Laiklik nedir, ne değildir...(3)

Sayın xxxxx

Önce bir fıkra

Okuryazar olmayan bir kadın Nasrettin hocaya kötü bir küfi (Küfi eski yazıda bir yazım türü) yazı ile yazılmış okunaksız bir mektup getirerek, onu kendisine okumasını ister. Hoca bakar, bakar okuyamaz ve okuyamıyorum yazı okunaksız diye iade eder.

Bunun üzerine kadın hocaya kavuğunu göstererek, başındaki şu kavuktan utan nasıl okuyamazsın der.

Hoca, başındaki kavuğu el çabukluğu ile çıkarıp kadın'ın başına koyar ve keramet kavukta ise buyur sen oku der.

Sürekli konumuzla hiç ilgisi olmayan çok ayrı bir dalda aldığınız Prof. Dr. unvanınızı belirginleştirmek çabası içinde muhataplarınızın ne dediği ile değil de yaşı ve unvanı ile ilgili bir tartışma alanına geçmeye çalışmanız doğrusu tipik CHP'lilerin ipe sapa gelmez ideolojik ezberleri ile konuşmaya çalışırken içinde boğuldukları çabalarına benzemektedir.

Ama bu durum, onları partileri adına sosyalist enternasyonal toplantısına katılmaktan bile utanır duruma düşürmüştür.

Tartışılan konu ile ilgisi olmayan başka konularda aldığınız unvanlar, sizin sıradan üstelik bilmediği ya da anlamadığı bir konuda sadece ezberleri ile konuşmaya çalışan her hangi bir kişiden farkınızı bırakmıyor ki.

Siz sadece ezberleriniz ile konuşuyor sınırlı ideolojik çevrenizin ve ezberlerinizin oluşturduğu, bu konuda dünyada asla kabul görmesi mümkün olmayan yerel ve yapay oluşturulmuş mantık yapınızla bizler ile giriştiğiniz tartışmada aslında tüm hür dünyanın mantık düzeneğine karşı savaş açarak kendinizi hiç de hoş olmayan bir duruma düşürüyorsunuz.

Bu durum ülkemizin bilim adamı düşünce biçimi açısından iyi bir örnek oluşturmadığı için emin olun bizleri de üzmektedir.

Kral çıplak hikâyesini bilirsiniz sanırım. Bu kimsenin söylemeye cesaret edemediği ama açık ve görünür gerçeği ifade eden kralın çıplak olduğunu söyleyen bir çocuktur. Ama orada bulunan tüm ahalinin ezberlerini geçersiz kılan o iki kelime inkârı mümkün olmayan bir gerçeği ifade eder. Ve oluşturulmuş toplumsal büyüyü anında bozar.

Bu yüzden biz de kim dedi derler. Batıda ise ne dedi derler. Unutmayınız ki Sapkınlıkları yeniden rayına sokmak üzere gönderilen İlahi Kutsal kitaplar ulemaya ve ya ümeraya değil de (Şimdiki dil ile Profesörlere ya da devlet erkânı'na değil de) Çobanlık marangozluk vs. yapan enbiyaya (peygamberlere) inmiştir. Çünkü basireti doğruluğu müphem bilgileri ile örtülmüş beyinleri daha önce ezberler ile programlanmış kişilerin salt gerçeğin aslında çok basit bir çoban bakışı ile görülebildiğini sosyolojik konuların diğer bilim dalları ile karıştırılmayıp ayrı mütalaa edilmesi gerektiğini fark edemezler.

Bu konuda Hz. Ali: İlim bir noktada mündemiçtir(cem olmuş toplanmıştır) onu cahiller çoğaltırlar demektedir.

İnsanların iletişimi ve gerçeğe ulaşması sözlerle ifade edilen doğru manaları ile olur. Buyruk ile ise sadece köleler uysa da uymasa da yöntemi ile yönetilir.

Kim dedi mantığı Şeyhler müritler Laiklik gibi kendi alanları dışındaki kelimeleri bile kendi uyduruk yorumları ile açıklamaya çalışan ya da açıklayamayacaklarını bildikleri için konu ile ilgili ve bu konuda yetkili bilim adamlarının açıklamasını da engelleyen zavallı yargıçların, komutanların egemen olduğu toplumlara aittir.

