31 Aralık 2007

Kendi Girdabında Kaybolan Notalar: Fazıl Say

²oo6 - ²oo7 @ Blog & Mail

"Türkiye rüyalarımız kısmen öldü. Tüm bakan eşleri türban takıyor. İslamcılar zaten kazandı. Biz yüzde 30, onlar yüzde 70. Başka yere taşınmayı düşünüyorum. Hemen değil, ama ileride Türkiye'den ayrılmayı düşünüyorum. Biz artık azınlıkta kaldık, dışlanıyoruz. Çankaya'daki davete bile beni çağırmadılar. Böyle giderse, bir kızım var, onu da alır yurtdışına giderim"

Fazıl Say, Paris'te, Almanya'da yayımlanan sol - liberal eğilimli “Süddeutsche Zeitung” gazetesinin sorularını yanıtlarken işte bunları söylüyordu.

Devam ediyor:
'Sanatçı, alnında ışığı ilk hissedendir' özdeyişini, 'Sanatçı, karanlığın tehlikesini ilk hissedendir' anlamında da düşünebiliriz.'Orta Çağ karanlığı, bütün aydınlar gibi beni de kaygılandırıyor. En çok da gelecek kuşaklar için kaygılanıyoruz. Eğer, günün birinde karanlık güçler Cumhuriyetimize ve ulusal değerlere hayat hakkı tanımazsa, onlara teslim olacak değiliz''

Elbette yazımızın muhatabı Fazıl Say değil sadece. Çünkü Fazıl Say’ın düşünceleri kişisel değil. O, bağlı bulunduğu kültür dairesinin bir üyesi olarak ve onlar adına bir temsilci olarak konuşuyor. İşbu halde bizim de söyleyecek birkaç sözümüz var karşı kıyıya.

Fazıl Say bir süre önce Avrupa Birliği’ne bağlı Avrupa Komisyonu tarafından ’2008 Kültürler Arası Diyalog’ çalışmalarında ’Ambassador-Elçi’ unvanıyla görevlendirildi
Evvela temsil ettiği misyon hakkında en ufak fikri olup olmadığını kendisine sormak gerek. Bu sıfatla ne iş görme hevesindedir sanatçı?
Yoksa Say on iki yıldızlı mavi bayrak altında parlak yüzlü Hıristiyan demokratlara klasik müzik ziyafeti vermeyi sonra ülkesine gelip Yunus’tan Mevlana’dan dem vurmayı aydın’lık sanan hizmetkârlardan biri olduğunun farkında değil mi?

Rahmetli Attila İlhan’ın sıkça kullandığı “komprador” kelimesi Fazıl Say ve temsil ettiği zümreye cuk diye oturan bir tanım. Fazıl Say’ın trajedisi Tanzimat’tan beri devam eden zavallılığın ve aşağılık kompleksinin 21. yy uzantısı olarak göze çarpar.
Türkçe yazıp konuşan ancak İngilizce düşünen kaybolmuşların trajedisi.

Fazıl Say ve türevlerinin bu ve buna benzer ifadeleri kabak tadı verme yanında sinir bozucu da olmaya başladı. Geçmişe dair her değeri (bilhassa İslami değerler) yok sayan ve tahrip eden bu zihniyet şimdilerde sosyete ağızlı bir şikâyet ve sade suya tirit bir klasik demokrasi edebiyatı yapmaya başladılar.

Sayın Say, Avrupalı efendilerinin kendisine bahşettiği “diyalog elçisi” sıfatındaki “diyalog” kavramını kendi gibi İngiliz veya Fransız düşünen aydıncıklarla diyalogdan ibaret sanıyor.

Bu genel değerlendirmelere yazımız içinde ara ara yer vereceğiz. Gelelim sanatçının sözlerine.

“Türkiye rüyalarımız kısmen öldü. Tüm bakan eşleri türban takıyor”
Ne anlayalım bu sözden? Hayallerinde eşlerinin başları açık olan bakanların yönetiminde yaşamak isteyen bir Fazıl Say mı? Yoksa rüyasında çeşitli kumaştan renk renk türbanın kendisi üzerine karabasan gibi çullandığını dolaylı yoldan söyleyen Fazıl Say mı?
Yoksa Fazıl Say da türbanfobi mi var?
Cevap gayet açık. Gelişme ve değişmeyi türbanla değerlendiren faşist ve yobaz kafa, Fazıl Say’ın bedeninde ete kemiğe bürünüyor. Kendisinden olmayanı kabul etmemesiyle yobaz; yine kendisinden olmayanı imha etmek isteğiyle faşist.

