Yıllar önce yaşanan bir olay.Yer : Ankara Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi kantini.
Parkalı bir genç çıkmış masanın birine KAWA adına nutuk çekiyor;fakat konuşmanın içeriği sosyalizmden ziyade Kürtçülük kokuyor.O sırada genç başka bir adam parkasının altından kısa bir makinalı tüfek çıkarıyor,makinalıyı masaya şöyle sertçe vuruyor ve Kawacıya sesleniyor : " İN AŞAĞIYA LAN, ŞİMDİ BİZ DE TÜRKÇÜLÜK MÜ YAPALIM,İN AŞAĞIYA !"
Merak ettiniz değil mi kim bu delikanlı diye : Mahir Çayan.Onlar hiçbir zaman Kürtçülük yapmamışlardı.THKP-C'nin MYK'sına girerek o gençleri politize edip yönlendirenlerin hiç suçları yok muydu acaba?!.İstihbarat adına bu gençleri suç işledikten sonra yakalayıp gereğini yapan güç,acaba bu gençleri kazanmak için birşeyler yapamaz mıydı? 11 Eylül'e kadar akan kardeş kanı 12 Eylül'de birdenbire nasıl kesilmişti acaba?!..Bu gençler kurban olarak mı seçilmişlerdi yoksa?!..Bu yüzden Mahir Kaynak'ı hangi kanalda konuşur görsem,hemen kanal değiştiriyorum.
Birileri gençlik heyecanlarının ve yanlışlarının veballerini canları ile ödediler dünyada;birilerinin vebali ise ahirete kaldı diye düşünüyorum.Sağdan ve soldan bigünah olarak öldürülen bazı gençleri ve o yılları anlatan bir yazıyı aşağıda dikkatlerinize sunuyorum.Bir o gençleri düşünüyorum,bir de PKK'lı canilerin kaç askerimizi şehit ettiklerini düşünüyorum ve acaba kimler daha suçlu demekten kendimi alamıyorum.İşte o yazı :
MİT Deniz Gezmiş'i anlamadı
AKTÜEL Dergisi'nden Ecevit Kılıç'a konuşan Tahsin Gürdal, Türkiye'nin yakın tarihinin gizli kalan ayrıntılarını anlatıyor.
12 EYLÜL DÖNEMİNİN ANKARA EMNİYETİ İKİNCİ ŞUBE MÜDÜRÜ TAHSİN GÜRDAL'DAN ÖNEMLİ AÇIKLAMALAR
"MİT Deniz Gezmiş'i anlamadı, ifadesini kendi yazdı"
12 Eylül Darbesi'ne giden süreçte gerçekleştirilen Bahçelievler, Balgat ve Piyangotepe katliamlarıyla Ankara Cumhuriyet Savcı Yardımcısı Doğan Öz, Doç. Dr. Bedrettin Cömert ve eski Gümrük ve Tekel Bakanı Gün Sazak cinayetlerinde soruşturmaları yürüten dönemin Ankara Emniyeti İkinci Şube Müdürü Tahsin Gürdal'ın açıklamaları sürüyor.
İşte 12 Mart döneminde cezaları infaz edilen Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan ile 12 Eylül'den sonra 18 yaşını doldurmadığı halde cezası infaz edilen Erdal Eren'in idamıyla ilgili gizli kalmış bilgiler…
ECEVİT KILIÇ/ Aktüel Dergisi
Çok sayıda katliam ve siyasi cinayetin işlendiği 1970'li yıllarda Ankara İkinci Şube Müdürü olan Tahsin Gürdal, "Kanlı Yılların Sırları" adlı yazı dizisinin geçen hafta yayımlanan ilk bölümünde silah kaçakçılığı, Balgat ve Bahçelievler katliamları ve bu katliamların failleriyle MHP arasındaki bağlantılar hakkında çarpıcı açıklamalarda bulunmuştu.
