Onunla Siyonizm'i, Tehodor Herzl'i, 2. Abdülhamit'i tanıdık. Onunla "Müslümanlar kardeştir" dedik. Onunla İmam hatip okullarında okuduk. İmam Hatip olmasaydı, anarşiden dolayı babalarımız bizleri okutmayacaktı. Okuyan, anarşist bir evladı, baba ne yapsındı.. Anarşiden uzak kaldık. Onunla sağcı ve solcu olarak, Siyonizm ve Amerikan çıkarlarına uygun vurmadık kardeş kardeşi. Sağ sol davasına kapılıp birbirini vuranlara üzüldük. Arada bizden de ölüler arasına kattılar. Bizi de kavgaya çekmek için mit'ten elemanlarla silahlı eğitim vermek istediler, biz aldırış etmedik onlara, bizi katamadılar maceralarına. Biz bol bol okuduk, silah tutmadık, kitap tuttuk, spor yaptık kendimizi geliştirdik. Hiçbir zaman tüyü bitmedik arkadaşlarımızın eline verilen silahlara heves etmedik, hocamız sayesinde…
Erbakan Hoca, 1974'de Sayın Ecevit'le, ortak olduklarında, Kıbrıs Barış Harekâtının emrini Ecevit'e rağmen ve Ecevit İngiltere'de iken vermesinin dillendirilmemesi, onu hep barış harekâtı kapsamında göze görünmez kılıp Ecevit'i Kıbrıs Fatihi yaptılar. Bunu yapan ve bilerek yapan basındı. Buna bile isyan etmedi Erbakan Hoca. Yaptığı güzel esprileri bile alay konusu yapıp hocayı komikmiş gibi takdim eden medyaya hiç küsmedi, kırılmadı. Fabrika temelleri atarken, tarlaya buğday eker gibi, temeller atıyor diye alay edenler, o temellerin birçoğunun fabrikalara dönüştüğünü ve memleket ekonomisine sağladığı faydaları görmezden geldiler, Hoca yine de kızmadı.
Afyon'dan Akşehir'e giderken Çay'dan geçiyorduk. Araba içinde bir vatandaşa bildiğim halde sordum. Bu ne fabrikası diye. O bilemedi tabi. Ben: "Yoksa bu Alkolit fabrikası mı, bunu kim açtı." dedim. "Demirel" dedi vatandaş. Peki, buranın ben Erbakan tarafından açıldığını biliyor ve öyle duyuyordum dedim. Vatandaş bana:"O açsa açsa; tespih takke fabrikası açar" demişti. Ben hayır Hoca'nın temel atma ve açma törenlerinde bizzat bulundum dediysem de vatandaş bildiğinde ve dediğinde ısrar ediyordu.
Hoca'nın "Ağır Sanayi Hamlesi" bizi çocukken bile heyecanlandırırdı. Lider ülke olmak, kukla ve sömürülen bir ülke olmak istemiyorduk. İslami kimliğiyle, örtüşen söylemleri ile Hoca gerçekten Vatansever ve dine gönülden bağlı, tasavvufi edep ve adabının kurallarını da müdrik yaşayan bir veli zattı. Onun Allah dediği yerde biz, İslam bilmekten aciz kalırdık. O bize hem dünyayı, hem dini anlattı.
Hocamın anlatımlarında biraz abartıların bulunması temennisinden dolayıydı. O öyle olmasını istediği için, öyle söylerdi. O iktidara bir ortakla geldiydi. O ortağı (Tansu Hanım) Show Tv'de şöyle diyordu:"Ortağım Hoca beni hiç kandırmadı, bana hiç yalan söylemedi" Bunu hiç unutamam. Daha çok şeyler konuşacağız beklide ama hepsi bir makaleye sığmayacaktır.
Hoca, sert mizaçlı fakat leyyin bir yapıda idi. Yanına yaklaşırken heybeti ve asil duruşu arasında kaybolurdu duygularımız. Çevresini iyi gözetir, olup bitenleri hemen görürdü. Onun derdi memleket sevdasıydı. O milletine âşıktı. Kendi serveti ve durumu onu refah düzeyi olarak yeterdi ve artardı da. O siyaseti bir dava edinmiş, dava adamıydı.
