HASAN AHMET EVLİYAOĞLU
İran Cumhurbaşkanı Sayın Ahmedinejad ülkemize bir dizi görüşmeler için geldiler. Gelmeden önce Mithat Bereket'in sunduğu programa konuk oldular. Bir dizi sorulara cevap verdiler.
Gördüğüm Türk halkının nabzını çok iyi tutmayı bildiğidir. Sayın Baykal'dan daha iyi, halkımızın nabzını tuttuğu kesin. Güzel olumlu mesajlar verdiler. Sorular içinde; bayağı olanları, komik duruma düşülenleri de vardı. Çok istikrarlı, kendinden emin ve alçakgönüllü kişiliği ile bizim batı taklitçisi liderlerden daha şahsiyetli duruş sergilemekteydi.
İran Cumhurbaşkanı Filistin ve İsrail'e ilişkin fikirlerini açıklıyor:
Her demokrasi ve insan haklarından sorumlu ve demokrasiden yana insanın vicdanı ve insafı kurutulmamışların da onayacağı düşüncelerdi. İsrail'in varlığı başlı başına bir problemdir. İsrail diğer devletlerden getirilen vatandaşlarla oluşturulmuş ve terörle beslenen bir devlettir. Baskı ve tehditle, haksız bir şekilde evlerinden edilen Filistin halkının evlerine ve arazilerine yerleştirilen başka ülkelerden getirilmiş Yahudi insanlarla oluşturulmuş bir halk kitlesine sahip.
Kendisini ulvi bir gayeyle besleyen bu ülkenin hedefinde; İran, Irak, Türkiye, Mısır, Sudan, S.Arabistan toprakları da var. Buna Muharref Tevrat'taki ifadesiyle "arz-ı mev'ud" diyorlar. Bu ülke sadece bir Yahudi devleti değildir. Siyonist fikirlerle beslenen bir terör devletidir. Gerçi huzurları da yok. Hem Filistinlilerin hem de Yahudi halkının huzurunu dinamitleyenler Siyonistlerdir. İdeallerinden vazgeçmişçesine ülkenin etrafına aşılmaz duvarlar örerek ulvi gayelerinden de vazgeçmiş görünüyorlar. Buraya toplanan zavallı Yahudi insanlara da, ülkeyi hapishane haline getirdiler. Filistin'e Yahudilerin yerleştirilmesiyle zorlama bir devlet oluşturulmuş ve Ortadoğu'nun huzuru dinamitlenmiştir. Huzuruna kastedilenlerdeniz. Ama bunu bile anlamayacak kadar empire beyinlerimiz…
Filistinliler kendi evlerine ve yerlerine dönse ki -bu en tabi insan hakkıdır- İsrail diye bir devlet olmadığı görülür. Halkoylaması yapılsa yine böyle bir devletin olmayacağı, olamayacağı da görülür. Bütün mesele hallolur. Yurtlarından edilen ve İsrail'e zorla göç ettirilen insanlar da geldikleri yerlere dönerler. Şeklinde özetlenecek düşüncüler serdettiler.
İleri de Türkiye'nin kuruluşu ve Yahudi devletinin kuruluşu arasında ki bağlantı ve rastlantılara tarihsel perspektifle bakacağız. Bazılarının iddia ettiği gibi Türkiye Cumhuriyeti gizli bir Yahudi devleti ya da sömürgesi olarak mı kurulmuştur. Soru işaretlerinden kaçarak karanlıklara ışık tutamayız. Sorgulamadan esaret zincirlerini kırmak, sömürgeden kurtulmak mümkün gözükmüyor. Karşımızdakini tanımadan kendimizi de tanıyamayacağız. Çünkü karşımızdaki bize, bizi yanıltıcı ayna tutmaktadır.
