ISLAMIYET ACISINDAN REENKARNASYON
Reenkarnasyon, Transmigrasyon, Palinjenezi ve Metampsikoz Insanin nefsi'nin olumden sonra bir baska bedene gecerek yeniden hayata dondugunu iddia eden inanc sistemine reenkarnasyon (ya da Arapca adiyla: tenasuh} denilmektedir. Latince kokenli bu kelimenin etimolojik anlami ise "yeniden ete burunme"dir. Reenkarnasyon kelimesi nefsin bir bedenden bir baska fakat ayni turden bir bedene gecmesi icin kullanilmaktadir. Nefsin bir insan bedenini terk ettikten sonra mesela bir bocek, bir hayvan ya da bir bitki gibi baska bir turun bedeninde yahut da bir cin'in suretinde yeniden hayat bulmasi kastediliyorsa buna transmigrasyon denilmektedir. Ayrica "yeniden dogus" anlaminda palinjenezi'den, ya da "nefsin farkli tavirlari" anlaminda da metampsikoz'dan bahsedilmektedir. Bugun avam, butun bu kavramlar arasindaki nuanslarin farkinda olmadigi icin, hepsini birden reenkarnasyon kelimesiyle ifade etmektedir. Oysa palinjenezi de metampsikoz da reenkarnasyonla ozdes kavramlar degildir; zira bunlar "yeniden dogus"un ve "nefsin farkli tavirlari"nin mutlaka yeni bir bedende vuku bulmasini gerektirmemektedirler. Bu yazida, yalnizca, avamin birbirleriyle esanlamliymislar gibi idrak ettigi reenkarnasyon ve transmigrasyon kavramlarinin Islamiyet acisindan degerlendirilmesi yapilmaktadir. Reenkarnasyon ve transmigrasyon eski Misirlilar'in, Yunanlilar'in, Keltler'in, Hindular'in ve Budistler'in inanc sistemlerinde ve dunya goruslerinde merkezi bir rol oynamistir. Pitagor ve Eflatun gibi filozoflar ve kadim Iskenderiye Felsefe Okulu da bu fikirlere munis bakmislar ve bunu hem salt felsefe ve hem de ahlak acisindan incelemislerdir. Ozellikle Plotinus, gunahlarin kefaretini odemek acisindan, transmigrasyonun adalete uygun oldugunu savunmustur. Kilisenin, bu doktrini Hiristiyanliga aykiri ilan etmesine ragmen Ronesans'in Eflatuncu ve yeni-Eflatuncu filozoflarinin onemli bir bolumunun de reenkarnasyona ve transmigrasyona inandiklarini gormekteyiz. XIX. yuzyilda Avrupa'da ve Amerika'da yayginlasan teozofi ve ispirtizmacilik hareketleri ile bunlarin etrafinda yeseren benzeri tavir ve dusunce okullarinda reenkarnasyon fikri buyuk agirlik kazanmistir. Bu mahfellerde bedenden bedene gecenin ise nefis degil de ruh olduguna inanilmistir. Bu, zaten muglak ve mesnetsiz bir inanc olan reenkarnasyon uzerindeki kavram kargasasinin daha da buyumesine sebep olmustur. Hindu dusunce ve inanc sisteminde her canlinin ideali: "Dunya'nin (yani bu sufli alemin) baglarindan tam anlamiyla kurtulus" demek olan Nirvana'ya ulasmaktir. Nirvana'ya ulasmak mutlak kemal'e erismek demektir. Bir fani, Nirvana'ya erisinceye kadar, oldukten sonra bir baska bedende yeniden hayat bulur. Buna gore her fani bir onceki hayatinda kazandigi sevaplar ya da isledigi gunahlarla orantili olarak, bir mukafat ya da bir cezanin bedeli olmak uzere, ya daha mutekamil bir bedende ya da daha sufli bir bedende yeniden hayata doner. Mesela "parya" kastindan bir kimsenin sevaplarindan dolayi brahman olarak; ya da bir brahmanin gunahlarindan dolayi bir parya veya bir bocek, bir hayvan ya da bir bitki olarak yeniden hayata