Devam.
“İslamcılar zaten kazandı.”
Kaçınılmaz.
Devam.

“Biz yüzde 30, onlar yüzde 70”
Elinizden bırakmadığınız ama tadı hakkında hiçbir fikrinizin olmadığı demokrasi elması kimine meyveyi yedirir kimine sapını. Fazıl Say ve saz arkadaşlarındaki bir eksiklikte hoşgörü. Ne bekliyorlardı? Yüzde beş ile bu ülkeyi senelerce namlu gölgelerinde yönettiler. Şimdi ikinci ve mutlak yarı. Bence Say ve saz arkadaşları olanı değil de neden bu hale düştüklerini analiz etsinler.

Devam edelim.
“Biz artık azınlıkta kaldık, dışlanıyoruz”
Lafımı muhatabından, yorumumu okuyucudan esirgemem. Hiç kıvırmaya gerek yok. Fazıl Say’ın bu söylediklerinde yerden göğe hakkı var. Nasıl vücut, fazlalık ve kendinden olmayanı, bünyesine uyuşmayanı dışarı atarsa toplum içinde durum bundan farklı değildir.( Ah ey kendini bilmek!)

Devam,

'Sanatçı, alnında ışığı ilk hissedendir' özdeyişini, 'Sanatçı, karanlığın tehlikesini ilk hissedendir' anlamında da düşünebiliriz.'Orta Çağ karanlığı, bütün aydınlar gibi beni de kaygılandırıyor. En çok da gelecek kuşaklar için kaygılanıyoruz. Eğer, günün birinde karanlık güçler Cumhuriyetimize ve ulusal değerlere hayat hakkı tanımazsa, onlara teslim olacak değiliz''

Karanlık! Karanlık! Karanlık! Tatlısu Frenk solcularında başka terennüm yoktur zaten. Hep aynı nakarat. Bir yok oluşun ve can çekişmenin son ve acı iniltileridir bu “karanlıklar”.
Gelecek nesiller için kaygımız ortak sanatçıyla. Batılı eğitim sistemi ve devşirme bir kültürün yozlaşmış ama batılı bir aile yaşamının meyvelerini topluyoruz.
Uyuşturucu, fuhuş, intihar, buhranlar içinde kimliksiz, mazisiz, irfandan mahrum, ahlaktan nasipsiz.
Sanatçı ve onun gibi düşünen aydıncıkları birazda bu hazin sonun nedenlerini düşünsünler.
Ve en son cümlesinde cesur sanatçı profiliyle tribünlere oynayan Fazıl Say Lozan’da yaşayacak olmanın verdiği korku bilmez nidayla:
“Onlara teslim olacak değiliz'' diyor.
Çok korktuk.

Yukarıda karınca kararınca terminolojiden mümkün olduğu kadar uzak durarak “Modern Dönemi Aydın Trajedisi” klasikleşmiş şikâyet ve endişeleri hakkında bir takım değerlendirmelerde bulunmaya çalıştık.
Toplumun belli kesimlerinden gelen yoğun tepkilere rağmen “Aman bana ne? Nereye giderse gitsin.” yollu bir yaklaşım da yapıcı olmaz. Kanaatindeyim.
Sonuç itibariyle sanatçı kolay yetişmez. Fakat sanatçının da topluma belli konularda saygı duyması gerekir. Bu esasiyle sanatçının değil insanlığın gereğidir.
Köşke çağırılmayışının dayanılmaz acısıyla fitillenen yaylım ateşi Fazıl Say’ın sanatçı kimliğine kocaman bir leke olarak işlenmiştir.

Sonuç itibariyle Nazım Hikmet ya da sürgün Tanzimat sanatçılarının rollerine soyunmak ucuz bir numara. Bu insanların çoğu yasal olarak yut dışına sürgün edilmişlerdir. Vaziyeti anlamadık sanmasınlar.
Bu ülkenin her platformdaki düşüncenin sağlam ve kültürlü müdafaacılarına ihtiyacı var. Terk etmek kolay. Mücadele zor. Hoşgörü? Hepsinden zor.
Dua İle.

Yazar: Serkan Serdar



--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Bu grubun hiç bir siyasi oluşum ,parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır...Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR..

Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.
-----------------------------------------------------------------
"ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ" grubu.
Bu gruba posta göndermek için , mail atın : anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.