En son CHP lideri Baykal bu değerlendirmeye atıfta bulunarak AKP iktidarının sosyal yardımlardan beklentisini çarpıcı bir analizle ortaya koydu. Yoksullara ulaştırılan yardımların gerçekte bu katmanın kendisini yeniden varederek üretim zincirine katılmaya hazır hale getirinceye kadar sürecek bir destek olması gerekirken, adeta bir sadaka ekonomisi oluşmasını sağlayacak boyutta ve ölçekte bir sektörün ortaya çıktığından bahsediyor Baykal.
Bu tespit doğrudur. Bahsi geçen yardımlar yüzünden hızla bir sadaka ekonomisi oluşuyor, bu ekonominin bürokrasisi ortaya çıkıyor, hatta böyle bir ekonomi kendi yolsuzluğunu bile üretir hale geliyor. Bir adım daha öteye geçerek söylersek; sadaka ekonomisi içinde gerçekleşen yolsuzluk, bu ekonominin kendini varetmesi, üretmesi ve hayatta tutabilmesi için kaçınılmaz koşul özelliği dahi kazanabiliyor. Sosyal yardımların neden geçici bir destek olmayıp kalıcı yönteme dönüştüğünü bu sistematik çevrim iyi anlatıyor olmalıdır. AKP iktidarı, bizzat devlet eliyle ve seferber ettiği kendisine bağlı sivil toplum kuruluşları aracılığıyla milyonlarca insanı kapsayan bir yardım ve sosyal destek ağı oluşturmuş durumdadır.
Bu insanların, kurulan bu ekonomi içinde yeniden istihdam ve üretim halkasına katılma ihtimalleri her geçen gün daha da azalıyor. Onların umudu tükendikçe ve içinde yeraldıkları sistemden beslenmeye alıştıkça AKP oylarının hiç olmazsa yüzde 15’ine tekabül eden bir siyasal güvence orada öylece dikilip sırasının gelmesini bekliyor oluyor. Mevcut yardım yönteminin, küresel krizin Türkiye sahillerine vurması halinde patlak verecek etkilere karşı bir önlem olarak planlandığını da şimdiden ilan edelim. AKP iktidarının, iç politik konumunu korumaya kilitlenmiş hedefini bugüne kadar yurtdışı fonlardan yüksek faizle sisteme sıcak para aktarma, AB’nin reform talep ve beklentisini karşılama ve ABD’nin bölgesel ihtiyaçlarına koşma formülüyle gerçekleştirdiğini biliyoruz.
Tüm risk unsurlarına ve kırılganlıklara rağmen hükümetin hâlâ para bulabiliyor olması (bedeli yüksek faiz olsa bile), şimdiye kadar ekonominin kriz yaşamasını önleyebildi. Söylendiği gibi, küresel kriz patlak verene kadar dünyada dolaşan para miktarının hayli bol olması AKP iktidarının para bulmakta zorluk çekmemesini sağladı. Fakat küresel kriz adı verilen daralma başladığından beridir en büyük kaygı, yüksek faiz verilse bile eskisi gibi para bulunamayacağı varsayımından kaynaklanıyor. Kuşkusuz bu varsayım, AKP iktidarının ekonomiye para girişini sadece faiz enstrümanıyla sağladığını farzediyor. Oysa bu iktidarın elinde paraya tahvil edilecek çok sayıda siyasi koz ve araç da var.
Ülkelerin sadece parayı kullanarak ilişki kurmadıklarını biliyorsak para ile takas edilecek pek çok enstrüman bulunduğunu da biliriz. Sözgelimi ABD gibi bir devlet, ekonomisindeki sıkışma nedeniyle bütün uluslararası beklentilerini askıya mı aldı? Dışpolitikasının hassas taleplerini geri plana itip parasal önceliklerle mi yoluna devam ediyor? Tabii ki böyle değil. AKP iktidarının, Türkiye’nin taşıdığı anlam ve değeri ekonomiye para girişini sürekli kılacak mecralara takdim etmede başarısız olduğunu kimse iddia edemez. Bugüne kadar ABD ve AB muhitlerindeki fonların Türkiye’ye akmasını sadece yüksek faizli getirinin sağlamadığını da hemen hatırlayalım. Eğer mesele sadece yüksek faiz getirisi olan enstrümanların cazibesi olsaydı AKP iktidarının Arap fonlarını blok olarak Türkiye’ye çekmede de aynı başarıyı göstermesi beklenirdi. Fakat bu gerçekleşmedi. AKP iktidarı, küresel ve bölgesel sorunlarda tüm sistemi altüst edecek bir karar almaya ve adım atmaya cüret edemediğinden, dolayısıyla da Arap liginin beklentilerine siyasi karşılıklar üretemediği için başta Suudi Arabistan olmak üzere Arap fonları beklendiği ölçüde ekonomiye transfer edilemedi. Kuşkusuz bu bir iddiadır, ama doğruluğu kuvvetle muhtemel bir varsayımdır.
