DİNLEME SANATI...

Iktibas Dergisi -fikir verir-



[ANADOLU HABER] DİNLEME SANATI...

Sayı 355 Temmuz

Dinleme Sanatı Mehmed Durmuş Mütemadiyen derinlikli, ultra ilmî, en ileri siyasî meseleleri konuşmaktan, en basit ahlakî, edebî konuları konuşmaya vakit ayıramıyoruz. Buna, ülkeyi kurtarmaktan, kişiliğimizi arındırmaya vakit bulamıyoruz desek de yeridir…Sadece söz söylemek değildir sanat olan, dinlemek de bir sanattır. Dinlemeyi edeple değil de, san'atla ilişkilendirmem, dinleme ediminin, edepten öte incelikler ihtiva etmesi gerektiğine inanmamdan dolayıdır. Dinlemek deyip geçmemek gerekir.Her dinleme 'dinleme' sayılamaz, tıpkı her sözün 'söz' olamayacağı gibi. Nice lakırdılar 'söz' namına sadır olur nice sorumsuz ağızlardan. Kimi dinlemeler koyun misalidir ve söylenen sözlere körü körüne itaati kapsar. Kimisi ise, öylesine dinliyor görünüp, hiçbir şey anlamama esasına dayanır. Kimisi de savsaklayıcıdır.Benim dinlemekten anladığım odur ki, önce söz söyleyeni edeplice dinlemek, dinlediğimizi anlamak, anlamamışsak sormak ve nihayetinde sözün muktezasınca tepki vermek gerekir. Bu tepki, dinlediğimiz söz, eğer hakikatse hakkını teslim etmek, yanlış ise düzeltmek, bizi davet etmekteyse görüş belirtmek türünden olmalıdır. Efendim ben, insanımızın dinleme kültüründen müştekiyim. Ne kadar insanla konuşuyorsam, kimlerle tartışıyorsam, kiminle münakaşa ve müzakere etmeye girişiyorsam, büyük ekseriyetinde, dinlememe, dinlemeyi bilmeme özrü ile karşılaşıyorum. Şu veya bu şekilde bir ilgi içinde olduğum, yani tartıştığım, münakaşa veya münazara ettiğim, etmeye çalıştığım insanların pek çoğunda aynı sorunla karşılaşıyorum. Fakat belirtmeliyim ki, bilhassa bir Müslümanda, dinleme adabının olmaması çok acıdır. İnsanları dinlememek, dinlemesini bil/e/memek, en fazla Müslüman açısından yakışıksız olmaktadır. Bununla beraber kabul etmek gerekir ki, mesela bir zînet eşyası güzelse, müslümanda olduğu kadar kâfirde de güzel durabilmektedir…Acaba neden dinlemesini bilmiyoruz? Dinlememenin sebebi ne olabilir? Muhatabımızı dinleyip, sözlerini bitirdikten sonra, söyleyeceğimizi söylemek niçin bu kadar zordur? Daha doğrusu zor mudur?Dinlemenin zor olduğuna katılmak mümkün değildir. Bununla beraber, dinlemesini bilmemenin, dinleyememe huysuzluğunun anlaşılabilir bazı sebepleri mutlaka vardır. Anlamakla katılmak farklı şeylerdir ilkesinden hareketle, katılmasak da, anladığımız kadarıyla, dinle/ye/meme illetinin sebeplerini tespit etmeyi deneyebiliriz. Bazen iyice ahlaksızlığa dönüşen dinlememenin birinci sebebi, bu konuda iyi bir 'eğitim' almamış olmaktır. Eğitim Arapçada 'terbiye' terimiyle karşılanır bilindiği üzere. Allah'ın bir isminin 'Rab' olduğunu da hep söyleriz. Dinî metinlerde bol bol işlenen bir bilgidir bu. Fakat ne yazık ki, muhtemelen bu bilgilere aşina olan pek çok insan, gençliğinde hatta çocukluğunda insanları dinlememenin ayıp, dinlemenin bir erdem olduğuna dair bir uyarı almamış, kulağı çekilmemiştir. Bu kişiler genelde, uyarıldıklarında, ayıplarını fark etmekteler ve zaaflarını elden geldiğince gidermeye çalışmakta, yani sizi dinlemesini bilmeye gayret göstermektedirler.İkinci sebep -yine tespit edebildiğim kadarıyla- kişinin, genel saygı anlayışıyla alakalıdır. Yani bir insan hayatının her alanında insanlara, hatta hayvanlara, tabiata, hâsılı 'var' olan her şeye ne kadar saygılı ise, saygı anlayışı ne ise, o oranda dinleme edebine sahiptir. Bunu şöyle bir örnekle daha iyi açıklayabileceğimi sanıyorum: Bir insan, bir toplu taşıma aracına binerken, bir an önce önündeki insanları by-pas ederek, hiç değilse bir kişiyi 'yarış dışı' bırakmak suretiyle, bir koltuk kapma şansını artırmak güdüsüyle öne fırlıyor, önündeki insanları zorluyorsa, böyle bir adamın konuşma esnasında, karşısındakinin sözünü