Laiklik nedir, ne değildir...

Sayın Prof. Dr. D. Ali Ercan Bende bu konuda musadenizle görüşlerimi belirtmek istedim. Umarım mazur görürsünüz. Cevaplarım paragrafların arasındadır.
29.09.2008 tarihinde D. Ali Ercan <daercan@hotmail.com> yazmış: Sayın Kentel, Anlaşılan sayın Türkönenin yazdıklarını tamamen benimseyip taşımışsınız yazım ortamına. öncelikle şunu belirteyim ki özel yaşam ve birey özgürlüğünü kısıtlayan her türlü müdahaleye karşı olduğumu, ve bu anlamda ifade buyurduğunuz hassasiyetlere tamamen katıldığımı bilmenizi isterim. Gelmiş geçmiş en büyük bilge kişilerden biri olan Kung Fu Tse'in yaklaşık 2500 yıl önce söylediği sözü [kendine yapılmasını istemediğin bir şeyi başkasına yapma!] herkese öğütleyen bir kişi olarak, inançlara saygının ciddi ve samimi bir yandaşıyım. Benim ortaya koymak istediğim şey sizin bahsettiğiniz konudan çok farklı. Sayın Türköne'ye Çok açık bir soru soruyorum : Kişilerin özel yaşam alanlarının dışında, toplumsal ortak yaşam alanı olan kamusal ortamda ve devlet
yönetiminde ki kuralların belirlenmesinde rehber hangisi olmalı? Bilim mi? Din mi? Bu soruyu anlamsız buluyorum. Çünkü herkese göre değişken cevapları olan bir soru. Gerek insan psikolojisi, gerekse insanların mutluluğu, duyguları, talepleri değişik açılardan açılardan ele alındığında matematik gibi kesin sonuçlar veren ve anında ilacını sunan bir bilim dalı henüz mevcut olmadığı gibi belki kıyamete kadarda olmayacaktır. Bu yüzden bu soruyu gerçekçi olmadığı için geçiyorum. Tüm gelişkin çağdaş uygarlık aleminde olduğu gibi, bizim de tezimiz akıl ve pozitif bilimin toplumsal yaşamda rehber olması yönündedir. Elbette birey kendi yaşamında herhangi bir dinin kurallarını kendine rehber edinebilir. buna kimsenin itiraz hakkı olamaz. ancak bu birey veya belli bir zümre [sayısal oranı ne olursa olsun] kendi dünya anlayışını topluma şu veya bu şekilde dayatmaya kalkarsa orada demokrasiden, insan haklarından, uygarlıktan falan bahsedilemez. Maalesef bu görüşde tamamen marjinal bir görüş olarak kalmaya mahkumdur. Çünkü bu konuda da bilim her zaman ve her konuda insanlarının üzerinde konsensüs sağladıkları bir durum değildir ki. Konu avam ile zadigan çatışmasıda değildir. Bilakis konu her tür insan arasında tartışılan ve sizin görüşünüzü savunanlarında, değişik zamanlarda yapılmış ihtilalleri yaptıranların devletteki egemenlik payları haksız rekabet edecek şekilde yüksek tutulduğundan çözüm yollarını tıkadığı için bu marjinal düşünce tarzı, bu düşünceyi savunanlarca evrensel zannedilir olmuştur. Ancak bu görüş sadece hergün dahada azınlıkta kalan çarpık bir görüştür.
