarsa da, bıraktığı derin izler, kolay kolay unutulacak gibi değil. İşte, içlerinde Osmanlı ordusunun da yer aldığı ve yıllar içinde dört ordunun geçtiği Kakanj'dayız. Bosna Hersek'in en eski camisi burada bulunuyor. Fatih Sultan Mehmet yaptırmış. Belediye sınırları içinde, Bosna Hersek Krallığının başkenti olan Kraljeva Sutjeska kenti de bulunuyor. Belediye Başkanı Mensurom Jasarspahiç, ilçede her dinden insanları yaşadığını ve hepsinin de eşit haklara sahip olduğunu ifade ediyor.
Resmi görüşmelerimize devam ediyoruz aralıksız olarak. Çok sayıda yazılı ve görsel medya şirketlerinin bulunduğu bu ülkede, ilçeden ilçeye giderken, ovalarda, dağlarda küçük küçük evler gözümüze çarpıyor. Her biri kartpostal güzelliğinde. Evlerin önündeki odunlar, çok ilginç, dairesel bir biçimde toplanmış. Evlerin camlarında, korunmaya yönelik hiçbir şekilde önlem alınmamış. Bu güzellikleri izleye izleye, belediye tarafından koruma altına alınması için UNESCO'ya başvuruda bulunan, göllerinde kano yarışmalarının yapıldığı Jajce'deyiz.
Belediye başkanı Nisvet Hrnjiç, makamında bizi bekliyordu. 35 yaşındaki genç başkan, ilçe hakkında bilgiler verdikten sonra, ilçesinin UNESCO tarafından koruma altına alınacağına çok inandığını ifade ediyor. Turizme çok inanıyor ve bunun için çalışmalar yapıyor. Safranbolu Belediyesi ile kardeş kent olmak istiyor.
Başkan tarafından verilen öğle yemeği sırasında aramıza katılan eski Belediye Başkanı Mithat Karacic'in anlattıkları çok ilginç geldi bize. Anlatıyor:
Savaşın yavaş yavaş başladığını hissediyordum ama, şaşkındık. 1991 yılında bir gün makamıma beş tane üst düzey sırp komutanlar geldi ve benden askere gideceklerin listesini istedi.Vermedim tabi ki. Zaten sıranın bize geleceğini biliyorduk. Sırbistan ayrıldı, Hırvatistan ayrıldı ama her ikisi de savaşarak ayrıldı. Bizde ayrılmak istedik. O nedenle de sıranın bize geleceğini biliyorduk. Sırpların, koruma amaçlı olarak belediyemize getirdiği tüm silahları ben Boşnaklılara dağıttım. Savaş başladı. Bizler de burada çok zor günler geçirdik. Burada da insanlarımız acımasızca öldürüldü. Umarım bir daha böyle vahşetleri yaşamayız.
Masada bulunan bir başka görevlinin, biz savaş sırasında Atatürk'ün savaş taktiklerini uyguladık. Çünkü onun savaşları nasıl ve hangi taktiklerle kazandığını çok iyi biliyorduk sözleri, bizleri çok şaşırtıyor.
Savaş sonrası Bosna Hersek'in siyasi yapısı da çok değişti. Siyasi yapı şöyle oluşuyor Bosna Hersek'te:
1)Bosna Hersek Cumhurbaşkanlığı Konseyi,
2)Bosna Hersek Parlementosu,
Temsilciler Meclisi,
Halklar Meclisi,
3)Bosna Hersek Bakanlar Kurulu
4)Anayasa Mahkemesi.