Silah kaçakçılığındaki artışın büyük tehlikelerin işareti olduğunu söyleyen Gürdal'ın verdiği bilgiye göre 12 Eylül öncesine göre silah kaçakçılığındaki tek değişiklik, güzergâhta oldu; eskiden Bulgaristan üzerinden Türkiye'ye gelen silahlar bugün Türkiye'ye Irak'tan sokuluyor.
Gürdal, 10 Ağustos 1978'te beş kişinin öldürüldüğü Balgat katliamı davası kapsamında idam edilen Mustafa Pehlivanoğlu'nun suçsuz olduğunu da anlatmış ve şunları söylemişti: "Pehlivanoğlu ısrarla katliamda yer almadığını, ateş etmediğini tekrarlıyordu.
Ateş etmesi için İsa Armağan'ın kendisini zorladığını ve münakaşa ettiklerini, bu sırada arabanın içinde bir el ateş ettiğini söyledi. Sonradan gerçekten arabanın içinde bir kurşun deliği tespit ettik. Yani Pehlivanoğlu doğru söylüyordu, ateş etmemişti. Ama yapılacak bir şey yoktu, mahkeme idam kararı vermişti. Asıl suçlu İsa Armağan ise İran'a kaçtı."
Gürdal, röportajın bu bölümünde ise görevi olmasına karşın neden Deniz Gezmiş'in idamına girmediğini ve bir askeri öldürme suçundan idama mahkum edilen ve suçun işlendiği tarihte 18 yaşından küçük olmasına karşın hakkındaki idam hükmü infaz edilen Erdal Eren'i gözaltına aldığına pişman olduğunu anlattı.
Deniz Gezmiş adam öldürmedi
Deniz Gezmiş, Mahir Çayan gibi solcu öğrenci liderlerinin soruşturma dosyalarında da görev aldınız mı?
- Evet! Ankara Cinayet Masası'na tayin edildim, hareketli dönemin başıydı. Siyasi amaçlı banka soygunları ve ideolojik kavgalar yeni başlamıştı. 1970 yılından itibaren Cinayet Masası'nın alanına siyasi konular da girdi. Çünkü Deniz Gezmiş, Yusuf İnan, Hüseyin İnan, Ertuğrul Kürkçü, Mahir Çayan ve Yusuf Küpeli'nin siyasi eylemleri vardı.
İlk karşılaştığımız siyasi olaylardan biri Ertuğrul Kürkçü'nün yedi, sekiz arkadaşıyla Cemal Gürsel Meydanı'nda bulunan bir panoyu kırmaları iddiasıyla şubeye getirilmesiydi.
Gençlerin ifadesini almak bana düşmüştü. Ancak siyasi içerikli konuşmalarından, kullandıkları kelimelerden hiçbir şey anlamıyordum. En basiti FKF (Fikir Kulüpleri Federasyonu) diyorlardı, bunun ne olduğunu bilmiyordum. Hep devrimci kelimeler kullanılıyordu.
Onların ifadesini alıp gönderdikten sonra kendi kendime düşündüm, benim sol içerikli kelimelerin çok geçtiği kitapları okumam gerekiyordu. Felsefenin Temel İlkeleri'yle başladım, Che Guevara'nın da kitaplarını okudum. Tabii meslektaşlarım tarafından eleştiriliyordum. Ama bu okumalar sağlıklı ifade almam için gerekliydi.
Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının arandığı dönemde neler oldu?
- Bu sırada üst üste banka soygunları oluyordu. Olay yerine gittiğimiz zaman verilen eşkaller hep aynıydı; Yusuf Aslan ve Deniz Gezmiş. Sürekli ihbarlar geliyor: "Deniz Gezmiş ve arkadaşları burada!" İhbarı alınca ekiplere anons ediyoruz ve açık adresi veriyoruz; gidiyoruz olay yerine, bizden 15 dakika önce ayrılmışlar. Nasıl oluyor da bizden önce kaçıyorlardı, kendimize sürekli bu soruyu soruyorduk.
