Emperyalizmin hedefindeki
1 numaralı komutan
|
bana bir şimşek çak
ortalık fena karanlık
yüreğim örtülüyor
ağır bir dalgınlığa genişliyorum
durmadan değişen o mevsimde
dağlarda kalın
omuz omuza bulutlar
çok fena kalabalık
ellerim çıplak
bana bir şimşek çak
kötü bir tuzaktayım
bilmem ne yapsak
aklımda fikrimde onlar
yaşlı ve genç
erkek ve kadın
korkularıma tutsak
bana bir şimşek çak
içim içime sığmıyor artık
vahim bir çağrışımdan
daha vahimine atlamaktayım
bana bir şimşek çak
çok yanlış anlaşılmaktayım
hesabım yanlış bir mahkemede görülüyor
içimdeki zemberek
boşandı boşanacak
yaşamak mı gerek
yoksa unutmak mı
şaşırmaktayım
Attila İlhan
Ergenekon iddianamesi mahkemeye sunuldu ve eğer mahkeme tarafından da kabul edilirse Ergenekon yargılaması başlayacak. Ve başlayan bu dava Türkiye tarihinin en önemli siyasi davası olacak.
İddianamenin içeriğini henüz bilemiyoruz ancak şimdiden çok net bir şekilde gözüken şey, bu davada tutuklu bulunan ya da tutuksuz yargılanacak zanlılar değil, Türk Ordusu ve Atatürkçülük yargılanacak.
İngiliz Economist dergisi 'Dar Kemalist gömlek artık bu modern ülkeye uymuyor' yorumunu yaptığı yazıyla aslında Ergenekon iddianamesinin temel savını da özetlemiş oluyor.
Ve yazıda devamla ulaşılmak istenen asıl nokta da çok net bir şekilde anlatılıyor:
'Anadolu'nun eski günlerde daha az İslami görünmesinin en büyük nedenlerinden biri büyük ve canlı bir Hıristiyan topluluğa sahip olmasıdır. Ancak bu demografik denge 19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başında Ermeni ve Rumların topluca katledilmeleri ve sürülmeleri sonucunda vahşice tepetaklak edildi. Mesela Anadolu'nun kuzeyinde yer alan Tokat'ta 1915'ten önce Ermeniler nüfusun yaklaşık üçte birini oluşturuyordu. Bugün ise bir zamanlar burada yaşayan Ermeni topluluğunu anımsatan terk edilen, tek şey üzerinde otlar bürümüş ve hazine avcısı yerel halk tarafından talan edilmiş bir mezarlık.'
Yazı emperyalistlerin 1923'te yıkılan hayallerini çok özlü bir şekilde açıklamakla kalmıyor aynı zamanda emperyalizmin bugün için kurduğu hayali de gösteriyor: Kemalizm'den arındırılmış ve Hırıstiyan azınlıkların topraklarını geri aldıkları bir 'modern Türkiye'!
'Modern Türkiye' dedikleri ise Sevr'de tarif edilen 'Türkiye'.
Sevr ile Ergenekon arasındaki yakın ilişki, bugün içinde bulunduğumuz tehlikenin boyutlarını anlamak açısından son derece önemlidir.
Emperyalizmin Türksüz bir 'modern Türkiye' yaratmasının önündeki engel dün de Türk Ordusu'ydu bugün de. O halde öncelikli hedef, Türk Ordusu'nun yok edilmesidir.
Ancak Türk Ordusu'nu yok etmek öyle kolay bir hedef değil. Bu, Ordu'nun kendisini savunma refleksinden çok Türkiye'nin temel gerçekliği nedeniyle böyle: Sonuçta emperyalizm bu ülkede tüm kaleleri ele geçirse de Türk toplumunun en temel değeri olan Atatürk'ün varlığı.
Demek ki emperyalistlerin işi zor, Ordu'yu yok etmek kolay belki, ama ya Atatürk'ü?
1 Numara: Atatürk
İşte Ergenekon bu anlamda Atatürk'e açılmış bir dava olacaktır. Siz bakmayın sanıklar ya da zanlılar arasında Atatürk'ün adının geçirilmemesine.
Henüz Atatürk'ü doğrudan teröristlikle suçlamadıklarına da bakmayın. Sonuçta daha Kurtuluş Savaşımızın başından itibaren Mustafa Kemal, Batılı devletlerin resmi belgelerinde terörist olarak geçmektedir.
Ne tesadüftir ki bugün de Ergenekon'la Atatürkçülere aynı suçlama yöneltiliyor, teröristlik.
