Yaa Sabır..


Sağa Daya

Öyle zor bir zaman içinde

Bir ağır kelime bende

Girmedi mühürlü kalbe

Bana Nuh’ un sabrı düştü

Anlatamadım kimseye

Bugün bana sabır düştü.

Genç adamın radyosundan bu sözler dökülürken sigarasından derin bir nefes çekti. Kalktı radyosunun sesini biraz daha açtı. Sanki tüm apartmanın, sokağın, hatta şehrin bu sözleri duymasını istiyordu.

Radyodaki sunucu: Allah (c.c) Bakara suresi 155 ve 156. ayeti kerimelerde: "Andolsun ki sizi biraz korku, biraz açlık, birazda mallardan, canlardan ve mahsullerden imtihan edeceğiz. Sabredenlere müjdele. Ki onlara musibet geldiği zaman; Biz Allah içiniz ve yine ona döneceğiz, derler."

Korku mu kaldı, mal mı kaldı, açlık mı kaldı? Diye söylendi kendi kendine. Beyni bir yıl önceki anılarını -belki de kabuslarını- hatırlamaya itiyordu onu.

Delikanlı 28 yaşındaydı. O zamanlar dünyadayken cenneti yaşıyordu. Dünyalar güzeli bir hanımı ve canı gibi sevdiği bir oğlu vardı. Ailem için dünyayı yıkarım diyordu. İyi bir işi vardı. Ve tüm zamanını, ailesini ölene kadar rahat ettirebilecek parayı kazanmak için işine ayırıyordu. İyi de kazanıyordu. Dünya yıkılsa umurunda değildi. Yeter ki onlara bir şey olmasındı. Tüm gayreti dünyalık işler üstüneydi. Uhrevî hiçbir olayla iştigal etmezdi.

Bir gün Ramazan ayında bir arkadaşının yoğun ısrarı sonucunda Cuma namazına gitmişti. Hutbedeki Hoca: " Oruç tutun ki açların ya da evlerine ekmek götüremeyenlerin hallerinden anlayabilesiniz." demişti. Hoca böyle demişti demesine de delikanlının başına hiç aç kalmak gibi bir olay gelmediği için "Hadi canım sende" demişti kendi kendine.

Bu hal tâ ki bir adamla tanışana kadar devam etmişti. Adam onu çeşitli hilelerle kandırmış ve delikanlının üzerine titrediği başta evi ve arabası olmak üzere tüm malını mülkünü elinden almış onu perişan bir vaziyette bırakmıştı. O adama karşı tam 14 tane dava açmıştı. Bu davaların 13 tanesini kaybetmiş 14. dava ise halen devam ediyordu. Delikanlının unuttuğu bir şey vardı: " Bu ülkede parası olanlar iş yaptırıyordu." Ve iyi hatırladığı bir şey daha vardı:" Delikanlının hiç parası yoktu." Günübirlik kazanıyor, ailesiyle birlikte bin bir zorluk içinde, güç şartlarda yaşıyordu. Bir yılda tam iki kat yaşlanmış, tüm umutsuz insanların yaptığı gibi Allah’ a biraz daha yaklaşmıştı. Ama bu yaklaşma basit bir yaklaşma değildi. Bu yaklaşma radyodaki sunucunun da dediği gibi " Biz Allah’ tan geldik ve O’ na döneceğiz." Ayetini tam anlayan ve uygulayan bir yaklaşmaydı.

Önceleri ne kadar da yobazca bir düşünce dediği düşüncelerin aslında hayatın bir gerçeği olduğunu şimdi daha iyi kavrıyordu. Belki diyordu, arkadaşlarımı iyi seçebilseydim doğru yola daha önce ulaşırdım. Hepsi dünya için çalışıyordu. Ah! Dedi. Neden bunları bana daha önce anlatan olmadı.

Şimdi biliyordu ki "Allah sabredenlerle beraberdir ve Allah kendisine güvenenlerin güvenini boş çıkarmaz." Ya sabır!..

Delikanlı bu düşünceler içindeyken radyodan yükselen: " Sabır gülleri filizlendi, gönüller vuruldu zalimce" sesleriyle kendine geldi. Bu programı her zaman takip etmeliyim kendimden bir şeyler buluyorum, dedi.

Hanımına :"Ayşe, çay koysan da içsek olmaz mı? diye seslendi."