Bunun cevabını Yozgat'ta yakalandıktan sonra Ankara'ya getirilen Yusuf Aslan verdi: "Ben küçük el radyosunu dinleme cihazına çeviriyordum. Sizin telsiz konuşmalarınızı dinliyordum. Adres telsizden geçince hemen ayrılıyorduk." Yusuf'un babası Beşir ağabey de bizde polis memuruydu. Oğlunun durumundan dolayı emekliliğini isteyerek ayrıldı.
Bir televizyon programında bir milletvekili Deniz Gezmiş'in adam öldürdüğünü söyledi. Deniz Gezmiş hiç kimseyi öldürmemiştir. Deniz'in silahlı olayları genellikle banka soygunlarıdır. Bir de yaralama olayı var; TRT'nin önünde Vahap Çınar adlı polis memurunu ayağından yaraladı. Orada da öldürme kastı yoktur. Deniz Gezmiş yakalandığında yine söylediklerini anlayamama sorunu çıktı.
İfadesi alınacak, Deniz Gezmiş emniyetin altıncı katına çıkarıldı. Sorgusuna MİT, Emniyet istihbaratı ve biz katıldık. Deniz anlatmaya başladı ama kullandığı sözcüklerden kimse bir şey anlamıyor.
Anlattıklarını anlayacak kimse çıkmayınca Deniz, bize "Siz benim ifademi zor alacaksınız. En iyisi siz bana bir 'f klavye' daktilo bulun kendim yazarım, siz de altına imza atarsınız" dedi.
Ama Emniyet'te 'f klavye' yoktu. Bunun üzerine Deniz, Yenimahalle'deki bir bankanın şubesinde 'f klavye' bulunduğunu söyledi. Sonra ifadesini aldık ve sevk ettik.
Parkası Amerikalı istihbaratçı çavuşundu
Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'ın idamında bulundunuz mu?
- Benim de girmem gerekiyordu idama ama girmedim. Çünkü içime sindiremedim. Hem de idamı görmek istemiyordum. Benim yerime başka bir arkadaşım girdi. Deniz Gezmiş'in fotoğraflarında sürekli üzerinde bir parka var. O parka 1971 yılında Ankara'da (Balgat'taki) Amerikan üssünde rehin aldıkları istihbaratçı başçavuş James Finley'e ait. Ondan zorla almışlar, Deniz'in deyimiyle kamulaştırılmıştı! Deniz bu parkayla ilgili gasp suçundan ceza almıştı. Bu, yakalandıktan sonra ortaya çıktı, kendisi de daha sonra olayı anlattı.
Bir süre önce idam tartışmaları yaşanırken "Deniz Gezmiş'in ağır olması nedeniyle idamının zor gerçekleştiği" şeklinde açıklamalar yapıldı. Bunlar doğru mu?
- Kesinlikle öyle bir şey yok. Çünkü idamı tüm detaylarıyla dinledim ve biliyorum. Deniz Gezmiş'in idamı için bir süre cellat bulunamadı. Kimse olmak istemiyordu. Söylenen kişilerin hepsi "hayır" yanıtı veriyordu. Sonunda bir miktar para karşılığı Ankara'dan Roman vatandaşlarımızdan birine yaptırıldı. Beni üzen başka bir olay ise Erdal Eren'in asılmasıdır.
Engel olmasaydım, Erdal Eren öldürülecekti!
Erdal Eren'in idamında bulundunuz mu?
- Hayır ama gözaltına alınmasında vardım. 2 Şubat 1980 günü evden çıktım. Korsan eylem anonsu geldi. Hemen olay yerine gittim. Arabadan indiğimde tam cadde üzerinde bir inzibat eri çöp bidonu içerisine doğru silahını doğrultmuştu. O zaman inzibat polise yardımcı oluyordu. Bir baktım, bidonun içinde biri var.
