Bir 27 Mayıs subayının anıları [8]

İlk günden bölünmeHarbiye Başkomiserliği telefonundan vilayeti aradım. Karşıma Ferruh Güven çıktı. ''Az daha postu deldiriyorduk. Odaları ararken, bir polis namluyu göğsüme dayadı. Gerçi askerlerimin onu haklaması işten bile değildi. Ama, adamı ikna ile işi bitirdiğimize memnunum. Şükür namazını bile valinin masasında kıldım.'' dedi. Bu arada İstanbul Radyosu elimize geçmiş ve Muharrem Özdoğan ile Sebahattin Tandaç'ın görevlerinin başarı ile sonuçlandığı anlaşılmıştı. Radyo, Silahlı Kuvvetler Birliği imzalı bildiriyi, halka yayına başlamıştı. Radyonun çaldığı askeri marşlar, açılan pencerelerden sokaklara dökülüyordu. Bir bir uyanan ev halkları pencerelerini bayraklarla süslüyorlardı. Ankara'daki sessizlik İstanbul'da duruma tamamen hakim olmuştuk. Fakat, radyo yayınlarından Ankara'nın sesi çıkmıyordu. Bu düşüncelerle yorgun Harbiye'ye geldim. Harbiye'nin giriş kapısı, binanın merdivenleri, koridorlar velhasıl her taraf yüzlerce subay ile doluydu. Herkes, yakınlık derecesine göre, bir küme içinde yer almıştı. İhtilalin olduğu, bundan sonraki durumun ne olacağı, olayları ve hazırlığı bilmeyenlerce tartışılıyordu. Veya tam zamanı idi. Kotarılmış bir sonuçtan pay kapmak, hoş olurdu. Ahmet Yıldız, Ordu Harekat odasının kapısına iki nöbetçi dikmiş ve içeriye kimseyi aldırmıyordu. Ben bozulmuştum. Yüzbaşı Terzi'nin tepkisi daha da şiddetli oldu. Orhan Erkanlı'yı bulmaya çalışırken, bu gruplara da gözüm takılıyor ve bazı olayların tanığı oluyordum. Eğer Ankara'dan ses çıkmazsa, bizim halimiz ne olacaktı? Akıl satmaya kalkanların, bizi itham etmeyecekleri nereden belli idi? Konu bir yargılamaya dönüşse, kim birlik yürütmüş ise isyancı sayılacak ve hesabı görülecekti. Ben yine Erkanlı'yı aramaya koyuldum. Fahri Özdilek'in (dönemin 1. Ordu Komutanı) aynı yerdeki komutan lojmanında olduğunu öğrendim. Kapısı açık, önünde birçok subayın bulunduğu binaya girdiğimde, Özdilek'in yukarıda olduğu yere yöneldim. İlk duyduğum söz, Fahri Paşa'nın, ''Bana Eskişehir'i bağlayın.'' cümleleri oldu. Daha sonra, bu sözlerin sık sık tekrarlandığını duyuyordum. Tulga Paşa bizlere iltihak etmiş ve ''Paşam, yapılan hareket doğru ve meşrudur. Zaten harekat bitmiş durumdadır.'' diyerek bir kâğıdın imzasında ısrar ediyordu. Orhan Erkanlı da ''biraz sonra İzmir'e hareket edeceklerini'' söyleyerek bu ısrarı tamamlıyordu. Hava ışımıştı ve Ankara Radyosu'ndan bizimkilerin sesi geliyordu. Artık, durum hiçbir kuşkuya yer vermeyecek şekilde açığa çıkmıştı. Erkanlı, İzmir'e gitmek için bana veda ederken, ''Artık, benden hayır yok, Beyoğlu grubu sana emanet.'' dedi. Sabah yediye doğru, Refik Tulga Paşa, İstanbul Vali ve Belediye Reisi olarak vilayet merdivenlerinden açık başla çıkıyordu. Bu arada, sivil idarenin başlarına tam yetkili subaylar görevlendiriliyordu. Örfî İdare Karargâhı göreve devam edecek ve hizmetlerin aksamamasını sağlayacaktı. Sabahleyin Terzi'nin giremediği kurmaylar odasına ben de giremedim. Öğleden sonra, birliklerimizin kışlaya dönmeleri emri Fahri Özdilek imzası ile iletildi. Ben bu emri uygulamadım. Erkanlı bizi ziyaret ederek bazı bilgiler verdi. ''Ben sizi temsilen Ankara'ya gidiyorum'' diyordu. Başını önüne eğmiş ve emniyet telkin etmeye uyan davranışları birleştirerek ve içindeki gerçekleri büyük bir ustalıkla saklamasını becererek sözlerine devam ediyordu: ''Şükran da Harbiye'de bulunacak. Davutpaşa'nın birliklerine emri yalnız o verecek. Ötesindeki emirler geçersizdir. Olayları bu duruma dek hep birlikte getirdik. Bundan sonra olayların siyasî yönü başlamıştır. Biz sizlerin temsilcileriniz olarak devam edeceğiz. Bizim askerî güvencemiz de siz olacaksınız. Karşılıklı dayanışma ile yeni başlayan zorlukları yenebiliriz.'' Söyledikleri benim de aklıma yatkın şeylerdi. Kısa bir süre sonra, istediğimiz emir, birliklere tamim ediliyordu ve 1. Ordu içerisinde yayınlanıyordu. Emrin kapsamı şu idi: Davutpaşa birlikleri iki ana gruba ayrılacak, biri Ferruh Güven'in komutasında İstanbul Vurucu Güç Komutanlığı, diğeri benim komutamda Beyoğlu Vurucu Güç Komutanlığı olacaktı. Görevlerimiz; ihtilalin sonuçlarını, her türlü güvence altında tutmaktı. Her iki vurucu güç de, Harbiye'de özel olarak kurulan Şükran Özkaya'nın karargâhına bağlanıyor, her türlü haberleşme özel telsiz çevrimi ile sağlanıyordu. 