Hanımının ismini söyleyince birden aklına "Gönülleri zalimce vurulduğu halde sabredenler" geldi. Ne de çok örnek vardı hafızasında... "Başörtülerinden dolayı okula alınmayan genç kızlar ya da dini vecibelerini yerine getirdiği için önce fişlenen sonra görevlerine son verilen memurlar, subaylar, basiretsiz yöneticiler sonucu bir gecede yüzde altmış fakirleşen insanlar..." Ya sabır!..

Tüm bu insanlar haklarını başvurabildikleri tüm hukuki yollardan arıyor gerisini Allah’a havale ediyorlardı. Kimilerine göre bu bir çaresizlik olabilirdi. Ancak delikanlıya göre öyle değildi. Bu Yüceler Yücesine duyulan bir güvendi. Ne yapabilirlerdi ki? Ne yapabilirdi ki? Hakkını arayıp gerisi âlemlerin yaratıcısına bırakmaktan başka? Kalksa o adamı vursa mıydı yani?

Artık bu dünyanın imtihan yeri olduğunu, belâ ve musibetlerin insanları sınamak için Allah’ tan geldiğini biliyordu.

Dün akşamki dost sohbetinde anlatılan olayı hatırladı.Hudeybiye antlaşmasından sonra malum olan maddeden dolayı Mekkelilerden biri Müslüman olup Medine’ ye gelirse geri gönderilecekti. İşte geri gönderilenlerden birisi de Ebû Cendel idi. Anlaşmanın imzalandığı sırada Ebû Cendel ayağındaki zincirleri sürükleyerek Resûl-i Ekrem’ in yanına gelmişti. Çünkü babası Ebû Cendeli Müslüman olduğu için işkencelere tabi tutmuş, en sonunda kaçmasın diye ayağından zincire vurmuştu. Babasının Mekke’de olmadığı bir zamanda kaçıp kurtulmuş ve Medine’ye sığınmıştı. Ancak Allah Resulü anlaşma gereği Ebû Cendel’i, bu gerçek esaret zincirlerini kırarak Müslüman olan gencecik fidanı, babasına teslim etmek zorunda kalmıştı. Ebû Cendel babası tarafından götürülürken :

- "Ey Allah’ın Resûlü! Ey Müslümanlar! Ben Müslüman olup yanınıza geldim. Beni dinimden döndürsünler diye mi müşriklere teslim ediyorsunuz, bana neler yaptıklarını görmüyor musunuz?" diye feryat ederken Allah Resûlü onu şöyle teselli etmişti:

- "Ey Ebû Cendel! Biz onlarla anlaşma yaptık. Kendilerine Allah adına söz verdik. Verdiğimiz sözden dönmek bize yakışmaz. Sabret! Allah senin ve senin gibiler hakkında bir çıkış yolu gösterecektir." Ya sabır!..

Gerçekten de öyle olmuştu sabır gülleri filizlemiş ve binlerce taze tomurcuk vermiş, Müslümanların gönüllerini ferahlatan nice başarılar gelmiş, nice gönüller ve ülkeler fethedilmişti.

Sonra Yasir ailesine Peygamberler sultanının söylediği söz geldi aklına: "Ey Yasir ailesi! Sabredin! Çünkü gideceğiniz yer cennettir!"

Hafızanı her yoklayışında aklına yeni bir olay geliyordu.

Hanımının demlediği çayı getirmesiyle düşüncelerinden sıyrıldı. Şekerini attı, karıştırdı. Daha bir yudum içmişti ki telefon çaldı. Ahizeyi kaldırdı. Karşısında ki:

- Ahmet bey, ben avukatınız Necati,

- Merhaba Necati bey,

- Müjdemi isterim Ahmet bey, sonunda davayı kazandık. Tüm malınınız mülkünüz size iade edilecek.

- .....

- Ahmet bey orda mısınız?

- Te... Teşekkür ederim, dedi ve ahize yerine koydu.

Önce şükür secdesi yaptı, sonra ağlamaya başladı. Şükürler olsun Allahım sana... Hanımı geldi yanına o da ağlamaya başladı.

Bu arada radyodaki sunucunun dediklerini hayal meyal duyuyorlardı :

"Allah sabredenlerle beraberdir."



Bu grubun hiç bir siyasi oluşum ,parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır...Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR..

Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.
-----------------------------------------------------------------
"ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ" grubu.
Bu gruba posta göndermek için , mail atın : anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.