Yanımda yardımcım Azmi Dere vardı. "Ne yapıyorsun, dur" dedik. İnzibat eri "Vuracağım, benim arkadaşım öldürüldü" dedi. Sonunda ikna ettik. Erdal Eren'i şubeye götürdük. Suçüstü mahkemesine çıkarttık ve idama mahkum oldu. Hemen de idam edildi. İdam edileceği hiç aklıma gelmemişti. Amacım askerin elinden kurtarmaktı. Şimdi keşke silahı almasaydım da, inzibat Erdal Eren'i vursaydı ve idam edilmeseydi, diye düşünüyorum (Tahsin Gürdal bu sırada göz yaşlarını tutamıyor).
-
Pişmanlık duyduğunuz başka bir şey oldu mu?
- Jandarma Genel Komutanı Kemalettin Eken'e yönelik suikastta öldürülen Ahmet Niyazi Yıldızhan'ı da keşke serbest bırakmasaydım, diyorum. Yıldızhan 3 Mayıs 1972'de bir olaydan dolayı gözaltına alınmıştı. İfadesini aldım. Hataylı'ydı. Olaylara karışmaması için nasihat ettim.
Savcılığa sevk edilecek bir suç olmadığı için Yıldızhan'ı sabah serbest bıraktık. Öğleden sonra Jandarma Genel Komutanı Kemalettin Eken'e suikast girişimi oldu. Olay yerine gittiğimde bir kişi vurulmuştu ve duvarın dibindeydi. Gazeteyi kaldırıp baktığım zaman Ahmet Niyazi Yıldızhan olduğunu gördüm.
Darbe günü bankalar kapalı kalsın!
12 Eylül'de darbenin planlandığı yer olan Ankara'da kilit görevdeydiniz. Darbe olacağından haberiniz var mıydı?
- Ağustos 1980'de Ünal Erkan Ankara Emniyet Müdürlüğü'ne, Korgeneral Recep Ergun Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı'na, Tuğgeneral Osman Ekinci ise Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı Kurmay Başkanlığı'na atandı. Her iki komutan da bir gece Emniyet Müdürlüğü'nü ziyarete geldi ve tüm teşkilatın nasıl koordine edildiğine dair bilgiler aldı. İhtilalden beş gün önce Kurmay Başkanı Osman Ekinci beni çağırdı.
Bana büyük bir olayda kaç ekip çıkarabileceğimi sordu. 60-65 ekip çıkarabileceğimi söyledim. Ama bunların 25'inin banka ekipleri olduğunu söyleyince "O gün de bankalar kapalı kalsın" dedi. Bu artık harekâtın yapılacağının kanıtıydı.
Harekâttan iki gün önce Kızılay'da Mimarlar Odası'na aşırı soldan silahlı saldırı olmuş, üç kişi öldürülmüştü. Her olayda detaylı bilgi isteyen komutanlar, bu olayda sadece ölenlerin kaç kişi olduklarını sormakla yetindi. Harekât gecesi saat 24.00'te müdürleri çağırdılar, karargâha gidip bir odada toplandık.
Saat 02.30 sıralarında Ankara Sıkıyönetim Komutanı Recep Ergun geldi ve o gece ihtilal yapılacağını, ancak 1960'dakinden farklı olarak polis ve askerin işbirliği içerisinde olacağını söyledi. Aralık 1980'deyse Tunceli Emniyet Müdürlüğü'ne atandım. 1982 yılında tekrar Emniyet Genel Müdürlüğü'ne alınarak, tüm Türkiye'deki kaçakçılığa bakması için oluşturulan ve Mamak'taki 4 No'lu Sıkıyönetim Mahkemesi'ne yardımcı olan kurulda görev aldım.
Kaçakçılık dosyası bulunan tüm zanlılar Mamak'ta toplanarak mahkemelere çıkartılıyordu. Bazı MİT yöneticilerinin içinde bulunduğu bir ekip ise duyumlara dayalı raporlar, şaibeli ihbar mektuplarıyla birçok kişiyi gözaltına aldı. Zaten suçsuz yere gözaltına alınan bu kişiler sonunda beraat etti.
