12 Haziran 2008

ANAYASA NASIL DEĞİŞİR ?


ANAYASA NASIL DEĞİŞİR (1) Nevzat Laleli
Güncel yazılar serisi nlaleli@mynet.com
Toplumumuzda hukukla adalet biri birinin eş anlamlısı iki kelime olarak anlaşılmaktadır. Aslında bunun böyle de olması beklenir. Fakat dünya ölçeğine göre hiçbir zaman bu iki kelime ve bunların ihtiva ettiği (içerdiği) mana birbirine eş olmamaktadır.
Adalet; eğer insan varsa ve insanlar arasında hakkın ve haklının bulunması, haksızlıkların ortadan kaldırılması dünya kurulalı beri değişmeyen ve kıyamete kadar da değişmeyecek olan ölçüler manzumesi olması gerektiği açıktır.
Dün yanındakinin ensesine bir tokat vuran hangi cezayı almışsa, bu gün aynı hareketin cezası da aynı olması gerekir. Aynı suça dün başka bu gün başka ceza vermek şu soruyu akla getirmektedir. “Acaba, dün mü adaletle davranılmıştı yoksa bu gün mü?” Hâlbuki adil bir ortam da bu sorunun yeri olmamalıdır.
Adaletin tecellisi için konmuş kural ve kaidelere “hukuk” denmektedir ve genellikle bunlar yazılı hale getirilmektedirler. Yasama yetkisine sahip kurullar, bir konuda her hafta, her ay, her yıl veya belli zamanlarda o konu için konmuş bulunan hukuk kurallarını değiştiriyorlarsa bu yapıya “o ülkede hukuk yapısal olarak vardır” denir. Ama adaletin sağlanıp sağlanamadığı her zaman tartışılacaktır.

İNSAN VE İNANÇ HAKKINA TAHDİT


Yaratıcının bütün insanlara verdiği ve adına “insan hakları” denen hakları, insanların hiçbir baskı ve tahdide (sınırlamaya) ortam tanımadan yaşamaları adaletin gereğidir. Bu haklar; yaşama hakkı, mal edinme hakkı, inanç ve fikir hürriyeti, neslini devam ettirme hakkı, çalışma hakkı gibi haklardır. Bu haklar kısıtlandığı zaman oradan adalet kalkar ve artık yapılan işin adı zülüm olur. İsterse bunlar yazılı hukuk kurulları haline getirilmiş olsunlar.
Fikir ve inanç hürriyeti, düşünebilmenin ve insan olmanın en tabii sonucudur. Bir insan düşünerek kendisi için uygun inancı bulur ve buna inanarak onun esaslarını hayatına tatbik etmeye (uygulamaya) başlar. Bu uygulamayı hiçbir hukuk kısıtlayamaz. Eğer kısıtlarsa o hukukun adı ne olursa olsun artık o “zülüm” çarkları haline gelmiş olur.
Fikir ve inanç hürriyetinin birbirinden ayrılmaz 5 esası vardır ve “ben inanıyorum” diyen bir insan bu beş esası da serbestçe yaşama hakkına sahiptir. Bunlar; İstediği gibi inanmak – İnandığı gibi yaşamak – İnancının tebliğ ve tanıtımını yapmak – İnancına ait eğitim çalışmaları yapmak – İnancına ait teşkilatlar kurmaktır.
Hangi ülke olursa olsun ve hangi hukuk normları geçerli olursa olsun bu haklarını kullanmak isteyenlere kesinlikle engel ve tahditler konamaz, yasaklar getirilemez.
“Getirilirse ne olur” denecek olursa, bunu yapanların hak ve adalet kavramlarını bilmedikleri veya inanan üzerinde baskıcı bir sistem kurmakta oldukları anlaşılır. Haklarını talep eden insanlar bir müddet sonra bu hakları mutlaka alırlar ama baskıcılar tarih önünde her zaman kötülükle anılırlar. “Dünya dönüyor” diyen Galileyi idam eden yargıçların bu gün hayırla anılmadıkları gibi.

