Nevzat Laleli
Yuvamız yazı serisi www.yuvamiz.net nlaleli@mynet.com
Peygamberimiz Hazreti Muhammed (S.A.V) in içerisinde yaşadığı Asr-ı Saadette, müslümanların bütün işlerinde ve davranışlarındaki tek ölçü, Kur’an-ı Kerim’in ölçüsü olmuştur. Kur’an hükümlerinin pratik hayatta tatbik edilmesini ise Peygamberimizin sözleri ve yaşayış şekilleri belirler, bunlara “Sünnet veya Hadis-i Şerifler” denmektedir. Konumuz evlenme ve evlendirme olduğundan konumuzla ilgili ayet, hadis-i şerif ve bazı İslâm büyüklerinin sözlerini burada ele alarak Asr-ı Saadet hayatını tanımaya çalışacağız.
Kur’an-ı Kerim Nur suresi 32. ayette Allah; “İçinizden bekârları (dulları ve boşanmışları), köle ve cariyelerinizden ibadetli ve ahlaklı olanları evlendirin. Eğer onlar fakirlerse Allah onları lütfüyle zenginleştirir. Allah geniş lütuf sahibidir. Her şeyi çok iyi bilendir.” buyurmaktadır.
Ayette evlenin denmiyor, evlendirin buyruluyor. Bekârları evlendirme görevinin kimlerde olacağını araştıran âlimlerimiz bunun; iman sahibi bütün müminler, toplumu idare eden idareciler (devlet – hükümet yetkilileri, belediye başkanları) ile emri altında cariye ve köle olanlar ( işçi ve hizmetçilerini sürekli çalıştıranlar) olduğunu ifade etmişlerdir.
Peygamberimiz Hz. Muhammed (S.A.V) ise bir hadis-i şeriflerinde; “ Nikâh, benim sünnetimdir (emridir, uygulamamdır). Sünnetimle amel etmeyen (uygun yaşamayan) benden değildir. Evleniniz. Çünkü ben diğer ümmetlere karşı sizin çokluğunuzla övüneceğim.” buyurmuştur. (MK Ummal 6/341–İ.Mace 1846)
BEKÂRIN ŞER’LİLİĞİ
Bir başka Hadis-i Şeriflerinde Peygamberimiz, evlenmeyerek bekâr (boşanmış veya dul) yaşayanlara yaptığı ikazında; “Sizin şer’lileriniz, bekârlarınızdır.” buyurarak, hangi şartlar içerisinde ve hangi yaşlarda olunursa olunsun bekâr hayat sürmeyi “şer’li insan” olarak göstermiş ve nikâhlanarak evlenmeye teşvik etmiştir.
Bir din düşününüz ki, bekâr yaşamayı “Şer” olarak göstersin de o dinin sahipleri bekar kalabilsin! Veya hâlâ bir takım bilgisiz insanların kullandıkları “Bekârlık, sultanlıktır” sözünün arkasına sığınarak bekâr hayatı (!) yaşamaya devam etsin.
Bediüzzaman hazretleri gibi bazı İslâm büyükleri bekâr kalmaları ve hiç evlenmemiş olmaları konusunda bizzat Bediüzzaman Hazretleri; “Hayatım, hapishanelerde, sürgünlerde geçti. Bu çileli hayatıma bir başkasını ortak etmek istemedim.” demektedir. Bu sözün manası, yaşayışım düzgün bir seyir takip etseydi, ben de evlenirdim, demektir.
Evlenme ile ilgili daha birçok ayet ve hadis-i şerif sıralamak mümkündür.
RIZKINI EVLEN DE ARA
Bazı gençler yanıma gelir ve iş aradıklarını ve kendilerine yardımcı olmamı söylerler. Ben, kendilerini ve durumlarını öğrenebilmek maksadıyla sorduğum sorular içerisinde, evli olup olmadıklarını sorduğumda genellikle; “ Nerde, hocam. İşimi bulayım, işimi yoluna koyayım. Ancak ondan sonra sıra evlenmeye gelsin” şeklinde cevaplar alırım. O zaman kendilerine; İslam Devletinin ilk dört Halifesinden biri olan ve adaletiyle bütün çağlara örnek olan Hazreti Ömer’in; “Nikâhsız, rızk arayan kimseye şaşarım” diyerek, Nur suresinin; ‘Eğer evlenenler fakirlerse, Allah onları fazl-u keremiyle zengin kılar” ayetini okuduğunu anlatırım.
