2 Mart 2008

[TARİHE BAKiŞ] 54. Hükümetin Adalet Bakanı Şevket Kazan: 28 Şubat İslam´ı baş...

Taha Kurutlu

Üzerinden 10 yıl geçmesine rağmen hala tazeliğini koruyan ve tartışma hayatımızdaki yerini uzun zaman daha kaybetmeyeceğe benzeyen 28 Şubatı en sağlam kaynaklardan öğrenmek ve bunları kamuoyuna aktarmak tarihe düşülecek en önemli nottur. 28 Şubatı, Refah Partisini kapatan Vural Savaşın "Partiyi ne için kapattınız?" sorusuna verdiği "Şevket Kazana kızdığım için kapattım" cevabı ile dönemin en önemli ismi olduğunu karşı tarafın şahadeti ile tescillenen dönemin Adalet Bakanı Şevket Kazandan dinlemek en doğru yol olacaktır. Bizde sizler için Şevket Kazan ile konuşup "En uzun Şubatı" birinci kaynağından öğrenmeye çalıştık.

n Tarihimizdeki darbelerden farklı olarak, önüne "post-modern" sıfatı getirilerek kamuoyuna duyurulan 28 Şubatı tarif edebilir misiniz?

Hepinizin bildiği gibi, İstiklal Harbi´nin arkasından 29 Ekim 1923te Türkiye Cumhuriyeti Devleti kuruldu. Ancak bu devlet, İkinci Dünya Savaşı´nın sonuna kadar hiçbir zaman demokratik bir devlet olamadı.
O günden bu güne, demokrasi zaman zaman askeri müdahalelerle askıya alındı. Bu müdahalelerle hukuki gerekçe olarak önce İç Hizmet Talimatını gösterdiler; 1960 ihtilalinden sonra da İç Hizmet Kanununun 35. maddesini gerekçe gösterdiler. Yani Cumhuriyeti koruma ve kollama görevi… Tabii bu gerekçeye dayanarak bu hareketi yapanlar bu kanunun son maddesini hiçbir zaman okumaya ihtiyaç duymadılar. Çünkü bu kanunun son maddesinde her kanunda olduğu gibi "Bu kanunu Bakanlar Kurulu yürütür" yazıyordu. Yani Bakanlar Kurulunun yürütmesi gereken bir kanunu, askeri güç kendiliğinden uygulamaya koyuyordu. Bu müdahaleler bizim tarihimizde üç şekilde görülür;
Birincisi askeri darbe şeklindedir. Darbe veya ihtilal dediğimiz bu müdahalelerde, ordu yönetime el koyuyor. 27 Mayıs 1960 ihtilali ve 12 Eylül ihtilali bunun örneklerindendir. İkinci askeri müdahale şekli, muhtıra yoluyla olan müdahaledir. Bunun örneği de 12 Mart 1971 müdahalesidir. 28 Şubattaki müdahale ise üstü örtülü bit müdahaledir ki, buna çokları "post-modern" darbe adını verdiler. Tabii bunun nasıl bir harekat olduğunu değerlendirebilmek için 28 Şubatın ne olmadığını irdelemekte fayda var.
Bir defa bu hareket demokratik bir hareket değildir. Bu anayasal bir hareket değildir. 28 Şubat hareketi, toplumun huzuru için değil, toplumun huzurunu alt üst etmek için ve yetkiler aşılmak sureti ile yetki tecavüzleri ile yapılmıştır. Bu hareket cumhuriyeti koruyan bir hareket değildir. Çünkü ortada cumhuriyete kasteden bir faaliyet yoktur. 28 Şubat bir askeri darbe değildir. Bir askeri darbe olabilmesi için biraz önce ifade ettiğim gibi Meclisin ve yürütme organının görevden dışlanması lazımdı.

n
28 Şubatın ve 28 Şubatçıların kişi, kurum ya da şahıs olarak belli bir hedefleri mi vardı?

