T a r a f s ı z D e ğ i l i z

Sahi, ne renkti, düşlerimiz?!.

Geldiler...

Kâğıda renk, yazıya âhenk katmak üzere geldiler.... Altın altın bezediler elyazma sayfalarını ve yaldız yaldız renk kattılar murakka saltanatına. Tezhib, "altınlama" demekti, onlar altın bilezik kabul ettiler sanatı ve toprak boyalarını altın ayarına yükselttiler...

Geldiler...

Zahriyelerden hâtimelere simurglar uçurdular salkım saçak. Kanat kanada güvercin gagalarından palmetlerle Rumî desenlerde Anadolu'yu; kucak kucağa madalyonlar, rozetler, güldestelerde Ötüken ormanlarının uzak hatırasını anlattılar. Hatâyi tezyinlerde yitik efsanelerin çiçek demetlerinden ıtırlar getirdiler. Kitaptaki serlevhanın adına mihrabiye dediler, okumaya başlamayı ibadet saydıklarından. Sonra o mihrabın kubbeli tacına dokunan mübarek ellerle halkâri çiçekler saçtılar fasıl ve satır başlarına, papatyalardan, sünbüllerde, menekşelerden; kitabı gülistan eylediler. Şeşhâneler, pençbergler, mücevher noktalar... güller açtı sayfalarından Mushafların. Vakıf gülü, secde gülü, sure gülü....

Geldiler...

Ayetlerin, hadislerin, beyitlerin, sözlerin çevresini aldılar, onları ışıklı bahçelerde görünür kıldılar. Murakkalara cetvel çektiler önce, sonra altın suları akıttılar içinden. Zencirekleri birbirine ulayıp kıvrık dallı tahrirler kondurdular yemenilerine. Elleri gül kokan nazeninler çizdiler bahar ikindilerini; ayrılan ve birleşen neftî yollarda ipek fısıltılarla konuştular. Taş yorganlara uğramış pervane ile mumun sırrını gömdüler renklerin altına ve şahitlerin gözlerine mil çektiler fâş olmasın diye aşk. Çırpınan bahar dallarında birkaç zerre kıvılcım ve yüzyıllara direnen mor menekşeler.

Geldiler...

Ellerinde rapidolar, te cetvelleri, pergel ve milyem taksimatlı ölçümler yoktu belki, belki düze çizgiyi hâlâ ip çekip mıstarlayarak çiziyorlardı; ama öyle Meryem ipleri eğirdiler, öyle milimetrik desenler kıvırdılar ki o nezaketi görebilmek için pertavsızlar mercek üstüne mercek takındılar, burada tezyinâtı öğrendiler.

Geldiler...

Altın parçalarını tahtadan çekiçleriyle döverek havada uçacak denli ince varaklara dönüştürdüler; ve her zerresini on bin çekiç darbesiyle terbiye ettiler. Kibir ve gururdan sıyrılınca altın, hep tevazı ile yaslamıştır başını âher kokulu sayfaya ve bazan bir kaf, bazan bir vava meftûn, zerkârî çerçeveler içinde dalmıştır en derin uykuya. Altın ki bazan altındadır bir sayfanın, bazan üstünde; ateşte yıkanmış sular misali yağmur yağmur zerefşân olur....

Geldiler...

Tek tüylü kalem fırçalarını gezdirdiler kâğıdın üzerinde ilkin, ardından iğne iğne deldiler bağrını her çizginin ıhlamur tahtalar üzerinde. Kömür tozu silktiler üstüne ve yol yol desenlerden başınatac koyular harflerin. Elvan elvan çiçekler, renk renk demetler, yaprak yaprak çelenkler arasına yatırdılar sonra el bebek, gül bebek. Tek tek altınladılar çiçekleri ve en son akik mührelerle parlattılar, yaldızlayıp şahmaran saltanatına pesend ettiler.

Geldiler...

Mahviyetkâr tavırlar takındılar ve asla küçük sayfaların dışına taşmadılar. İğne ile kuyular kazarak muhteşem masal yurtlarına girdiler. Resmetmediler, benzettiler. Bıkmadılar, usanmadılar; en yorgun saatlerinde renkten renge geçtiler, maviye şarkılar; pembeye buseler kattılar. Aynı çiçeği, aynı yaprağı sonsuz münhanilerin bir oyanına çizdiler... bir bu yanına çizdiler... Simetri ve estetiğin adı akantus oldu, şal yaprağı oldu, bahar dalı oldu. Giriftler kapanırken gönlü açıldı insanın; demet bağlanırken çözüldü muammâsı rengin. Yıldız yıldız göz kırparak selamladılar geleceği ve bize hayretler bıraktılar...

Geldiler...

Küçük sayfalarda büyük büyük hayretler yaşadılar.

Bir aşk işte böyle yaşanır ve hamd edilir!..

Geldiler...

Kâğıda renk, yazıya âhenk katmak üzere geldiler.... Altın altın bezediler elyazma sayfalarını ve yaldız yaldız renk kattılar murakka saltanatına. Tezhib, "altınlama" demekti, onlar altın bilezik kabul ettiler sanatı ve toprak boyalarını altın ayarına yükselttiler...

