19 Nisan 2008

“Yeter söz milletindir!” acaba?

"Yeter söz milletindir!" acaba?

Taşkın Tuna

Bundan tam 56 yıl önce bugünlerde, Türk siyasi hayatında yeni bir sayfa açılıyor; ülkede, çok partili hayata girişinin; halkın demokratik yollarla ülke yönetiminde söz sahibi olmasının, serbest ve hür seçimlerle iktidarın belirlenmesinin aydınlık kapısı açılıyordu. İşte 7 Ocak 1946 tarihinde kurulan Demokrat Parti, bu düşüncelerle hazırladığı tüzüğünü hükümete vermiş ve Vatan'ın her tarafında büyük bir heyecan ve coşku ile teşkilâtını tamamlama yoluna yönelmişti. Demokrat Parti'nin (DP) kurucuları, daha sonraları ülke yönetiminde birinci derecede söz sahibi olacak olan Celal Bayar, Adnan Menderes, Fuat Köprülü ve Refik Koraltan'dır. Bu dört milletvekili, bir yıl önce, 1945 yılı bütçe görüşmelerinde, zamanın Şükrü Saracoğlu hükümetine çok sert gelen, o zamana kadar alışılmadık bir şekilde kimselerin telâffuz dahi edemedikleri kavramlardan söz etmişler ve bütçeye olumsuz oy vermişlerdi. Bütçeye ret oyu veren bir kişi daha vardı: Emin Sazak! İktidardaki Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) milletvekilleri, hayat pahalılığı, artan devlet borçları, vurgunculuk, karaborsa ve dar gelirlilerin acınacak durumu ile birlikte, CHP'nin parti tüzüğündeki demokratik olmayan hükümlerin tasfiyesi, insan hak ve hürriyetlerinden yararlanma, hür seçimler, basına uygulanan baskılar gibi hür dünyanın artık "vazgeçilmez" nitelikte saydığı hususları açıklayan bu yürekli muhalifleri, kulaklarına inanamaz halde dinliyorlar, eleştirileri kendi vicdanlarında değerlendiriyorlardı. İşte 21 Mayıs 1945 günü yapılan bu müzakerelerden hemen sonra, 12 Haziran 1945 günü, CHP Parti Meclis Grubu, Celal Bayar (İzmir), Adnan Menderes (Aydın), Fuat Köprülü (Kars) ve Refik Koraltan (İçel) imzalarını taşıyan ve tarihe "dörtlü takrir (önerge)" olarak geçen bir önergeyi görüşmek üzere toplandı. Bu önergede 57 yıl önceki Türk siyasetinin belirgin izlerini açıklıkla görmek mümkündür. Önergede şunlar teklif ediliyordu: "Millî hâkimiyetin tek tecelli ettiği yer TBMM'de gerçek bir denetimin temin edilmesi, Anayasa'nın demokratikleşmesi, seçimlerin serbest yapılmasının sağlanması... CHP tüzüğündeki demokratik olmayan maddelerin kaldırılması vb..." Bu mâsum istekler, zamanın iktidarı tarafından hoş karşılanmadı. 12 Haziran 1945'te yapılan bu gerilimli toplantıdan sonra önerge reddedildi. Üstelik, Adnan Menderes ile Fuat Köprülü, CHP'den ihraç edildiler. Refik Koraltan bu ihracın haksız olduğunu söyleyince o da partiden kovuldu! Celal Bayar bu haksızlığı protesto etmek maksadıyla milletvekilliğinden istifa etti. Olaylar böylesine hızlı bir tempoda gelişirken dörtlü takrir sahipleri, yeni bir parti kurmayı plânladılar ve zamanın cumhurbaşkanı İsmet İnönü ile görüşen Celal Bayar, "müsaadeyi" alınca, artık iş formalitelerin tamamlanmasına kaldı. 7 Ocak 1946'nın ertesi günü basın, DP'nin kuruluşuna geniş yer vererek tüzüğün bazı maddelerini büyük puntolar halinde yayımladı. Tüzükte şimdilerde adı çok sık geçen; fakat o dönem için alışılmadık bir kavram olan "liberalizm" esaslarına önem veriliyor; insan hak ve hürriyetlerinden 4. maddede söz ediliyor; ekonomik açıdan devletçilik esasının yanında özel kuruluşların desteklenmesi gereğine işaret ediliyordu. Seksen maddelik programın birinci maddesi, DP'nin kuruluş felsefesini açıklaması bakımından önem taşır: "DP, Türkiye Cumhuriyeti'nde demokrasinin geniş ve ileri bir anlayışla gerçekleşmesine ve genel siyasetin demokratik bir görüş ve zihniyetle yürütülmesine hizmet maksadıyla kurulmuştur." Celal Bayar, yeni partinin genel başkanı seçildi. Bayar, Türk İstiklâl Savaşı sırasında "Galip Hoca" namı ile özellikle Bursa ve dolaylarında halkı düşmana karşı teşkilâtlandırmış, savaş bitince milletvekili olarak Meclis'e girmiş ve Atatürk'ün direktifleri ile iktisat bakanı olarak hükümetlerde görev almış, özellikle İş Bankası'nın kurulması sırasında olağanüstü gayrette bulunmuş; geniş ve uzak görüşlü, yapıcı ve kararlı bir devlet adamıdır. Atatürk, daha sonra onun ekonomik alandaki başarılarından etkilenmiş olmalıdır ki, İsmet İnönü'yü başbakanlıktan uzaklaştırdıktan sonra, kendisini 25 Ekim 1937 günü başbakan olarak atamış ve Atatürk'ün ölümüne kadar geçen süre içinde ve ölümünden hemen sonra da, ülkede hiçbir siyasi ya da sosyal çalkantıya neden olmadan, maharetle ikinci cumhurbaşkanının seçimini gerçekleştirmiştir. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, kısa bir süre sonra, 25 Ocak 1939'da Celal Bayar'ı başbakanlıktan azletmiş, böylece Atatürk'ün son başbakanı, Meclis'te pasif bir duruma gelmiştir. İsmet İnönü, para ve pullardan Atatürk'ün resmini sildirerek, onun yerine kendi resmini koydurmuş; kendisine unvan olarak "Millî Şef" deyimini seçmiş ve CHP'nin de "değişmez genel başkanı" olarak parti tüzüğüne kaydını yaptırmıştır. CHP, bununla da kalmamış; bütün il valilerini, CHP'nin il başkanı yaptırmıştır. Mevcut seçim sistemine göre, "açık oy–gizli sayım" gibi, şimdilerde bize çok komik gelen bir uygulama da hayata geçirilmiştir. Vatandaş, herkesin gözü önünde oy pusulasını sandığa atacak; fakat "ne olur ne olmaz" gibilerinden, oy sayım işlemi, mülkî idare amirlerinin sıkı gözetim ve denetiminde gerçekleşecektir. DP kurucularından Adnan Menderes, Aydınlıdır. Kendisi, Çakırbeyli çiftliğinde iken politikaya atılmış, hukuk fakültesini bitirmiş ve kısa zamanda halkın olağanüstü sevgisini ve sempatisini kazanmış; şık giyinen, güzel konuşan, olağanüstü bir yetenektir. Fuat Köprülü, aslen İstanbul Edebiyat Fakültesi'nde profesör olarak, hem tarih hem edebiyat sahasında ünlü bir bilim adamıdır. Refik Koraltan da hukukçudur, valilikten gelmiş, ilk Meclis'ten beri siyasetin içinde yetişmiş bir vatanseverdir. DP'nin kuruluşundan sadece 6 ay sonra CHP iktidarı, DP'nin seçimi kazanacağından korktuğundan olacak, hemen bir erken seçim kararı almış ve 21 Temmuz 1946 tarihinde sandık başına koşan vatandaş, ilk kez çok partiye dayanan bir seçim sistemi ile oylarını hür iradeleri ile vermek istemiştir. Ancak vatandaşın her isteğini yerine getirmek gibi bir kaide mevcut olmadığından ve seçimler "açık oy–gizli sayım" kuralına göre yürütüldüğünden ve il valileri de CHP'nin il başkanı kabul edildiklerinden, seçimler tam bir fiyasko ile sonuçlanmış, sandıklar başka yerlere taşınmış, oy pusulaları halktan gizlenerek hile ile CHP tekrar iktidara oturmuştur! O dönemin sosyal alandaki faaliyetlerinde daima bir "yasakçılık" zihniyeti egemendir. Radyolardan mevlit yayını yapılmaz. Ramazan'da iftar saatlerinde ezan okunmaz. Hatta vatandaşların hacca dahi gitmeleri yasaktır. Hele hele minarelerden "Allah" sözünün söylenmesi kanunen yasaktır! Millet, ezana hasret kalmış, müezzinler "Tanrı uludur, Tanrı'dan başka yoktur tapacak" şeklinde ne idiğü belirsiz, güya "arı Türkçe dili" ile namaz vaktinin geldiğini öğrenmişlerdir. 18 Temmuz 1932 tarihinde başlayan bu "sözde ezanı" halkımız tutmamış, benimsememiş, beğenmemiş; fakat ne yazıktır ki, "Allahü Ekber" diye orijinal ezanı okuyanlar, apar topar tutuklanarak derhal hapse atılmıştır! Bu uygulamanın gerekçesini bugün de anlamak zordur! Türk yurdunun özgür semalarında 1000 yıldan beri yankılanan ve İslam Peygamberi'nin sevip uygulattığı, yeri göğü çınlatan "Allah" sözünü değiştirip, "tanrı" demekle, camiler daha mı çok dolup dolup taşmış, insanlarımız daha mı "Müslüman" hale gelmiştir? Bir defa hemen hatırlanmalıdır ki, "tanrı" sözcüğünün bir çoğul hali vardır ve kelime "tanrılar" şeklini alır. Oysa Yüce Allah'ın, "Ahadiyyet" sıfatının gereği olarak, çoğul hali yoktur. Sadece bu açık gramer hatası bile, 18 yıldan beri uygulanan yasağın kaldırılmasını haklı kılan gerekçelerden sadece biridir! 