ABD Kongresi’nin önde gelen isimlerinden, Ortadoğu politikasını ‘şekillendiren’ Mark Kirk: ABD eskiden Türkiye’nin AB üyeliği için Almanya ile çarpışmaya bile hazırdı. Ama bizim size ihtiyacımız olduğu zaman siz ortada yoktunuz! 1 Mart tezkeresinden sonra Türkiye’nin önemi yüzde 90 azaldı diyebilirim. ABD artık Türkiye’den hiçbir şeye karışmamasını bekliyor. Belçika gibi
Giriş
İster kabul edelim, ister etmeyelim, dünyada hiçbir ülkenin politikası boşlukta salınamaz. O politikayı global sistem büyük ölçüde belirler. Bu sistemin ana aktörü de hâlâ ABD’dir. Bu yüzden bir ülkenin iç siyasetini, ABD’nin politikalarını ve bakış açısını anlamadan deşifre etmek imkansızdır.
Bu tezden yola çıkarak geçtiğimiz haftayı global sistemin merkezi Washington’da geçirdik. Zamanlama tesadüf değildi. Türkiye’nin iç karmaşasının arttığı, ABD’nin başkan adaylarının ikiye düştüğü ve Dışişleri Bakanımızın uzun bir Amerika gezisine çıktığı haftayı tercih ettik. Ve geçiş sürecindeki ABD’den geçiş sürecindeki Türkiye’ye bakmaya çalıştık.
Bunun için eski büyükelçiler, Pentagon’un kilit isimleri, Kongre üyeleri ve Obama kampanyasının dış politika mimarları ile temasa geçtik. Onlarla “yeni ABD”yi, onun Türkiye’ye bakışını ve şu andaki Türkiye algılamasını konuştuk. Yer yer Amerikan politikası ile ilgili ağır eleştiriler dinledik, yer yer de Türkiye üzerine düşündüren ithamlarla karşılaştık...
Bu yazı dizisinin ilk konuğu Mark Kirk. Kirk ABD Kongresi’nin önde gelen isimlerinden, Washington yönetimine yakınlığı ile tanınan bir milletvekili. Irak Savaşı döneminde aktif bir rol oynadı ve üç yıldır İran’ın nükleer tehdidini bertaraf etmek için özel bir plan üzerinde çalışıyor. Uzmanlık alanı Ortadoğu olduğu için Türkiye’yi ve iki ülke ilişkilerini yakından takip ediyor, bu ilişkilerin şekillenmesinde rol oynuyor.
Çarşamba günü meclisteki ofisinde konuştuğumuz Kirk iki ülke ilişkileri üzerine samimi ve sert eleştiriler yaptı. Türkiye’nin ABD gözünde büyük kredibilite kaybettiğini ve artık Ortadoğu’da güvenilmez bir aktör olarak görüldüğünü söyledi ve hükümetin içeride popüler olmak için dışarıdaki imajına büyük zarar verdiğini iddia etti.
ABD’nin 2008 Ortadoğu resminde Türkiye’nin yeri neresi?
- Washington’un gözünde Türkiye’nin etkisi oldukça sınırlı. Mart tezkeresi tarihi bir hataydı. Ve bu günkü yeri o karar belirliyor. Karar hükümete ait ve ABD’nin Türkiye ile ilgili imajı da bugünkü Türk hükümetinin şekillendirdiği bir imaj.
İki ülke ilişkilerinde tezkere meselesini aşmamış mıydık?
- Hayır. Reagan döneminde Türkiye en etkili ortağımızdı. Aslında bu, 1940’lardan itibaren yürütülen politikaların bir sonucuydu. 40’ları 70’ler ve 80’lerde ABD lehinde öncelikler izledi. Türkiye bu dönemde Washington ile ilişkilerine öyle büyük bir önem veriyordu ki buradaki desteği çok kuvvetliydi. Kongre Türkiye’ye her konuda destek verirdi, Türkiye karşıtlarına prim vermezdi. O dönemle kıyaslandığında bugün Türkiye’nin etkisi 10’a 1 diyebilirim.
