Cumhuriyet 13.08.2008 - Haber:c0205
Cumhuriyet 13.08.2008'Anayasa' Bir Yasa, 'Anayasa Mahkemesi' de Bir Mahkeme midir?Ne "Anayasa", yürütmeyle ilgili yasalar gibi bir yasa olarak değerlendirilebilse gerektir, ne de "Anayasa Mahkemesi" yargı erkinin mahkemelerinden biridir... Aydınlarımız "sözleşme" ve "yasa" kavramları üzerinde de bugüne dek pek durmamış oldukları için galiba, "Anayasa" ve "Anayasa Mahkemesi" konularında da kolayca yanılgıya düşebilmektedirler. Demirtaş CEYHUNGerçekten, son seçimlerde kazandığı Meclis'teki çoğunluğuna dayanarak AKP'nin yeni bir anayasa hazırlamaya kalkışması üzerine başlayan ve kapatma davasıyla iyice yoğunlaşan "Yüzde 47 oy almış bir iktidar partisini kapatmaya kalkışmak ulusun iradesine saldırı değil midir? Parti kapatmak demokrasi ile bağdaşır mı? Anayasa Mahkemesi Meclis'in üstünde bir kurum mudur? Meclis isterse Anayasa Mahkemesi'ni kapatamaz mı? Anayasada değiştirilmesi teklif dahi edilemez maddelerin bulunması, egemenlik kayıtsız şartsız milletindir ilkesini zedelemiyor mu?" şeklindeki tartışmalarda temel veri olarak ele alındığı gibi "Anayasa" tıpkı Ceza Yasası, Ticaret Yasası gibi bir yasa; Anayasa Mahkemesi de Danıştay, Yargıtay gibi yargı erkini oluşturan bir mahkeme midir? Yoksa tartışmanın böyle kör dövüşüne dönüşmesi de, anayasa ve Anayasa Mahkemesi deyimlerinin içindeki "yasa" ve "mahkeme" sözcüklerinden mi kaynaklanmaktadır acaba? Yani, birleşik adın içindeki "yasa" sözcüğü ile tamlamadaki "mahkeme" sözcüğü mü anayasanın da Meclis'in yetkisi içinde öteki yasalar gibi bir yasa olduğu yanılgısına düşülmesine ve Anayasa Mahkemesi'nin yargı erkinin parçası bir mahkeme olarak değerlendirilmesine neden olmaktadır? Bilindiği gibi, anayasa kavramı da yaşamımıza ilk kez 1876 yılında, Sultan Abdülaziz'in Avrupa gezisi sırasında tanık oldukları olağanüstü gelişmişliğin parlamentolu krallık yönetiminden kaynaklandığı kanısıyla Osmanlı aydınlarının Kuran'ın Âli İmran Suresi'nin 159. ayetindeki "meşveret" sözcüğüne dayanarak Sultan Abdülhamit'e ilan ettirdikleri Kanun-i Esasi ve "padişaha çalışmalarında yardımcı olması" için açtırdıkları tıpkı İngiltere'deki gibi iki kamaralı Osmanlı Meclis-i Mebusan'ı ile girmiştir. Ama İngiltere'deki bu düzen ta 1215 yılında imzalanan ilk Magna Carta ile başlayıp yüzyıllar boyu sürmüş kanlı savaşımlar sonucu tam 44 Magna Carta imzalanıp, Katolik kilisesinin yerine yeni bir kilise oluşturularak kurulmuştur. 17. yüzyılda gerçekleştirilen devrimlerle kabul ettirilmiş "Instrument of Government", "Toleration Act", "Declaration of Rights" adlı sözleşmelerle meşruiyetini kutsal güçlerden alan "teokratik devlet" sona erdirilip, egemenliğin parlamento aracılığıyla halka devredildiği ve meşruiyeti halktan kaynaklanan yeni tür bir devlet "seküler" (laik) devlet kurulmuştur. İki devlet türü Yani, halen insanlığın bilebildiği iki devlet türü vardır yeryüzünde. Meşruiyetlerini kutsal güçlerden kazanan devletlere teokratik, egemenliğin ve yasamanın kayıtsız şartsız halkta olduğu devletlere de laik (veya seküler) denilmekte, üçüncü bir devlet türü de henüz bilinmemektedir. Laik (seküler) devletler de, aydınlanma tarihinden çok iyi bilindiği gibi yasalarla, seçimle, halkoylamasıyla filan değil, bir devrimle kabul edilmiş Constitution Act'lerle (sözleşmelerle) kurulmuşlardır ve ancak karşıdevrimlerle yıkılabilmektedirler. Monarşi, oligarşi, demokrasi, demokratik krallık, cumhuriyet vb. gibi terimler ise, devletin yapısı ile değil, yönetimiyle ilgilidir. Bu nedenle devlet kavramını da, yapısal (rejim) ve yönetsel (politika) olmak üzere iki ayrı düzlemde ele almak gerektir. Bilindiği gibi teokratik devletlerde yönetim, bir din kurumu veya o kurum adına bir kral tarafından yürütülmektedir ve "mutlaktır". Bütün siyasal erkler tek bir elde toplanmıştır. Laik (seküler) devletlerde ise, siyasal erk Thomas Hobbes, John Locke, David Hume gibi düşünürlerin gene aynı yüzyıllarda kuramsallaştırdığı "din kurumlarına karşı bağımsızlık, kuvvetler