Kışladaki mahrumiyet
Menderes'in güzel konuşması, cümleler arasına serpiştirdiği zengin sayılan kelime dizileri, son derece zarif edası ve terbiyeli davranışları yanında, devlet adamlarında az görülen alçakgönüllü bir görünümü vardı.
Böylesine bir görüntü içinde Menderes, çevresine ve bizlere olumlu bir etki yapma avantajına sahipti. Ancak, önemli olan; görüntüdeki zarafet ve hoşgörü ile söz söylemedeki usta sanatın, doğru karar ve uygulamalarla bağdaşmasıydı. Londra'dan milli bir kahraman havası içindeki dönüşünde, bu kahramanlığı alkışlayanlar arasında biz ve bizim gibi inanmayan pek çoklarının bulunduğundan, haberi olmadı bile.
Uçaktan inerek arabasına yerleşen İnönü, büyük bir karşılayıcı kitlesinin gösterisi ile yola koyulmuştu. Havaalanına akan, CHP amblemli karşılayıcıların bazıları arandığında silahları bulunduğu saptanmıştı. Anlaşılan, bazı haber kaynaklarının değerlendirmesini yapan CHP'liler Paşa'nın gelişi dolayısı ile hükümetin bazı olayların tertipçisi olduğuna inanmışlardı. Daha önceki deneylerinden, polise güvenleri kalmamıştı. Paşa'yı koruma görevini kendileri üstlenmişler ve liderlerini sağlıkla şehre getirmenin hazırlığını yapmışlardı. Herhangi bir olay yaratmamak ve haklı olarak yitirdikleri güveni, Türk ordusu adına zedelememek için bu kontrollerde silahları görmezlikten geldik.
Hiçbir direniş göstermeyen, askeri barikatlarımızdan geçerek konvoyu durduran kalabalık, İsmet Paşa'yı görmek ve onun birkaç kelime söylemesini istiyordu. Bu insan selinden koro halinde yükselen ''İsmet Paşa, çok yaşa'' sesleri dalga dalga etrafa yayılıyordu. İsmet Paşa da 1950'de kınanan Milli Şef'ti. O sıfatın, 2. Dünya Savaşı uygulamalarının kefaretini ödeyerek iktidarı kaybetmişti.
Davutpaşa'da toplanmamız zaman almıştı. Tugayın diğer birlikleri de alarm halinde idi. İsmet Paşa'nın İstanbul'a gelişi nedeni ile alınan önlemlerin olağanüstü oluşu, halkta olduğu kadar Silahlı Kuvvetler'de de belirgin bir heyecan yaratmıştı. Tugay komutanı heyecan ile birliğimin yanına geldi. ''Topkapı'da kanlı olayların olduğu bildirildi. İlk kademe olarak, birliğiniz ile müdahale amacı ile hareket ediniz. Silah kullanmamaya dikkat edin. Serinkanlı olmanız hem birliğinizin, hem de ülkenin yararınadır.'' dedi. Hareket halinde iken araçlarımızın etrafına yaklaşan halktan, ''İsmet Paşa'nın öldürüldüğü'' yolunda duyulan söylentiler yoğunlaşmaya başlamıştı. Bu yaygın söylenti askerin heyecanını doruğa ulaştırmıştı.
General Elektrik ampul fabrikasının önünde, yol dönemecinden sonra Topkapı'nın Millet Caddesi olarak adlandırılan yeni giriş yeri ve eski Topkapı girişi civarları insan yığınları ile dopdolu idi.
Bu insan topluluğunun karşılıklı gruplaştığı ve kıyasıya sopalar ve taşlarla vuruştuğu görülüyordu. Gruplar arasında çeşitli motorlu araçlar sıkışıp kalmış görünümündeydi.
Dövüşmekte olan kalabalığa yaklaştıkça işin ciddiyeti ve önemi kolayca kavranabiliyordu. Kaçışan halk yığınlarının ardında koca meydanda yüzlerce taş ve sopa kalmıştı. Belli bir örgütün organizasyonu olmadan, böylesine yığınları taşlı ve sopalı olarak toplama imkanı yoktu. Bu da iktidarda olan DP'nin sık sık başvurduğu yöntemlerden bir yenisinin daha, muhalefeti ürkütmek için sahnelediği bir oyun yargısını yaratıyordu.
Genç subaylar kuşku altında
1960 yılının Ramazan ayında yoğun siyasal olaylar birbirini izlerken bir gün Celal Bayar, Davutpaşa Kışlası'na çıkageldi.