TÜRKİYE’NİN YERİNİ POLONYA ALDI
Tezkere Meclisin bir kararıydı. Hükümet daha sonra bunun yarattığı tahribatı azaltmak için büyük çaba gösterdi. Bu çabalar işe yaramadı mı?
- Ne kadar çabalanırsa çabalansın ABD’nin şu sorusunun cevabı değişti: NATO’da sırtını dayayacağı müttefik kimdir?
Nedir bu sorunun cevabı?
- Eskiden Türkiye’ydi. Artık Polonya. Polonya parmağını kıpırdatınca Washington kulak kabartıyor.
Ama Polonya’nın konumu Türkiye ile kıyaslanamaz. Ortadoğu’da Türkiye’nin yerine kimi koydu ABD?
- İstihbarat alanında Ürdün ve Kuveyt’i. İkisi de bu konuda çok iyiler ve bize büyük destek veriyorlar. Bahreyn de ABD hükümetinde önemli ve etkili bir partner. Bu ülkeler Türkiye’ye göre daha güvenilir ve daha sıkı işbirliği içinde olduğumuz ülkeler.
Türkiye’nin artık ABD tarafından önemsenmediğinin ipuçları neler?
- AB politikasına ABD’nin son dönem yaklaşımına bakın. Artık Türkiye’nin üyeliği için eskisi gibi çaba göstermiyor. Oysa eskiden bunun için Almanya ile çarpışmaya bile hazırdı. Şimdi Türkiye, ABD’ye “Avrupa’nın kapısını açmak için size ihtiyacımız var diyor ve şu cevabı alıyor: Bizim size ihtiyacımız olduğu zaman siz ortada yoktunuz!”
Çizdiğiniz resim kalıcı mı? Yoksa hükümetle birlikte değişebilen bir resim mi?
- Tabii ki değişebilir. Bu Türkiye’nin yaklaşımına bağlı. Türk politikacılar içeride popüler olmak uğruna kendilerini ABD düşmanı gibi göstermekten çekinmiyorlar. Bu size oy getirebilir ama dışarıdaki imajınızı mahveder.
CUMHURİYETÇİLER ÖZALCI
İçeride popüler olmaktan bahsettiniz. Oldukça popüler olan iktidar partisinin kapatılması konuşuluyor Türkiye’de. Dışişleri Bakanımız Babacan “Washington’da iki ayrı düşünce akımı var. İlkini Bush ve Rice temsil ediyor ve demokrasiye vurgu yapıyor, diğerini ise Cheney temsil ediyor” dedi. Siz böyle bir ayrım görüyor musunuz?
- Mevcut yönetim içindeki ayrım değil de iki parti arasında bir ayrım gördüğümü söyleyebilirim. Cumhuriyetçiler Özal dolayısıyla Türkiye’ye özel bir önem verirler. Demokratlar ise daha çok etnik politika güderler. Dediğim gibi bu hükümet de Cumhuriyetçi olmasından kaynaklanan özel bir önem veriyordu Türkiye’ye, ama artık işler değişti.
Washington Türkiye’yi ‘güvenilmez’ ilan etmiş olsa da konumu gereği ona ihtiyaç duyacağı önemli meseleler olacaktır. Örneğin İran. Bazı çevreler İran’a bir saldırının olası olduğunu söylüyorlar. Böyle bir durumda ABD, Türkiye’den ne bekler?
- Öncelikle şunu söyleyeyim: İran’a saldırı yalnızca İran, İsrail’e ya da Körfez’e saldırırsa gündeme gelir. O zaman da ABD Azerbaycan, Bahreyn ve Kuveyt’ten yardım bekleyecektir.
Türkiye’den ne bekleyecektir?
- Hiçbir şeye karışmamasını. Belçika gibi.
Bu konumdaki bir ülke Belçika gibi olabilir mi?
- Tabii olabilir.
Bahsettiğiniz izolasyon değil mi?
