'Ey Rabbim! Benim halkım bu Kur'an-ı terketti'
Ihsan ELIACIK
Kur'an, peygamberin kıyamet günü ALLAH'a şöyle şikayette bulunacağını söyler: "Peygamber diyecek ki: "Ey Rabbim! Benim halkım bu Kur'an-ı terketti."
(Furkan; 25/30) Ayette geçen "Kur'an-ı mehcur" tabiri terk edilmiş, bir kenara atılmış, bırakılmış, uzaklaşılmış Kur'an demek…
Peygamber Rabbine hangi halkı şikayet edecek dersiniz?
Kim bu Kur'an-ı bir kenara atan halk?
***
Elinize aldığınız herhangi bir mushafın üzerinde "Kur'an-ı azim" veya "Kur'an-ı Kerim" yazar.Bunun anlamı:
Büyük, şanlı, asil Kur'an; içinde insanlığın şerefi ve itibarı olan, kemikleşmiş değer ve ilkeleri bulunan, onları ısrarla vurgulayan, insanlığa sürekli bunları hatırlatan (zikr), temel değerlerinin (hablun min'ennas) savunucusu, vicdanının sesi (basairu li'nnas ) olan Kur'an demek…
Ne asil bir isim…
Demek artık şöyle okuyacağız: Kur'an-ı mehcur…
"Geçip giden varsa İslam'ın şu çiğnenmiş diyarından", viran olmuş yurtların, metruk binaların, ot basmış evlerin örümcek bağlamış duvarlarında asılı duran, artık bir manası kalmamış, bunun için de dönüp bakmaya gerek olmayan, terkedilmiş, bir kenara atılmış, kendi haline bırakılmış Kur'an demek…
Ne hazin bir isim… ***
"Kur'an Mekke'de nazil oldu, Mısır'da okundu, İstanbul'da yazıldı" diye meşhur bir söz var…
Kur'an'ın tarihteki yerinin adeta özetliyor: Nazil oldu… Okundu… Yazıldı… Peki nerede anlaşıldı? Nerede yaşandı? O niye yok?
Manidar değil mi? *** Kendinizi bir yoklayın. En son ne zaman Kur'an-ı okudunuz demiyorum, ne zaman dediğini anlamaya calıştınız? Yani; Kur'an-ı en son ne zaman terk ettiniz? Biliyorum bir çoğumuz için trajik bir soru. Kur'an-ı terk etmek… Ondan umudunu kesmek… Gerek duymamak… Heyecan duymamak… Okuduğu halde terk etmek… Yazdığı halde terk etmek… Konuştuğu halde terk etmek… Saygı duyduğu halde terk etmek… *** Bu kitap bir çoğumuz için artık Kur'an-ı azim değil Kur'an-ı mehcur… Peki, Kuran nasıl terk edilir?
Kimimiz Kur'an-ı "okuyarak" terk ederiz.
Gece gündüz hatim indiririz. Bir ölünün toprağına okuyup geçeriz. Şifa niyetine okur, fal bakar, sağa sola üfürür, şifre arar, güllü yasin hatmeder, teberruken tilavet ederiz. Hafızlık yarışmalarında birincilikler alırız. Davudi seslerimizle salonları inletiriz. Ne dendiğine hiç bakmayız çünkü önemli değildir.
Önemli olan Davudi bir sesin içimizi huzurla doldurmasıdır. İste bu Kur'an-ı mehcur'dur…(terkedilmiş Kurandır)
İnmemiştir hele Kur'an bunu hakkıyla bilin Ne mezarlıkta okumak, ne de fal bakmak için *** Kimimiz "saygı göstererek" terk ederiz. İşlemeli kılıflara koyup duvarlara asarız. Belden aşağıya indirmeyiz. Ayağımızı ona uzatarak yatmayız. "Abdestim yok" vs. diyerek zinhar el sürmeyiz. Saygımızdan peygamberin ismini bile anmayız. Anınca da kırk çeşit salavat getiririz. Öyle saygılıyızdır ki Kur'an-a, saygımızdan ne dediğini anlamayı bile saygısızlık sayarız.