Tabii ki ister profesör olsun ister çoban, herkesin bir fikri olabilir bu konuda.. Ancak bir şeyi hatırlatmama müsaade buyurun; eski deyimle, "her fikir muhteremdir, ancak muteber olmayabilir." yani her düşünce saygı değerdir, ama bu onun geçerli olduğu anlamına gelmez.. Lütfen özgürlükle keyfiliği karıştırmayalım. Özgürlük, bir insanın, istediği yerde, istediği zamanda, istediğini yapabilmesi değildir. bu ilkel anlamda başıboşluk, keyfilik, kuralsızlık demektir. Beğensek de beğenmesek de yasalara, kurallara uymak durumundayız, eğer medeni olduğumuzu iddia ediyorsak. Muhterem olmanın muteber olmayabileceği görüşü doğrudur. Mesela şimdi benim görüşlerimde muhteremdir ama yasalar açısından, daha doğrusu yasaları böyle koyan gücü elinde tutan ve keyfince yorumla hakkınıda kendileri kullananlar açısından muteber değildir. Yarın gücü mesela ben ele geçirirsem bu durum pek ala tam tersine dönebilir ve sizinde bunu derin bir saygı ile karşılayıp şu anda savunduğunuz görüşünüzü devam ettirmeniz ve benim dikte edeceğim devlet görüşünü savunmanız gerekir. Aksi halde kendiniz ile tenakuza düşmüş olursunuz. Bu yüzden bu görüşünüzünde daha şimdiden muteber olmayan fikirlerden biri olduğunu kabul etmek zorundayız. Yarın başka bir rejim sistem vs. kurulursa zaten başka türlü yasalara tabi olacağımızdan sabah erken kalkan generalin koyacağı yasaların bilimsel olduğunu iddia eden bir çok bilim adamı ve kişi çıkacağından da şüphe yoktur. Aşağıda yeşille boyanan ifadelerinizde tamamen aynı görüşteyim. Bence de Laik bir Devlet dine, inanca asla karışmamalı. Bu anlamda çok gereksiz bir kurum olan "Diyanet işleri Başkanlığı" derhal lağvedilmelidir.[Atatürk'ün bu kurumu, hilafetin kaldırılmasıyla doğan boşlukta geçiş sürecini atlatmak için kurduğu açıktır.] Avrupada örneğini gösterdiğiniz ülkelerdeki gibi her dinin mensupları kendi ibadethanelerini kendileri finanse etmelidirler. Çünkü devlet gelirlerinin içersinde ,mesela sizinde hassasiyet gösterdiğiniz "faiz" getirileri var. hatta eskiden dillendirilirdi, "genelev patronu madam manukyanın vergilerinden imamlara maaş caizmidir" diye.. Bu ancak batıdaki gibi halkın kendi din hizmetlerini, kurumlarını kurması ve her cemaatin din işlerinde bağımsız kalması devletin hiç bir şekilde tevhidi tedrisat kanunu gibi tek tip robot yetiştirme yasaları çıkarmasına izin verilmeyen mutlak bir demokrasi ile mümkündür. Hilafet kaldırılmamıştır. Hilafetin temsil makamı ilga edilmiştir. Hilafet tek kişiden alınıp hilafet yetkisi TBMM'e devir edilmiştir. Yasa böyle demektedir. Bir yasa ile tekrar TBMM sinin uhdesinden halka devredilerek halkın kuracağı ve dünya müslümanlarının onaylayacağı bir yapının kurulması gerekebilir. Bu hakkımız TBMM de mahfuzdur. Bu yüzden bu konu hiçde sanıldığı kadar ayak üstü konuşulabilecek bir konu değildir. Tabii ki faiz haramdır diyerek paranızı başka türlü değerlendirebilirsiniz.. bildiğim kadarıyla bunun içi her türlü imkan var. kimse sizi "paranızı faize yatıracaksınız" şeklinde zorlamıyor; ancak "benim inancım gereği böyle giyinirim" diyerek kamuda yani herkesin önünde ve özellikle devlet kurumlarında istediğiniz kıyafetle bulunamazsınız. Kadın erkek yanyana tahsil inancıma aykırıdır, diye devlet okullarında sınıf ayrımı yapamazsınız. [düşünün 120 mevcutlu bir sınıfta diyelimki 4 tane kız var. bu 4 kişi için 