Öcalan son anda kaçtı
Röportaja başlamadan önce o dönemde Abdullah Öcalan'ın elinizden son anda kurtulduğunu söylediniz. Bu olay nasıl gerçekleşti?
- 1978 yılının en hareketli dönemiydi. Cumhuriyet Savcı Yardımcısı Doğan Öz öldürülmüş, Tepecik Belediye otobüsü taranmış, üç kişi yaşamını yitirmişti. Bu sırada Tuzlu Çayır semtinde Mehmet Uzun adlı kişi öldürüldü. Azmettirenin Abdullah Öcalan olduğu ve davadan döndüğü için vurulduğu bilgisi geldi.
Bunun üzerine Abdullah Öcalan'ı yakalamak için operasyonlar yapmaya başladık. Sonunda Keçiören'de bir evde olduğunu tespit ettik. Eve operasyon düzenledik ama Öcalan yoktu. Evden yarım saat önce ayrılmıştı. Eşi Kesire Yıldırım'ı gözaltına aldık. Kesire Yıldırım daha sonra ayrıldı Öcalan'dan ve yurtdışına kaçtı.
"MİT Deniz Gezmiş'i anlamadı, ifadesini kendi yazdı"
12 Eylül Darbesi'ne giden süreçte gerçekleştirilen Bahçelievler, Balgat ve Piyangotepe katliamlarıyla Ankara Cumhuriyet Savcı Yardımcısı Doğan Öz, Doç. Dr. Bedrettin Cömert ve eski Gümrük ve Tekel Bakanı Gün Sazak cinayetlerinde soruşturmaları yürüten dönemin Ankara Emniyeti İkinci Şube Müdürü Tahsin Gürdal'ın açıklamaları sürüyor.
İşte 12 Mart döneminde cezaları infaz edilen Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan ile 12 Eylül'den sonra 18 yaşını doldurmadığı halde cezası infaz edilen Erdal Eren'in idamıyla ilgili gizli kalmış bilgiler…
ECEVİT KILIÇ/ Aktüel Dergisi
Çok sayıda katliam ve siyasi cinayetin işlendiği 1970'li yıllarda Ankara İkinci Şube Müdürü olan Tahsin Gürdal, "Kanlı Yılların Sırları" adlı yazı dizisinin geçen hafta yayımlanan ilk bölümünde silah kaçakçılığı, Balgat ve Bahçelievler katliamları ve bu katliamların failleriyle MHP arasındaki bağlantılar hakkında çarpıcı açıklamalarda bulunmuştu.
Silah kaçakçılığındaki artışın büyük tehlikelerin işareti olduğunu söyleyen Gürdal'ın verdiği bilgiye göre 12 Eylül öncesine göre silah kaçakçılığındaki tek değişiklik, güzergâhta oldu; eskiden Bulgaristan üzerinden Türkiye'ye gelen silahlar bugün Türkiye'ye Irak'tan sokuluyor.
Gürdal, 10 Ağustos 1978'te beş kişinin öldürüldüğü Balgat katliamı davası kapsamında idam edilen Mustafa Pehlivanoğlu'nun suçsuz olduğunu da anlatmış ve şunları söylemişti: "Pehlivanoğlu ısrarla katliamda yer almadığını, ateş etmediğini tekrarlıyordu.
Ateş etmesi için İsa Armağan'ın kendisini zorladığını ve münakaşa ettiklerini, bu sırada arabanın içinde bir el ateş ettiğini söyledi. Sonradan gerçekten arabanın içinde bir kurşun deliği tespit ettik. Yani Pehlivanoğlu doğru söylüyordu, ateş etmemişti. Ama yapılacak bir şey yoktu, mahkeme idam kararı vermişti. Asıl suçlu İsa Armağan ise İran'a kaçtı."
Gürdal, röportajın bu bölümünde ise görevi olmasına karşın neden Deniz Gezmiş'in idamına girmediğini ve bir askeri öldürme suçundan idama mahkum edilen ve suçun işlendiği tarihte 18 yaşından küçük olmasına karşın hakkındaki idam hükmü infaz edilen Erdal Eren'i gözaltına aldığına pişman olduğunu anlattı.