Bu gelişten bir gün önce, Tugay Komutanı Tuğgeneral Refik Tulga kıta komutanlarını odasında topladı. Cumhurbaşkanı'nın ertesi günü biz askerler ile iftar edeceğini bildirdi. Bunun için gerekli talimatları, yemek hazırlıkları konusunda levazım müdürlüğüne verdiğini bildirerek, bize de askeri merasim hazırlıklarının tamamlanmasını emretti. Bunun yanında verilen ikinci emir, askeri açıdan çok ilginçti. Emir ''cephane yüklü tankların boşaltılması ve küçük çaplı silahlara ait cephanelerin kilit altına alınması'' sonucunu da rapor halinde bildirilmesini içeriyordu. Odada bulunanlardan Tank Tabur Komutanı Binbaşı Orhan Erkanlı, ben ve diğer arkadaşlarım şaşkınlığımızı gizleyemez olmuştuk. Demek düzenlenen askeri tören gereğince, topları birbirine çevrili karşılıklı iki sıra halindeki tanklar arasından geçmesi gerekli Cumhurbaşkanı'nın güvenliği, ordunun denetlenmesi sırasında bile güvencede sayılmıyordu.
Ertesi günü denetime hazır olan Tugay'da Celal Bayar ile karşılaştık. İftar vaktine yakın gelen Bayar, cephane dolu tankların arasından geçerek Piyade Yüzbaşı Ferruh Güven komutasındaki merasim bölüğünün önüne geldi. Cumhurbaşkanı askere ''Merhaba'' dedikten sonra yanında bulunan Genelkurmay Başkanı Orgeneral Rüştü Erdelhun, sinirli biçimde Yüzbaşı Güven'in yanına gelerek, esas duruşta olan sol yumruğunu bir saldırı havası içinde tutup kaldırdı ve avucuna baktı. Güven, ise aynı sinirli hava içinde sol eli ile havada bir yarım daire çizerek öfkeli bir biçimde elini tekrar yerine getirdi.
Diş fırçalayacak su yoktu
Bu davranışın, yüzbaşının elinde herhangi bir şey var mı, kuşkusu ile yapılan denetim olduğunu anlamakta gecikmedik. Aslında, o günlerde esas durum biçiminde, sol el, yumruk yapılarak yanda tutuluyordu. Yaşadığımız o günkü olay dizisi içinde, birlik komutanları olarak biz, Cumhurbaşkanı'nın iftar sofrasına, çağrılara karşın katılmadık.
İstanbul surlarına 4–5 kilometre bir uzaklığı olan kışladaki asker yaşantısı, anlatımı zor da olsa, bence parmak basılması gereken bir noktadır. Kışla, 1. Dünya Savaşı'ndan başlayarak küçük, zorunlu onarımlar ile yetinilmenin acısını çekiyordu. Özellikle, moralimiz bozuk olduğu zaman veya kentteki medeniyet sembolü binalardan dönünce burası, harabeden farksız gelirdi bizlere.
Kışlanın şehir suyu yoktu. Tankerlerle taşınan sular yetmediğinde bir bakıma lüks bir hayat yaşardık. Çünkü bir diş yıkamak için, bir gazoz şişesi açmak gerekirdi.
Asker olarak mali sorunlarımız da bu şartlara büyük bir pay katıyordu. İyi bir lokanta ve gazinoda bir subayın görünmesi garipsenirdi. Bazıları bize ''gazozcu'' adını takmışlardı. Bunun anlamı, ancak gazoz içebileceğimizi simgeliyordu.
Ne olacak memleketin hali?
Eğitim alanlarında birliklerimizi, olduğunca yan yana getiriyor ve ''Ne olacak, nasıl olacak?'' tartışmalarında yoğrulup gidiyorduk. Ekonomik terimler ve anlamlarını harf harf öğrenmeye çalışıyor, bilimselliğinin getireceği artı değerleri kavramaya gayret gösteriyorduk. Yetiştiğimiz tek parti döneminin kuralları içinde CHP ve İnönü'nün, iktidarı eleştirilerini çok dikkat ile analiz etmeye çalışıyorduk. Çift meclis, basın özgürlüğü, üniversite bağımsızlığı, yatırımların bir devlet kurumunca planlanması ve denetiminde gerçekleştirilmesi, seçim kanunu, partiler kanunu ve benzeri halkın yararına, devletin selametine ve uluslararası alanlardaki ilişkilerde gelişmelerin yeni bir statüye bağlanması tekliflerini etkili ve cazip buluyorduk. Tek sorumuz şuydu: ''Madem bu konular önemli ve devletin bekası açısından mühimdi, CHP iktidarda tek parti iken niye gerçekleştirmedi?''
We are in the world as words are in a book. Each generation is like a line, a phrase...
Dünyada, bir kitabın içerisindeki sözcükler gibiyiz. Her nesil bir satır, bir cümle misali…
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Bu grubun hiç bir siyasi oluşum ,parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır...Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR..
Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.
-----------------------------------------------------------------
"ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ" grubu.
Bu gruba posta göndermek için , mail atın : anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.