BAŞÖRTÜSÜ (TÜRBAN) KARARLARI
5.Haziran.2008 günü Anayasa mahkemesi TBMM’den çıkan bir Anayasa değişikliğini iptal etti. Kamuoyunda “Türbanla öğrenim yapma ve çalışma hakkı” olarak tanımlanan bu anayasa değişikliğinin iptaline birçok yorum yapıldı. Bu yorumların bazılarını muhtevasına (içeriğine) dokunmadan bunlardan siz değerli okuyucularımla paylaşmak istiyorum.
Prof. Dr. Ergun Özbudun (Anayasa hukukçusu): Anayasa mahkemesi, anayasal ilkeleri aştı. Şekil değil apaçık bir esas incelemesi yaptı. Anayasanın kendine yasakladığı bir yetkiyi kullandı. Bu yetki gaspıdır. Yüce mahkemenin menfaatlerine zarar verecektir. Bundan sonra hiçbir anayasa değişikliği yapılamaz. Mahkeme, iktidarı kendine tevdi etmiştir. Hiçbir demokratik ülkede örneği yoktur.
Sami Selçuk (Eski Yargıtay Başkanı): Yorum kurallarına uyacak olursak ben Sayın Özbudun’un görüşüne aynen kayılıyorum.
Prof. Dr. Levent Köker (Anayasa hukukçusu): Mahkeme çok vahim bir karar aldı ve sınırını tamamen aştı. Başörtüsünü değil, kanun önündeki eşitliği ve hiç kimsenin eğitim haklarının engellenemeyeceğini öngören özgürlükçü düzenlemeleri reddetti. Ayrıca sadece şekil yönünden denetleyebileceği bir değişikliği, içerik yönünden de denetleyerek sakat bir durum oluşturdu.
Doç. Dr. Mustafa Şentop (Hukukcu): Mahkeme kendi meşruiyetini çiğnedi. Meclis bu kararı yok sayıp mevcut değişikliği uygulamaya devam edebilir. Mahkeme hükümetin düşmesine karar verirse ve Resmi gazetede bu karar yayınlansa bu da mı geçerli olacaktır?
Murat Yılmaz (Siyaset bilimci): Yargıçlar Devletine doğru bir yürüyüş var. Mahkemenin hukuk dışına çıkarak siyaset yapmaya başladığı bir sürecin içinden geçiyoruz.
Kamil Yaralı (Hukukçular Derneği Başkanı): Mahkeme, yetki ve meşruiyetini Anayasadan aldığını söylüyordu. Bu kararla Anayasa’yı çiğnediler. Mahkeme Anayasaya bağlı olmadığını ilan etmiştir.
Yekta Güngör Özden (E. Anayasa Mahkemesi Başkanı): “Bu karar siyasetçilere ders olmalıdır. Anayasa ile oynama sevdasından vazgeçsinler” dedi.
Mahkeme kararını değerlendiren iki yazarımızın görüşlerini de aktaralım.
Taha Akyol (Milliyet Gazetesi): Hukuka ve Anayasaya aykırı bir karar. Anayasa mahkemesi anayasa değişikliklerini esastan inceleyemez. Yeni koşullar getiremez. Sadece şekil yönünden inceler. Bundan sonra yasama faaliyeti yapılması imkânsızlaşmıştır. Parlamentonun yasama yetkisi gasp edilmiştir.
Mehmet Altan (Star Gazetesi): Bir senaryo sahibi var ve onu uygulatıyor. Bunun Türkiye’ye ne yararı olacak? Hepimiz sonunda kaybeden haline gelebiliriz. AKP yanlışlıklar yaptı. Temel haklar için (baştan beri) adım atması gerektiğini söyledik.
Ve daha yüzlerce hukukçu ve gazeteci, Anayasa değişiklik iptalinin Anayasaya, diğer yasalara ve kamuoyu beklentilerine ters düşmüş olduğunu ifade etmişlerdir.


Gelecek yazı:


ANAYASA NASIL DEĞİŞİR (2)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.