Deniz Gezmiş adam öldürmedi
Deniz Gezmiş, Mahir Çayan gibi solcu öğrenci liderlerinin soruşturma dosyalarında da görev aldınız mı?
- Evet! Ankara Cinayet Masası'na tayin edildim, hareketli dönemin başıydı. Siyasi amaçlı banka soygunları ve ideolojik kavgalar yeni başlamıştı. 1970 yılından itibaren Cinayet Masası'nın alanına siyasi konular da girdi. Çünkü Deniz Gezmiş, Yusuf İnan, Hüseyin İnan, Ertuğrul Kürkçü, Mahir Çayan ve Yusuf Küpeli'nin siyasi eylemleri vardı.
İlk karşılaştığımız siyasi olaylardan biri Ertuğrul Kürkçü'nün yedi, sekiz arkadaşıyla Cemal Gürsel Meydanı'nda bulunan bir panoyu kırmaları iddiasıyla şubeye getirilmesiydi.
Gençlerin ifadesini almak bana düşmüştü. Ancak siyasi içerikli konuşmalarından, kullandıkları kelimelerden hiçbir şey anlamıyordum. En basiti FKF (Fikir Kulüpleri Federasyonu) diyorlardı, bunun ne olduğunu bilmiyordum. Hep devrimci kelimeler kullanılıyordu.
Onların ifadesini alıp gönderdikten sonra kendi kendime düşündüm, benim sol içerikli kelimelerin çok geçtiği kitapları okumam gerekiyordu. Felsefenin Temel İlkeleri'yle başladım, Che Guevara'nın da kitaplarını okudum. Tabii meslektaşlarım tarafından eleştiriliyordum. Ama bu okumalar sağlıklı ifade almam için gerekliydi.
Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının arandığı dönemde neler oldu?
- Bu sırada üst üste banka soygunları oluyordu. Olay yerine gittiğimiz zaman verilen eşkaller hep aynıydı; Yusuf Aslan ve Deniz Gezmiş. Sürekli ihbarlar geliyor: "Deniz Gezmiş ve arkadaşları burada!" İhbarı alınca ekiplere anons ediyoruz ve açık adresi veriyoruz; gidiyoruz olay yerine, bizden 15 dakika önce ayrılmışlar. Nasıl oluyor da bizden önce kaçıyorlardı, kendimize sürekli bu soruyu soruyorduk.
Bunun cevabını Yozgat'ta yakalandıktan sonra Ankara'ya getirilen Yusuf Aslan verdi: "Ben küçük el radyosunu dinleme cihazına çeviriyordum. Sizin telsiz konuşmalarınızı dinliyordum. Adres telsizden geçince hemen ayrılıyorduk." Yusuf'un babası Beşir ağabey de bizde polis memuruydu. Oğlunun durumundan dolayı emekliliğini isteyerek ayrıldı.
Bir televizyon programında bir milletvekili Deniz Gezmiş'in adam öldürdüğünü söyledi. Deniz Gezmiş hiç kimseyi öldürmemiştir. Deniz'in silahlı olayları genellikle banka soygunlarıdır. Bir de yaralama olayı var; TRT'nin önünde Vahap Çınar adlı polis memurunu ayağından yaraladı. Orada da öldürme kastı yoktur. Deniz Gezmiş yakalandığında yine söylediklerini anlayamama sorunu çıktı.
İfadesi alınacak, Deniz Gezmiş emniyetin altıncı katına çıkarıldı. Sorgusuna MİT, Emniyet istihbaratı ve biz katıldık. Deniz anlatmaya başladı ama kullandığı sözcüklerden kimse bir şey anlamıyor.
Anlattıklarını anlayacak kimse çıkmayınca Deniz, bize "Siz benim ifademi zor alacaksınız. En iyisi siz bana bir 'f klavye' daktilo bulun kendim yazarım, siz de altına imza atarsınız" dedi.