Zamanımızda evlenme konusundaki toplumumuzun büyük sıkıntılarından birisi de eşleri vefat eden yaşlı dul erkeklerin yeniden evlenememeleridir. Hayatlarının bütün safhasını ailesine, çocuklarına, milletine ve memleketine harcamış bu biçare insanlar, hanımları vefat eder etmez büyük bir yalnızlığın içerisine düşmektedirler. 3 – 5 yıl hatta 12 yıl yapayalnız yaşamaya mahkûm olmuş, büromuza gelerek ağlayan ve kendisini bu yalnızlıktan kurtarmamı isteyen yaşlı damat adaylarımız olmuştur.
Toplumumuzda, maalesef yaşlı dul hanımlar, nikâh’ın mana ve ehemmiyetini bilmediklerinden evlenmemekte, böylece de yaşlı dul erkekler açıkta kalmaktadırlar.
DİYANETE YAZI
Bu zorluğu yenebilmek için 1999 ve 2000 yıllarındaki Ramazan aylarına girmeden birkaç hafta önce Diyanet İşleri Başkanlığına iki yazı ile müracaat ettim ve “ Ramazan ayında bir Cuma günü ülkemizin bütün camilerinin vaaz veya hutbelerinde Nikâh’ın mana ve ehemmiyeti ele alınarak işlenmeli ve bilhassa yaşlı dul hanımlar evlenmeye teşvik edilmelidir” dedim. Ancak bunda muvaffak olamadığımı üzülerek görmekteyim.
NİKÂHSIZ ÖLMEYİN
Asr-ı Saadette, yaşlı bir insanın nikâhlanmasında önemli bir olayı anlatmak istiyorum.
Sahabeden (Peygamberimizin sohbetinde bulunmuş kimse) yaşlı ve hasta bir zat etrafındaki çocukları ve torunlarına; “ Beni nikâhlayın, beni nikâhlayın…” diye ısrarlı talepte bulunur. Evlatları ise, “ Babacığım, bu yaştan ve halden sonra niçin nikâhlanmak istiyorsun?” diye sorarlar. O zat, bizlerinde kulağına küpe olacak şu sözü söyler. “Evlatlarım, öldükten sonra Allah’ın huzuruna nikâhsız çıkmaya hayâ ediyorum.”
Gelecek yazı: ONLAR BÖYLEYDİ
Peygamberimiz Hazreti Muhammed (S.A.V) in içerisinde yaşadığı Asr-ı Saadette, müslümanların bütün işlerinde ve davranışlarındaki tek ölçü, Kur’an-ı Kerim’in ölçüsü olmuştur. Kur’an hükümlerinin pratik hayatta tatbik edilmesini ise Peygamberimizin sözleri ve yaşayış şekilleri belirler, bunlara “Sünnet veya Hadis-i Şerifler” denmektedir. Konumuz evlenme ve evlendirme olduğundan konumuzla ilgili ayet, hadis-i şerif ve bazı İslâm büyüklerinin sözlerini burada ele alarak Asr-ı Saadet hayatını tanımaya çalışacağız.
Kur’an-ı Kerim Nur suresi 32. ayette Allah; “İçinizden bekârları (dulları ve boşanmışları), köle ve cariyelerinizden ibadetli ve ahlaklı olanları evlendirin. Eğer onlar fakirlerse Allah onları lütfüyle zenginleştirir. Allah geniş lütuf sahibidir. Her şeyi çok iyi bilendir.” buyurmaktadır.
Ayette evlenin denmiyor, evlendirin buyruluyor. Bekârları evlendirme görevinin kimlerde olacağını araştıran âlimlerimiz bunun; iman sahibi bütün müminler, toplumu idare eden idareciler (devlet – hükümet yetkilileri, belediye başkanları) ile emri altında cariye ve köle olanlar ( işçi ve hizmetçilerini sürekli çalıştıranlar) olduğunu ifade etmişlerdir.
Peygamberimiz Hz. Muhammed (S.A.V) ise bir hadis-i şeriflerinde; “ Nikâh, benim sünnetimdir (emridir, uygulamamdır). Sünnetimle amel etmeyen (uygun yaşamayan) benden değildir. Evleniniz. Çünkü ben diğer ümmetlere karşı sizin çokluğunuzla övüneceğim.” buyurmuştur. (MK Ummal 6/341–İ.Mace 1846)
BEKÂRIN ŞER’LİLİĞİ
Bir başka Hadis-i Şeriflerinde Peygamberimiz, evlenmeyerek bekâr (boşanmış veya dul) yaşayanlara yaptığı ikazında; “Sizin şer’lileriniz, bekârlarınızdır.” buyurarak, hangi şartlar içerisinde ve hangi yaşlarda olunursa olunsun bekâr hayat sürmeyi “şer’li insan” olarak göstermiş ve nikâhlanarak evlenmeye teşvik etmiştir.