Asıl planda hedef Refah Partisi´dir. Emekli Korgeneral Nevzat Bölügirayın yazmış olduğu 28 Şubat kitabını okuduğumuz zaman burada çok enteresan bilgilerle karşı karşıya kalıyoruz. Kitapta deniliyor ki; Orduda komutan konuşur, komutan Genelkurmay başkanıdır. Peki komutandan başka kimse konuşamaz mı? Diyor ki; komutanın dışında komutanın yetki verdiği kişilerde konuşabilir, bunun dışında başka kimse konuşamaz. 1992 yılında İstanbulda yapılan belediye seçimlerinden sonra Refah Partisinin bu seçimlerde oyları %25e çıkınca o tarihten itibaren askeri kademenin her alanında kim ne olursa olsun Refah aleyhinde konuşacak işte o tarihten sonra bu prensip terk edildi diyor. Demek oluyor ki, daha o tarihten itibaren Refah Partisi´ne karşı bir şeyler yapılması asker kişiler tarafından düşünülmüş. Refah-yol hükümeti yüzünden şeriat geliyor yaygarası koparıldı. Darbe rivayetleri çıkarıldı hükümeti yıkma çalışmaları yapıldı. Genelkurmay´a davet edilmek suretiyle tehditler yapıldı. ANAPı ikinci parti yapma çalışmaları yapıldı.

n Refah Partisini hedef aldığını söylediğiniz 28 Şubatçıların asıl amaçları ve bu müdahale ile varmak istedikleri şey ya da şeyler nelerdi?

Öncelikle Refah-yol hükümetini düşürmek. İkincisi Refah Partisi´nin önlenemeyen yükselişini durdurmak. Onlara göre bu yükselişin sebebi başka idi bize göre başka. Bize göre sebepleri, Refah Partisinin özellikle 1991den 1995e kadar olan süreçte parlamentoda gerçekten müthiş bir muhalefet aksiyonu sergilemesi. İkincisi yerel yönetimlerde fevkalade başarılı olması. Üçüncüsü Refah-yol hükümeti kurulduktan sonra hükümette gösterdiği başarı Refah´ın yükselmesindeki temel sebeplerdi. Ama onların defterlerinde bu yoktu. Onlar Refah Partisi´nin yükselmesini İmam-Hatip Okulları, Kur´an kursları, tarikat faaliyetleri, vakıf ve yurtların faaliyetleri, camiler ve Anadolu sermayesi olarak gördüler. Bir ara İmam-Hatiplerin Refahın arka bahçesi olduğu sözleri de söylendi ve bu söz Erbakan Hocamıza isnat edildi. Oysa Erbakan Hocamızın ağzından böyle bir söz çıkmadı. Bu sözü ilk defa kullanan kişi, Milliyet Gazetesi köşe yazarı Yalçın Doğan´dır.
Bu yükseliş Refah´a karşı olanları endişeye sevk etti çünkü; TÜSİAD Ekim-Kasım 1996da bir araştırma yaptı. Araştırmaya göre Refah böyle giderse 2000 yılında %35 olacaktı. Ne yapalım diye çare düşünüyorlar Refah Partisi´nin tek başına iktidara gelmesini önleme düşüncesi işte 28 Şubatın amaçlarından bir tanesi. TÜSİADın bu raporundan sonra 11 Aralık 1996da TÜSİADın (Ankarada yapılması gerekirken Yunanistanda yapılan) Atina toplantısını görüyoruz. Atinada Türk-Yunan İş Adamları Konseyi toplantısı şeklinde kamufle edilmiş. Bu toplantıya Türk-İş başkanı katılmış, DİSK başkanı katılmış, TESK başkanı katılmış, TOBB üyeleri katılmış, Aydın Doğan ve Dinç Bilgin katılmış. Çok enteresan bakın 11 Aralık 1996 tarihinden 22 Aralık 1996 tarihine kadar on bir gün Hürriyet´in, Milliyet´in ve Sabah´ın tam sayfa ilanlarını görüyorsunuz. "Meclis başka Meclis olacak", "Hükümet başka hükümet olacak" yani halkı Refah-yol´a karşı başlatılacak bir harekete duyarlı hale getirmeye çalışıyor.

n
O dönemde çokça tartışılan olaylardan biri de Başbakanlıkta verilen iftardı bu konu hakkında ne söyleyebilirsiniz?

Ocak tarihli Sabah, Milliyet ve Hürriyet Gazetelerine baktığımız zaman "Tarikat şeyhlerine iftar" diye koca bir manşet ve ne kadar tarikat şeyhi varsa hepsinin listesi! Halbuki başbakanlık iftarında Diyanet İşleri Başkanı, Başkanlık mensupları, Diyanet Vakfı Başkanı, İlahiyat Fakültesi Dekanları, İlahiyat Fakültesi öğretim üyeleri vardı. Birde ilim adamlarımızdan tanıdığımız bazı kişiler vardı. İşte 11 Ocak tarihindeki bu gazete manşetleri, daha iftar verilmeden… Genelkurmayda bu hükümete karşı mutlaka bir şeyler yapılmalıdır diye bir toplantı yapılmasına vesile olmuştur.

n
28 Şubatın planlanma ve uygulanma döneminde dış güçlerin ve özellikle ABDnin meseleye dahli ne ölçüdedir?