ayrılığı vb." gibi ilkeler doğrultusunda gerçekleştirilen seçimle oluşturulmuş parlamentodaki siyasal partiler aracılığıyla kullanılmaktadır, demokratiktir. Nitekim, İngiltere'deki düzenin kuruluşunda aynı anda bir de Toleration Act'in imzalanmış olmasından da anlaşılacağı gibi, laik devletin belkemiğini de teokratik devletlerde olduğu gibi "bağışlama" ilkesine dayalı "hoşgörü" değil, "bütün insanların ve inançların birbirlerini kendilerinin eşiti kabul ederek bir arada yaşamaya katlanmaları" anlamdaki "eşitlik" ilkesini temel sayan "tolerans" kavramı oluşturmaktadır. Ve laik devlet türüne özgü bu demokratik yönetim biçimine de Batılılar "Constitution Government" demektedirler. Ama ne yazık ki, bu kavramlarla Sultan Abdülaziz'in gezisi sırasında tanışan Osmanlı aydınları güya İngiltere'deki bu demokratik parlamenter düzeni ülkeye taşırken, yasama yetkisinin Kuran'la Sultan'dan alınıp Meclis'e devredilmesini ve yürütme, yasama, yargı erklerinin bağımsızlaştırılmasını akıllarından bile geçiremedikleri için, "Constitution" kavramını hile-i şer'iye ile sanki bir yasa adıymış gibi "Kanun-i Esasi" diye Osmanlıcalaştırmışlardır. "Constitution Government" tamlaması için ise, karşılığı başka hiçbir dilde bulunmayan, Arapça şart kökünden şartlı yönetim anlamında "Meşrutiyet / Meşruti idare" diye bir sözcük uydurmuşlardır. İlginçtir Osmanlı aydınlarının bu çarpıtmasını Batılılar da, reddetmek şöyle dursun hemen benimseyip, 20. yüzyılda Ortadoğu'yu sömürgeleştirirlerken işbirlikçilerini o ülkelerinin kralı, şahı yapmakta meşruiyet kaynağı olarak kullanmışlardır sanki. Kanun-i Esasi kavramı İngilizler Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra da, 1923 yılında 1. maddesinde "ırsi krallıkla ve şeriat hükümleriyle yönetilen bir İslam devleti olduğunun" belirtildiği bir Kanun-i Esasi'yi yürürlüğe sokarak Fuat'ı Mısır kralı yapmışlar; 1924 yılında da ülkesinin İngiliz mandası olmasını sağlayan Haşimi ailesinin emiri I. Faysal'ı, gene aynı şekilde 1. maddesinde "ırsi krallıkla yönetilen bir İslam devleti olduğunun" belirtildiği bir Kanun-i Esasi ile Irak kralı ilan etmişlerdir. Öyle ki, 1926 yılında da "Hicaz Kanun-i Esasisi" ile de Suud'lar önce Hicaz, sonra da Suudi Arabistan Kralı yapılmışlardır. Yani, tam bir teokratik devlet olan Suudi Arabistan'ın bile bugün bir Kanun-i Esasi'si vardır. Bu nedenle Kanun-i Esasi kavramı üzerinde gerçekten sil baştan ciddi ciddi düşünülse gerektir. Gene, bilindiği gibi seçimle iktidara gelen Hitler ve Mussolini'nin rejimi değiştirip dünyayı ateşe vermeleri üzerine Batılılar da İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra demokratik düzenlerin geleceğini güvence altına almak için siyasal partilerin rejime yönelik girişimlerde bulunmalarını önlemek amacıyla onları sürekli denetleyecek "Supreme Court" adıyla yeni bir üst kurul oluşturmuşlardır. 27 Mayıs Anayasası ile de bu kurul, "Anayasa Mahkemesi" adıyla ülkemizde de oluşturulmuştur. Görüldüğü gibi Anayasa Mahkemesi de kesinlikle yargı erkinin bir parçası değil, devletin rejiminin güvencesi, bir üst kuruldur. Kısacası ne "Anayasa", yürütmeyle ilgili yasalar gibi bir yasa olarak değerlendirilebilse gerektir, ne de "Anayasa Mahkemesi' yargı erkinin mahkemelerinden biridir... Aydınlarımız "sözleşme" ve "yasa" kavramları üzerinde de bugüne dek pek durmamış oldukları için galiba, "Anayasa" ve "Anayasa Mahkemesi" konularında da kolayca yanılgıya düşebilmektedirler.
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Bu grubun hiç bir siyasi oluşum ,parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır...Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş ,Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR.."
Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.
-----------------------------------------------------------------
"ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ" grubu.
Bu gruba posta göndermek için , mail atın : anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.