Bir din düşününüz ki, bekâr yaşamayı “Şer” olarak göstersin de o dinin sahipleri bekar kalabilsin! Veya hâlâ bir takım bilgisiz insanların kullandıkları “Bekârlık, sultanlıktır” sözünün arkasına sığınarak bekâr hayatı (!) yaşamaya devam etsin.
Bediüzzaman hazretleri gibi bazı İslâm büyükleri bekâr kalmaları ve hiç evlenmemiş olmaları konusunda bizzat Bediüzzaman Hazretleri; “Hayatım, hapishanelerde, sürgünlerde geçti. Bu çileli hayatıma bir başkasını ortak etmek istemedim.” demektedir. Bu sözün manası, yaşayışım düzgün bir seyir takip etseydi, ben de evlenirdim, demektir.
Evlenme ile ilgili daha birçok ayet ve hadis-i şerif sıralamak mümkündür.
RIZKINI EVLEN DE ARA
Bazı gençler yanıma gelir ve iş aradıklarını ve kendilerine yardımcı olmamı söylerler. Ben, kendilerini ve durumlarını öğrenebilmek maksadıyla sorduğum sorular içerisinde, evli olup olmadıklarını sorduğumda genellikle; “ Nerde, hocam. İşimi bulayım, işimi yoluna koyayım. Ancak ondan sonra sıra evlenmeye gelsin” şeklinde cevaplar alırım. O zaman kendilerine; İslam Devletinin ilk dört Halifesinden biri olan ve adaletiyle bütün çağlara örnek olan Hazreti Ömer’in; “Nikâhsız, rızk arayan kimseye şaşarım” diyerek, Nur suresinin; ‘Eğer evlenenler fakirlerse, Allah onları fazl-u keremiyle zengin kılar” ayetini okuduğunu anlatırım.
Zamanımızda evlenme konusundaki toplumumuzun büyük sıkıntılarından birisi de eşleri vefat eden yaşlı dul erkeklerin yeniden evlenememeleridir. Hayatlarının bütün safhasını ailesine, çocuklarına, milletine ve memleketine harcamış bu biçare insanlar, hanımları vefat eder etmez büyük bir yalnızlığın içerisine düşmektedirler. 3 – 5 yıl hatta 12 yıl yapayalnız yaşamaya mahkûm olmuş, büromuza gelerek ağlayan ve kendisini bu yalnızlıktan kurtarmamı isteyen yaşlı damat adaylarımız olmuştur.
Toplumumuzda, maalesef yaşlı dul hanımlar, nikâh’ın mana ve ehemmiyetini bilmediklerinden evlenmemekte, böylece de yaşlı dul erkekler açıkta kalmaktadırlar.
DİYANETE YAZI
Bu zorluğu yenebilmek için 1999 ve 2000 yıllarındaki Ramazan aylarına girmeden birkaç hafta önce Diyanet İşleri Başkanlığına iki yazı ile müracaat ettim ve “ Ramazan ayında bir Cuma günü ülkemizin bütün camilerinin vaaz veya hutbelerinde Nikâh’ın mana ve ehemmiyeti ele alınarak işlenmeli ve bilhassa yaşlı dul hanımlar evlenmeye teşvik edilmelidir” dedim. Ancak bunda muvaffak olamadığımı üzülerek görmekteyim.
NİKÂHSIZ ÖLMEYİN
Asr-ı Saadette, yaşlı bir insanın nikâhlanmasında önemli bir olayı anlatmak istiyorum.
Sahabeden (Peygamberimizin sohbetinde bulunmuş kimse) yaşlı ve hasta bir zat etrafındaki çocukları ve torunlarına; “ Beni nikâhlayın, beni nikâhlayın…” diye ısrarlı talepte bulunur. Evlatları ise, “ Babacığım, bu yaştan ve halden sonra niçin nikâhlanmak istiyorsun?” diye sorarlar. O zat, bizlerinde kulağına küpe olacak şu sözü söyler. “Evlatlarım, öldükten sonra Allah’ın huzuruna nikâhsız çıkmaya hayâ ediyorum.”
Gelecek yazı: ONLAR BÖYLEYDİ
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.