27 Nisan darbesine taraf olanlar, yanlarında görmedikleri bütün toplum kesimlerini düşman ilan ediyorlar ve demokrasinin yanında yer alan medyayı da düşman olarak algılıyorlar.. Türkiye�de medya, demokrasi ile darbecilik arasında sıkışmış görünüyor..
Medyanın durumu kötü, deniliyor.. Şimdi durumun daha kötü olduğunu düşünmemizin sebebi, "basın kötü" demenin artık bir siyasi moda oluşundan. �Basın kötü� kampanyasını başlatan Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer oldu; ilk olarak Harp Okulu�nda, daha sonra da Çankaya�daki 23 Nisan partisinde basını eleştirmişti. Ankara�da başlayıp İstanbul, İzmir ve Samsun�a kadar uzayan Cumhuriyet Mitingleri�nde de �basın kötü� sloganlarıyla medyayı karalama devam etti.. Medyanın demokrasiye sahip çıkması hazmedilemiyor. Medyadaki demokrat eğilim, �şeraitçılık� ile, şeriatçılara destek vermek ile suçlanıyor.. 27 Nisan darbesine taraf olanlar, yanlarında görmedikleri bütün toplum kesimlerini düşman ilan ediyorlar ve demokrasinin yanında yer alan medyayı da düşman olarak algılıyorlar.. Türkiye�de medya, demokrasi ile darbecilik arasında sıkışmış görünüyor.. MEDYA VE İKTİDAR Türkiye�de ne yazık ki gazetecilerin eğitimleri yanlış: Profesyonel gazeteci, doğru gider, hükümet yetkilisine. Başbakandan, bakanlardan, üst düzey bürokratlardan alır haberi ve bunu gerçeğin kendisi olarak yansıtır. Daha doğrusu Başbakanlık, bakanlıklar ve bürokrasi doğal olarak haber kaynağıdır. Sonra gider, karşıt görüş alır. Ama esas olarak haberin çerçevesini iktidar ve resmi otoriteler meydana getirir. Medya, devletle ve iktidarlarla arasının düzgün tutar, bozacak şeylerden kaçınır. Türkiye�de medya, genelde muhalefetten ve marjinal gruplardan uzak durur.. Bu durumun ana sebebi ekonomik olsa gerek. Medya sahipleri, iş dünyası ile aynı çıkarları paylaşıyorlar. Bunlar ülkenin en zengin insanları. Bu bir sistem meselesi. İktidarlar da iş dünyasını karşısına almaz, yardımcı olur ve iş dünyası devlet ilişkilerinde her zaman sermaye lehine ağırlık koyarlar.. Türkiye�de siyasal merkez, sosyolojik merkezi temsil etmez.. Siyasal merkez, toplumun marjinal unsurları olan bürokrasi ile iş dünyasının ittifakıyla oluşur. Dolayısıyla iktidarlar, siyasal merkeze uyum gösterince medyayı da yanına almış olurlar.. Okuldan çıkan genç gazeteciler, bu sistemin içine onu değiştirebilme umuduyla giriyorlar. Ne var ki medyaya giren gençler zamanla sistemin bir parçası oluyorlar. Tabii onları eğiten hocalar da yine ülkedeki hakim kültürün, medya anlayışının doğrultusunda eğitiyorlar, bu da var. Bu öyle bir ekonomik sistem ki, içine giren iyi unsurları bile öğütüyor. Şunu da akılda tutmamız lazım: ABD'de son yüz yıldır bir muhalif söylem gelişmedi. Hiçbir zaman kapitalist sistem sorgulanmadı. Eğer demokrasi istiyorsanız, mutlaka sorgulanması gerekmez mi? Böyle bir tartışma olmazsa, kamuoyu, gazeteciler, insanlar bir şüphe sorusu uyandıracak bilgiyi, belki hükümet bizi yanıltıyor sorusunu soracak kadar bir bilgiyi nereden alabilirler? Türkiye�de de kapitalizm tartışılmaz, darbeler tartışılmaz. Artık kanıksanır hale gelen darbelere ilişkin haberlerde, ne sistem ortaya konup eleştirilir, ne de darbeleri yapan ve savunan