14 Mayıs 1950 tarihinde yapılan ve bu kez gerçekten dürüst ve âdil bir seçim sistemi ile DP, halkın büyük bir bölümünün oyları ile 47 yıllık tek parti dönemini sona erdirmiş ve Türk siyasetinin çehresi değişmiş; yasakçı zihniyet ortadan kalkmıştır. Seçimlerde DP'nin "Yeter söz milletindir!" sloganı çok sevilmiş, yüz binleri bulan afişler her tarafı süslemiş; halk, bir "millet" olmanın, haklı heyecanını bu sloganda bulmuştur. Seçimlerden sonra 16 Haziran 1950 günü toplanan TBMM, ezanın orijinal halde okunmasını serbest bırakmıştır. 5665 sayılı yasa, ezanın "Arapça" okunmasını emreden bir kanun değil; sadece mevcut yasağı kaldıran bir yasadır. Yasaya, zamanın CHP grubu da karşı gelmemiş ve CHP grubu adına konuşan Cemal Reşit Eyüboğlu, orijinal ezan lehinde görüş beyan etmiştir. İsmet İnönü'den boşalan cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturan Celal Bayar, başbakan olarak atadığı Adnan Menderes'e hemen gereken talimatları vermiş, böylece para ve pullarda sadece Atatürk resminin yer alması kesinleşmiş; okul kitaplarındaki "Milli Şef" resmi kaldırılmış, dershanelerde ve resmî kurumlarda Atatürk'ten başka bir kişinin resminin asılmasına müsaade edilmemiştir. Cumhurbaşkanlarına tahsis edilen ve "beyaz tren" olarak bilinen trenin bundan böyle halkın hizmetine sunulması da gerçekleştirilmiştir. Celal Bayar'ın Adnan Menderes'e verdiği bir diğer talimat da, bir türlü bitirilemeyen Anıtkabir inşaatının süratle tamamlanması ve 12 yıldan beri Atatürk'ün naaşının bulunduğu müzeden kaldırılarak, Anıtkabir'e defnedilmesidir. Gerçekten kısa süre içinde inşaat bitirilmiş ve 10 Kasım 1953'te bu işlem tamamlanmıştır. 1954 genel seçimlerini de DP büyük bir ekseriyetle kazanmış, 1957 genel seçimlerinde de yine tek başına iktidar olmuştur. Ancak, 1960 yılına gelindiğinde, 10 yıldan beri kesintisiz başbakan olan ve ileri hamle ve icraatlarla dev eserlere imzasını atan bu ekip, 27 Mayıs günü askeri bir darbe ile iktidardan düşürülmüş, Cumhurbaşkanı Celal Bayar dahil, TBMM Başkanı Refik Koraltan, Başbakan Adnan Menderes ve kabine üyeleri ile birlikte bütün DP milletvekilleri tutuklanmış, aralarında genelkurmay başkanının, orgenerallerin bulunduğu yüksek rütbeli subaylar, valiler ve üst düzeydeki bürokratlar hüküm giymiştir. Celal Bayar, Refik Koraltan idama mahkûm edilmişler, sonradan cezaları ömür boyu hapse çevrilmiştir. Adnan Menderes o kadar şanslı değildir. Onunla birlikte Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu, Maliye Bakanı Hasan Polatkan darağacında can vermişlerdir. Suçları "anayasaya aykırı kanunlar" çıkartmakmış! Adnan Menderes, 17 Eylül 1961 Pazar günü öğle namazı saatlerinde okunan "Ezan–ı Muhammedi"yi dinlerken, gardiyanlar eşliğinde idam sehpasına doğru yürümekteydi!


Discover the new Windows Vista Learn more!
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Bu grubun hiç bir siyasi oluşum ,parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır...Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR..
Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.
-----------------------------------------------------------------
"ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ" grubu.
Bu gruba posta göndermek için , mail atın : anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.