Bilgelik, anlayış emir komuta dinlemez ve eninde sonunda bir gün mutlaka emir ile her şeyi yapabileceklerini sananları da alay konusu eder.

Bazı örnekler:

1) Eski bir cumhurbaşkanı tarafından uydurulmuş ya da meşhur edilmiş kamusal alan saçmalığını ele alalım.

Kamu=Amme demektir. Amme, umum=genel kelimesinden kaynaklanır.

Bunun anlamı, kamu alanı demek. Kamuya açık yani umuma açık yer demektir.

Örnek 1:Ayni deyimle genelev = eski deyimle umumhane yani herkese açık ev amiyane deyim ya da argo deyim ile içinde hiçbir kayıt ve şarta bağlanmadan seks yapılan ev yani kerhane. Örnek için özür dilerim atalarımız temsilde hata olmaz derlerdi.
Örnek 2: efkârı umumi= kamusal olarak tüm toplumun paylaştığı düşünce.

Şimdi kamu alanına gelirsek,. Kamu alanı istisnasız erkek, kadın, çocuk, akıllı, deli, dinli, dinsiz, laikçi, dinci, komünist, faşist herkesin ama herkesin paylaştığı alanlar demektir ki. Bu da parklar bahçeler, caddeler, yollar, piknik alanları diğer açık alanlar vs. anlamına gelir.

O halde bu kamu alanı tabirini kullanan kerli ferli adamcağızlar bu iki kelime ile ne anlatmak istemektedirler de Türkçe bilmediklerinden anlatamayıp saçmalamaktadırlar. Bilgisizliklerinin pek çok konuda olduğu gibi bu konuda da dışa vurmasına sebep olmakla kalmayıp birde makamlarının unvanlarının arkasına sığınıp bu içine düştükleri çok utandırıcı durumu bir matah gibi göstermeye çalışmaktadırlar. Aslında maksatlarına uygun kelimeler ne olması gerekirdi.

Onu da ben söyleyeyim. Aslında söylemeye çalıştıkları şey Resmi alanlardır. Kamu alanı değil.

Kamu alanı: Kamuya yani herkese açık olan alandır.

Resmi yerler: Alanlar kelimesi burada biraz tuhaf kaçmaktadır ama kullanılmaz değildir. Mesela askeri atış alanları ve diğer kamu tarafından kamuya hizmet edilmesi amacı ile kurulmuş kamuya ait kurumların sadece o kamu kuruluşuna özel olarak ayrılmış eğitim alanları olarak kamu ya kapatılmış alanlarda resmi yerlerdir.

Eskiler galatı meşhur, meşhur olmakla galat olmaktan çıkmaz derlerdi.

Yani yanlış kullanılan sözler, deyimler meşhur olup yaygınlaşmakla doğru olmaz anlamındadır.

Size bir anımı anlatayım. Eski Almanya Cumhurbaşkanlarından Richard Von Weitsaecker CB. Seçilmeden önce Berlin federe devleti eyalet valisi iken eşi ve sekreteri ile birlikte Ülkemize 12 günlük bir resmi ziyarette bulundu.

Dış işleri bakanlığımızın düzenlediği bir Anadolu gezisinde 10 gün kadar kendisi ve eşi ile aynı yerlerde birlikte yemek yiyip aynı otellerde kalmak ve daima yanı başında bulunmak konumunda idim.

Bu vesile ile Kardeşi de filozof ve Almanya da tanınmış bir astrofizikçi olan çok değerli bir düşünür beyefendi ile karşılaşmanın bendeki mutluğunu değerli resmi misafirimiz de benim gibi algılamış olmalı ki benim pozisyonumun seviyesini hiç umursamadan kendisi ve eşi ile aramızda çok yakın bir sohbet ve tartışma ortamı oluşturmuştu.

Bunu şunun için anlatıyorum. Kendisi Almanya da fikirleri ile de çok saygın bir kişi idi. seyahat sırasında gezimiz ile ilgili ve ilgisiz çok derin konularda sohbetlere daldık. Kendisi tarafından sözlerim yalnızca bir defa kınandı.