devletçi-seçkinci gelenek tartışılır. Bu yüzden Türkiye�de de gerçek bir muhalif söylem gelişememiştir.. MEDYA VE DARBELER Türkiye�de medya, siyasal merkezin emrindedir ve sistemin bir parçasıdır. Medya, her darbede önce cuntacıların yanında olur, toplumu hazırlar ve darbeyi destekler; ertesi gün çatlak sesler gelmeye başlar, zaman geçtikçe eleştiriler de gelir.. Medyaya göre darbe yapanlar, hep doğru iş yapmışlardır, demokrasiyi yaralamıştır ama memleket hayrınadır, ufak tefek yanlışlar da vardır, bunlar da olmasa iyi olurdu gibi bir tavrı vardır tabi.. Elbette her ülkede orduların halkla ilişkiler çerçevesinde medyayla bağlantıları vardır. Komutanların, medya patronlarıyla ve gazetecilerle ilişki halinde olması elbette normaldir. Ordu medya ilişkilerine, demokrasi, hukuk ve ahlak çerçevesinde toplumun üst kesimleri arasındaki normal ilişkilerdir, denebilir bu bağlamda. Fakat ülkemizde ordu, akreditasyon uygulamasıyla medyayı ortadan ikiye ayırmıştır. Gazeteciler, orduya taraf olanlar veya olmayanlar şeklinde algılanmaktadır. 28 Şubat�ta sistem, bütün unsurlarıyla darbeye omuz verdiğinden medya da yanlarındaydı. 27 Nisan�da AK Parti hükümeti, orduya Anayasal konumunu ve sınırlarını hatırlatarak sert cevap verdi ve iş dünyası da �siyasete asker karışmasın� dedi. 27 Nisan�da siyasi merkez çatladı; iş dünyası müdahaleye açık destek vermeyince sivil asker bürokrasi yalnız kaldı. Sivil toplum kuruluşları denilince akla gelen sendikalar, ticaret odaları, esnaf kuruluşları, federasyonlar 27 Nisan�ı soğuk karşıladılar. Meydanlara çağıran ve sonradan solda birliği amaçladığı belli olan mitingleri düzenleyen sözde sivil toplum kuruluşları, devlet kontrolündeki birkaç dernekti.. İş dünyasının bir parçası haline gelmiş medya da 27 Nisan�da �siyasete asker karışmasın� demekle birlikte, askerin haksız olmadığını vurgulamayı da ihmal etmedi. Medya iktidar ilişkisi açısından baktığımızda, Türkiye�de medya AK Parti iktidarı döneminde daha özgür bir çizgi izlemiştir. İktidar, medyadan sürekli hoşnutsuzluğunu dile getirmiştir. Dolayısıyla siyasete müdahale sürecinde gittikçe rahat bir şekilde AK parti ve Başbakan Recep Tayip Erdoğan�ın karşısına geçmeye ve 27 Nisan�ın amaçlarına hizmet etmeye başladı.. Türkiye�de ilk defe bir darbede medya demokratik bir duruş sergiledi. Elbette 27 Nisan�ın iç ve dış destekten yoksun oluşu medyanın demokrat tavır almasına yardım etti. Medyada demokrat bir eğilimin olduğu da bir gerçek.. Fakat Türkiye�de demokrasiyle darbe arasında kalan medya, ilk günlerde demokrat tavır almakla birlikte, zamanla AK Parti�ye karşı olma adına, siyasete müdahaleyi destekler hale gelmektedir. Dünyanın hiçbir demokratik ülkesinde medya cuntacıların yanında yer alamaz. Demokratik ülkelerde medyanın yeri, halkın yanıdır çünkü. Medya, varlığını meşrulaştıran, anlamlı ve değerli kılan duruşu almak zorundadır; halkın, demokrasinin, Anayasa�nın, hukukun, ahlakın, barışın, güvenliğin ve özgürlüklerin yanında olmak zorunda.. Mustafa Yürekli
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Bu grubun hiç bir siyasi oluşum ,parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır...Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR..
Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.
-----------------------------------------------------------------
"ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ" grubu.
Bu gruba posta göndermek için , mail atın : anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---
Medyanın durumu kötü, deniliyor.. Şimdi durumun daha kötü olduğunu düşünmemizin sebebi, "basın kötü" demenin artık bir siyasi moda oluşundan. �Basın kötü� kampanyasını başlatan Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer oldu; ilk olarak Harp Okulu�nda, daha sonra da Çankaya�daki 23 Nisan partisinde basını eleştirmişti. Ankara�da başlayıp İstanbul, İzmir ve Samsun�a kadar uzayan Cumhuriyet Mitingleri�nde de �basın kötü� sloganlarıyla medyayı karalama devam etti.. Medyanın demokrasiye sahip çıkması hazmedilemiyor. Medyadaki demokrat eğilim, �şeraitçılık� ile, şeriatçılara destek vermek ile suçlanıyor.. 27 Nisan darbesine taraf olanlar, yanlarında görmedikleri bütün toplum kesimlerini düşman ilan ediyorlar ve demokrasinin yanında yer alan medyayı da düşman olarak algılıyorlar.. Türkiye�de medya, demokrasi ile darbecilik arasında sıkışmış görünüyor.. MEDYA VE İKTİDAR Türkiye�de ne yazık ki gazetecilerin eğitimleri yanlış: Profesyonel gazeteci, doğru gider, hükümet yetkilisine. Başbakandan, bakanlardan, üst düzey bürokratlardan alır haberi ve bunu gerçeğin kendisi olarak yansıtır. Daha doğrusu Başbakanlık, bakanlıklar ve bürokrasi doğal olarak haber kaynağıdır. Sonra gider, karşıt görüş alır. Ama esas olarak haberin çerçevesini iktidar ve resmi otoriteler meydana getirir. Medya, devletle ve iktidarlarla arasının düzgün tutar, bozacak şeylerden kaçınır. Türkiye�de medya, genelde muhalefetten ve marjinal gruplardan uzak durur.. Bu durumun ana sebebi ekonomik olsa gerek. Medya sahipleri, iş dünyası ile aynı çıkarları paylaşıyorlar. Bunlar ülkenin en zengin insanları. Bu bir sistem meselesi. İktidarlar da iş dünyasını karşısına almaz, yardımcı olur ve iş dünyası devlet ilişkilerinde her zaman sermaye lehine ağırlık koyarlar.. Türkiye�de siyasal merkez, sosyolojik merkezi temsil etmez.. Siyasal merkez, toplumun marjinal unsurları olan bürokrasi ile iş dünyasının ittifakıyla oluşur. Dolayısıyla iktidarlar, siyasal merkeze uyum gösterince medyayı da yanına almış olurlar.. Okuldan çıkan genç gazeteciler, bu sistemin içine onu değiştirebilme umuduyla giriyorlar. Ne var ki medyaya giren gençler zamanla sistemin bir parçası oluyorlar. Tabii onları eğiten hocalar da yine ülkedeki hakim kültürün, medya anlayışının doğrultusunda eğitiyorlar, bu da var. Bu öyle bir ekonomik sistem ki, içine giren iyi unsurları bile öğütüyor. Şunu da akılda tutmamız lazım: ABD'de son yüz yıldır bir muhalif söylem gelişmedi. Hiçbir zaman kapitalist sistem sorgulanmadı. Eğer demokrasi istiyorsanız, mutlaka sorgulanması gerekmez mi? Böyle bir tartışma olmazsa, kamuoyu, gazeteciler, insanlar bir şüphe sorusu uyandıracak bilgiyi, belki hükümet bizi yanıltıyor sorusunu soracak kadar bir bilgiyi nereden alabilirler? Türkiye�de de kapitalizm tartışılmaz, darbeler tartışılmaz. Artık kanıksanır hale gelen darbelere ilişkin haberlerde, ne sistem ortaya konup eleştirilir, ne de darbeleri yapan ve savunan devletçi-seçkinci gelenek tartışılır. Bu yüzden Türkiye�de de gerçek bir muhalif söylem gelişememiştir.. MEDYA VE DARBELER Türkiye�de