Ama Emniyet'te 'f klavye' yoktu. Bunun üzerine Deniz, Yenimahalle'deki bir bankanın şubesinde 'f klavye' bulunduğunu söyledi. Sonra ifadesini aldık ve sevk ettik.
Parkası Amerikalı istihbaratçı çavuşundu
Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'ın idamında bulundunuz mu?
- Benim de girmem gerekiyordu idama ama girmedim. Çünkü içime sindiremedim. Hem de idamı görmek istemiyordum. Benim yerime başka bir arkadaşım girdi. Deniz Gezmiş'in fotoğraflarında sürekli üzerinde bir parka var. O parka 1971 yılında Ankara'da (Balgat'taki) Amerikan üssünde rehin aldıkları istihbaratçı başçavuş James Finley'e ait. Ondan zorla almışlar, Deniz'in deyimiyle kamulaştırılmıştı! Deniz bu parkayla ilgili gasp suçundan ceza almıştı. Bu, yakalandıktan sonra ortaya çıktı, kendisi de daha sonra olayı anlattı.
Bir süre önce idam tartışmaları yaşanırken "Deniz Gezmiş'in ağır olması nedeniyle idamının zor gerçekleştiği" şeklinde açıklamalar yapıldı. Bunlar doğru mu?
- Kesinlikle öyle bir şey yok. Çünkü idamı tüm detaylarıyla dinledim ve biliyorum. Deniz Gezmiş'in idamı için bir süre cellat bulunamadı. Kimse olmak istemiyordu. Söylenen kişilerin hepsi "hayır" yanıtı veriyordu. Sonunda bir miktar para karşılığı Ankara'dan Roman vatandaşlarımızdan birine yaptırıldı. Beni üzen başka bir olay ise Erdal Eren'in asılmasıdır.
Engel olmasaydım, Erdal Eren öldürülecekti!
Erdal Eren'in idamında bulundunuz mu?
- Hayır ama gözaltına alınmasında vardım. 2 Şubat 1980 günü evden çıktım. Korsan eylem anonsu geldi. Hemen olay yerine gittim. Arabadan indiğimde tam cadde üzerinde bir inzibat eri çöp bidonu içerisine doğru silahını doğrultmuştu. O zaman inzibat polise yardımcı oluyordu. Bir baktım, bidonun içinde biri var.
Yanımda yardımcım Azmi Dere vardı. "Ne yapıyorsun, dur" dedik. İnzibat eri "Vuracağım, benim arkadaşım öldürüldü" dedi. Sonunda ikna ettik. Erdal Eren'i şubeye götürdük. Suçüstü mahkemesine çıkarttık ve idama mahkum oldu. Hemen de idam edildi. İdam edileceği hiç aklıma gelmemişti. Amacım askerin elinden kurtarmaktı. Şimdi keşke silahı almasaydım da, inzibat Erdal Eren'i vursaydı ve idam edilmeseydi, diye düşünüyorum (Tahsin Gürdal bu sırada göz yaşlarını tutamıyor).
-
Pişmanlık duyduğunuz başka bir şey oldu mu?
- Jandarma Genel Komutanı Kemalettin Eken'e yönelik suikastta öldürülen Ahmet Niyazi Yıldızhan'ı da keşke serbest bırakmasaydım, diyorum. Yıldızhan 3 Mayıs 1972'de bir olaydan dolayı gözaltına alınmıştı. İfadesini aldım. Hataylı'ydı. Olaylara karışmaması için nasihat ettim.
Savcılığa sevk edilecek bir suç olmadığı için Yıldızhan'ı sabah serbest bıraktık. Öğleden sonra Jandarma Genel Komutanı Kemalettin Eken'e suikast girişimi oldu. Olay yerine gittiğimde bir kişi vurulmuştu ve duvarın dibindeydi. Gazeteyi kaldırıp baktığım zaman Ahmet Niyazi Yıldızhan olduğunu gördüm.