donecegine inanilir. Semavi Dinler Acisindan Reenkarnasyon Reenkarnasyonun ve transmigrasyonun semavi dinlerde yani Musevilik'de, Hiristiyanlikla ve Islamiyet'de yeri yoktur! Butun bu dinler acisindan reenkarnasyon da transmigrasyon da Allah'in takdir ve tanzim etmis oldugu kevni ve uhrevi duzene uymayan bir sapikliktir. Bu dinlerin seriatlarinda yalnizca Kiyamet gunundeki dirilimden soz edilmektedir. Islamiyet acisindan insan uc nesnenin terkibidir. Bunlar: beden, nefis ve Ruh'dur. Kur'an-i Kerim'in Ahzab suresinin 72. ayetinde Cenab-i Hakk: "... Biz emaneti goklere, arza ve daglara arzettik; onlar O'nu yuklenmekten cekindiler ve O'ndan korktular; O'nu insan yuklendi..." demekte; Hicr suresinin 28. ve 29. ayetlerinde, Secde suresinin 7. ila 9. ayetlerinde ve Sad suresinin de 71. ve 72. ayetlerinde ise Allah, insani balciktan yarattigini, ona Kendi Ruh'undan ufurdugunu ve meleklere de insana derhal secde etmelerini emrettigini soylemektedir. Su halde insandaki Kutsal Emanet Allah'in ona Kendi Ruh'undan ufurmus oldugu Ruh'dur. Insan bu Kutsal Emanet dolayisiyla esrefu-l mahlukat (yani yaratilmislarin en sereflisi) olmustur. Insanda huviyeti bakimindan kemal vardir; cunku insanda hem Ruh, hem nefis ve hem de beden vardir. Oysa meleklerde yalnizca Ruh vardir; cinlerde yalniz nefis vardir; hayvanlarda ve bitkilerde ise hem nefis ve hem de beden vardir. Iste bundan dolayidir ki, Islamiyet acisindan, Dunya denilen bu sufli alemde Ruh'un tasiyicisi ve zaten bu sifatiyla esref-ul mahlukat olan insanin gunahlarindan oturu Ruh'suz bir bocege ya da bir bitkiye donusmesi de, Ruh'u olmayan bir hayvanin (ve ozellikle de "Darwin'in Evrim Teorisi"nde iddia edildigi gibi bir maymunun) ya da bir bitkinin istihale ile tekamul edip dogal bir bicimde yani Allah'in lutfu ve mudahalesi olmadan, Ruh kazanarak bir insan olmasi da muhaldir, mumkun degildir. Ayrica Islamiyet'te insanin Dunya'daki davranislarindan dolayi Hakk'in indinde kazandigi mukafat ya da layik oldugu ceza Buyuk Kiyamet'den sonraya yani Ahiret Gunu'ne birakilmistir. Nefsin ya da Ruh'un ceza ya da mukafat kastiyla olumden sonra bu Dunyada daha sufli ya da daha ulvi bir bedene girerek yeniden hayat bulmasi, bu bakimdan da, islami umdelere aykiridir. Islamiyette olumden sonra donulecek yerin asla tekrar bu Dunya olmadigi Ankebut suresinin: "Her nefis olumu tadar, sonra donup Biz'e gelirler" mealindeki 57. ayetiyle beyan edilmektedir. Su halde olumden sonra donus tekrar Dunyaya degil, Hakk'adir. Ayrica Ibni Mace'nin Sunen'inde Cihad bolumunde zikredilen ve Cabir bin Abdullah'dan rivayet edilen bir hadisde(1) aynen soyle denilmektedir: Abdullah bin Amr bin Haram Uhud savasinda sehid edilince Resulullah bana: "Ey Cabir, Allah'in babana ne dedigini bildireyim mi?" diye sordu. Ben: "Buyur" dedim. Resul-i Ekrem soyle buyurdu: "Allah arada bir perde olmaksizin hicbir kimse ile konusmamistir. Ancak babanla perdesiz ve dogrudan dogruya konustu ve ona: "Ey kulum! Benden iste ki sana vereyim" buyurdu. Baban da: "Ey Rabb'im, beni diriltirsin, ben de ikinci defa Sen'in yolunda sehid edilirim" dedi. Allah da: "Insanlarin dunyaya asla