Geldiler...

Zahriyelerden hâtimelere simurglar uçurdular salkım saçak. Kanat kanada güvercin gagalarından palmetlerle Rumî desenlerde Anadolu'yu; kucak kucağa madalyonlar, rozetler, güldestelerde Ötüken ormanlarının uzak hatırasını anlattılar. Hatâyi tezyinlerde yitik efsanelerin çiçek demetlerinden ıtırlar getirdiler. Kitaptaki serlevhanın adına mihrabiye dediler, okumaya başlamayı ibadet saydıklarından. Sonra o mihrabın kubbeli tacına dokunan mübarek ellerle halkâri çiçekler saçtılar fasıl ve satır başlarına, papatyalardan, sünbüllerde, menekşelerden; kitabı gülistan eylediler. Şeşhâneler, pençbergler, mücevher noktalar... güller açtı sayfalarından Mushafların. Vakıf gülü, secde gülü, sure gülü....

Geldiler...

Ayetlerin, hadislerin, beyitlerin, sözlerin çevresini aldılar, onları ışıklı bahçelerde görünür kıldılar. Murakkalara cetvel çektiler önce, sonra altın suları akıttılar içinden. Zencirekleri birbirine ulayıp kıvrık dallı tahrirler kondurdular yemenilerine. Elleri gül kokan nazeninler çizdiler bahar ikindilerini; ayrılan ve birleşen neftî yollarda ipek fısıltılarla konuştular. Taş yorganlara uğramış pervane ile mumun sırrını gömdüler renklerin altına ve şahitlerin gözlerine mil çektiler fâş olmasın diye aşk. Çırpınan bahar dallarında birkaç zerre kıvılcım ve yüzyıllara direnen mor menekşeler.

Geldiler...

Ellerinde rapidolar, te cetvelleri, pergel ve milyem taksimatlı ölçümler yoktu belki, belki düze çizgiyi hâlâ ip çekip mıstarlayarak çiziyorlardı; ama öyle Meryem ipleri eğirdiler, öyle milimetrik desenler kıvırdılar ki o nezaketi görebilmek için pertavsızlar mercek üstüne mercek takındılar, burada tezyinâtı öğrendiler.

Geldiler...

Altın parçalarını tahtadan çekiçleriyle döverek havada uçacak denli ince varaklara dönüştürdüler; ve her zerresini on bin çekiç darbesiyle terbiye ettiler. Kibir ve gururdan sıyrılınca altın, hep tevazı ile yaslamıştır başını âher kokulu sayfaya ve bazan bir kaf, bazan bir vava meftûn, zerkârî çerçeveler içinde dalmıştır en derin uykuya. Altın ki bazan altındadır bir sayfanın, bazan üstünde; ateşte yıkanmış sular misali yağmur yağmur zerefşân olur....

Geldiler...

Tek tüylü kalem fırçalarını gezdirdiler kâğıdın üzerinde ilkin, ardından iğne iğne deldiler bağrını her çizginin ıhlamur tahtalar üzerinde. Kömür tozu silktiler üstüne ve yol yol desenlerden başınatac koyular harflerin. Elvan elvan çiçekler, renk renk demetler, yaprak yaprak çelenkler arasına yatırdılar sonra el bebek, gül bebek. Tek tek altınladılar çiçekleri ve en son akik mührelerle parlattılar, yaldızlayıp şahmaran saltanatına pesend ettiler.

Geldiler...

Mahviyetkâr tavırlar takındılar ve asla küçük sayfaların dışına taşmadılar. İğne ile kuyular kazarak muhteşem masal yurtlarına girdiler. Resmetmediler, benzettiler. Bıkmadılar, usanmadılar; en yorgun saatlerinde renkten renge geçtiler, maviye şarkılar; pembeye buseler kattılar. Aynı çiçeği, aynı yaprağı sonsuz münhanilerin bir oyanına çizdiler... bir bu yanına çizdiler... Simetri ve estetiğin adı akantus oldu, şal yaprağı oldu, bahar dalı oldu. Giriftler kapanırken gönlü açıldı insanın; demet bağlanırken çözüldü muammâsı rengin. Yıldız yıldız göz kırparak selamladılar geleceği ve bize hayretler bıraktılar...

Geldiler...

Küçük sayfalarda büyük büyük hayretler yaşadılar.

Bir aşk işte böyle yaşanır ve hamd edilir!..
--
"Bazen bir kuyuya benziyor hayat; kör, pis, zehirli bir kuyuya. Boğuluyorum, ölüme koşacak mecalim kalmıyor, kimseyi görmüyor gözüm. Sevdiklerim yabancılaşıyor. Kitaplar tuğla oluveriyor birden. Dostlarımın sesini tanımıyorum. Varlığım bir tele asılıyor. Bir kâbus bu, bir hastalık. Gözlerimi kaybettikten sonra bu kuyuya sık sık düştüm... İstediğini yapamamak, sakatlığımdan doğan bir aciz"

Cemil Meriç

--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Bu grubun hiç bir siyasi oluşum ,parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır...Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş ,Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR.."
Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.
-----------------------------------------------------------------
"ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ" grubu.
Bu gruba posta göndermek için , mail atın : anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.