15 Ocak 2008

Tercüman Gazetesi yazarından Başörtülüye hakaret

Dokunulmaz kadınlar

13.01.2008

YRD. DOÇ. DR. MELTEM ÜNAL ERZEN

Bu ülkede kadın olmak her zaman zor oldu. Kadın olmanın en kolaylıkla yaşandığı, kadına gerçek değerinin verildiği, kadına verilen haklarla içlerine umut doğan tek dönem belki de Atatürk dönemiydi. Çünkü Atatürk, kadına değer verilmesi gerektiğini her fırsatta, devrimleriyle, yasalarıyla, çevresindeki kadınları modernliğin sembolü olarak örnek teşkil edecek şekilde yönlendirmesiyle, kadına kendini güvende hissettiren, Türkiye tarihinin gelmiş geçmiş tek dönemiydi. Atatürk’ten sonra kadını öne çıkaran hak ettiği değeri veren başka bir liderimiz olmadı. O zamanın şartları dahilinde siyasette kadına uygulanan kota hala aynı oranda uygulanıyorsa kadınlar bir arpa boyu ilerlememiş demektir. Kadının siyasette yeri, toplumda varlık göstermesiyle doğru orantılıdır. Atatürk’ten bu yana bir kesim okuyan kadın bilim ve iş dünyasında yer almaya başlamış ama daha fazla sayıda kadın da evlere kapatılmıştır. Bizler evlere kapatılan kadınların bu kadar çok olduğunu bilmiyorduk. Çalışan kadınları gördükçe, Türkiye gittikçe Batılılaşıyor zannediyorduk. Kadınları evlere kapatan erkekleri de onaylamıyor ama zararsız olduklarını düşünüyorduk, çünkü bize dokunmuyorlardı, karılarına ve kızlarına hükmediyorlardı, bu da bizi ilgilendirmezdi. Oysa evlere kapattıkları karıları ve kızlarını namus ehli, sokaktaki kadını ise namussuz olarak gördüklerini her geçen gün baskılar arttıkça daha iyi görüyoruz.

Sokaktaki kadına her türlü tacizi mubah sayan, tiksindirici yılbaşı tacizcileri, travma yaşattıkları kadın türbanlı olsaydı aynı iğrençliği yapabilecekler miydi acaba? Bence yapmazlardı, Vücudunun geri kalanı nasıl giyinirse giyinsin (nasıl giyindiklerini de görüyoruz zaten) mühim değil, ama başlarındaki kılları örttükleri sürece tacize uğramaları sözkonusu bile değil. En azından şimdilik sözkonusu değil, çünkü taciz edebilecekleri başı açık “namussuz” kadınlar var hala sokaklarda. Ama aklı çalışanların görebildiği, tüm kadınların siyahlara büründüğü “son” geldiğinde, alternatif açık kadınlar olmayacağı için örtülülere saldırmaya başlayacaklar. Türbanlı kadınların dokunulmazlıkları gittikçe artıyor.

Birkaç çeşit türbanlı var. Dinin gereği olduğunu düşünüp başlarını kapatanlar, kocalarının ticari hayatları için başlarını kapatanlar, boşlukta olup da bir çevreye ait olmak için kapatanlar. Şimdi de dokunulmazlık elde etmek için kapananlar çıkacak ortaya. Başlarındaki kılları örterek kendilerini güvende hissedecekler/ hissettirilecekler. Kadınlar ve Bağyanlar Değinmeden geçemeyeceğim beni ilgilendiren bir konu daha var ki, buna Ertuğrul Özkök, Pazar günkü yazısında yer vermiş. Özkök kadınlara, muhafazakar kesimin “hanım”, muhafazakar olmayan çevrenin erkeklerinin “bayan”, şeklinde hitap ettiğini yazmış. Yıllardır duyduğumda rahatsız olduğum kelime, kadınlara “bayan” şeklinde hitap edilmesidir. Bayan diyenleri hep ikaz etmek isterim. Çünkü “bayan” kelimesi bir unvandır. Batıdan bize geçmiş bir kelimedir, davetiyelerde, protokolde v.s isimden önce yazılır. Bizim dilimizde ise hitap ederken isimden sonra hanım kelimesi kullanılır. Cinsiyetten genel olarak bahsediliyorsa kadın demek hiç de kabalık değildir. Bilakis “bayan” kelimesiyle hitap etmek bana ve pek çok kadına “kıro” gelmiştir. Yanımda biri “bayan” dediğinde gözümün önüne karikatürlerdeki tiplemeler gelir. Bu görüntü, göbekli, göğüs kılları atletinin yakasından fışkırmış, çizgili pijamasıyla bağdaş kurarak oturup atletinden taşmış göbeğini kaşıyan, çok kıro ama kibar olmaya çalışan ve kadınlara “bağyan” diye hitap eden erkeklerdir. Erkekler farkında değiller ama kibar olacaklarını zannederek kırolaşıyorlar.

tercüman gazetesi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.