medya, siyasal merkezin emrindedir ve sistemin bir parçasıdır. Medya, her darbede önce cuntacıların yanında olur, toplumu hazırlar ve darbeyi destekler; ertesi gün çatlak sesler gelmeye başlar, zaman geçtikçe eleştiriler de gelir.. Medyaya göre darbe yapanlar, hep doğru iş yapmışlardır, demokrasiyi yaralamıştır ama memleket hayrınadır, ufak tefek yanlışlar da vardır, bunlar da olmasa iyi olurdu gibi bir tavrı vardır tabi.. Elbette her ülkede orduların halkla ilişkiler çerçevesinde medyayla bağlantıları vardır. Komutanların, medya patronlarıyla ve gazetecilerle ilişki halinde olması elbette normaldir. Ordu medya ilişkilerine, demokrasi, hukuk ve ahlak çerçevesinde toplumun üst kesimleri arasındaki normal ilişkilerdir, denebilir bu bağlamda. Fakat ülkemizde ordu, akreditasyon uygulamasıyla medyayı ortadan ikiye ayırmıştır. Gazeteciler, orduya taraf olanlar veya olmayanlar şeklinde algılanmaktadır. 28 Şubat�ta sistem, bütün unsurlarıyla darbeye omuz verdiğinden medya da yanlarındaydı. 27 Nisan�da AK Parti hükümeti, orduya Anayasal konumunu ve sınırlarını hatırlatarak sert cevap verdi ve iş dünyası da �siyasete asker karışmasın� dedi. 27 Nisan�da siyasi merkez çatladı; iş dünyası müdahaleye açık destek vermeyince sivil asker bürokrasi yalnız kaldı. Sivil toplum kuruluşları denilince akla gelen sendikalar, ticaret odaları, esnaf kuruluşları, federasyonlar 27 Nisan�ı soğuk karşıladılar. Meydanlara çağıran ve sonradan solda birliği amaçladığı belli olan mitingleri düzenleyen sözde sivil toplum kuruluşları, devlet kontrolündeki birkaç dernekti.. İş dünyasının bir parçası haline gelmiş medya da 27 Nisan�da �siyasete asker karışmasın� demekle birlikte, askerin haksız olmadığını vurgulamayı da ihmal etmedi. Medya iktidar ilişkisi açısından baktığımızda, Türkiye�de medya AK Parti iktidarı döneminde daha özgür bir çizgi izlemiştir. İktidar, medyadan sürekli hoşnutsuzluğunu dile getirmiştir. Dolayısıyla siyasete müdahale sürecinde gittikçe rahat bir şekilde AK parti ve Başbakan Recep Tayip Erdoğan�ın karşısına geçmeye ve 27 Nisan�ın amaçlarına hizmet etmeye başladı.. Türkiye�de ilk defe bir darbede medya demokratik bir duruş sergiledi. Elbette 27 Nisan�ın iç ve dış destekten yoksun oluşu medyanın demokrat tavır almasına yardım etti. Medyada demokrat bir eğilimin olduğu da bir gerçek.. Fakat Türkiye�de demokrasiyle darbe arasında kalan medya, ilk günlerde demokrat tavır almakla birlikte, zamanla AK Parti�ye karşı olma adına, siyasete müdahaleyi destekler hale gelmektedir. Dünyanın hiçbir demokratik ülkesinde medya cuntacıların yanında yer alamaz. Demokratik ülkelerde medyanın yeri, halkın yanıdır çünkü. Medya, varlığını meşrulaştıran, anlamlı ve değerli kılan duruşu almak zorundadır; halkın, demokrasinin, Anayasa�nın, hukukun, ahlakın, barışın, güvenliğin ve özgürlüklerin yanında olmak zorunda.. Mustafa Yürekli
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Bu grubun hiç bir siyasi oluşum ,parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır...Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR..
Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.
-----------------------------------------------------------------
"ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ" grubu.
Bu gruba posta göndermek için , mail atın : anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.