donmeyecekleri hukmu suphesiz onceden tarafimdan verilmistir" buyurdu. Baban da: "Ya Rabbi! Oyle ise bizim durumumuzu geride kalanlara bildir" dedi. Bunun uzerine Allah: "Allah yolunda sehid edilenleri olu saymayin" mealindeki (Al-i Imran suresi 169.) ayeti indirmistir. Bu sebeplerden oturu bir kimsenin hem musluman olmasi ve hem de reenkarnasyonun ve/veya transmigrasyonun bu alemin bir kurali olduguna inanmasi biribirlerini disarliyan iki haldir. Reenkarnasyon ya da transmigrasyonun bu alemin kurali olduguna inanan musluman degildir. Butun bu delillerden oturu, musluman, reenkarnasyonun ve transmigrasyonun Cenab-i Hakk'in bu alem icin takdir ve vaz etmis oldugu sunnete zit olan sapik bir dusunce, gercege uymayan bir vehim oldugunu ikrar ve iman etmek mecburiyetindedir. Gene semavi dinlere gore yalnizca cin taifesi, seriatin kendilerini koruyan emirlerine uymayan mu'minlere musallat olabilmekte ve bazan da bedenlerine nufuz ederek onlara turlu sikintilar verebilmekte, evham ve vesveseler ilham edebilmektedir. Reenkarnasyona inananlarin sozde gecmis hayatlarini hatirlamalari nefislerinin kendilerine oynadigi bir oyun olabildigi gibi cin taifesinin de bir oyunu olabilmektedir. Reenkarnasyona Inanmak Islam'i Reddetmekle Esdegerdir Yalnizca Ankebut suresinin 57. ayeti dahi reenkarnasyon ve/veya transmigrasyon inancinin Islamiyet ile bagdasmadigini gostermege yetmektedir. Bunu te'yid eden hadis ise yukarida sozu edilmis olan ve Cabir bin Abdullah'dan rivayet edilmis olan hadisdir. Su halde, reenkarnasyona inanan bir kimse Kur'an'in bu ayetini ve Islam Peygamberi'nin de ifadesini inkar ediyor dernektir. Kur'an'in tek bir ayetini dahi inkar eden, en azindan: 1) hem o ayetin nuzul mahalli olan ve Emin sifatiyla muzeyyen Peygamber'in sidkiyyetinden, ve 2) hem de Cenab-i Hakk'in vaadinden suphe icindedir, demektir. Ayrica reenkarnasyon ve transmigrasyon fikrinin, mukafat ve cezanin Ahiret'e ait degil de gene bu Dunya'da vuku bulacagina delalet etmesi, Kur'an'in pekcok ayetiyle Cenab-i Hakk'in bir vaadi olarak beyan edilmis olan kiyamet Gunu'nu ve Ruz-i Ceza'yi inkar demektir. Butun bu inkar ve supheler (Amentu'nun: 1. Allah'a, 2. Kitaplarina, 3. Resullerine ve 4. Ahiret Gunune inanci sart kosan umdelerinin reddi anlaminda oldugundan dolayi) bunlara inanan bir kimsenin kesinlikle musluman sayilamayacaginin da kesin delilleridir. * "Cagrisim" dergisinin Mart 1993 tarihli 8. sayisinda, "Kubbealti Akademi Mecmuasi"nin Temmuz 1995 tarihli 24. yil 3. sayisinda ve "Yeni Safak" gazetesinin 27 Ocak 1996 tarihli nushalarinda yayinlanmistir. [1]Ibn Mace: Sunen, Cihad bahsi; (Cemal Ussak: Kutub-i Sitte'den Secme Hadisler, Yeni Asya Yayinlan, s. 517-518; Istanbul, 1995)
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Bu mesajı şu gruba üye olduğunuz için aldınız: Google Grupları "Mucahitsiz Kalan Bir Ümmet Zelil Düşmeye Mahkumdur..!" grubu.
Bu gruba posta göndermek için , mail atın : mucahitler@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: mucahitler-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com.tr/group/mucahitler?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.