İsrail'in kuruluşu ve bugünlere gelişinde hep kan ve gözyaşı vardır. Yaptığı vahşetle, kanla beslenen vampirlere rahmet okutur. Parçalanmış cesetler, evleri gece uyurken başlarına yıkılmış, göçük altındaki cesetler, ne ile yakıldığı belli olmayan(büyük bir ihtimalle kimyasal silahlarla)yakılmış ve kömür haline gelmiş cesetlerden söz edilince insanın bunlara tüylerinin diken diken olmaması mümkün değildir. Bizim ülkemizin derin yapısını oluşturan ve bu ülkeyle ilişkileri ileri seviyede tutanlarda lanete muciptirler. İsrail Devleti'nin yaptığı terörü görmezden gelmek bu vahşete ortak olmaktır. Katil olmak için ille öldürmek gerekmez. Katilin elini sıkmakta ruhen katil olmak değil de nedir?
Bu diyalogda şunu çıkardım ki, Filistin sorununda, bizim Siyonist Yahudi ağızlı medyamızla ve devlet olarak ilgimizin, İran'ın arkasında nal topladığıdır. Her devlet büyüklüğünü böyle uluslar arası diyaloglarda ve tesir ettiği alanlar mesafesinde, söz sahibi olduğu nüfuz kadar büyüktür. Filistin sorununda bizim Siyonizm'in kuyruğunda olduğumuz hissine kapıldım. Sanki bizim hiçbir tesirimiz yok. Onların bize tesir ve icraatlarından sarsılacak bir kırılgan ekonomi ve büyük müttefikimiz Amerikan ağzıyla bölgede aldığımız inisiyatiflerin de ülkemiz için bir gelecek düşüncesiyle planlanmış ve atılmış adımlar olmadığını görüyorum.
Şimdiye kadar Müslüman halkımızın hislerine tercüman bir çıkış ve işlem görmedik ülkemizden. Onurlu bir duruşumuz olmadı. Sadece maslahat gözetmekle siyaseten tavır almamakla geleceğimiz için bir şeyler yapmadığımız ve yapmayışımızın ağır faturalarını ilerde bizim çocuklarımın ödeyecek olmasından mustarip olarak bu konulara da eğilmek gereği hissettim.
Ak Parti hükümetini arabulucu girişimleri de, bu minvalde ülkemiz adına bir başarı filan da saymamız safdillilik olur. Siyonizm'i bilenler bunun da bir oyalama taktiği olduğunu bilirler. Golon Tepeleri'nden çekilmeden görüşmenin anlamı yok. Sayın Ahmedinejat'ın dediği gibi; "Golon tepelerinden çekilirse ki bu onların sonu demektir", bunu hiçbir aklı başında Siyonist yapmaz, yapamaz da. Bunların Siyonizm ekmeğine sürülen yağlar olduğunu, bunun bir sinsi planın parçaları olduğunu ve ülkemiz iç siyaset dengeleriyle de bağlantılı bir süreç olduğunu düşünüyorum. Gerçek olan tek şey; Sayın Esad ve Sayın Erdoğan'ın da, bu işin olup olmayacağını bildiğini ve sadece halkları nezdinde kendilerini kurtarmak amacındalar.
Ak Parti Hükümetinin halkımızın özgürlük talepleri önündeki engelleri kaldıramadığını ve iç siyasette şahsiyetli bir işlem yapamadığı için kendine dış siyasi oyalanmalar bulduğu düşüncesindeyim. İçerde yargısal darbeyle ağzından alınan emziğin, iç çekişlerini dışarı dönüp yüzünü gerçekleştirmektedirler.
Ak Parti'yi içerde sıkıştıran güçlerin, dışarı da kullanıma açık hale getirdiğini de belirtmek lazımdır. Bu soğuk savaşın da, nasıl yapıldığını bilmekle ilgili bir durumdur. Soğuk savaşın, sıcak etkilenmelerini biz yaşıyoruz. İçimizde ki olayları, dışımızdaki olaylarla bağlantılı düşünürsek daha sağlıklı kararlar vereceğimiz kesindir.