27 Mayıs öğleden sonra, ihtilalin heyecan dalgasını üzerinden atan Davutpaşa birlikleri ağır basmıştı. Biz güvenlik açısından da temsilcilerimiz Şükran Özkaya'yı Harbiye giriş–çıkışlarında izlediğimizden, bir ara İstanbul Vurucu Gücü'nü ziyaret ettiği haberini aldık. Biz, İstanbul'daki birlikleri temsil eden, katılacakları belli üyeler ile Ankaralıların oluşturacağı dar kapsamlı askerî bir konsey bekliyorduk. 27 Mayıs' tan önce başlayan ve ihtilal gecesinin ertesi sabahında tekrarlanan kuşkularla tank taburu komutanlığından, Milli Birlik Komitesi üyeliğine atlayan Erkanlı ile arkadaşları arasındaki olumsuzluklar, her geçen gün, evvelki kader birliği arkadaşlarını birbirinden gün geçtikçe uzaklaştırıyordu. CHP nezdindeki girişimleri ise hayretlerimizi artırıyordu. Davutpaşa Kışlası'nın birbirinden pırıl pırıl genç subayları, iki gruba gözle görülür şekilde ayrılmışlardı artık. Bir daha eski dost gözü ile bakmadık, bakamadık birbirimize. Erkanlı nasıl başarmıştı? Biliyorduk, vahim olaylardan kaçındığımız için tavır koymuyorduk. Tarih boyunca aynı idealleri uğruna birbirlerini yok edenlere benzemekten kaçınmaktaydık. Milli Birlik'te çatlak Ordunun genel kadrosundan büyük çoğunluğunun ayrıldığı bir arada Cemal Tural, Orhan Erkanlı ile birlikte İstanbul'a gelerek, ihtilal döneminin sahnesinde yer alıyordu. Tural, kendi kişiliğini ön plana atmanın çeşitli yöntemlerini deneyen bir kişi olarak epeyce hünerli davranmıştır. Artık, güçlüklerimizin sancıları başlamıştı. Bir ihtilalci olmak ve bu damga ile ordu içinde, hele de aynı görevde kalmak imkânsız gibiydi. Şükran Özkaya ile ilişkilerimizde bir değişiklik olmadı. Kışlada yatağı bile yerinde duruyordu. İstanbul'a her gelişinde burada yatardı. Erkanlı ile ise, ilişkilerimiz kesintiye uğramıştı. İstanbul'a geldiğinde artık onu göremez olmuştuk. Aramızdaki mesafe gittikçe artıyordu. Bizim zorlamalarımız engelleme ile sonuçsuz kalıyordu. Biz de önceki ağır tutumumuzu değiştirmiştik. Eylül ayı başlarında, Kurucu Meclis kurulmadan evvel, Özkaya İstanbul'a geldiğinde, Ferruh Güven ile birlikte ziyaretine gittik. Genel durumu ve bilhassa Erkanlı'nın tutumunu sorduk. Özkaya, ''Benimle olan ilişkilerinde bir farklılık yok. Benim dışımda, Milli Birlik Komitesi üyesi bazı arkadaşlarla sık sık toplantıları devam etmektedir.'' dedi. Şefik Soyuyüce, yaptığı bir görüşmede, yeni bir tertiplenmenin hazırlıkları içinde olduklarını ve kendisinin de isterse aralarına katılabileceğini, fikrini öğrenmek istediklerini, bunu duyduğunda, öneriyi soğuk karşılayarak, kabul etmediğini devamla anlattı. Konunun ne olduğunu ısrarla sorduk. Özkaya, ''Şu anda sizi ilgilendiren bir tarafı yok.'' demekle yetinmek istedi. Ben, ısrar ettim. ''Bizi ne zaman ilgilendirecek bu konular?'' deyince, Özkaya anlattı: ''Soyuyüce, Milli Birlik Kometisi'nin bu şekli ile yürümesi mümkün değil. Birliği ile sen, ben, Erkanlı ve bir de Sıtkı Ulay var. Olayın oluşumunu ele alalım ve bir araya gelerek, komite içinde ağırlığımızın hissedileceği hususunda karar alalım. Ben de, tekliflerinin olumsuz yönlerini sıraladım ve teklife iştirak edemem, diye sözümü bitirdim.''



--
We are in the world as words are in a book. Each generation is like a line, a phrase...

Dünyada, bir kitabın içerisindeki sözcükler gibiyiz. Her nesil bir satır, bir cümle misali…
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Bu grubun hiç bir siyasi oluşum ,parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır...Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR..

Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.
-----------------------------------------------------------------
"ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ" grubu.
Bu gruba posta göndermek için , mail atın : anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.