O da şimdi mahiyetini hatırlamadığım bir konuda konuşuyorduk. Ben bu konuda, geçenlerde uzman bir Profesör. Bir TV. Kanalında bu konuyu şöyle açıkladı diyerek kesinlik ile açıklanmış gibi bir anlam da taşıyan bir cümle kullandım. Ama bu açıklamam muhatabımı tatmin etmemişti.

Bana şimdi bu olmadı Ahmet Bey bu cümle size yakışmadı diye ikaz etti. Ve ilave etti tıpkı Avrupalı bir köylü gibi konuştunuz.

Çünkü benden beklentisi o konuda benim görüşlerimi almaktı. Klasik ezberleri dinlemek değildi. Bende kendi görüşlerim yerine TV deki bir Profesörün görüşünü kesinlik ifade eden bir cümle ile referans göstermiştim. Tıpkı Avrupalı köylüler ve Türkiyeli değişmemekte direnmeye çalışan bazı kendilerine aydın diyen kişiler gibi. Çok utandım.

Sonra Aynı beyefendi Bu seferde CB.ı olarak resmi bir ziyaret için geldiğinde Ankara da Alman Büyükelçiliğinde adına verilen bir kokteyle bende davetli idim. Uzaktan beni görmüş ve yanıma geldi. İki saatlik kokteylin 15 dakika kadarını yalnızca benimle sohbete ayırdı. Alman TV'lerin de canlı yayında spikerler bu kadar uzun konuştuğu kişinin kim olduğu hakkında bir açıklama yapmak zorunda kalmışlar ve benim resmi bir kariyerim olmadığı için eski bir arkadaşı diye takdim etmişler. Bunu sonradan Almanya dan arayan eski Alman tanıdıklarım anlatmıştı.

Bunları kendimi bir yere oturtmak için ya da sizi oturduğunuz unvan koltuğunda rahatsız etmek için anlatmıyorum. Yaşım yetmişi aştı ve imanımı kurtarıp inançlı bir mümin olarak ölmek dışında beklentilerimde, korkularımda olmadığından çevreme yararlı olur diye düşündüğüm için anlatıyorum. Batılı olmaya çalışıp kendi kimliğinide kaybetmek ile kendi kimliği içinde izan için yol birdir deyip doğal olmak ile batılıların değerli kesimleri ile farkı kimliklerimizi koruyarak objektif bakışlarımızla aynılaşacağımızı anlatmaya çalışıyorum. Aksi halde aydınlarımız batının köylüleri düzeyinde kalmaya mahkumdurlar. Bunu Ülkemizde ve Avrupa da her kesimden insanlar ile dostluklar kurup yakından tanışma şansına erişmiş bir şanslı kişi olarak yararlı olur düşüncesi ile söylüyorum.

Belki siz asıl branşınız dışındaki konularda ezberlerinizi tekrar ederken unvanlarınızı değil de tebdil kıyafet ederek sıradan bir kişi olarak yazışırsanız kendinizi daha çok rahat hisseder ve daha da geliştirmek imkanı bulursunuz. Unvanlarınızı konuşturursanız. Sayın Kentel çok değerli bir beyefendi ve düşünür olarak o kibar yazışma üslubu ile kariyerinize rağmen sizinle, sizi incitmeyi, göze alıp derin bir tartışmaya girmek istememiş olabilir.

Ama bazen bir yaramaz çocuk çıkıp kral çıplak diye bağırdığı gibi, bu gruplarda resmi ezberler ile konuşmanın kariyer sahipleri için ülkemizde, nerede kullanılacağı belli olmayan ve gittikçe değer yitiren bir kariyer enflasyonu olduğunu bu yüzden kariyer sahiplerinin bazen kendi alanlarını resmi ezberler yüzünden karıştırdıkları için dünya çapında projeler üretmek yerine siyasal ve sosyal konularda boğulduklarını yeniden ispata çalışmayınız. Sözlerinizde size ait bir görüşe rastlamış değiliz. Klasik ezberleri tekrar etmek için ise kariyere lüzum olmadığı gibi kariyer ile konuşmak hem ezbere yeni bir değer katmaya yetmiyor hem de bana biraz ayıp da oluyor gibi geliyor..Kariyer alanlarınız dışında kariyerinizi konuşturmak yerine bizzat kendiniz konuşursanız ya da sadece kariyer alanınızda ki konularda bizleri bilgilendirecek konuları ele alırsanız hem daha yararlı hem de daha tutarlı olur diye düşünüyorum.