İran Cumhurbaşkanı Sayın Ahmedinejad ülkemize bir dizi görüşmeler için geldiler. Gelmeden önce Mithat Bereket'in sunduğu programa konuk oldular. Bir dizi sorulara cevap verdiler.
Gördüğüm Türk halkının nabzını çok iyi tutmayı bildiğidir. Sayın Baykal'dan daha iyi, halkımızın nabzını tuttuğu kesin. Güzel olumlu mesajlar verdiler. Sorular içinde; bayağı olanları, komik duruma düşülenleri de vardı. Çok istikrarlı, kendinden emin ve alçakgönüllü kişiliği ile bizim batı taklitçisi liderlerden daha şahsiyetli duruş sergilemekteydi.
İran Cumhurbaşkanı Filistin ve İsrail'e ilişkin fikirlerini açıklıyor:
Her demokrasi ve insan haklarından sorumlu ve demokrasiden yana insanın vicdanı ve insafı kurutulmamışların da onayacağı düşüncelerdi. İsrail'in varlığı başlı başına bir problemdir. İsrail diğer devletlerden getirilen vatandaşlarla oluşturulmuş ve terörle beslenen bir devlettir. Baskı ve tehditle, haksız bir şekilde evlerinden edilen Filistin halkının evlerine ve arazilerine yerleştirilen başka ülkelerden getirilmiş Yahudi insanlarla oluşturulmuş bir halk kitlesine sahip.
Kendisini ulvi bir gayeyle besleyen bu ülkenin hedefinde; İran, Irak, Türkiye, Mısır, Sudan, S.Arabistan toprakları da var. Buna Muharref Tevrat'taki ifadesiyle "arz-ı mev'ud" diyorlar. Bu ülke sadece bir Yahudi devleti değildir. Siyonist fikirlerle beslenen bir terör devletidir. Gerçi huzurları da yok. Hem Filistinlilerin hem de Yahudi halkının huzurunu dinamitleyenler Siyonistlerdir. İdeallerinden vazgeçmişçesine ülkenin etrafına aşılmaz duvarlar örerek ulvi gayelerinden de vazgeçmiş görünüyorlar. Buraya toplanan zavallı Yahudi insanlara da, ülkeyi hapishane haline getirdiler. Filistin'e Yahudilerin yerleştirilmesiyle zorlama bir devlet oluşturulmuş ve Ortadoğu'nun huzuru dinamitlenmiştir. Huzuruna kastedilenlerdeniz. Ama bunu bile anlamayacak kadar empire beyinlerimiz…
Filistinliler kendi evlerine ve yerlerine dönse ki -bu en tabi insan hakkıdır- İsrail diye bir devlet olmadığı görülür. Halkoylaması yapılsa yine böyle bir devletin olmayacağı, olamayacağı da görülür. Bütün mesele hallolur. Yurtlarından edilen ve İsrail'e zorla göç ettirilen insanlar da geldikleri yerlere dönerler. Şeklinde özetlenecek düşüncüler serdettiler.
İleri de Türkiye'nin kuruluşu ve Yahudi devletinin kuruluşu arasında ki bağlantı ve rastlantılara tarihsel perspektifle bakacağız. Bazılarının iddia ettiği gibi Türkiye Cumhuriyeti gizli bir Yahudi devleti ya da sömürgesi olarak mı kurulmuştur. Soru işaretlerinden kaçarak karanlıklara ışık tutamayız. Sorgulamadan esaret zincirlerini kırmak, sömürgeden kurtulmak mümkün gözükmüyor. Karşımızdakini tanımadan kendimizi de tanıyamayacağız. Çünkü karşımızdaki bize, bizi yanıltıcı ayna tutmaktadır.