- Hayır, değil. Türkiye Ortadoğu’da ve ABD’nin politikalarında etkili olmak istemiyor ve artık değil de.
Etkili olmak istemiyor diyorsunuz ama bunun tersini kanıtlamak istercesine son zamanlarda bayağı çaba sarf ediyor. Lübnan ve Suriye arasında arabuluculuğa soyunuyor, Ortadoğu ile ilişkilerini güçlendiriyor...
- O çabalar şık görünüyor ama hepsi bu. Başka bir şey olmaz. Zaten kimse de bir şey beklemiyor.
--------------------------------------------------------------------------------
Irak’ta güç Şiilere devredilecek
ABD’nin çekileceği bir Irak nasıldır?
- Şii ağırlıklı bir demokrasidir. Kürtlerle işbirliği yapılmıştır ve Sünniler artık ülkeyi yönetme sevdalarından vazgeçmişlerdir.
Yakın gelecekte çekilmeyi öngörüyor musunuz?
- Evet, Irak’taki savaşın bir başlangıcı, bir ortası, bir de sonu var. Biz şu an sondayız. Başlangıç koalisyon güçlerinin ülkeye girişiydi. Orta Sünniler’in ayaklanması, ortanın sonu, Saddam ve diğerlerinin öldürülmesi, son ise gücün Şiilere devredilmesi. Bu henüz sonlanmadı. Sadr ile olmuyor. O hâlâ İran’la yakın ilişkiler kuruyor. Oysa Irak’ta çok para var. Ve orada güçlenen Şiiler bu parayı İran’daki Şiilerle paylaşmak istemeyeceklerdir. Biz bunu öngörüyoruz.
İran’a olası bir operasyondan söz ediliyor?
- Askeri operasyonun son seçenek olduğunda herkes hemfikir. İran ile ilgili üç seçenek var. Ben üç yıldır üçüncü seçenek üzerine çalışıyorum. İlk seçenek uluslararası mekanizmaların İran’ı dengelemesi. Ama BM Genel Kurul üyelerinin çoğu diğer bir üye İsrail’i protesto ettikleri için oradan fikir birliği çıkmıyor. Yani BM’yi unutun.
İkinci seçenek ne?
- İsrail’in 81’de Irak’a yaptığı. Ama bu operasyon çok pahalı.
Sizin üzerinde çalıştığınız seçenek hangisi?
- İran’a benzin ithalatını sınırlamak. Mollalar İran ekonomisini öyle berbat bir hale getirdiler ki benzinde dışa bağımlı durumdalar. Ve İran benzini tek bir acenteden alıyor, Hollanda’da. Bu musluğu kısarsak büyük baskı yaratırız. Bunun üzerinde çalışıyoruz.
Böyle bir yaptırım için konsensüs gerekir.
- İlk etapta Hollanda, İngiltere ve Fransa’nın onayı alınır. Sarkozy’nin demeçlerine bakılırsa ABD’nin yanında duracaktır. İngiltere zaten müttefikimiz. Öbür tarafta Çin var ve şu an Çin’in işine istikrar gelir; İran’la ilgili bir karışıklık istemez.
İran beyaz bayrak çekerse önüne ne koyacaksınız?
- Nükleer silahsızlanma anlaşmasını imzalamasını isteyeceğiz. Nükleer çalışmaların altyapısını izleyebileceğiz.
Obama başkan olursa planlar değişebilir mi?
- İki senaryo gerçekleşebilir. İyi senaryoya göre; İran ısrar etmenin faydasız olduğunu görür. Kötü senaryoya göre ise ikinci bir Jimmy Carter vakası yaşanır. Ortadoğu zayıf bir ABD görür ve dengeler değişir. İran önce Lübnan’da kontrolü ele geçirir, ardından Ürdün’de istikrarsızlık yaratmayı hedefler. Sonra da Mısır’a açılır.