Ve teröristlikle suçlanan isimler ne hikmetse hep Türk Ordusu'nun komutanları. Buradan varılacak yerin Türk Ordusu'nu bir 'terör örgütü' durumuna düşürmek olacağını şimdiki Genel Kurmay Başkanı bile anlamıştı.
Ama pek çok kesimin anlayamadığı en önemli şey, bu soruşturmanın sonunun Atatürk'e bağlanmak zorunda olduğu.
Bu da Ergenekon savcısının Aristo'ya bile rahmet okutacak, ancak Hitler'in kavrayabileceği düşünce sistematiği içinde son derece olanaklı.
O halde basit denklemi yazalım:
Ümraniye'de bir gecekonduya yapılan baskında bir kısım bomba bulunur. Evin sahibi bombaların bir emekli astsubaya ait olduğunu söyler.
Emekli astsubay Oktay Yıldırım tutuklanır. Gerçi bombalar o evde yokken bulunmuştur, kendisi redetmektedir, ama olsun bir tanık vardır.
Astsubay'ın emekli Yüzbaşı Muzaffer Tekin'le bağlantısı vardır. (Muzaffer Tekin'le birlikte fotoğrafları yeterli kanıttır.) O nedenle Muzaffer Tekin de tutuklanır.
Emekli Yüzbaşı Muzaffer Tekin'in bir miting sırasında emekli Tuğgeneral Veli Küçük'le fotoğrafı bulunur. Veli Küçük de tutuklanır.
Emekli Orgeneraller Hurşit Tolon ve Şener Eruygur'un da Cumhuriyet mitinginde bu isimlerle birlikte fotoğrafı vardır. (Gerçi daha bir kaç milyon vatandaş da bu mitinglere katılmıştır ama olsun. Savcımız şimdilik onlara soruşturma açmamıştır!)
Tüm bu emekli askerler Türk Ordusu'nda görev yapmıştır demek ki suçlu Türk Ordusu'dur. (Bunun için de dosyaya bu isimlerin askerlik dönemlerindeki yemin töreni resimleri konabilir.)
Peki bu kadar suçlunun görev yaptığı Türk Ordusu'nu kim kurmuştur: Atatürk. (Buraya Atatürk'ün bir fotoğrafı.)
Gördünüz mü nasıl da ulaştık 1 numaraya!
Her şeyin suçlusu Atatürkçüler!
Ergenekon'a saldıranlara baktığımızda ısrarla söyledikleri bir şey var, bu operasyon Atatürkçülere karşı yapılmış bir operasyon değil kendisine Atatürkçü diyen bir kısım suçluya yapılan operasyon.
Ancak durumun hiç de bu şekilde olmadığını çok iyi biliyoruz. Eğer Ergenekon'da hedef suçlular olsaydı bugün suçluları tartışırdık ama Türk Ordusu'nu ve Atatürkçülüğü tartışıyoruz.
Ergenekon'a saldıran tüm yazarlarınsa ortak bir özelliği var: Kararlı birer Atatürk düşmanı olmaları. Ve yine bu operasyon içn yazdıklarına baktığımızda, hiç de suçlu dedikleriyle uğraşmadıklarını görüyoruz. Onlar daha çok bu 'suçluları' bu 'suça' yönelten yapıyla uğraşıyorlar!
Demek istedikleri şey basit... Atatürkçülük bu ülkeyi içe kapadı. Ülkede askeri bir diktatörlük kuruldu. Ordu içindeki derin yapı da yıllardır Türkiye'de suç işliyor.
Suç listesine bakıyoruz, 2008 yılında yapılan bir soruşturmada 15 yıl önceki Uğur Mumcu cinayeti bile çözülmeye çalışılıyor. Kimileri biraz daha geriye gidip 1 Mayıs 1977 Katliamı'na ve Çorum Maraş Olayları'na bile ulaştılar.
Kısacası bu ülke tarihinde karanlıkta kalmış her faili meçhul, her katliam, her provokasyon bu insanların üzerine atılacak.
İnsana şaka gibi geliyor hukuk böyle mi işler diye, ama mesela 6-7 Eylül olaylarını da iddianamede görürsek şaşırmamalıyız. Çünkü İlhan Selçuk, gençlik döneminde bu olaylara katıldığını açıklamıştı. İster misiniz kendisine bir de bu suçlama yöneltilsin mahkemede!
Tüm bu suçlamaların temel bir mantığı var: Bu ülkede her kötülüğün arkasında Atatürkçülük vardır!
Ülkede bir Kürt terörü mü var, PKK diye bir örgüt mü kurulmuş, insanları mı öldürmüş?