İnanın yakında taşlar yerli yerine oturduğunda bana hak vereceksiniz. O güne kadar siyasal ve sosyolojik konularda sabırla beklemek yada kariyersiz konuşmak daha faydalı olur sanırım.

Sözlerim eğer acı ve incitici gelirse lütfen şu atasözümüzü hatırlayın. Dost acı söyler.

Ama yinede sözlerimde seviyemden kaynaklanan kabalıklarım oldu ise sizden özür diler beni bağışlayacağınızı umarım.

Selam ve Saygılarımla

A.D.Şimşek

Not: aşağıdaki yazınız hakkındaki görüşlerim yine satır aralarında koyu renk ile yazılmıştır.

03.10.2008 tarihinde xxxxxxx yazmış:


Değerli arkadaşlar,

Laiklik konusunda sayın Zeki Kentel'in sorusu üzerine kaleme aldığım küçük bir yazının bu kadar büyük yankı uyandıracağını, şimşekler çekeceğini tahmin etmemiştim. iletimin doğrudan muhatabı olan arkadaşımız bana çok nazik bir ifadeyle ve teşekkürle son olarak şu iletiyi göndermişti:
Saygımın en yuksek derecesine layik bir bilim adamına,
Degerli zamanınızı bana yanıt vermek icin ayırmanız karsısında duydugum memnuniyeti satırlara dokmem kolay degil
Goruslerinizi iyice icime sindirmem gerektigini kabul ediyorum
Sevgili Hocam cok tesekkur ediyorum
IDRAK ETTIGIMIZ BAYRAMIN SIZLERE SAGLIK ICINDE TUM MUTLULUKLAR VE BASARILARA ULASMANIZA VESILE OLMASINI DILIYORUM. SEVGI VE SAYGILARIMLA

ZEKI KENTEL
Sayın Zeki kentel kendisine verdiğim yanıttan ikna olmuş, iletişimi kibarca noktalamıştır. Ancak bu yazının, ortadaki fili tuttukları tarafından ve işlerine geldiği şekilde yorumlamak, "bende birşeyler biliyorum, ey millet bu da kim oluyor, onu değil beni dinleyin" psikolojisiyle, hareket eden bazı "gözlemciler"de uzun duygu boşalımlarına neden olduğunu görüyor ve bunu çok doğal karşılıyorum.
Yukarıdaki cümleniz maalesef çok yanlış ve sizin adınıza esefle karşılanacak kadar ayıplı bir cümledir. Hayatta belki sizin tarifinize uygun kişilerde vardır, o tarife yakın duruyor olmalısınızki anlamakta güçlük çektiğiniz kişilere bakarken kendinizdeki eksikleri muhataplarınızın aynasında görüyorsunuz..

Doğuştan kör olan birisine onun kör olduğunu kanıtlamak zordur. Böyle birisine ıslak-kuru, sıcak-soğuk, sert-yumuşak, acı-tatlı farklarını anlatabilirsiniz, fakat kırmızı ile mavinin farkını anlatamazsınız. Çünkü bu kavramı algılamak onun doğasında yoktur. üstelik sizi böyle bir şey söylediğinizde aptal ve gülünç bulur. Aslında , yaşını-tahsilini-meslek ve uzmanlık alanını bilmediğim kimselerle bir polemiğe girmek istemem. Fakat bu yazıları takip eden gençlerimizin aydınlanmasına yardımcı olmak bakımından bu sataşmalara, son defaya mahsus olmak üzere, bir yanıt vermeye kendimi mecbur hissettim. olabildiğince açık bir TÜRKÇE ile anlatmaya çalışacağım:

Yukarıdaki paragraf size geçen yazılarımda benin sözünü ettiğim renk körlüğü ile ilgili kelimelerimden değiştirilerek irtihal demiyeyim ama en azından iktibas edilmiş cümlelerden oluşmaktadır. Merak etmeyin irtihal davası için mahkemeye gidecek halim yok. Allah herşeyi bilen olarak bizlere yeter. Üstelik bende varım iddialarını taşıma yaşı çoktan geçmiş ve neyi bilip neyi bilmediğini ve bildiğim bir şey varsa hiç bir şeyi kemali ile bilmediğimizdir sözünü kendisine kural edinmiş ve devamlı öğrenmeye, çalışmaya devam eden yetmişini aşmış bir kişi için hiçde uygun değildir diye düşünüyorum.