Nagehan ALÇI - AKŞAM
Giriş
İster kabul edelim, ister etmeyelim, dünyada hiçbir ülkenin politikası boşlukta salınamaz. O politikayı global sistem büyük ölçüde belirler. Bu sistemin ana aktörü de hâlâ ABD’dir. Bu yüzden bir ülkenin iç siyasetini, ABD’nin politikalarını ve bakış açısını anlamadan deşifre etmek imkansızdır.
Bu tezden yola çıkarak geçtiğimiz haftayı global sistemin merkezi Washington’da geçirdik. Zamanlama tesadüf değildi. Türkiye’nin iç karmaşasının arttığı, ABD’nin başkan adaylarının ikiye düştüğü ve Dışişleri Bakanımızın uzun bir Amerika gezisine çıktığı haftayı tercih ettik. Ve geçiş sürecindeki ABD’den geçiş sürecindeki Türkiye’ye bakmaya çalıştık.
Bunun için eski büyükelçiler, Pentagon’un kilit isimleri, Kongre üyeleri ve Obama kampanyasının dış politika mimarları ile temasa geçtik. Onlarla “yeni ABD”yi, onun Türkiye’ye bakışını ve şu andaki Türkiye algılamasını konuştuk. Yer yer Amerikan politikası ile ilgili ağır eleştiriler dinledik, yer yer de Türkiye üzerine düşündüren ithamlarla karşılaştık...
Bu yazı dizisinin ilk konuğu Mark Kirk. Kirk ABD Kongresi’nin önde gelen isimlerinden, Washington yönetimine yakınlığı ile tanınan bir milletvekili. Irak Savaşı döneminde aktif bir rol oynadı ve üç yıldır İran’ın nükleer tehdidini bertaraf etmek için özel bir plan üzerinde çalışıyor. Uzmanlık alanı Ortadoğu olduğu için Türkiye’yi ve iki ülke ilişkilerini yakından takip ediyor, bu ilişkilerin şekillenmesinde rol oynuyor.
Çarşamba günü meclisteki ofisinde konuştuğumuz Kirk iki ülke ilişkileri üzerine samimi ve sert eleştiriler yaptı. Türkiye’nin ABD gözünde büyük kredibilite kaybettiğini ve artık Ortadoğu’da güvenilmez bir aktör olarak görüldüğünü söyledi ve hükümetin içeride popüler olmak için dışarıdaki imajına büyük zarar verdiğini iddia etti.
ABD’nin 2008 Ortadoğu resminde Türkiye’nin yeri neresi?
- Washington’un gözünde Türkiye’nin etkisi oldukça sınırlı. Mart tezkeresi tarihi bir hataydı. Ve bu günkü yeri o karar belirliyor. Karar hükümete ait ve ABD’nin Türkiye ile ilgili imajı da bugünkü Türk hükümetinin şekillendirdiği bir imaj.
İki ülke ilişkilerinde tezkere meselesini aşmamış mıydık?
- Hayır. Reagan döneminde Türkiye en etkili ortağımızdı. Aslında bu, 1940’lardan itibaren yürütülen politikaların bir sonucuydu. 40’ları 70’ler ve 80’lerde ABD lehinde öncelikler izledi. Türkiye bu dönemde Washington ile ilişkilerine öyle büyük bir önem veriyordu ki buradaki desteği çok kuvvetliydi. Kongre Türkiye’ye her konuda destek verirdi, Türkiye karşıtlarına prim vermezdi. O dönemle kıyaslandığında bugün Türkiye’nin etkisi 10’a 1 diyebilirim.
TÜRKİYE’NİN YERİNİ POLONYA ALDI
Tezkere Meclisin bir kararıydı. Hükümet daha sonra bunun yarattığı tahribatı azaltmak için büyük çaba gösterdi. Bu çabalar işe yaramadı mı?
- Ne kadar çabalanırsa çabalansın ABD’nin şu sorusunun cevabı değişti: NATO’da sırtını dayayacağı müttefik kimdir?
Nedir bu sorunun cevabı?
- Eskiden Türkiye’ydi. Artık Polonya. Polonya parmağını kıpırdatınca Washington kulak kabartıyor.