Hayır! Bunu onlar yapmış olamaz, olsa olsa Atatürkçüler yapmıştır. PKK'yı kuran da, askerlerimize saldırtan da, derin devlettir!
Bu ülkede Şeriatçı terör mü var, Sivas'ta insanları canlı canlı mı yaktılar, Atatürkçü aydınları mı öldürdüler?
Hayır! Bunu onlar yapmış olamaz, olsa olsa Atatürkçüler yapmıştır. Şeriatçı terör örgütlerini kuran da, Sivas'ı yakan da, Atatürkçü aydınları katleden de derin devlettir!
Peki bu Atatürkçüler manyak mı?
Sadist mi?
Neden durup dururken kendi kendilerine bir Kürt terörü, Şeriat terörü yaratıyorlar?
Cevap basit (aşağılık anlamında): Çünkü halkı Şeriatla korkutup, bölünmeyle korkutup iktidarda kalmak istiyorlar!
Çok güzel mantık ama tutarsız bir yanı var, çünkü iktidarda Atatürkçüler değil hep sağcılar var!
Tüm bu saçma sapan tezleri gerçekmiş gibi sunanlar, kendi ruh dünyalarında bu ülkede bir Kemalist diktatörlük olduğuna ve bir türlü de iktidarı bırakmadığına kendilerini inandırmış durumdalar.
Ama gerçekte olan şey apaçık ortada:
Bu ülkede bugün, 10 yıl öncesine göre, 20 yıl öncesine göre, 50 yıl öncesine göre daha fazla mı Şeriatçı var daha az mı?
Bu ülkede bugün, 10 yıl öncesine göre, 20 yıl öncesine göre, 50 yıl öncesine göre daha fazla mı bölücü var daha az mı?
Hangi taşı kaldırsam altından Atatürk çıkıyor!
Aslında bugün Ergenekon'a saldıran koronun mantığını bunların manevi babaları olan Kenan Evren yıllar önce çok iyi özetlemişti: Hangi taşı kaldırsam altından Atatürk çıkıyor!
Kenan Evren, kıt Türkçesiyle kaş yapayım derken göz çıkarmıştı, Atatürk'ün önemini vurgulayacaktı sözde ama aslında bilinçaltına işleyen Atatürk düşmanlığını ifade etmiş oldu.
Son yıllarda yaşadığımız her şey de bu cümleyi doğrularcasına gelişiyor.
Şimdi kendilerine demokrat süsü veren insanlar var, gazetelerde, televizyonlarda köşebaşlarını tutmuş durumdalar ve akıllarınca demokrasi için mücadele ediyorlar. Ama aslında faşist bir terör kampanyasının sözcülüğünü yapıyorlar.
Ergenekon operasyonu bu bakımdan emperyalizm ve faşizm üzerine büyük dersler sunuyor bize.
Emperyalizm, hukuk tanımaz bir sistemdir. Bugünün ABD ve AB emperyalizmleri, daima hukuk derler, demokrasi derler ama Hitler faşizminin ruhunu taşımaktadırlar.
Son 5 yıldır AB yasaları sayesinde demokratikleşen bir ülkede yaşıyoruz sözde, ama yaşadığımız şu Ergenekon rezaleti, ABD'de Mc Carty dönemini, Almanya'da Hitler dönemini bile mumla aratmıyor mu?
Hani her tür düşünceye örgütlenme özgürlüğü tanınacaktı?
Ama bu operasyon gösteriyor ki, değil örgütlenmek, Atatürkçülerin bir masada birlikte yemek yemesi bile bir suç haline gelmiştir.
Hani sivil toplum gelişecekti?
Görüyoruz ki, emekli askerler sivil toplum kuruluşlarında etkili olmaya başlamışlar ve demokratik haklarını kullanıyorlar, ama darbecilikle suçlanıyorlar.
İnsan sormadan edemiyor, darbe yapacak adam bunu niye sivillerle yapsın!
Şimdi Ergenekoncular halkı hükümete karşı isyana teşvik etmekle suçlanıyorlar.
Keşke...
Evet keşke bu ülkede herkes halkı bu hükümete karşı isyana teşvik etse. Bu ülkede, kanunlarımızda hükümete karşı isyan etmek ne zamandan beri suç?
Demokrasinin en temel hakkı, rakip hükümeti yıkmaya çalışmak değil mi?
Ne oldu o çok demokratlarımıza?
Yoksa tek parti sistemini geri getirdiniz de bizim mi haberimiz yok?
Bu ülkede madem tek parti hükümeti olacak ve bu hükümete karşı her tür yasal gösteri, miting, örgütlenme suç sayılacak, bunu açıkça ilan edin de biz de ona göre hareket edelim!