1. Ben hiçbir zaman "doğruları" söylemek iddiasında olmadım. Doğrular-yanlışlar mutlak değil eski deyimiyle izafidir. Zaman, mekan ve değişik kültürel ortamlara göre değişir. Aynı şekilde iyi-kötü, güzel-çirkin kavramları da değişken kavramlardır. Bilimde geçerli kavram, erişilmek istenen "gerçeklik"tir. olabildiğince eriştiğimiz algılayabildiğimiz ve bilimsel teminat altına alınmış "Gerçekler"i anlatmaya, anlaşılır kılmaya çalışıyoruz o kadar. ve bunun çok zor olduğunun da farkındayım. Aslında anlaşılmak ve kabul edilmek beklentim de yok. anlaşılırsam ne ala , anlaşılmazsam da genellikle başarısızlık nedenini kendimde ararım. Bunun için de özellikle inanç alanına giren konularda konuşmamaya özen gösteririm. Bu tip tartışmaların en baştan çıkmaz sokakta olduğunu bilirim.

Yukarıdaki paragrafın girişinde benim mantık lokaldır sözümü dolaylı olarak sizde kabul etmiş oldunuz. Doğrularda yanlışlarda izafidir şeklinde herşeyi kapsayan bir iddia ise oldukça abartılıdır. Mesela matematikte geçerli olmadığı gibi geçerli olamayacağı alanlarda vardır.

2. Ben insanların inançları konusunda değil, toplumsal ortak yaşam alanında, kuralların nasıl olması gerektiği konusunda fikrimi söyledim. örneğin "farklı inançlardan insanlar arasındaki hukuksal bir meselenin çözümünde hakem kim olmalıdır? Her iki taraf kendi inanç sistemindeki kuralların geçerliğini öne sürerse, davayı kaba kuvvete başvurmadan nasıl çözersiniz? " şeklinde somut soruların yanıtlarını aramak belli bir inanç sisteminin eleştirilmesi değildir.

Eğer öyle olsa idi mesele yoktu. Siz cari olan (yürürlükte olan) meşru olandır demiş oldunuz. Bu düşünen bir insan için çok yanlış bir görüştür. Bizden bir örnek ise Padişahlıktan Cumhuriyete geçenlerin başkaldırılarını ağır bir şekilde suçlayıp gayri meşru kılacak bir iddia olur. Somut soruların somut cevapları olacağı şeklindeki yaklaşımınız ise siyah beyaz bir iç dünyasında yaşadığınız ve hayata da olaylarada bu yüzden yanlış bir açıdan baktığınızın delili olabilir. Meselenin çözümünde ise akıl ve konu ile ilgili bilim dallarının araştırmaları ile insanları iç güdüleri ile inceleyen bazı bilim dalları yararlı olabilir. Ancak bu ortaçağ papazları gibi beyinlerine ideolojik dogmalardan kilit vularak mankurt'a dönüştürülmüş, ilgisiz alanlardaki kişilerin kariyerleri arkasına sığınarakezber dayatmaları ile kesinlikle mümkün olamayacağını ise kerkes bilir.

.
3.Bir insanın söylemediği bir şeyi söylemiş gibi göstermek ahlaki bir yaklaşım değildir. Ben bir sınıf örneğini verdim. buradan
kız-erkek tuvaletlerinin de ortak olması gerektiği gibi bir sonuç çıkarmak gerçekten çok garip bir mantık ürünüdür. Bu mantıkta olanlarla neden polemiğe girmediğimin nedeni budur.