Bizim Mustafa Tahan kardeşimiz Erbakan Hocaya Refah-yol döneminde Amerikada Makovskinin yazmış olduğu birtakım makaleleri almış getirmiş. Bunlar tercüme edildi. 7 tane makale. Bunlardan bir tanesi 18 Temmuz 1996 sempozyumu ile alakalı. Refah-yol hükümeti olarak 8 Temmuz 1996da güvenoyu almışız. Bizim güvenoyu almamızdan on gün sonra 18 Temmuz 1996da Washington Enstitüsünde Makovski ve Ian Lesserin iştirakiyle bir toplantı düzenleniyor.Toplantının konusu "Erbakanın başbakanlığında Türkiye nereye gider?". Bu toplantıda Ian Lesser söz alıyor diyor ki; " Türkiyede Erbakanın başbakan olması Amerikanın da İsrailinde aleyhinedir; onun için en kısa zamanda Erbakanın hükümetten bertaraf edilmesi lazım." Bertaraf edilmesi için orada iki plan öne sürülüyor. Planlardan bir tanesi Erbakanı hükümette başarısız kılmak buna "İslamın başarısızlaştırılma projesi" diyorlar. Bu plan tutmazsa B planını düşünüyorlar. İkinci planda diyorlar ki; Erbakan 70 yaşındadır bu partinin içerisinde gençler var. Bu gençleri derleyerek, toparlayarak Erbakana karşı parti içerisinde bir yenilikçi hareket meydana getirilmeli ve bu defa bu proje uygulanmalı diyorlar.

n
Sayın Bakanım, peki çok tartışılan MGK kararları ve Erbakanın imzası hakkında neler söyleyebilir siniz?

Efendim 28 Şubat kararları 18 madde Erbakan da imzalamış diyorlar. Bizde diyoruz ki, "Hayır 28 Şubat kararları 18 madde değil 4 maddedir. 18 madde Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği tarafından imzalanmış gönderilmiş ayrı bir metindir. Karara baktığınız zaman ne görüyorsunuz; 4 madde ve altında imzalar. Peki birde 18 madde var. Onun altındaki imza kimin; İlhan Kılıç, Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri. Milli Güvenlik Kurulu toplantılarında ne olur? Toplantı başlar, istihbarat raporları okunur. Ondan sonra da bu raporlarla ilgili teklifler yapılır. Milli Güvenlik Kurulu kararı haline gelir.
O gün askerler burada, ekte gördüğünüz 18 maddenin Milli Güvenlik Kurulu kararı olması için bir teklifle gelmişler. Zaten Güven Erkaya da Ekim ayından beri şeriatı gündem maddesi yapalım diyordu. Müzakere başlayınca Güven Erkaya konuşuyor, diğer komutanlar da konuşuyor. Muhalefet eden yok. Demirelde susuyor. DYPli bakanlar susuyor. Yapılan konuşmalarda itham altında kalan hep Erbakan Hoca. Erbakan Hocamızı tanırsınız konuşur ama en son konuşur. Böyle beş-altı saat devam ettikten, bunlar karar haline getirilsin denildikten sonra Erbakan Hoca Cumhurbaşkanının önündeki Anayasayı müsaade isteyerek alıyor ve diyor ki; "Bakın arkadaşlar buraya bir teklif getirdiniz 18 maddelik. Bu teklifin Anayasa karşısında durumu nedir? Önce bunu düşünmemiz lazım. Bu Anayasanın laiklik prensibi varsa bu Anayasanın 2.maddesinde çok önemli başka prensipler daha var. Toplumun huzuru, adalet anlayışı, insan haklarına saygı bunlarda 2. maddenin fevkalade önemli unsurları. Siz insan haklarını bir kenara iterek toplumun huzurunu bir kenara iterek böyle bir kararın bu millete dayatılmasını isteyemezsiniz. Peki şimdi ne olacak bu teklif edilen metni Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri alsın Milli Güvenlik Kuruluna götürsün orada hukukçular, hukuk müşavirlerine bunu inceletsin Anayasaya uygun olanlar ile olmayanlar birbirinden ayrılsın sonra getirilsin görüşelim" diyor. Tabii Cumhurbaşkanı devreye giriyor; "Efendim Mili Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği´nin hukuk müşavirleri yok ki onlar bu incelemeyi yapmaları mümkün değil." diyor. Erbakan Hoca; "O zaman tartışmaya - saat gecenin 11i olmuş - devam edelim" diyor. Demirel; "Hayır efendim devam edemeyiz. Cumhurbaşkanlığının kapısında bütün canlı yayın arabaları bekliyor basın karşısında güç duruma düşeriz o nedenle başka bir formül… Nedir formül? Bu 18 maddeyi Mili Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği hükümete göndersin başbakanlığın hukuk müşavirleri var incelesinler hangileri uygulanabilir hangileri uygulanamaz bu ayıklamayı hükümet yapsın" diyor ve böylece toplantı bitiyor. Erbakan Hoca 5 gün kararı imzalamıyor. En sonunda "bildiri metni ne ise onu imzalarım bu 18 maddeyi siz imzalayın arkadan gönderin biz inceleriz " diyor. İşte imzaladı denilen Milli Güvenlik Kurulu kararı 18 madde değil 4 maddedir. Biz kitabı yazarken imzaların olduğu fotokopiyi koyamadık nedeni o zaman gizli idi şimdi gizliliği kalmadı. Burada hepinizden ricam 4. maddenin (cool.gif şıkkını dikkatli okumanızdır. Bakın ne deniyor; "2945 sayılı MGK Genel Sekreterliği Kanununun 8. maddesine uygun olarak MGK Güvenlik Kurulu tarafından ekte belirtilen tedbirler" deniliyor. Eğer bu MGK kararı ise neden altındaki imzalar üyelerin imzaları değil de genel sekreterin imzası?