Faşist ve devrimci
İçinde bulunduğumuz durumu ve rejimi çok iyi kavramamız gereken bir dönemden geçiyoruz.
İlk dersimiz şu; emperyalizm hiçbir ülkeye demokrasi getirmez.
Yıllardır AB yasaları ülkeye demokrasi getiriyor destekleyelim diyen Atatürkçü anlayış, bugün demir parmaklıklar ardında.
Sadece bu da değil, aynı tehlike büyük basın için ve hatta büyük sermaye için de geçerli. Büyük basının bugün Ergenekon'u savunmasının nedeni bu. Aslında Ergenekon'u da Atatürkçüleri de savunmak istemezler ama kendilerini korumak için, hedef olmamak için şimdi Ergenekoncuların arkasına saklanıyorlar.
O halde bir de faşizm üzerine ders: Faşizm küçük insanların diktatörlüğüdür ve büyük sermayeye de izin vermez.
Bu küçük faşistlerin küçücük beyinlerinin içine bakalım bir de.
Faşist, tipik bir ruh hastasıdır, şizofrendir.
Onun için bir kendisi vardır, bir de 'herkes'.
Kendisi hep haklıdır, 'herkes'se hep haksız.
Kendisi hep dürüsttür 'herkes'se hep namussuz.
Kendisi çok barışçıldır ama n'apsın ki 'herkes' ona düşmandır.
İşte o nedenle faşist, mecburen, ırkını, kanını, dini korumak için 'herkes'e savaş açmak zorundadır.
Ve öyle de yapar.
Faşiste sorsanız öyle yapmasa, kanı, ırkı, dini, ruhu elden gidecektir.
Ama buradaki kan, ırk, din, ruh, aslında faşistin iyi bir buluşudur. Normalde faşist için sadece 'ben' vardır. Ama n'apsın ki faşist, sadece bu 'ben'le, 'herkes'i yok edemeyeceğini de çok iyi bilir. Bu, faşistin gerçek dünyayla tek temasıdır.
Bu bilinç onu bir 'biz' yaratmaya götürür. Ama bu 'biz', 'ben'in etrafını saran bir çeperdir sadece.
Hitler, yüce Alman ırkı için tüm ırkdaşlarını bu 'biz' etrafında toplamıştı. Irkdaşları da 'biz' olduklarını sanıp bu zavallının peşinden gitmişlerdi. Ama ortada bir kavga yoktu 'kavgam' vardı.
Bugün, Türkiye'de, aynı işlevi demokrasi görmektedir. Hitler'in rolüne soyunan Tayyip, demokrasi ile bir 'biz' yaratmaktadır. Ve bu 'biz'i de Atatürkçülere karşı savaşa sokmuştur.
Kendini 'biz' sanan zavallı kurşun askerler aslında sadece Tayyip'in egosu için savaştıklarını göremiyorlar.
Tayyip'in korkusu, yani Şeriatçı bir faşistin korkusu nedir?
Bunlar rüyalarında hep Atatürk'ün mezarından çıkıp bunlara gereken dersi vereceğini görmektedirler. Atatürk korkusu, gerçek hayatta yerini Atatürkçü korkusuna bırakır. O nedenle, her Atatürkçüde bir Atatürk olma potansiyeli gördüğü için de, tüm Atatürkçülere saldırır.
Sanır ki tüm Atatürkçüleri hapse tıksa, rahata erecektir.
Zavallı faşist! Hitler 5 milyon Yahudiyi toplama kampına atmıştı da yine korkusunu atamamıştı!
Faşistin zavallı olduğunu bilelim, ama devrimci de güçlü olmak zorundadır.
Faşist ne kadar gerçeklikten kopuksa devrimci o kadar gerçekçi olmalıdır.
Gerçekçilik nedir peki?
Gerçekçilik, faşistin gerçekliğini bilmektir. Bu tür bir faşizmle, hiçbir şekilde uzlaşma olamayacağını bilmelidir devrimci. Faşist, istese bile uzlaşamaz, çünkü o korkularının esiri olan bir katildir.
Ama bugün kimi muhalif kesimler, AKP kapatılmazsa Tayyip'in 'rahatlayıp' dizginlenebileceğini düşünmektedir saf saf.
Faşizmse gerçekten kanla beslenir. Verilen her kan, daha fazla kan vermek zorunda bırakır sizi. Bakmayın Müslüman gözüktüklerine bunların, aslında bunlar pagandır, kan içerek beslenen tanrıdır her bir faşist.