Şuanda mantıklı gibi duran bu sözleriniz bizlerin orta ve lise öğrenimi yıllarımızda kız orta ve lisleri ile erkek orta ve liseleri olduğu zamanlarda karışık okutulmaları gerektiğini seslendirenlerin garip karşılandığı gibi karşılanmışsa bunda şaşılacak bir şey yoktur. Ancak insan söylediği sözlerin nereye varacağını hesap etmeden konuşursa sonunda söylemediğini zannettiği şeyleride aslında aynı sözlerin içinde söylemiş olduğunu fark etmeye bilir ve kendisine hatırlatanlara karşıda yakalanmış olmanın öfkesi ile kızabilir.

4.Ben hiç bir zaman din ve bilim çatışır demedim.. Din ve bilimin çok ayrı, farklı şeyler olduğunu söyledim. somut farklılıklarını ortaya koydum. Bilim adamları asla çatışmadan falan bahsetmezler ama, Bilime karşı kompleksleri olanlar bu "çatışma" deyimini pek sık söylerler. Okullarımızda mantık derslerinin kaldırılışının sonucunda böyle sıkıntılar doğuyor işte. Türkçe semantik konusuna da okullarda önem verilmiyor. Bir mantık yapısı düşünün ki "farklı" şeyleri "zıt" şeyler olarak algılıyor. o zaman konuşmanın anlamı kalmıyor. Siyah ve beyaz farklı renklerdir.. ama bunlara zıt şeyler denemez. [maalesef, beyazın tersi, yada zıddı nedir? diye sorduğunuzda alacağınız yanıt genelde siyah olur.oysa yanıt "beyaz olmayan"dır..]
Daha güzel ve mantıklı cümleler kurmaya başlamanıza sevindim ama Bilime karşı kompleksleri olanlar bu .gibi polisin, savcının, yargıçın da sade kendiniz olduğu hükümler vermeseniz daha yararlı olurdu. Size mecelle örneği vermiştim. hala geçerli olan kural şudur. Sakıta söz isnat edilemez. Ben burada bilime hayranlık dışında duygular ile bakan kimseyi tartışmamıza müdahil olmuş olarak görmedim. İnsan alışkanlıkları ve ezberlerine uymayan baş edemediği sorunlar karşısından sığınacak bir merci arar sizde ya kariyerinizin yada bilimin saygınlığına sığınıyor ve saklanmaya çalışırkende asıl bilimsel düşüncenin, karşıtlarınız tarafından dile getirildiğini fark edemiyorsunuz. Bilim ile din konusunu size biraz açayım. Bilim duygusallıklardan uzak salt akıl ile ele alınması gereken bir konu olduğundan aklın vücuttaki makamıda baş (beyin) olduğundan bilim duygusallıklardan bazı bilim dalları dışında ayrı tutulan bir disiplindir. Din ise akıl ile izahı yapılamayan duydular dünyasına hitap eden ve beyni bir kompütür, aklıda sekreter olarak kullanan ruh yada psikolojik yönümüzle ilgilidir makamıda göğüs kafesi içinde olduğundan kalp denilmiştir. Bunların ayrıştıkları ve birleştikleri yerleri izah etmem için çok uzun bir tez yazmam gerekir ki buna da kariyerimi sorgulayarak dünya dönüyor diyeni idam eden ortacağ rahipliğine benzeyen bu günkü dogmaların mankurtları izin vermez. En iyisi biz sözü havaya söyleyelim. Allah onu nasibi olana indirir nasılsa..