n
O zaman muhterem Erbakanın bu maddeleri imzalaması hikayesi büyük bir tezvirat…

Elbette. Bu MGK kararının 4 maddeden ibaret olduğu açık seçik ortadadır. Erbakan Hocanın imzası 4 maddenin altınadır. 18 madde ise bu karara eklenmiştir. Ayrı gönderebilirdi ama eklemiş göndermiş ama eklerken de (cool.gif şıkkı ilave edilmiş Genel Sekreterlik tarafından gönderildiği ifade edilmiş ve altındaki imza da genel sekreterin imzası.



--
Tarihine sahip çıkmayanların,istikballeri olmaz.

Yavuz Sultan Selim Diyor ki:

Bu seferlerimiz, bu sıkıntılarımız ve bu perişanlıklarımız, hep gönülleri birleştirmek, İslam Birliğini tesis etmek içindir.

Mülk Allah'ındır. Kim Allah'ın yardımı olmadan istediğini elde etmede zafere ulaştığını söylerse, Allah onu kahreder ve aşağı derecelere indirir.

Vükela ve ümeranın süslü elbiseler giymesi, padişahlarına tazimden ileri gelir. Biz Allah'tan başka kime tazime mecburuz ki, bu külfeti ihtiyar edelim? Bizim Padişahımız vücudu saran libasa değil, ruhun içindeki inanca bakar.

Serhat ERDEMLİ

--
3/01/2008 01:45:00 PM tarihinde Serhat ERDEMLİ tarafından TARİHE BAKiŞ adresine gönderildi


--
Tarihine sahip çıkmayanların,istikballeri olmaz.

Yavuz Sultan Selim Diyor ki:

Bu seferlerimiz, bu sıkıntılarımız ve bu perişanlıklarımız, hep gönülleri birleştirmek, İslam Birliğini tesis etmek içindir.

Mülk Allah'ındır. Kim Allah'ın yardımı olmadan istediğini elde etmede zafere ulaştığını söylerse, Allah onu kahreder ve aşağı derecelere indirir.

Vükela ve ümeranın süslü elbiseler giymesi, padişahlarına tazimden ileri gelir. Biz Allah'tan başka kime tazime mecburuz ki, bu külfeti ihtiyar edelim? Bizim Padişahımız vücudu saran libasa değil, ruhun içindeki inanca bakar.

Serhat ERDEMLİ
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Bu grubun hiç bir siyasi oluşum ,parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır...Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR..

Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.
-----------------------------------------------------------------
"ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ" grubu.
Bu gruba posta göndermek için , mail atın : anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.