İşte bu Kur'an-ı mehcur'dur… İnmemiştir hele Kur'an bunu hakkıyla bilin Ne duvarlara asılmak, ne el sürülmemek için *** Kimimiz "yazarak" terk ederiz. Kufi'den rika'ya, sulus'ten culus'a hat sanatının nadide örnekleriyle bezenmiş turkuaz ve altın sarısı yazmalara işleriz. Hat ve tezhip sanatının mükemmel örneklerini sergileriz. İnceden inceye yazar, bir noktası için kırk divid harcarız.
İşte bu Kur'an-ı mehcur'dur… İnmemiştir hele Kur'an bunu hakkıyla bilin Ne tezhip, ne sulus, ne hat yazmak için
*** Kimimiz "konuşarak" terk ederiz.
Kuran üzerine bol bol konuşuruz. Nutuklar atar, hutbeler irad ederiz. Konuşmalarımızı en güzel ayetlerle süsleriz. Besmele, hamdele ve salvele ile başlar, "hur-i iyn" dualarıyla bitiririz. Tefsir dersleri yapar,camilerde,mescidlerde vaaz verir, kürsülerde gerdan kıvırmaya bayılırız.
İşte bu Kur'an-ı mehcur'dur…
Inmemiştir hele Kur'an bunu hakkıyla bilin Ne camii, ne nutuk, ne vaaz dini için ***
Kimimiz "kenarında dolanıp durarak" terk ederiz.
Emsile, bina, maksut, avamil, belegat, usul, hadis, fıkıh, kelam vadilerinde dolanır dururuz. 72 ilmi öğrenmek için bina okur döner döner bir daha okuruz. Ömür biter 72 ilim bitmez. Meslek kaygılarından, kariyer hesaplarından ilahi mesajın özünü unutur gideriz. Peygamberin ağzından "Bu kız çocukları hangi suçundan dolayı öldürüldü" ayetini duyar duymaz kılıcını çekip "Bundan böyle kılıcım bu sözün arkasındadır!" diyen sokaktaki adamın sadeliğini, heyecanını, doğrudan muhataplığını hissetmeye kaşınıp durmaktan bir türlü sıra gelmez. Halbuki iş bu kadar sade ve basittir.
Inmemiştir hele Kur'an bunu hakkıyla bilin Ne meslek kaygıları ne kariyer hesapları için *** Kimimiz de "açık arayarak" terk ederiz.
Kuran'da habire açık ararız. Dörde kadar evlenmeyi emrediyormuş, köleliği onaylıyormuş, erkeğe iki, kadına bir hak veriyormuş, kadını aşağılıyormuş, zina edeni taşlayın diyormuş, Muhammed
s.a.v. çocuk yaştaki kızla evlenmiş, hurafeyle doluymuş vs. diyerek terk ederiz. Kuran-ı sönmüş bir yıldız gibi görürüz. Eski çağların kitabı muamelesi yaparız. Çaga ayak uyduramadığını söyleriz. Arap dini olarak görürüz. Bütün bunları gösterebilmek için açık üstüne açık ararız.
İste bu Kur'an-ı mehcur'dur…
Inmemistir hele Kur'an bunu hakkiyla bilin Ne erkegi yuceltmek, ne kadini asagilamak icin Ne Araba paye vermek, ne Acemi hor gormek icin
***
Oysa bu kitap esas itibariyle "yaşayan hayatın" içinde "okunur". Yaşayan hayattan koptuğu an terkedilmiş (mehcur) olur. Çünkü onun oluş ve doğus tabiatında dosdoğru "yaşayan hayatın" icinden gelen (kitabun qayyime) özelliği vardır. Keza hakkında bilgi sahibi olurken bile "metafizik bir gerilim" içinde "korku ve titreme" (huşu ) halinde olmak icap eder. Aksi halde size kendini açmaz.
Zira bu kitap camilerde değil, varoluş sancısı çeken bir öksüzün mağaradan şehre inmesiyle şehrin sokaklarında, evlerinde, çarşılarında, pazarlarında ve de giderek savaş alanlarında doğmuştur. Bu nedenle onu okurken, içinden, "dışarıda gürül gürül akan hayatın" sesini; diri diri toprağa gömülen kız çocuklarının yalvarışlarını, kölelerin zincir seslerini, at kişnemelerini, kılıç şakırtılarını, şehit feryatlarını, gazi çığlıklarını duymuyorsanız onu asla okumuş olamazsınız.