116 erkeğe ayrılan imkanlarımı vereceksiniz. bunda bir mantık olabilirmi?] İşi kolay kılmak yerine zora koşmakda mümkündür. Gelişen dünyada bu işleri devleti ele geçirmiş dış destekli ihtilalcilerin göreve getirdiği zeka özürlü fanatik devrim yobazları değil bilim dünyasının en değerli sosyologlarının dizayn etmesi gerekir. Yasaların işlevi örtülü örtüsüz kravatlı kravatsız herkesi didişmeden bir arada tutacak yapıyı hazırlamaktır. Yasa ötekine karışmak isteyenin elini tutmak içidir. Taraflardan birinin sopası olarak kullanılmak için değildir. Aynı sınıfta erkekle birlikte oturmak isteyen oturur. Ayrı oturmak isteyende yöneticiler tarafından uygun bir yere oturtulur. İdare idare etmek sorun çözmek içindir sorun üretmek ve ve ben dedim oldu yöntemi değildir. Demokrasi ile ve hukuka uygun yönetmek ayrı bilim bilim dalı olarak ele alınması gereken bir konudur. Halkın taleplerini sorun olarak algılayıp ukalalık etmek için değildir. Burada Demokrasinin tarifi batıda şöyle yapılmaktadır. Demokrasi halkın taleplerini içine koyduğu bir sepetttir. İster küçük ister büyük guruplar, isterse bireysel talepler o sepete konur ve parlemento imkanlar ölçüsünde o talepleri yerine getirmeye çalışır. Yeni yasalar ve ya bütçe olanakları geliştirmeye çalışır. Bu taleplere bir başkasının hakkını gasp etmek dışında kimse karşı çıkamaz. Yani demokrasi ülkelerinde her türlü uzlaşmaya kapalı illede benim dediğim olacak diyebilecek bir CHP ve o zihniyet ile bütünleşmiş bir seçkin grup veya bürokrasi yoktur. Olsada seçilmişler tarafından işlerinden kovulurlar. Yani barınamazlar.
Evinizde istediğiniz gibi giyinebilirsiniz, ama devlet memuriyeti yapacak olan kişi adeta farklı kimlik gösterircesine farklı kıyafet ve işaretlere bürünemez. o tarafsızlığını davranışıyla, giyimiyle, konuşmasıyla koruyacaktır. Devleti temsil durumunda olan herkes, sadece kendisi değil tüm ailesiyle toplumun gözönünde olduğundan aile bireyleri de aynı özeni göstermek mecburiyetindedir. Mahkeme salonuna girdiğinizde öylebir yargıç göreceksiniz ki, onun hangi inançtan, hangi dinden olduğununa dair bilgi verecek en ufak bir işaret bulamayacaksınız. ve o yargıç size kim olursanız olunuz eşit ve adil davranacak..işte arzuladığımız Laik devletin görünümü budur. Biliniz ki Laiklik olmadan da demokrasi ola-maz !! Bir gün daha erken kalkan bazı generaller, Bu gün olanın tam tersini yasalaştırır ve tüm kadınları örterse herkese takke giydirip, tespihi olmayanı da falakaya yatırırsa, o günün yasalarıda devlet tarafından uygulasnırsa bu görüşlerinizde mevzuat böyle diyerek sebat edebilecekmisiniz. Yoksa şimdiden herkesin nasıl bir arada yaşatılacağına kimsenin kimseyi mutsuz edemeyeceği sadece mutsuz etmek isteyenlerin kendi kendilerini mutsuz etmek zorunda kalacakları bir düzeni kendi kafalarımızda düşünmeye başlamanın daha yararlı olacağına gelebilecekmiyiz. Sanırım sorun burada. Ben böyle bir duruma geleceğimize inanıyorum. Çünkü Dünya artık eski dünya değil. Dünyada