kesmeden dinlemesini beklemek beyhude olur. Yani ortada bir 'hak' bilinci kaybı söz konusudur. Bir kimse ne kadar 'hak' kavramına aşina ise, o kadar dinlemesini bilebilir. Hakkın ne olduğunu bilmeyene, dinleme edebinden bahsetmek, âmâya renk farkından bahsetmek gibi bir şey olsa gerektir.Hak bilinci, öncelikle 'hak'kın ne olduğuna dair derinlikli değilse de, asgari düzeyde bir bilgi ve ilginin varlığını gerektirir. Hakkın asıl kaynağının Cenabı Hak olduğunu bilmek, önemli bir seviyedir. Hak'kı tanımayan kimselerin kâmil manada hak şuuruna sahip olmaları imkânsız olmamakla birlikte, zordur. Bununla beraber, Din'le ilgisi oldukça 'teğet' nice insanlar var ki, gerek söz dinlemekte ve gerekse hakkı gözetmekte, nice 'müslüman'a rahmet okutturmaktadır.Bu insanlara ne yapıp yapıp, yaptıkları işin bir haksızlık ve edebe mugayir olduğunu anlatmak gerekir. Anlamıyorlarsa, anlayacağı bir -konuşma- üslubu tatbik etmek artık hak olmuştur.Üçüncü bir kategori, doğrudan fikir ve kanaatlerle ilgilidir. Konuşacak bir şeyi olmayanlar yani belirli bir fikrin, ezberledikleri ama mahiyetini kesinlikle idrak etmedikleri çatı söylemlerle, ne pahasına olursa olsun savunuculuğunu yapmayı kafasına koymuş lafazan (demogog)lar, karşıdaki fikri bastırmak suretiyle üstün çıkmayı amaçlamaktadırlar. Bu tıpkı, Muhammed (sav)in tebliğini, yüksek perdeden bağırtılarla, kuru gürültü ve gevezeliklerle bastırıp boğmak isteyen, Mekke'li İslam karşıtlarının durumuna benzemektedir. Sadece bağırmak, karşıdakini hiç dinlememek, muhatap ağzını açıp bir tek kelime söylediği zaman derhal sözünü kesmek, hem de en alakasız konuları lafa sokuşturmak; konuyu en olmadık alanlara kaydırmak; kendince muhatabın açıklarını yakalayarak(!) zorda bırakmak; mugalata, sabote, konuyu rayından çıkartma, saptırma, sulandırma, hâsılı sohbeti, söz sanatını, münazara ve münakaşayı baltalayıcı, ortamı kirletici, tartışmayı kavgaya dönüştürücü ne kadar 'san'at' varsa hepsine başvurabilirler bu tipler. En iyisi böyle bir vak'ayla karşılaşıldığında konuşmayı hemen oracıkta kesmek, kişinin konuşma/ma ahlakının doğrudan dini ve imanı ile alakasını hatırlatmak gerekir. Böylesi bir konuşmadan hiçbir hayır çıkmayacak, sadece hoşnutsuzluk doğacak, o, sizi bastırmak suretiyle baskın çıktığını, tartışmada galip geldiğini zannedecek, aklınca sizi mağlup ettiği evhamına kapılacaktır. Hâlbuki ortada sadece bir laf saldırganlığı vardır. Karşılıklı iletişim olmamıştır. Hiçbir söz amacına ulaşmamış, hiçbir mesele anlaşılmamış, hiçbir fikir, net olarak ortaya konulamamıştır. Bu, fikre, fikir uğrunda sarf edilecek kelime ve sözcüklere, tüketilen nefese haksızlıktır, yazıktır ve günahtır. Fakat bu kişilerin de, lafazan ahlaksızlığı bir şekilde yüzlerine vurulmalı, edep yoksunu oldukları mutlaka ifade edilmelidir. Bu insanlar farkına varmalıdırlar ki, münazara ve münakaşa, edepsizce saldırı değil, peygamberâne bir iletişim sanatıdır. Aksi takdirde bunlar, yalancı pehlivan ya da sahte doktor misali, ahlakın, edebin ve konuşma sanatının istismarını yapıp gezmeye devam edeceklerdir.Herkes bir tarafa, bir Müslümanın söz dinlememesi, çok çirkindir. Müslüman da dinlemesini bilmezse, kim bilmelidir?'Sünnet' kavramını her defasında öne çıkartarak, güya risaletin hayatın dışında tutulduğunu ima eden insanların, Rasûl'ün en güzel sünnetlerinden olan, karşısındakinin sözünü kesmeme, sonuna kadar dinlemesini bilme sünnetini hiç öğrenmemiş olmaları acı bir gerçektir. Peygamber (a.s)ın eğittiği ve Kur'an'ın yer yer övdüğü o ilk nesil, birbirlerini dinlerken sanki başlarının üstünde bir kuş var da, onun uçup gitmesinden korkuyormuş gibi, karşıdakini dinlemeye özen gösterdiklerini anlatmaktadırlar. Aynı ahlakı Rasûlullah'ta da rahatlıkla müşahede etmekteyiz. Zaten bir Müslüman için