Büyük Doğu’da Adalet ve Zulüm

Adalet ve ZulümCemiyet, bir zaman ve mekan içinde sınırlı olduğuna göre, o da muhtelif mekanlarda farklı zamanlar yaşar. Cemiyet de adeta nefes alır, hisseder, reaksiyon gösterir. Canlı bir içtimai organizmadır cemiyet…Bu […] yazımda Adalet ve Zulüm gibi birbirinin tam zıddı iki mefhumun tolumdaki yerine ve şartlarına dokunacağım.Adalet ve Zulüm, zahirde birbirinin anti-tez'i gibi görünür. Hakikatte, mutlak ve değişmez tez, Adalet'in çürütülmesi, dejenere edilmesi, mezara gömülmesinden başka birşey olmayan Zulüm, bir antitez olma derecesinde bile değildir, olamaz!Sağ ufukta Adalet, sol ufukta Zulüm olan bir mekanda, her ikisinin ortasındaki insan karda mı, yoksa zararda mıdır? Adalet'in kıl kadar dışına çıkan insan Zulüm ülkesine adım atmıştır. Adalet, İlahi hakimiyet gibidir. Tecezzi ve taviz kabul etmez.Adalet'ten zulme ve zulümden Adalet'e geçişler menfi ve müsbet tabloların, birbirine benzer oluşların sık tekerrürü ile cemiyetçe benimsenmeye başlar. Bir başka ifade ile anarşi içinde çırpınan ve Adalet ahlakından uzaklaşmış bulunan bir cemiyet, Adalet tevzi eden vakur, adil ciddi, ahlaklı, faziletli, sevimli bir siyasi otorite sayesinde gittikçe düzelmeğe ve bunun örneklerini vermeğe başlar.Taklit psikolojisinin kolaylaştırdığı bu cereyan, insan fıtratının özüne de uygun geldiğinden tolpum, tohumun filizlenmesi, toprağın kabarması, bitki suyunun damarlara yürümesi, dalların yeşermesi, çiçeklerin döllenmesi gibi bir canlılığa yönelir. Adalet, ahlak, fazilet ve iyilik tabloları tekerrür ettikçe cemiyet hissetmeden veya hissederek inkılapların inkılabına kavuşur. Böyle bir içtimai yapının ne kadar canlı, ne derece medeni bir hamleye kavuşabileceği ise, bir izafiyet noktası diye alacağımız, geri, zulüm içinde eriyen cemiyetlere göre kolayca belirecektir. Bunun ters dönmesi içtmai bir faciadır.Adalet'e alışkın bir cemiyet, Adalet ahlakını şekillendiren temellerin sistemli, kasıtlı, devamlı sabote edilmesiyle gittikçe kokmaya başlar. Adalet'e hürmet, kanunlara itimat kalmaz. Kanundan ve adaletten kaçabilen zalimler övüldükçe cemiyet için için kavrulur. Siyasi otoriteden medet umar. Otorite, laubalilik içinde Adalet'i tecelli ettirmekten aciz ise zulüm tabloları tekerrür etmeğe ve cezasız kaldıkça Zulüm azmağa başlar. Artık cemiyet, tırnağına diken batınca bütün vücudu irkilen bir organizma olmaktan çıkmıştır. Egoizma bütün dehşetiyle cemiyeti sarmıştır. Zulüm çilesi, cemiyet üstüne yayılan dağınık ışık huzmeleri gibi değil, odağında yakıcı ışık huzmelerini toplayan ve mazlumu yakan bir mercek şekline girmiştir. Toplum bünyesi, hissiz bir ölü gözü gibi donuk, sağır kulaklar gibi duygusuz, sessiz, felçli bir beden gibi hareketsizdir. Mazlum sayısınca cemiyette için için kaynayan volkanlar vardır. Dualar, mazlumların hitabı gibi zulüm köşelerinde hükümfermandır. Yumruklar en sert balyozları kıracak kadar güçlü…Böyle bir cemiyet iki "hadise"ye gebedir. Ya bu güçlü yumruk zalimin beyninde patlar, mazlumun ahı çıkar; yahut zalimin övülmesi devam ettikçe cemiyet izmihlale koşar, izmihlalin getireceği şerefsizlik ve ıstırap yanında mikyasa gelmiyecek kadar ufak kalan zulüm tablolarının getireceği şey ise hüsrandır.Günümüzde fertlere yöneltilen zulmü cemiyete yöneltilmiş bir tehdit kabul etmedikçe, tek tek dert, işkence ve çilelerin kaynağını dünyayı dize getirecek İSLAM fikriyatı ile kurutmadıkça ferdi ve içtimai adaletten, huzurdan ve saadetten söz açmıyalım!Onu kaybettiğimiz için düştüğümüz halden, onu bulmadıkça kurtulamayız!

Murat Yazgan


[Büyük Doğu, Yıl 1967]--

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.