da tek tip robot kimliklilerden başkalarıda yaşıyor. Ülkemizde henüz bir çözüm bulunamış olunmasına rağmen, bir çözüm aramanın en sağlıklı yol olduğunu düşünmeye başlamamız ve çözüm arayışlarını tıkayanların zavallılığına ve pespayeliğine esir olarak zaman kaybetmeye devam etmemizmi yararlı olur diyerek. Bunu düşünmeye başlamak lazımdır. Çünkü buna direnenler kaybetmeye mahkumdurlar. Dünyada pek çok konularda din de, bilim de artık bireysel algılamalar olarak kabul görmeye başlıyor. Bilimin bulgularına bu gün iman edip bilim inancının mümini olanlar. Kısa aralıklar ile aynı konuda yeni bir bilgi ile veriler değişince o bilimsel kesinliği inkar ile bilim kafiri olup yeni veri ile değişen duruma iman ediyorlar. Bundan sonra bu duruma sıkça rastlayacağımızdan artık bilimselliklerde kesinlik ifade etmekten uzaklaşıp dini veriler ile bazen paralel giderken bazende dini verilerin izlerinde nal toplamaya başlayacaktır. Bu gün gelinen bilimsel nokta pek çok konuda din kaynaklı verileri doğrulamaktadır. Bu konuda bir tartışma önermiyorum. Bu böyle oluyor da onu söylüyorum. Yoksa inançların tartışılması pek mantıklı değildir. Mantık ise lokaldir. Evrensel değildir. O halde bizim kendi mantığımızı evrensel matamatik veri zannedişimiz sadece geri kalmış düzeyimiz ile ilgili bir meseledir. Kısaca herkesin kendi şahsi veya grupsal hüsn'ü kuruntusudur.
İşaret etmek istediğim bir başka nokta "Devletin inançlara eşit mesafede olması" meselesidir. Laik Devlet inançlara "eşit mesafeli" değil tamamen "ilgisiz" olan devlettir. Devletin farklı inançlar karşısında yansızlığı, devletin işleyiş kurallarının değiştirilmesine müsaade etmek anlamını taşımaz. Özellikle de milli eğitimde din dersi mecburiyeti Laik bir devlette düşünülemiyecek bir tutumdur. [Ülkelerin gerçekten laik olup olmadıklarını belirlemek için bence en önemli bir ölçüttür bu.] Kendilerine Cumhuriyet diyen laik ülkeler ikiye bazende üçe ayrılmaktadır. Cumhuriyetleri ise Saddam'ın Irak'ında başka eski Sovyetlerde başka, batıda başkadır. Ama evrensel hukuk normlarını yasalarına uygulamış demokratik hukuk devletlerinde durum daha değişiktir. Bizdeki Saddamın ve Sovyetlerin Cumhuriyet ve laikliğidir. Batıda hariç, çünkü Fransa sırf haçlı zihniyetinden dolayı kendi demokratik laikliğini bu konuda kendisinden daha geride kalan Türkiyeyi örnek alarak müslümanlara karşı demokrasiyi ve hukuku askıya alıp ülkemizdeki gibi jakoben haçlı hıncı ile düşmanca davranmaktadır. Zaten bizdeki devletçi davranışda Haçlıların çekilirlerken ülkemizin tekrar gelişerek dünya egemenleri arasına dönüşünü engellemek için anlaşmalara koydukları devrim şartlarından kaynaklanmıştır. Yoksa İngilizler ve müttefikleri, nice zorluklar ile geçemedikleri çanakkaleden geçip hazır İstanbula gelmişlerken onlarla ciddi bir savaşa girişip, onlardan kimseyi öldürmediğimiz halde geldikleri gibi giderlermi idi sanıyorsunuz. Din dersinin mecburi olması yerine batıda bu ders isteyenin din dersi isteyenin