İşte bu yapı içinde yer alan Meclis Başkanı Mustafa Pamuk'la beraberiz. Kendisi de bize Türk kökenli olduğunu ifade ediyor ve şunları söylüyor:
Eski Yugoslavya sırasında çocuklara tarih hep yanlış ve değişik öğretildi. Türkiye ile ilgili yanlış ve kasıtlı bilgiler verildi bilinçli olarak. Günümüzde ise, artık bu yanlış kanıyı kaldırmak için çalışıyoruz. Ancak ben biliyorum ve inanıyorum ki, Türkiye ile kan bağımız ve kardeşliğimiz hiçbir zaman kopmadı, kopmayacak da. Aksine daha da ilerleyecek. Burada yapılan soykırımda ve sonrasında da gördük ki, Bosna Hersek ile Türkiye arasındaki ilişkiler hiç kopmadı. Bizim tek dostumuz Türkiye ve Türk halkıydı. Savaş sırasında bile Türkiye'nin bizleri ne kadar çok sevdiğini gördük ve yaşadık. Çat kapı yaparak yardımlarını esirgemediler. Çok yardım yapıldı. Bunları unutmuyoruz. Bunları yürekten ifade ediyorum. Sayın Baysak'da bilir ki, Türkiye'de 70 milyon Boşnak yaşıyor. İşte bu bizim bağlarımız. Bundan dolayı Bosna Hersek arasındaki ilişkileri en yüksek yerlere taşımalıyız. Yeni nesillerimiz Türkiye'yi artık çok iyi biliyor ve kardeş görüyor. Gelecekte de daha iyi ilişkiler kuracaklardır. Bazı insanları eski rejim yetiştirdiği için, yeni nesile de tarihimizi öğretiyoruz. Öğretmemiz de gerekir.
Türk kökenli olduğunu özellikle bir kez daha yineleyen Meclis Başkanı Pamuk, Ankara'ya gittiğinde Anıtkabir'i ziyaret ettiğini, özellikle müzeye hayran kaldığını ifade ediyor ve çok önemli bir lider. Türkiye'ye Cumhuriyet'i getirdi. Benim gibi tüm dünya da ona hayrandır. Yaptıkları unutulmaz diyor ve devam ediyor konuşmasına:
Bosna Hersek'ta soykırım, sadece Srebzenica'da yaşanmadı. Bosna Hersek tarihinde dokuz tane daha soykırım yaşandı. Bunlar 1942-44 yılları arasında oldu. Srepzenica'dan önce binlerce Boşnak katledildi bu ülkede. Onlar da bu cesetleri mağaralara koyuyorlardı, saklıyorlardı. Günde en az 200 kişiyi öldürüp mağaralara koyuyorlardı. Hala o mağaralar bulunuyor. Bunların hepsi, Tito döneminde oldu. Bunlar tarih kitaplarında yazılmadı, yer almadı. Tarih yazılsın istemiyorlar. Artık bunların yakalanıp, ortaya çıkartılıp yargılanması gerekir. 1992'de Sarajevo'da günde 80 -100 cenaze kaldırılırdı. O zamanlar ben belediye başkanıydım. Yakından biliyor ve anımsıyorum. Çok büyük katliamlar oldu. Bizim şehitlerimizi maalesef kimse hatırlamıyor. Kısacası katliam, soykırım sadece Srebzenica'da olmadı. Bosna Hersek'in her tarafında yaşandı.
Bana, Orhan Pamuk hakkındaki düşüncelerimi soran başkana gerekli yanıtı verdikten sonra aynı soruyu ben kendisine yönelttiğimde verdiği, Onun yaptığını doğru bulmuyorum. Keşke savaşlar hakkında bir şeyler söyleseydi. Söylediklerini uygun bulmadım. Ama iyi bir yazar şeklindeki yanıtı ile, bu konuda kendisi ile örtüştüğümüzü görüyorum. Kendisine, Atatürk'e olan hayranlığı ve saygısı nedeni ile Atatürk rozeti armağan ediyor ve yakasına takıyorum.
Bosna Hersek'de her şey; katliam, yağma, soykırım, 6 Nisan 1992 de, bir miting sırasında, 24 yaşındaki Suada Dilber Oviç adında, 24 yaşındaki gencecik bir kızın, Sırp nişancılar tarafından vurulması ile başlıyor ve ne yazık ki acımasızca devam ediyor. Ülkenin her yanında insanlar en kaba tabiri ile tavuk gibi kesiliyor, kurşunlanıyor, işkenceye uğruyor.
İşte yaşanan bu vahşet dolu günleri, haftaları, ayları ve yılları izlemek, Türkiye'ye ve gazetesine bilgiler göndermek üzere Zaman Gazetesi tarafından 1994 yılında bu ülkeye gönderilen Aydın'ın Karpuzlu Tekeler köyünden Hüseyin Orman'ın yaşamı ve tespitleri bir hayli ilginç.