"Metinde geçmeyeni duyabilmek" işte bu bunun için vardır.Çünkü Kuran sadece bir "metin" değildir. Onun meali de metinde görünenin yan tarafına yazılması değildir. Bilakis meal, metinde geçmeyeni duyabilme çabasının adıdır. Zira üzerinde çalıştığınız metin, metinlerden bir metin değildir. Bu metin öyle kolay ortaya çıkmamıştır. Arkasında yirmi üç yıl boyunca esen bir ruh, dalgalanan bir heyecan ve coşkun bir hareket vardır. Bunlardan nasibiniz yoksa Kuran okumak bir kuru emektir…
Peki, nedir Kuran?
Kuran, bilgiden ziyade esasında bir bilinç kaynağıdır. Epistemolojiden ziyade ontolojiye dahildir.Yani; bilgi kaynağı olmaktan ziyade, bilgiye ulaşacak olan insanoğluna hitaptır. İnsanı çevresine tepki vermeye çağırır. Onda "ALLAH şuuru" (takva) uyandırarak hayat yolculuğunda "birlikte yürümeye" davet eder. Bu şuur uyandıktan sonra bilgiye insan kendisi ulaşacaktır.
Bilgi ise bütün varlığa saçılmıştır; tarih, tabiat ve hayat... Bilgi bütünüyle tek bir kişiye veya bölgeye verilmemiştir.İnsana düşen bunları aramak, esaslı bir hakikat arayışına girmek, tarihin, tabiatın ve hayatın neresinde ise bulup ortaya çıkarmak, Çin'de de olsa gidip almaktır.
Kuran sınırlı sayıda bilgi verdiği yerde bile esas itibariyle şuur oluşturmak istemektedir. Kuran'ın yazılı bir metin olarak, tekrarlı, kesintili, vurgulu ve dalgalı akışında bunu görmek mümkündür. Esasında Kuran, deruni dile ve canu gönüle yönelmiş bir hitabettir.
Kuran, insanlığa hiç duyulmamış yepyeni şeyleri getirmez. Bilakis bilindiği halde uygulanmayan, o çok bilenen fakat oralı olunmayan, çeşitli sebeplerle savsaklanan, her insanda fıtraten var olan insanlık vicdanını (basairun li'n-nas) uyandırmak ister (45/20). Uyanan vicdanın hayata yansımasını bekler; iyilik, güzellik, doğruluk, dürüstlük, sevgi, saygı, söz, namus, adalet, erdem, vefa, dostluk, kardeşlik, cömertlik, yiğitlik, mertlik gibi temel insanlık değerleri (hablu'n-nas) üzerinde ısrarla durur (3/112) ve sürekli olarak bunları talep eder. Bunları aynı zamanda ALLAH'ın ipi/yolu/değerleri ( hablullah) olarak vazeder (3/112).
Kuran bize hakikat arayışında yoldaş olmak ister. Yardım eder, aptalca bir yanlışlığa düşmememiz için bizi uyarır. "ALLAH" kavramının peşine düşürerek, her şeyden bağımsızlaşmamızı sağlar. Böylece bizi her tür batıl bağımlılıktan kurtararak özgürleştirir. Bu anlamda Kuran işaret parmağı gibidir. Bilfiil, bizzat ve "hemen şimdi" işaret ettiği yöne gitmemizi ister, işaret parmağının kendisi ile uğraşıp durmamızı değil…
İşte bu da Kur'an-ı Azim'dir… Onu terk eden, kendini terkemiştir. ***
KAYNAK: http://groups.google.com/group/anadoluhaber/web/ey-rabbim-benim-halkm-bu-kuran--terketti?hl=tr
bağlantısını tıklayın veya bağlantı çalışmazsa tarayıcınızın adres
çubuğuna kopyalayın.
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Bu grubun hiç bir siyasi oluşum ,parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır...Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR..
Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.
-----------------------------------------------------------------
"ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ" grubu.
Bu gruba posta göndermek için , mail atın : anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.