moral dersi isteyenin başka hünerler öğrenmekte kullandığı bir seçmeli ders olarak çözüme kavuşturulmuıştur. Mecburi olan bunlardan birini seçmek sureti ile seçenek sayısının artırılması ile çözülmüştür. Belçikada birden fazla öğrenci olduğunda (en az iki) Bu derslerden birinin hocası o saatte o okula gelip o çocuklara ders vermektedir. Bireylerin şu veya bu şekilde inançları, farklı dünya görüşleri olabilir. Ama Devletin işleyiş kuralları akıl ve pozitif bilimin emrettiği şekilde olmalıdır. Bilindiği gibi Türkiyede ağırlıklı olarak islam dinine mensup insanlar, inançlarının gereğini, ibadetlerini tam bir özgürlükle yerine getirebiliyorler.[aksine farklı inananlar sıkıntıya uğruyor, örneğin ramazanda oruç tutmayanlara, üstelik kamu kurumlarında, yemek servisi yapılmayarak baskı uygulanıyor.] Yurttaşlarımız 80 bin camide günde 5 vakit namazı eda ediyor, kurbanlarını kesiyor, hacca gidiyorlar. Bana ibadetin engellendiği en ufak bir örnek gösteremezsiniz. At sahibine göre kişner denilir. Devletde milletin atı gibidir. Devlet milletin sahipliğinde seçimle gelen iktidarların temsil ettiği attır ve millet nasıl kişnettirmek isterse onu seçer. Bizdeki durum her ne kadar birinci dünya savaşı sonrası düşmanın işgal ettiği ülkemizin elimizde kalan bölgesinden geri çekilirken Truvanın tahta atı olarak bıraktığı bir yapıdan çıkıp ülkemiz üzerindeki işgali gizli bir şekilde sürdürüyor olsada, Milletin hizmetçileri olması gereken her çeşit bürokratda ona yani Truva atından çıkanlara tabi olarak çıkarılan yasalara uymak zorunda olsalarda bu durum değişmez değildir. Bu yüzden milletimiz Truva atından çıkanlara ve onların yeniden ülkemize egemen kıldığı dış güçlere rağmen her seçimde bir türlü bitiremediğimiz İstiklal savaşını seçim yolu ile sürdürmekte ve istiklalimizi içeride CHP den dışarıdada emperyalistlerden kurtarmaya seçim yolu ile ve demokrasi yolu ile sürdürmektedir. O Halde bu günün azınlık CHP diktası yarın Çoğunluğun azınlığa dikta kurmasına sebep olacağından (Bu kaçınılmaz böyle olacağından) Asıl olan ne azınlığın nede çoğunluğun diğerini dışarıda bırakamayacağı Demokratik hukuk devletini şimdiden bu sakat yapıdan kurtaracak bir milli yapıyı kurmaya çalışmak olmalıdır diye düşünüyorum. Aklın yolu birdir derler önemli olan içinde bulunduğumuz durumu doğru teşhis etmek olsa gerektir. Her ne kadar bizim düşüncelerimizi köy kahvesindeki bir çobandan da duyabileceğinizi söylüyorsanız da, olur ki yakınınızda bir çoban bulamazsınız diye nezaketen ayrıntılı yanıtlamak gereğini duydum. Ramazan bayramınızı, iyiliklere, dostluklara aracı olması dileğiyle kutluyorum. saygılarımla. Prof.Dr.rer.nat. D.Ali Ercan
Bende acizane gerek bu konuda yazışan tarafların gerekse tüm milletimizin ve islam aleminin Ramazan bayramını kutlar ve Tüm insanlık alemi için hayırlara vesile olmasını dilerim A.D.Şimşek
From: zkentel@hotmail.com
To: daercan@hotmail.com
Subject: "LAIKLIK NEDEN SORGULANAMAZ.."
Date: Sun, 28 Sep 2008 14:36:18 +0300