Buraya gelince Türk ordusunun değerini, önemini ve kıymetini çok iyi anladım diyerek sözlerine başlayan Hüseyin Orman, eğer burada düzenli bir ordu olsaydı Sırplar cesaret edemezdi. Bu kadar insan ölmezdi. Katliam olmazdı diyor ve devam ediyor:12 yıldır burada yaşıyorum. Artık gazetecilik bitmiş. Burada dönercilik yapıyorum. Biri 4 (Sümeyra) diğeri 7 (Semra) yaşında iki kızım var. 1999'da evlendim, 42 yaşındayım. Şu an burada karşılıklı güven yok. İnsanlar rahat değil. Fakat beraber yaşamaya mecburuz. Avrupa'nın burada oynadığı oyunu çok iyi algılamalıyız ve görmeliyiz. Bence Bosna sömürülüyor. Burada Müslüman kesimin eğitim düzeyi çok yüksektir. İşler oldukça bozuk. Para yok, iş yok. Savaşta kendimizi kurtarmaya ve korumaya çalıştık. Korkmadık. İçimden hep Allahım anneme evlat acısı yaşatma dedim. Halen Boşnak olan Mersudina adlı bir bayanla evliyim.
Şu an durumum şöyle: Para yok, iş yok, moral yok ama stres de yok. Bu halimden de çok memnunum. Türkiye'yi özlüyorum. Orası benim vatanım. Kendimi çocuklarıma adadım. O nedenle onların gelişimi için neresi uygunsa oraya giderim. Onlar benim civcivlerim…
Gazetecilikten dönerciliğe…
Savaşın ve gazeteciliğin bir başka gerçek yüzü. Biz kendisini civcivleri ile baş başa bırakarak, yeniden yollara düşüyoruz.
2. Dünya savaşı sırasında Almanlar tarafından bombalanan, Jablanica'daki Neretva Köprüsünü görüntülüyoruz ve Mostar sınırlarına giriyoruz.
Savaş sırasında yıkılan ve TİKA tarafından aynısı yapılacak olan Konis köprüsü inşaatı ve biraz ileride de minaresi yıkılmış olarak duran cami göze çarpıyor. Köprü yapılıyor ama cami onarılmıyor. Nedenini öğrendiğimde şaşırdım. Caminin onarılması istenmiyormuş. Savaş anısına utanç belgesi olarak kalsın diye…
Belediyeye uğruyoruz. Belediye Başkanı Ljuba Besliç, ülkesinin Türkiye ile olan ilişkilerinden çok memnun. Kardeş şehirleri olan Kayseri'yi öve öve bitiremiyor. Biz Türkiye'nin yaptıklarını unutamayız diyen başkan sözlerini şöyle sürdürüyor: Türkiye bizim dost ülkemizdir. Mostar'da bunu çok iyi hissedersiniz. Hem Bosna Hersek'in ve hem de Mostar'ın Türkiye iyi çok iyi ilişkileri vardır. Türkiye, Mostar'da bulunan eski bir köprüyü onarıyor. O nedenle Türkiye'ye çok teşekkür ediyorum. Kardeş şehrimiz olan Kayseri yardımlarını esirgemiyor. Belediye Başkanı, konservatuarımızın yeniden yapılacağı sözünü verdi. Öğrencilerimize müzik aletleri alacaklar. Kısacası, hem Türkiye'nin ve hem de Kayseri'nin yaptıklarını unutmayacağız.
Başkanın bu iyi dileklerinden sonra yanından ayrılıyor ve savaş sırasında Hırvatlar tarafından el konulduğu için Mostar'da eğitime devam etmek zorunda kalan Szemal Bijidiç Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Fuad Çataviç'e uğruyoruz. 12 bin öğrencisi ve sekiz fakültesi bulunan üniversite, daha önce kışla olarak kullanılan binada eğitimini sürdürüyor. Binanın dışında, savaşın bıraktığı izleri görmek mümkün. Rektör, İstanbul Milletvekili Hüseyin Kansu ile Deniz Feneri Derneği'nin yardım ve katkılarının bulunduğunu ifade ediyor. Üniversite 450 yıllık bir üniversite. Türkiye'deki YÖK yasasına benzer bir yasalarının olmadığını ifade eden rektör, sözlerini şöyle sürdürüyor:
Bu durum bizim için çok büyük bir sıkıntı. Eski Yugoslav yasalarına göre çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Yeni yasaya ihtiyacımız var. Bu konuda bazı çalışmalar yapılıyor. Türkiye'den Akadeniz Üniversitesi ile çok yakın ilişkilerimiz var. Şu anda bile bazı görevliler üniversitemizde ve çalışmalarını sürdürüyorlar. Onlarla öğrenci ve eğitimci değişikliği yapacağız. Onlar bize oktora ve yüksek lisans konularında yardımcı oluyor. En büyük amacımız, Türkiye'deki diğer üniversitelerle de ilişki kurmak. Türkiye'den buraya öğrenci gelmesini istiyoruz. Çünki olanaklarımız var, buna uygunuz. Türk öğrenciler burada tüm fakültelerimizde okuyabilirler. Ayrıca onlar için Türkçe eğitim de verebiliriz Boşnakça da öğretebiliriz.