İsrail'in kuruluşu ve bugünlere gelişinde hep kan ve gözyaşı vardır. Yaptığı vahşetle, kanla beslenen vampirlere rahmet okutur. Parçalanmış cesetler, evleri gece uyurken başlarına yıkılmış, göçük altındaki cesetler, ne ile yakıldığı belli olmayan(büyük bir ihtimalle kimyasal silahlarla)yakılmış ve kömür haline gelmiş cesetlerden söz edilince insanın bunlara tüylerinin diken diken olmaması mümkün değildir. Bizim ülkemizin derin yapısını oluşturan ve bu ülkeyle ilişkileri ileri seviyede tutanlarda lanete muciptirler. İsrail Devleti'nin yaptığı terörü görmezden gelmek bu vahşete ortak olmaktır. Katil olmak için ille öldürmek gerekmez. Katilin elini sıkmakta ruhen katil olmak değil de nedir?
Bu diyalogda şunu çıkardım ki, Filistin sorununda, bizim Siyonist Yahudi ağızlı medyamızla ve devlet olarak ilgimizin, İran'ın arkasında nal topladığıdır. Her devlet büyüklüğünü böyle uluslar arası diyaloglarda ve tesir ettiği alanlar mesafesinde, söz sahibi olduğu nüfuz kadar büyüktür. Filistin sorununda bizim Siyonizm'in kuyruğunda olduğumuz hissine kapıldım. Sanki bizim hiçbir tesirimiz yok. Onların bize tesir ve icraatlarından sarsılacak bir kırılgan ekonomi ve büyük müttefikimiz Amerikan ağzıyla bölgede aldığımız inisiyatiflerin de ülkemiz için bir gelecek düşüncesiyle planlanmış ve atılmış adımlar olmadığını görüyorum.
Şimdiye kadar Müslüman halkımızın hislerine tercüman bir çıkış ve işlem görmedik ülkemizden. Onurlu bir duruşumuz olmadı. Sadece maslahat gözetmekle siyaseten tavır almamakla geleceğimiz için bir şeyler yapmadığımız ve yapmayışımızın ağır faturalarını ilerde bizim çocuklarımın ödeyecek olmasından mustarip olarak bu konulara da eğilmek gereği hissettim.
Ak Parti hükümetini arabulucu girişimleri de, bu minvalde ülkemiz adına bir başarı filan da saymamız safdillilik olur. Siyonizm'i bilenler bunun da bir oyalama taktiği olduğunu bilirler. Golon Tepeleri'nden çekilmeden görüşmenin anlamı yok. Sayın Ahmedinejat'ın dediği gibi; "Golon tepelerinden çekilirse ki bu onların sonu demektir", bunu hiçbir aklı başında Siyonist yapmaz, yapamaz da. Bunların Siyonizm ekmeğine sürülen yağlar olduğunu, bunun bir sinsi planın parçaları olduğunu ve ülkemiz iç siyaset dengeleriyle de bağlantılı bir süreç olduğunu düşünüyorum. Gerçek olan tek şey; Sayın Esad ve Sayın Erdoğan'ın da, bu işin olup olmayacağını bildiğini ve sadece halkları nezdinde kendilerini kurtarmak amacındalar.
Ak Parti Hükümetinin halkımızın özgürlük talepleri önündeki engelleri kaldıramadığını ve iç siyasette şahsiyetli bir işlem yapamadığı için kendine dış siyasi oyalanmalar bulduğu düşüncesindeyim. İçerde yargısal darbeyle ağzından alınan emziğin, iç çekişlerini dışarı dönüp yüzünü gerçekleştirmektedirler.
Ak Parti'yi içerde sıkıştıran güçlerin, dışarı da kullanıma açık hale getirdiğini de belirtmek lazımdır. Bu soğuk savaşın da, nasıl yapıldığını bilmekle ilgili bir durumdur. Soğuk savaşın, sıcak etkilenmelerini biz yaşıyoruz. İçimizde ki olayları, dışımızdaki olaylarla bağlantılı düşünürsek daha sağlıklı kararlar vereceğimiz kesindir.
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.