m.turkone@zaman.com.tr

SEVGILI HOCAM UMARIM BIR YANLISLIK YAPMIYORUM

OZUR DILEYEREK BU SORUYU SORMANIZI SIZIN BILIM KIMLIK VE KISILIGINIZE UYGUN GORMUYORUM

KOY KAHVESINDEN VERDIGIM COBAN ORNEGI LAIKLIK KONUSUNDA ARTIK CARIKTAN CIKMIS KOYLUNUN EN AZ SIZIN KADAR YORUMU VE GORUSU ACIKTIR

COBAN DA BILIR KI YONETIM INANCLARA ESIT MESAFEDE OLACAKTIR
BEN PARAMI FAIZSIZ BIR ORTAMDA DEGERLENDIRME HAKKIM OLACAKTIR

HIZMET ALANLARA DINI INANCLARINA GORE DAVRANIS SINIRLAMASI OLMAYACAKTIR[ tabii ki, kurallara uymak kaydıyla! ]

BENIM KURBAN DERIME DEVLET KARISMAYACAKTIR

BEN COCUGUMU TORUNUMU TURKIYE DE OKUTMAK ISTIYORUM CIN E JAPONYA YA AVUSTURYA YA VB GONDERMEK BURS ARAMAK ZORUNDA KALMAYAYIM [devlet okullarında, devletin kurallarına uyarak, herkesin öğrenim hakkı vardır. örneğin komunist ideolojiyi benimseyenlere göre öğrenim tamamen parasız olmalıdır. ama şimdiki halde devletimizin kuralında harç ödeme zorunluğu vardır. dolayısıyla bu kurala uymayanlar öğrenim göremezler.]
TORUNUMUN DIPLOMA YEMIN TORENINE KOYDEKI KIYAFETIMLE GIREYIM

BEN KISISEL OLARAK LAIK OLMAK ZORUNDA OLAMAM FAKAT DEVLET BANA KARSI LAIK OLMAK ZORUNDADIR BENI INANCIMDAN DOLAYI HIC BIR HIZMETINDEN YOKSUN BIRAKAMAZ

BENIM YASAMIMA KOLAYLIKLAR SAGLAMAKLA YUKUMLUDUR

BEN 5 YILDIZLI OTELLERDE TURLU HILE ILE DOMUZ ETI YEMEK ZORUNDA OLAMAM

LOKANTA DOMUZLU YEMEGI DOMUZSUZ DAN AYIRMAK VE BUNU ACIKCA GOSTERMEK ZORUNDA OLACAKTIR

SATIRLARI DAHA COK ARTTIRABILIRIM

BILMEM ANLATABILDIM MI

BEN LAIK DEGILIM FAKAT COCUKLAR ALMANYA DA TUM UNIVERSITELERDE MUSLUMAN OGRENCILER ICIN IBADET ODASI BULUNDUGUNU BILDIRIYOR

ISLAM DAN HABERSIZ ALMAN VATANDASI TURK GENCI ASKERE GIDIYOR

ILK GITTIGI GUN ORDU PAPAZI HERKESE BIRER INCIL DAGITIYOR FAKAT BIZIM GENCIMIZ

AFFEDERSINIZ BEN MUSLUMANI DIYOR

PAPAZIN VERDIGI YANIT

SANA YARIN BIR KUR AN GETIRECEGIM VE BIRLIKTE BIR IBADET ODASI TAHSIS EDECEGIM OLUYOR

GENC HAFTA SONU EVE GELDIGINDE EVDEKILER DE PAPAZIN SAYESINDE KUR AN LA TANISIYORLAR

SEVGILI HOCAM

SORUNUZUN YANITINI 80 MILYON BELKI DILIYLE TAM OLMASA DA EYLEMIYLE HER GUN VERMEKTEDIR

COBAN ORNEGINDE VERDIGIM GIBI

SIZ BU BILGIDEN YOKSUN OLAMAZSINIZ

MUMTAZ BEY E YONELTTIGINIZ BU SORUNUN CIDDIYETINDEN SUPHEM VARDIR

SEVGI VE SAYGILARIMLA

ZEKI KENTEL

**************************************************************************
From: daercan@hotmail.com
Subject: RE: {Arena-siyaset} "LAIKLIK NEDEN SORGULANAMAZ.."
Date: Sun, 28 Sep 2008 09:35:51 +0000

[sayın Kentelden, gruba iletisini taşıdığı Türköne'ye ulaştırmak ricasıyla..a.e]



Sayın Mümtaz'er Türköne,

Şu soruya açık yanıtınızı verebilirmisiniz lütfen?