bundan başka bir tutum beklenemez. Terbiye edicimiz / Rabbimiz Müslümanları, sözü dinleyip en güzeline uymakla vasıflandırmaktadır.Bir müslümanın, muhatabını dinlerken paniklemesine gerek olmamalıdır. Muhatabın söylediği eğer hakikatse, ona teslim olmak en büyük erdemdir. Bu durumda Müslüman küçülmez, büyür. Üstelik bu, hayatta sık rastlanan bir olgudur. Bir insan Müslüman olmakla, hakikatin künhünü kuşatmış olamaz. Alîm olan yalnızca Allah'tır. Beşerin şaşacağı ve insanın nisyan ile malül olduğu, bir gerçektir. Eğer muhatabın sözleri bâtılsa, hakikatlerin çarpıtılması ise, o durumda da yine telaşa meydan vermeden, karşısındakinin kişilik haklarına saldırmadan müdahale etmeli, marufu emir, münkerden nehiy görevini yerine getirmelidir. Bir sözün, dolayısıyla bir fikrin hakikat oluşu, bizimle konuşan insanı ne pahasına olursa olsun bastırmakla, tartışmada onu susturmakla doğru orantılı değildir. Eğer öyle olsaydı, tarih boyunca, zindana tıkılan hiçbir fikir adamının, fikirleri zindandan gün yüzüne çıkamazdı. Fikirler bastırıldıkça belki daha da güçlenmektedirler. 'Beyanda sihir vardır' sözü, sözün etkileyiciliğinin hem söylenişte/üslupta, hem de sözün mahiyetinde gizli olduğunu açıklar. Sözümüz hakikatse eğer, merhum Akif'in dediği gibi, odun gibi de olsa o söz, söylemeye ve uğrunda nice belalara katlanmaya değerdir. Uğrunda her belaya katlandığımız sözlerimizin etkisinin önüne kim geçebilir? Sözümüz hakikate mugayirse, hiçbir 'ilave tedbir', onu etkili kılmayacaktır.Son olarak bir de, sadece söz kesenin değil, sözü kestirenin de hatalı olabileceğine değinelim. Belki bunu da dördüncü bir şık olarak ilave edebiliriz. Konuşma hakkını bir defa gasp eden bir kimse, bir daha bırakmama gibi bir cengâverliğe soyunmamalı, başkalarının da konuşma hakkı bulunduğunu düşünmeli, sıkıcı olmamak için, sözü kısa tutmalı az ve öz konuşmalıdır. İnsanlar hiç kimseyi uzun uzadıya dinleme zahmetine katlanmak zorunda değildirler. Bizi dinleyenlerin itiraz etmeleri, soru sormaları, belki katkıda bulunmaları, en doğal haklarıdır. Aksi halde, sözü işgal etmiş oluruz. Aynı derecede, bu kişilerin mütemadiyen sözü işgal etmelerine de izin verilmemelidir.Kim bilir belki de birçok büyük idealleri, çok küçük gördüğümüz 'sıradan' erdemleri davranışa dönüştürerek gerçekleştirebiliriz. Aza kanaat etmeyen çoğu bulamaz ya hani… İşte öyle bir şey. function EmailLink(){ window.location = "mailto:"+"?subject=Faydalanacağını umduğum bir yazı." + "&body="+document.title+" "+window.location; } document.write('') [Photo] [Photo] [Photo] ...::: Bu site İktibas WEB tarafından hazırlanmıştır :::...--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~ Bu grubun hiç bir siyasi oluşum ,parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır...Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş ,Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR.." Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur. ----------------------------------------------------------------- "ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ" grubu. Bu gruba posta göndermek için , mail atın : anadoluhaber@googlegroups.com Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr adresinde bu grubu ziyaret edin

--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Bu grubun hiç bir siyasi oluşum ,parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır...Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş ,Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR.."

Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.
-----------------------------------------------------------------
"ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ" grubu.
Bu gruba posta göndermek için , mail atın : anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.