Savaş sırsında önce üniversiteleri sonra da bilimi yok etmek istediler. Bir üniversiteyi yok etmek, en büyük insanlık ayıbıdır. Biz inatla bu üniversiteyi yaşatacağız, tüm zorluklara rağmen. Biz savaş sırasında bile eğitimimizi sürdürdük. Geceleri yaptık eğitimi. Bombalar altında. Hocalarımız, inanın bir öğün yemek karşılığı sürdürdüler eğitimi.Maaş yoktu. Büyük özveride bulundular. İşte tüm bu koşulları yaşamış olan üniversitemizi ve bilimi yaşatmak zorundayız… Her türlü olumsuz koşullara rağmen, bilime bu kadar inanan ve yüreği bilim ve eğitim için çarpan rektörü ne kadar kutlasak azdır.
Bosna'dan ayrılmadan önce, Sarajevo Merkez ilçe Belediye Başkanı Beçireviç Dzevad'ın konuğu oluyoruz. Yanımızda, bu belediyeyi kardeş belediye yapmak için çabalayan Ekonomi Odası Başkanı Kemal Grebo da var. Başkan, yaptığı çalışmaları gururla anlatıyor. Her şey bilgisayarlarla çözülüyor. Vatandaşa tam güveniyor. ISO 9001 belgeli bir belediye. Başkan, savaş öncesi çok kardeş belediyemiz vardı ama şimdi ne yazık kibir tane bile kardeş beleidyemiz yok diyor ve devam ediyor:Eğer yardımcı olursanız İzmir'in Konak Belediye ile kardeş belediye olmak istiyoruz. Bu ilişki her iki belediyeye yararlar sağlayacaktır. 1 Eylülde İzmir'de olacağız. Eğer o tarihte de protokol imzalarsak çok mutlu oluruz.
Bizler de elçi olduğumuzu bildiriyor ve konuyu Başkan A.Muzaffer Tunçağ'a aktaracağımızı söylüyoruz.
Mostar'dayız ama, hala savaş sırasında bombalanan ve Türk firmaları tarafından yapılarak 2005 yılında büyük bir törenle yeniden açılan Mostar Köprüsü'nü göremedim. Çünkü resmi ziyaretlerimiz devam ediyor.
Bizi bu kez Türkiye'nin Mostar Başkonsolosu Ali Davutoğlu ağırlıyor. Çok samimi ve çok çalışkan biri. Üç yıldır burada ve kendini çok sevdirmiş halka. Mostar Belediye Başkanı bize kendisi için, her ay burada etkinlik yapıyor. Ali bey maşallah Kültür Bakanlığı gibi çalışıyor demişti zaten.
Bize, çay eşliğinde Mostar Böreği ısmarlıyor. Başkonsolos, Türkiye'nin, İzmir'in buraya imza atmasını bekliyor. En azından hasar görmüş bir evi onararak. İçinde bulundukları binayı Türkiye'nin onardığını ve konsolosluk olarak kullanıldığını ifade ediyor.
Yağan yağmur altında, yerlere döşenmiş ilginç taşlarda yürürken sadece ayak seslerinin duyulduğu Mostar Köprüsüne ulaşıyoruz. Etrafta, insanı etkileyen derin bir sessizlik var. Bir çok işyeri kapalı. Açık olanlarda ise, müşteri yok. Ama buna rağmen esnaf sessizce müşteri bekliyor. Yani çığırtkanlık yapmıyor.