Kişilerin özel yaşam alanlarının dışında, toplumsal yaşam alanı olan kamusal ortamda ve devletin
yönetiminde kuralların belirlenmesinde rehber hangisi olmalı?

1-akıl ve bilim mi ?
2-inanç ve din mi?

yanıtınız [1] ise siz laiklikten yanasınız, [2] ise laiklik karşıtısınız, teokratik devlet düzeninden yanasınız demektir.

Laik Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu M.Kemal Atatürk "Hayatta en gerçek yol gösterici Bilimdir." diyerek tercihini belirtmiştir. Siz bu fikirde olup olmadığınızı açıkça söyleyin de, ne kadar mümtaz bir şahsiyet olduğunuzu ve güzel soyadınıza yaraştığınızı görelim. Saygılarımla

Prof.Dr.rer.nat. D.Ali Ercan




From: zkentel@hotmail.com
To: arena-siyaset@googlegroups.com; kirmizigunluk@googlegroups.com; geceninmavisi@googlegroups.com; liberal-izmirliler@googlegroups.com; turkcutavir@googlegroups.com; turkiyehaber@yahoogroups.com; emribilmaruf@googlegroups.com
Subject: {Arena-siyaset} LAIKLIK NEDEN SORULAMAZ SORGULANAMAZ?
Date: Sun, 28 Sep 2008 11:44:03 +0300


TEK TIP INSAN INSA ETME PROJESI

TURKIYE DE LAIKLIGI KOYUN COBANI ( OZUR DILEYEREK ) DISINDA KIMSE BILEMEZ!

Yargı, laikliği neden tanımlayamıyor?

Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker'in "adli yılı açış konuşması" genel hatları ile yol gösterici idi.

Özellikle yargı reformu konusunda ısrarı ve yargı bağımsızlığı ile tarafsızlığı konusundaki vurguları mutlaka bir kenara not edilecek değerde.

Ancak konu, yüksek yargı temsilcilerinin her defasında özenle değindikleri laiklik bahsine gelince durum biraz karışıyor.

Karışıklık aslında Yargıtay Birinci Başkanı Gerçeker'in laikliğe dair söylediklerinden kaynaklanmıyor. Artık kimsenin üstünü örtemeyeceği bir çarpıklık, giderek daha fazla göze batıyor. Bir tarafta rejimin bekçisi sıfatıyla konuşanlar "laikliği tanımlamaya kalkmak" diye bir suç ihdas ettiler.

Öbür tarafta laikliği tarif etmek üzere söze başlayan devlet otoriteleri, farklı ve çoğu zaman birbiriyle çelişen laiklik tanımları yapıyorlar. Tanımlanmayı yasaklayanlar, bir tanım yapamıyorlar. Adeta tanımın karanlıkta kalmasından medet uman bir cehalet ısrarı var.

Gerçeker'in laiklik tanımı geri bir tanım, ama birçok karanlık tanımdan da ileride. "... din, kişilerin özel yaşamı kapsamında vicdanî bir inanç konusudur. Devlet tüm dinî inançlar konusunda tarafsızdır." Din ve vicdan özgürlüğü ile devletin dinler konusundaki nötr durumunu bir araya getiren bu tanım, mantıki sonuçlarına tutarlı bir şekilde götürülse pek fazla sorun çıkmayacak.

Bu tanıma göre laikliği özel hayata tecavüz eden bir "yaşam biçimi" olarak dayatamazsınız. Din kişilerin özel hayatında özgürce var olduğuna göre, bireylerin laik olması mecburiyetinden bahsedemezsiniz. Gerçeker'in hukukun ve dinlerin dayandığı ahlâk konusunda giriştiği kısa tartışma bile, akla dayalı ahlâk sistemini sadece hukuk için zorunlu gördüğünden dolayı doğru.