Ondaki dinamizm ve dinçlik bizim gençliğimiz utandırırdı. Onun siyasi konuşmalarını bilirim. Günde beş yerde konuşurdu. Her konuştuğu yerde de, en az iki saat konuşurdu. Yani günde on saat konuşma yapardı. Onu altımızda son model arabayla oturduğumuz yerden takip etmekte zorlanırdık. Hem yorulur, hem de bitap düşerdik. Bir de bizler gençtik. O ilerlemiş yaşına rağmen, günlük on saat ayakta konuşuyordu. Konuşmadan veya ayakta durmaktan dolayı, yüzünde en ufak bir yorgunluk emaresi yoktu, ne de sesinde bir kısılma olurdu. Bir de şoförüne 220 basmadığında,210 bastığında, Allah o 10 km'yi bizden sorar dermiş ve son sürat konuşma yerine yetişmek için.
Duyardık; herkes onun şoförlüğünü yapamazmış diye. Hocam çok hızlı yaşadı. Ömrünü vatanına adadı. Memleketi için çok güzel şeyler yaptı. Onunla oluşan bir Dini duyarlılığı ve ağırlılığı olan bir kamuoyu oluştu. Yabancı ülke insanları onunla Türkiye'de Müslümanların var olduğuna yeniden inandı. O, 74 de iktidara gelene kadar ülkemizi irtidat etmiş ve İslam'dan çıkmış bir millet olarak bilen çok Müslüman halklar vardı. Onun sayesinde yeniden Ülkemiz de İslam'ın sesi çıktı. Müslümanların kendine güvenleri geldi. Bunlar abartı değil, gerçekleri dile getiriyorum.
D-8 projesini anlayan emperyalistler ve dünya Siyonist para babaları Erbakan'ı siyasi mevta haline getirdiler. Gerisi teferruattır. Asıl olanı görmemek güdülmektir. Güdülmek ve güdülenmekte olan halk sömürülmektedir de. Sömürüye karşı çıkmak edebiyatla, terörist eylemlerle değil, icraatla olmalıdır. Halkı öldürmek, yönlendirmek ve yönetmek isteği dış güçlerin ve onların iç uzantılarının işi olabilir. Erbakan'a yapılanları adaletin tecellisi demek aptallık olur. Bu adaletin tecellisi Müslümanlara gelince neden başka türlü tecelli ettiği sorgulanmalıdır.
Erbakan'ı yargı mahkûm etti. Aynı benzer davada CHP'ye farklı karar verdiler. Bunları halk görüyor ve biliyor. Halk kendine yapılanla, bir başkasına yapılanlar arasında ayırımcılığı iliklerinde bu dava benzerliğinde de gördü. Hocanın siyasi yasaklı hale getirilmesinde, bu cezaya uğratılmasında Ergenekon çetesinin parmağı olduğu gerçeğini halk gördü. İnşallah yargıda kendi içindeki çeteyi çözer ve ağırlıklarından kurtulur. Eski savcı Nuh Mete Yüksel'in de Çete elemanlarıyla toplantılar yaptığı biliniyor. Dün kin kusan Vural Savaş bugün günah çıkarıyor. Bunlar, Siyonizm tezgâhında işlenen fikirlerin ülkemizde ki ürünleridir.
Onu anlamak için CHP'li K.Anadol gibi de konuşmayacağım. Kişiler ölür eserleri varsa, onlar baki kalır. Muhalefet; Salt saldırı sanatı değil, belki de savunma sanatıdır. Halkını, haklarını savunmaktır, önemli olan. Erbakan'a verilen haklarından(aftan) yola çıkarak gündeme alınan, hasta tutuklularla, muhalefet yapmış olmazsınız. Samimiyetsizlik diz boyu. CHP bunu hep yapıyor. Evet, doğru ve gecikmiş bir karardır. Ama daha onlarca kötü koşullarda olanlarında bunun yanında ve bu vesileyle affedilmeleri de Cumhurbaşkanımız tarafından gündeme alınırsa seviniriz, demeleri daha seviyeli ve daha sevecen bir üslupla, toplumu germeden muhalefet yapmış olurlardı. Ama nerde o ince siyaset?
Erbakan Hoca, nezaket ve kibarlılığını asla kaybetmeden, kendini affeden Cumhurbaşkanı makamına teşekkür etmiştir. Hoca Allah'a şükretmenin gereği, kendine iyiliği olan kişiye de teşekkür etmiştir. Şükür enaniyetti kaldırır. Rabbe teslimiyeti izhar eder. O, zaten Rabbe ve onun takdirine rıza gösteren bir tevekkül içinde yaşamaktadır.
Hocam, saygılar sunarım, pamuk ellerinden, öperim. Dualarını beklerim. Allah Hayırlı uzun ömürler versin!
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.