5. Ne garip, doğa bilimlerinin önem ve önceliğini söylemek "pozitivist bir dine inanmak" şeklinde algılanıyor. Bu tabii bu bilimlerin nasıl işlediğini bilmemekten kaynaklanıyor. Öncelikle şunu söyleyeyim, Bilim icat edilmez. İnsan beyninin olması yeterlidir. hiç bir bilim adamı bilimi tanrı yada peygamber yerine koymaz. Sayın A.D.Şimşek' verdiğim yanıt dikkatle okunursa bilimle din arasındaki bariz farkı anlatıyorum. bilim adamları, bilime "inanmazlar".. bilimde bilmek yada bilmemek sözkonusudur. bilime iman edilmez. bilimde şühe vardır. körükörüne inanç vardır. Oysa Dinde iman esastır. şüphenin yeri yoktur.inanmak yada inanmamak sözkonusudur. akıl yürüterek bir takım çelişkiler görürseniz, dinden değil kendi aklınızdan şüphe edeceksiniz. Halbu ki doğa bilimlerinde "acaba?" önemli bir yer tutar. deney-gözlem ve akıl yürütmeyle elde edilen gerçekleri betimleyen teoriler sağlıklı öngörülerle çelişkisiz olduğunu kanıtlayana kadar bilimin malı olmazlar. Bakınız, bilimde küçük bir "acaba" nın yanıtını bulmak için CERN de yüzyılın deneyi denen muazzam bir çalışma yapılıyor. Higgs bozonu dediğimiz parçacık gerçekten varmı?, zayıf ve güçlü kuvvetleri birleştiren kozmolojik sabitin başlangıç değeri neydi? gibi sorulara yanıt aranıyor.Hiç kimse körlemesine bir takım teorilere inanmıyor,iman etmiyor. Bilimi bir başka din şeklinde algılamak için özel bir eğitimden geçmek gerek.
6. Değerli arkadaşlar, Bu kadar uzun bir açıklamadan sonra, yinede birşeyler anlatamamış olmak ihtimalini çok yüksek tutuyorum. "Gerçekleri bilimsel kitaplardan mı yoksa dini kitaplardan mı öğreniriz?" şeklindeki bir anket sorusuna bu ülkedeki insanların yüzde 70 inin "dini kitaplardan" yanıtını verdiklerini de biliyorum. Herşeye rağmen, meraklı arkadaşların bilime ilişkin olası sorularına zamanımın elverdiği ölçüde memnuniyetle yanıt vermeye hazırım..yeterki içtenlikli ve iyi niyetli olsunlar. saygılarımla
xxxxxxx

Sayın xxxxx benim bir sözümü yanlış yorumlayıp beni bilimsel düşünce ile ters düşen bir yere oturtmaya çalışıyorsunuz. Hayır ben bilimsel makaleleri zevkle okuyan meraklı bir insanım. Cerndeki araştırma beni pek çok bilim adamından çok daha fazla heyecanlandırmakta ve sonuçlarını merakla beklemekteyim. Yeni buluşlar ve keşifler beni daima heyecanlandırır. Bu gün normal sayılan bazı bilimsel buluşların daha önce Mukaddes kitaplarda geçmiş olmasıda beni rahatsız etmez. Mesela And olsun güneşe ve ondan ışığını alan ay'a veya yıldızların yerlerine and olsunki gibi ayetlerin bugün bilimsel olarak ay'ın ışığını güneşten aldığının ispatlanmasıda yıldızların kendilerine değilde belkide miyonlarca sene önceki yerlerine bakıyor olduğumuzu anlamış olmamızda. Yörüngeler ile ilgili ayetlerde, Bilim dünyasınıda rahatsız etmez ve gerçek bilim adamları daha başka neler ve hangi işaretler var diye mukaddes kitaplardada araştırma yapmaktan çekinmezler. Bizim burada dile getirdiğimiz ülşkemizin içine sıkıştığı ideolojik ortamın hocayıda bilim admınıda dogmalara hapis ettiği ve özgür tartışma ortamı yerine çok bilmiş bir de kimseyi beğenmeyen okumuş cahillerin de üretilmiş olmasıdır. Yoksa zaten Bilim dünyasında her şey sorgulanır ve sorgulama ortamı olmayan yerlerdeki şucu yada bucu diye adlandırılan sözde bilim adamları. Kainata idolleri ve pagan ideallerinin sınırları arasında sıkışıp hiç bir şey göremeden bakarlar gördüklerinide sanki herkesin gördüğü şeyler değilmiş gibi kariyerleri ile kutsamaya kalkarlar.
A.D.Şimşek

--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Bu grubun hiç bir siyasi oluşum ,parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır...
Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş ,Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR.."

*Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.
-----------------------------------------------------------------....
"ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ" Haber Bilgi Paylaşım grubu.
Bu gruba posta göndermek için , mail atın : anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.