Ama Polonya’nın konumu Türkiye ile kıyaslanamaz. Ortadoğu’da Türkiye’nin yerine kimi koydu ABD?
- İstihbarat alanında Ürdün ve Kuveyt’i. İkisi de bu konuda çok iyiler ve bize büyük destek veriyorlar. Bahreyn de ABD hükümetinde önemli ve etkili bir partner. Bu ülkeler Türkiye’ye göre daha güvenilir ve daha sıkı işbirliği içinde olduğumuz ülkeler.
Türkiye’nin artık ABD tarafından önemsenmediğinin ipuçları neler?
- AB politikasına ABD’nin son dönem yaklaşımına bakın. Artık Türkiye’nin üyeliği için eskisi gibi çaba göstermiyor. Oysa eskiden bunun için Almanya ile çarpışmaya bile hazırdı. Şimdi Türkiye, ABD’ye “Avrupa’nın kapısını açmak için size ihtiyacımız var diyor ve şu cevabı alıyor: Bizim size ihtiyacımız olduğu zaman siz ortada yoktunuz!”
Çizdiğiniz resim kalıcı mı? Yoksa hükümetle birlikte değişebilen bir resim mi?
- Tabii ki değişebilir. Bu Türkiye’nin yaklaşımına bağlı. Türk politikacılar içeride popüler olmak uğruna kendilerini ABD düşmanı gibi göstermekten çekinmiyorlar. Bu size oy getirebilir ama dışarıdaki imajınızı mahveder.
CUMHURİYETÇİLER ÖZALCI
İçeride popüler olmaktan bahsettiniz. Oldukça popüler olan iktidar partisinin kapatılması konuşuluyor Türkiye’de. Dışişleri Bakanımız Babacan “Washington’da iki ayrı düşünce akımı var. İlkini Bush ve Rice temsil ediyor ve demokrasiye vurgu yapıyor, diğerini ise Cheney temsil ediyor” dedi. Siz böyle bir ayrım görüyor musunuz?
- Mevcut yönetim içindeki ayrım değil de iki parti arasında bir ayrım gördüğümü söyleyebilirim. Cumhuriyetçiler Özal dolayısıyla Türkiye’ye özel bir önem verirler. Demokratlar ise daha çok etnik politika güderler. Dediğim gibi bu hükümet de Cumhuriyetçi olmasından kaynaklanan özel bir önem veriyordu Türkiye’ye, ama artık işler değişti.
Washington Türkiye’yi ‘güvenilmez’ ilan etmiş olsa da konumu gereği ona ihtiyaç duyacağı önemli meseleler olacaktır. Örneğin İran. Bazı çevreler İran’a bir saldırının olası olduğunu söylüyorlar. Böyle bir durumda ABD, Türkiye’den ne bekler?
- Öncelikle şunu söyleyeyim: İran’a saldırı yalnızca İran, İsrail’e ya da Körfez’e saldırırsa gündeme gelir. O zaman da ABD Azerbaycan, Bahreyn ve Kuveyt’ten yardım bekleyecektir.
Türkiye’den ne bekleyecektir?
- Hiçbir şeye karışmamasını. Belçika gibi.
Bu konumdaki bir ülke Belçika gibi olabilir mi?
- Tabii olabilir.
Bahsettiğiniz izolasyon değil mi?
- Hayır, değil. Türkiye Ortadoğu’da ve ABD’nin politikalarında etkili olmak istemiyor ve artık değil de.
Etkili olmak istemiyor diyorsunuz ama bunun tersini kanıtlamak istercesine son zamanlarda bayağı çaba sarf ediyor. Lübnan ve Suriye arasında arabuluculuğa soyunuyor, Ortadoğu ile ilişkilerini güçlendiriyor...
- O çabalar şık görünüyor ama hepsi bu. Başka bir şey olmaz. Zaten kimse de bir şey beklemiyor.
--------------------------------------------------------------------------------
Irak’ta güç Şiilere devredilecek
ABD’nin çekileceği bir Irak nasıldır?