Darbe günü bankalar kapalı kalsın!
12 Eylül'de darbenin planlandığı yer olan Ankara'da kilit görevdeydiniz. Darbe olacağından haberiniz var mıydı?
- Ağustos 1980'de Ünal Erkan Ankara Emniyet Müdürlüğü'ne, Korgeneral Recep Ergun Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı'na, Tuğgeneral Osman Ekinci ise Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı Kurmay Başkanlığı'na atandı. Her iki komutan da bir gece Emniyet Müdürlüğü'nü ziyarete geldi ve tüm teşkilatın nasıl koordine edildiğine dair bilgiler aldı. İhtilalden beş gün önce Kurmay Başkanı Osman Ekinci beni çağırdı.
Bana büyük bir olayda kaç ekip çıkarabileceğimi sordu. 60-65 ekip çıkarabileceğimi söyledim. Ama bunların 25'inin banka ekipleri olduğunu söyleyince "O gün de bankalar kapalı kalsın" dedi. Bu artık harekâtın yapılacağının kanıtıydı.
Harekâttan iki gün önce Kızılay'da Mimarlar Odası'na aşırı soldan silahlı saldırı olmuş, üç kişi öldürülmüştü. Her olayda detaylı bilgi isteyen komutanlar, bu olayda sadece ölenlerin kaç kişi olduklarını sormakla yetindi. Harekât gecesi saat 24.00'te müdürleri çağırdılar, karargâha gidip bir odada toplandık.
Saat 02.30 sıralarında Ankara Sıkıyönetim Komutanı Recep Ergun geldi ve o gece ihtilal yapılacağını, ancak 1960'dakinden farklı olarak polis ve askerin işbirliği içerisinde olacağını söyledi. Aralık 1980'deyse Tunceli Emniyet Müdürlüğü'ne atandım. 1982 yılında tekrar Emniyet Genel Müdürlüğü'ne alınarak, tüm Türkiye'deki kaçakçılığa bakması için oluşturulan ve Mamak'taki 4 No'lu Sıkıyönetim Mahkemesi'ne yardımcı olan kurulda görev aldım.
Kaçakçılık dosyası bulunan tüm zanlılar Mamak'ta toplanarak mahkemelere çıkartılıyordu. Bazı MİT yöneticilerinin içinde bulunduğu bir ekip ise duyumlara dayalı raporlar, şaibeli ihbar mektuplarıyla birçok kişiyi gözaltına aldı. Zaten suçsuz yere gözaltına alınan bu kişiler sonunda beraat etti.
Öcalan son anda kaçtı
Röportaja başlamadan önce o dönemde Abdullah Öcalan'ın elinizden son anda kurtulduğunu söylediniz. Bu olay nasıl gerçekleşti?
- 1978 yılının en hareketli dönemiydi. Cumhuriyet Savcı Yardımcısı Doğan Öz öldürülmüş, Tepecik Belediye otobüsü taranmış, üç kişi yaşamını yitirmişti. Bu sırada Tuzlu Çayır semtinde Mehmet Uzun adlı kişi öldürüldü. Azmettirenin Abdullah Öcalan olduğu ve davadan döndüğü için vurulduğu bilgisi geldi.
Bunun üzerine Abdullah Öcalan'ı yakalamak için operasyonlar yapmaya başladık. Sonunda Keçiören'de bir evde olduğunu tespit ettik. Eve operasyon düzenledik ama Öcalan yoktu. Evden yarım saat önce ayrılmıştı. Eşi Kesire Yıldırım'ı gözaltına aldık. Kesire Yıldırım daha sonra ayrıldı Öcalan'dan ve yurtdışına kaçtı.
Gerçek Gündem'den Alıntıdır...
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Bu grubun hiç bir siyasi oluşum ,parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır...Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR..
Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.
-----------------------------------------------------------------
"ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ" grubu.
Bu gruba posta göndermek için , mail atın : anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.