Bosna Hersek'in, Osmanlı döneminde yapılan en güzel şehirlerinden olan ve genellikle sanatçıların, yazarların yaşadığı müze şehir Poçitelj'i ve ardından da Buna nehri ile kaynağını ve kaynağın hemen yanında bulunan, yine Osmanlı döneminden kalan bir tekkeyi ziyeret edip Sarajevo'ya geri dönüyoruz.
Ve Srebzenica…
Bu yazı dizisinin son bölümlerini bu kent için ayırdım.
Burası, BM tarafından en güvenlikli yer olarak ilan edilmesine rağmen, savaşın, soykırımın, katliamın en şiddetli bir şekilde yaşandığı kent.
Binlerce insanın katledildiği, Birleşmiş Milletler askerlerinin bile esir alındığı kent.
Sadece altı günde, genç yaşlı, kadın çocuk demeden dokuz bin müslümanın katledildiği kent.
İnsanların, gençlerin, çocukların, bir fabrikaya tıkılarak sonra da bombalandığı kent.
Yapılan anıt mezarlığı geçtiğimiz yıllarda ziyeret eden ABD Eski Başkanı Bill Clinton'un, bu vahşetin bu kadar olduğunu bilseydim daha önce müdahale ederdim dediği kent…
Hala bilinmeyen, bulunamayan toplu mezarlar var. Bu zamana kadar 880 toplu mezar bulunmuş. Bulunan tanınmaz haldeki cesetlerin, DNA testi yapılarak kimlikleri belirleniyor ve ailelerine teslim ediliyor. Kimliği belirlenenler de her yıl 11 temmuzda yapılan anma törenlerinde, toplu olarak anıt mezarlında toprağa veriliyor. Yani her yıl 11 temmuzda acılar tazeleniyor.
Yürekler ağlıyor, göz pınarlarında yaş kalmadığı için…
Belediyedeyiz. Osmanlı döneminden kalma bir bina belediye binası. Pazar günü olmasına rağmen başkan, hemen hemen tüm bürokratları ve bazı işadamlarını da çağırmış toplantıya. Kendilerini bize tanıtabilmek için çok iyi hazırlanmışlar. Kısa bir tanıtım filmi gösteriminin ardından başkan Abdurahman Malkiç şunları söylüyor:
Beldemiz orta boy bir beldedir. 1992 yılına kadar burada yaklaşık 37 bin insan yaşardı. Şimdi ise bu sayı bu kadar değil. 10 bin cıvarında. Burada endüstri çok gelişmiştir. Alt yapısı çok düzgündür. Metal ve ağaç işlerinde çok iyiyiz. Şu anda büyük firmamız ve fabrikalarımız yok. Var olanların hepsi savaşta bombalandı, tahrip edildi. Toplumumuzu geleceğe hazırlamak için çok değişik bazı projelerimiz var. Amacımız yeni fabrikalar kurup geliştirmek ve savaşın izlerini yavaş yavaş silmektir. E çok üretim yapan fabrikalar kurmak istiyoruz. İşadamlarımız da bu projelerimizi destekliyor. Süt ürünleri ile hayvancılık sektörünü canlandırıyoruz. Bildiğiniz gibi savaş sırasında burada bir çok işyeri ve ev tahrip edildi, yıkıldı, yakıldı.Bunları ne yazık ki onaramıyoruz. Bunun için dış yardım alıyoruz. Yabancı yatırımcılarla konuşup ekonomimizi canlandırmak istiyoruz. Şu an burada en büyük yabancı yatırımcı, buz üretimi yapan kuruluştur. Bizler de Türkiye'ye, İzmir'e gelip yatırımcılarla konuşacağız. Yabancı yatırımcılarla burası güzel günler yaşayacak.Buna çok inanıyorum. Buradaki dramatik yapıyı değiştirmeliyiz. İşsizliği önlemeliyiz.
Başkan bunları anlatırken umutla ama hüzünle anlatıyor. Buraları değiştirmek iddiasında. Bizi, 28 mayısta başlayıp 10 gün sürecek olan festivale davet ediyor.