O nedenle faşizme karşı reformcu bir mücadelenin imkânı yoktur. Uzlaşma seçeneği, devrimcinin akıldışılığı, hayalciliği olur. O hayalin bedeli ise kanla ödenir.
Devrimci için gerçekçilik, faşistle anladığı dilden konuşmaktır, yani savaşmaktır.
Devrimci bir savaş da bir 'biz'e ihtiyaç duyar. Bu ise antifaşist bir 'biz'dir. Faşistin yok edeceği tüm toplumu devrimci bir önderlik altında 'biz' yapmaktır.
Kısacası faşizme karşı örgütlenmektir.
Faşist savcılar masa başında fotoğraf albümlerine bakıp kanıt aramaktadır. Kim kimle yan yana gelmiş.
Demek ki yan yana gelmek bunların en büyük korkusu.
O halde yan yana gelmeli, omuz omuza mücadele etmeliyiz.
Bu mücadelenin zemini ise gerçek bir mücadeledir.
Yani mücadele, politik alanda verilir. İnternette, televizyonda verilen mücadele tümüyle sanaldır, hayalidir. Faşizmse gerçektir, hapishaneleri gerçektir.
Burada faşistin demokrasi kavramının yanında ikinci aracını da görmeliyiz. Klasik faşizmin ırk kavramının yerini günümüzde demokrasi almıştır, kitleleri uyuşturmanın yöntemi olan mistisizmin yerini ise komplo teorileri.
Komplo teorilerinin ilk işlevi kitleyi bilgiye boğmaktır. Bilgiye boğulan kitle, kendisini önemli görmeye başlar. Gazetedeki inanılmaz gizli bilgi ve belgeleri okuyan kitlenin her biri küçük birer faşistçik olmaktadır. Onlar da artık faşist liderleri kadar çok şey bilmektedir. Kitle böylece bir iç huzura erer.
Ama kitle aynı zamanda kendisine sunulan bu bilgilerle, kinle beslenir. Ne kadar da çok düşman vardır etrafta. Hepsini yok etmek gerekmektedir. Bugün 'ortak akıl' diye ortaya sürülenler işte bu kitledir.
Sonra bu komplo teorilerinde iz süren kitle, önce bir sürü bağ kurar. Tıpkı malum savcı gibi. Birden kendini çok zeki görür. Alçak düşman açık vermiştir ve o, tüm bağlantıları kurmaktadır!
Ama bir süre sonra o kadar çok bilgi yığılır ki, küçük faşistler bu işin içinden çıkış olmadığını görür. Düşmanı ve bağlantıları görmek artık çok zorlaşmıştır onun için. İşte o noktada bir kez daha faşist liderine sığınır. O kimi gösterirse düşman odur, ona saldırmalıdır.
Bunca zamandır bu bilgi bombardımanı işte bunun içindir. Burada bilgi merkezlerini dolduran medyaya şaşmamak gerekir. Hitler de faşist partisini komünist döneklerle kurmuştu! Bizim Hitler'imiz de bugün eski konüminstleri kullanıyor.
Ama bu bilgi bombardımanıın ve komplo teorilerinin en sıradan, hatta kendisine Atatürkçü bile denebilecek isanlar üzerinde de mistik bir ayartıcı etkisi olur: Acaba kandırıldık mı? İşte bu soruyu sorduğun anda her şey bitmiştir, faşistleşme yoluna girmişsindir.
O nedenle basına gözlerimizi, kulaklarınızı kapamak, kendi aklımızla düşünmek zorundayız.
Faşizme karşı mücadelenin ilk durağı direnmektir. Bugün televizyon karşısında bile direnemeyip bilinci çarpıtılanların yarın kahraman savcımız karşısında korkudan dizlerinin bağının çözülmesi normaldir.
Onlara verecek cevabımız hazır olmalıdır:
Evet 1 Numaranın emrindeyim, ben de Mustafa Kemal'in askeriyim!
bana bir şimşek çak
yolumu aydınlatacak
gazi'nin gözlerinden
mavi bir şimşek
kuva-yı milliye mavisi
aynı emaneti taşımaktayım
'hürriyet ve istiklal benim karakterimdir'
çünkü hain sinsi ve korkak
aynı düşmana karşı
savaşmaktayım
Attila İlhan
Windows Live Messenger'ın için ücretsiz güncelleştirme! Buraya tıkla!
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Bu grubun hiç bir siyasi oluşum ,parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır...Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş ,Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR.."
Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.
-----------------------------------------------------------------
"ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ" grubu.
Bu gruba posta göndermek için , mail atın : anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.