ABD ve AB kaynaklarını Arap fonlarıyla yedekleyemeyen iktidar, küresel krizin ilk etkisinin ekonomilerin durağanlaşması ve daralıp sıkışması olacağını gördüğünden, ayrıca bu gelişme karşısında Türkiye’nin yüksek faiz vermesinin de artık cazibe öğesi olmaktan çıkacağını düşündüğünden muhtemelen ileri siyasi vaatlerin paraya tahvil edilmesi yöntemini etkili biçimde ilgili devletlerin önüne koymayı deneyecektir. Küresel sıkışmanın ülkedeki ilk etkisi olarak sanayinin ve esnafın iş hacmindeki daralmayla birlikte en çarpıcı biçimde istihdam sorunu ve işsizlik olarak kendini gösterecek iç ekonomik krize karşı AKP hükümetinin sıcak paraya ihtiyacı şiddetlenecektir. Çünkü işsiz kalacak insanların sadaka ekonomisine aktarılması ve hayatlarının burada dondurulması için bu paraya ihtiyaç vardır. Böyle bakınca AKP iktidarının 2009’daki yerel yönetim seçimlerinde elindeki belediyeleri koruması bir yana, daha fazla belediye kazanmaya muhtaç olduğu görülmektedir. Amaç, sadaka ekonomisini daha da geliştirmek, daha fazla insana destek ve yardım ulaştırmaktır. Böylelikle küresel krizin ekonomide yarattığı daralma bu yolla telafi edilmiş olacaktır. Dolayısıyla dün yüksek faizle sağlanan sıcak para, bugün siyasi tavizlerle elde edilebilir. İktidarda kalmak isteyen AKP’nin bu kararı vermekte hiç zorlanmayacağını söylemek mümkündür. Geçmiş hükümetlerin yatırım bütçesi oluşturmak için sarfettikleri çabayı mevcut AKP iktidarı, sadaka ekonomisini finanse etmek için harcamaktadır.
Sadaka ekonomisi sanıldığından çok daha derin, köklü ve etkili bir yöntemdir ve mevcut iktidarın bu sisteme yönelen her türlü eleştiriye sert tepki vermesinin en önemli sebebi de budur. Küresel kriz eğer Türkiye’de sarsıcı etkilere sahip bir dalgalanma yaratırsa iktidarın bu gelişmeye cevap vereceği kaynağı nedir? Yatırım mı, istihdam mı, üretim mi? Özelleştirmeler yoluyla yüksek miktarlarda kaynak yaratıldığı dönemde ve fonların ekonomiye girişi sırasında bu sayılan alanlarda yaprak kımıldamamışken küresel daralma döneminde mi bu alanlarda başarıdan başarıya koşacak hükümet?
Geriye sadece sadaka ekonomisi, sosyal yardım ve destek seferberliği, türlü araç ve vesilelerle güç durumda olan ailelere kaynak aktarılması yöntemi kalmaktadır. Bu yöntemin sürdürülebilir olmaması, Türkiye’nin geleceğini karartacak bir kısır döngü yaratması, borçlanmanın edilgen ve geri dönüşü olmayan mecralara yönlendirilmesi gibi olumsuzluklar politik iktidarın bugünden yarına dert edeceği sorunlar gibi gözükmüyor. Adına ekonomik kriz denilen şeyin büyük ölçüde toplumdaki panik havası olduğu varsayılıyorsa AKP iktidarının tüm çözümlerinin bu havayı dağıtmaya yönelik olduğunu söyleyebiliriz. İktidarın medyası da bu operasyonda hükümete her türlü desteği vermektedir. Şimdilik gidebildiği yere kadar böyle gidecektir.
Gidemediği noktada ise İslami kesimlerin yüzyüze geleceği kriz, tarihsel zamanların tümüne şamil olacak biçimde itibar ve saygınlık kaybı, güven erozyonu, sahneden aşağı itilme ve varoluş nedenlerine gölge düşmesidir. Her devrenin ve gücün yanında yeralma kabiliyeti hayli yüksek olan muhafazakârların bu süreçten sıyrılması ise çok kolaydır.
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.