Belediyeden ayrılıyoruz. Sokakta çocukların, yanık, yıkık binaların arasında oynadığını görüyoruz. Ne de olsa, her şeye rağmen onlar çocuk…
Yolumuz önce, çeşitli yedek parça üreten bir fabrikaya oradan da, Srebzenica'da katledilenler anısına yapılan anıt mezarlığa uzanıyor.
Fahri Konsolosumuz Kemal Baysak'ın aldığı çiçekleri, mezarlık girişindeki anıta bırakıyoruz.
Soğuk, sessiz, durgun, yorgun bir hava var etrafta. Binlerce mezar. Hepsi aynı tip yapımlı. Mezar başlarında yeşil tahta bulunanlar, DNA testi sonucu kimliği belirlenenler. Bazılarını incelediğimde; belki de evlilik hazırlığında olan; yavuklusuna, yüreğinde taşıdığı derin aşk nedeniyle başkasına bakmayacağına söz vermiş; savaş öncesi kimse görmesin diye gizli gizli bir yerlerde, belki de Mostar'da veya Inat Kuça'da buluşmuş; onunla hayaller kurmuş, hatta çocuklarının adını bile koymuş; sevdalısına kavuşma uğruna yemin etmiş ama ulaşamamış, sevdası, hayalleri, geleceği bir kaç kurşunla sona ermiş 19-20 yaşlarındaki gençlerin mezarlarını görüyorum.
Mezarlıkta bulunan anaların, babaların, insanların yürekleri parçalı, yürekleri ağlıyor hala.
Ağır bir yürek taşıdıkları, yüzlerindeki kırışıklıklardan belli oluyor.
Unutmamışlar.
Unutamamışlar.
Nasıl unutsunlar ki?
Unutmak, 'onlara haksızlık' olur demişler.
Kocasının, eşinin, kardeşlerinin, oğlunun, yakınlarının bulunduğu mezarlıkta, mezar taşına sarılıp içten içten inliyor,susuyor insanlar.
Her biri toprağa verilirken, yanlarında sadece sevdikleri vardı. Komşu yoktu, görevli yoktu. Çünkü komşusu da, görevli de kendi yakınlarının cenazesini kaldırıyordu.
6 nisan 1992'den 1995 yılının sonuna kadar 1300 gün, Sırplar tarafından kuşatılan ülkede insanlar, ilaç, su, yemek, ekmek bulamadılar.
Savaş, kendi içinde zenginleri de yarattı elbette. Bir kilo bir paket un, 20-25 KM'ye satıldı gizli gizli. İnsanlar un aldıklarını zannettiler ama içinden alçı tozu çıktı. Savaş yetmiyormuş gibi, o acılı insanlar ne yazık ki bunları da yaşadılar Bosna'da.
Mezarlıktan ayrılırken, sanki kendi yakınlarımdan ayrılıyormuşum duygusu ve hüznüne kapılıyor, ziyaretçi defterine de yazdığım gibi, yüreğimin bir bölümünü burada bırakıyorum.
Kendi adıma belirtiyorum ki; elbette turizm yapılacak, bu ülkeye turist gelecek ama, bu ülkeye sadece gezmek eğlenmek amacıyla gitmeyi, ülkesini, özgürlüğü, bağımsızlığı savunma adına şehit olanlara haksızlık olarak görüyorum.
Bir başka deyişle, sadece eğlenmek ve gezmek amacıyla bu ülkeye gidecekseniz eğer, bu ülkenin yaşadığı acılara saygı gösteriniz.
Çünkü, acılı yürekleri anlamanız için aynı acıyı çekmeniz gerekmez.
Sadece anlayın…
Anlamaya çalışın…
--
Blog Adresim
http://sivilinisiyatif.blogspot.com
-------------------------------------------------------------------------
İster Mermi Kullansın, İster Oy Pusulası,
İnsan iyi nişan almalı, kuklayı değil kuklacıyı vurmalı...
-------------------------------------------------------------------------
MALCOLM X'İN AZİZ HATIRASINA (Son Günleri/Suikast):
http://www.youtube.com/watch?v=Vf8_oZf7nRo#GU5U2spHI_4
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Bu grubun hiç bir siyasi oluşum ,parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır... Taraf olunması gerekiyor isede "MÜSLÜMAN ANADOLU İNSANININ " tarafında yer alan HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR..
Sayfalarımızda yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.
"ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ" grubu.
Bu gruba posta göndermek için , mail atın : anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.