- Şii ağırlıklı bir demokrasidir. Kürtlerle işbirliği yapılmıştır ve Sünniler artık ülkeyi yönetme sevdalarından vazgeçmişlerdir.
Yakın gelecekte çekilmeyi öngörüyor musunuz?
- Evet, Irak’taki savaşın bir başlangıcı, bir ortası, bir de sonu var. Biz şu an sondayız. Başlangıç koalisyon güçlerinin ülkeye girişiydi. Orta Sünniler’in ayaklanması, ortanın sonu, Saddam ve diğerlerinin öldürülmesi, son ise gücün Şiilere devredilmesi. Bu henüz sonlanmadı. Sadr ile olmuyor. O hâlâ İran’la yakın ilişkiler kuruyor. Oysa Irak’ta çok para var. Ve orada güçlenen Şiiler bu parayı İran’daki Şiilerle paylaşmak istemeyeceklerdir. Biz bunu öngörüyoruz.
İran’a olası bir operasyondan söz ediliyor?
- Askeri operasyonun son seçenek olduğunda herkes hemfikir. İran ile ilgili üç seçenek var. Ben üç yıldır üçüncü seçenek üzerine çalışıyorum. İlk seçenek uluslararası mekanizmaların İran’ı dengelemesi. Ama BM Genel Kurul üyelerinin çoğu diğer bir üye İsrail’i protesto ettikleri için oradan fikir birliği çıkmıyor. Yani BM’yi unutun.
İkinci seçenek ne?
- İsrail’in 81’de Irak’a yaptığı. Ama bu operasyon çok pahalı.
Sizin üzerinde çalıştığınız seçenek hangisi?
- İran’a benzin ithalatını sınırlamak. Mollalar İran ekonomisini öyle berbat bir hale getirdiler ki benzinde dışa bağımlı durumdalar. Ve İran benzini tek bir acenteden alıyor, Hollanda’da. Bu musluğu kısarsak büyük baskı yaratırız. Bunun üzerinde çalışıyoruz.
Böyle bir yaptırım için konsensüs gerekir.
- İlk etapta Hollanda, İngiltere ve Fransa’nın onayı alınır. Sarkozy’nin demeçlerine bakılırsa ABD’nin yanında duracaktır. İngiltere zaten müttefikimiz. Öbür tarafta Çin var ve şu an Çin’in işine istikrar gelir; İran’la ilgili bir karışıklık istemez.
İran beyaz bayrak çekerse önüne ne koyacaksınız?
- Nükleer silahsızlanma anlaşmasını imzalamasını isteyeceğiz. Nükleer çalışmaların altyapısını izleyebileceğiz.
Obama başkan olursa planlar değişebilir mi?
- İki senaryo gerçekleşebilir. İyi senaryoya göre; İran ısrar etmenin faydasız olduğunu görür. Kötü senaryoya göre ise ikinci bir Jimmy Carter vakası yaşanır. Ortadoğu zayıf bir ABD görür ve dengeler değişir. İran önce Lübnan’da kontrolü ele geçirir, ardından Ürdün’de istikrarsızlık yaratmayı hedefler. Sonra da Mısır’a açılır.
Nagehan ALÇI - AKŞAM
türkiye kemalizm marifetiyle abd nin kucağına itilmiştir şöyleki 1923-1938 yılları benim için bilinmeyen yıllardır 1938 den sonra yani atatürkün ölümünden sonra başa ismet inönü geçmiştir onun zamanında müslümanlara milliyetçilere adeta kan kusturulmuştur millette tepki olarak dp yi iktidara getirmiştir dp ve devamı olduğu söylenen partilerin en büyük hatası ülkeyi abd nin kucağına itmiş olmalarıdır bunda kominizmin de etkisi vardır abd kominizm zamanında türkiyeye ihtiyacı vardı rusya da kominizm çöktü abd nin türkiyeye ihtiyacı kalmadı türkiye aklını başına devşirmeli;abd irana saldırırsa en azından iran ı el altından desteklemlidir
YanıtlaSil