Öbür taraftan her din özünde bir ahlâk sistemi. Bir dine inanmak, bu ahlâk sistemine bağlanmak anlamına geliyor.

Gerçeker'in, 24. maddeye dayalı laiklik tanımı, Genelkurmay Başkanı'nın 28 Temmuz'da yaptığı konuşmaya üstü kapalı bir gönderme; bu maddeye dair yorumu da "inanca saygı"yı pekiştiriyor. Ancak

Gerçeker'in tutarlılığı şu soru ile sona eriyor: "Laik devletin koyduğu kurallar dinî inançlar ile bağdaşmıyor ise ne olacaktır?"

Soruya başka bir soru ile cevap vermek lâzım. "Bu sorunun cevabı laik hukuku ilgilendirir mi?" Laik hukuk, Gerçeker'in yaptığı gibi dinî hükümleri yorumlamaya girişirse geriye laiklik kalır mı? Çünkü bu sorunun cevabını vermeye girişen bir hukuk düzeni, dinin içeriğine müdahale etmiş olur.

Hukukî sonuç, bir devlet dininin ortaya çıkmasıdır. Fiilî sonuç ise, dinin dışarıdan yapılan bu müdahaleye karşı savunma durumuna geçmesidir.

Bu karanlığın içinden sıyrılmak için bizim Sami Selçuk'un koyduğu çıtaya bakmamız lâzım. Şöyle diyor 2000 yılında yaptığı konuşmada Selçuk: "Çoğulculuk, düşünce ve inançlar karşısında devletin yansızlığını gerektirir.

Devletin bu konuda ne dayatacağı resmi bir görüşü ne de bir dini vardır. Bunlar özgür yurttaşların özgür tercihlerine bırakılmıştır. Böylece çoğunluk, devletin yansızlığını, yansızlık da laikliği gerektirir. Devlet, düşünceler karşısında yansız olursa, düşünce özgürlüğü; dinler karşısında yansız olursa, laiklik sağlanmış olur.

Laik devlet, hiçbir dine karşı değildir. Hiçbir dini kayırıp korumaz; belli bir iyiyi, yaşam biçimini hiç kimseye zorlamaz. Belli bir dünya görüşünü ve/ya da dini resmileştiren bir devlet, bunların dışındakileri önceden mahkum etmiş ve bir noktada bunlara karşı zor kullanması kaçınılmaz hale gelmiş olur.

Böyle bir devlet totaliterdir, tekilcidir; eşitliği çiğnemek, yurttaşları sınıflara bölmek durumundadır. Oysa, demokratik devlette yurttaşlık bir öğretiye ya da dine bağlılığı gerektirmez.

Bu yüzden, laik devlet, halka, özellikle gençliğe belli bir ideoloji aşılamaya (endoctrinement) kalkışamaz; bir devlet dini yaratamaz ve dinsizlik de aşılayamaz."

Laikliğin bir "yaşam biçimi" olduğunu öne sürenlerin, bireylerin laik olmasını zarurî görenlerin kafasındaki laiklik, bu ölçünün neresinde duruyor? Neden bu iddiada bulunanlar, "laik bireylerin yaşam biçimi"ni tanımlayamıyorlar?

MÜMTAZ'ER TÜRKÖNE

TURKIYE DE LAIKLIGI KOYUN COBANI ( OZUR DILEYEREK ) DISINDA KIMSE BILEMEZ! CUNKU ESINE OGLUNUN YEMIN VEYA DIPLOMA TORENINDE BASORTUSU ZORLA CIKARILARAK ELINE VERILMISTIR

LAIKLIK NEDEN SORULAMAZ SORGULANAMAZ?

TEK TIP INSAN INSA ETME PROJESI



--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Bu grubun hiç bir siyasi oluşum ,parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır...
Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş ,Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR.."
*Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.
-----------------------------------------------------------------....
"ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ" Haber Bilgi Paylaşım grubu.
Bu gruba posta göndermek için , mail atın : anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---


0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.