Türk siyasetinde Denız Baykal sayesinde tehlikeli bir çatlak daha oluştu. Haberi ekranlardan izlerken, gözlerime inanamadım. Hele Deniz Baykal'ın o kara çarşafa "altıok'lu rozeti takışını gördüğüm anda beynimden vurulmuşa döndüm.
Bir an o altıokun temsil ettiği ilkeler geldi aklıma. Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Halkçılık, Devletçilik, laiklik, İnkılâpçılık. Peki o kara çarşaflar bu ilkelerin neresinde yer alıyor acaba?
Bu ilkeleri daha iyi anlaşılması için Atatürk'ün kendi sözleriyle anlatmak istiyorum.
Cumhuriyet, Atatürk 1924 yılında "Türk milletinin karakterine ve adetlerine en uygun idare cumhuriyet idaresidir "demiştir. Bu arada cumhuriyet demokratik bir rejim değildir diyenler içinde ufak bir hatırlatma yapmak istiyorum. Cumhuriyetin ilanından 10 sene sonra Atatürk olgunlaşmaya başlayan Cumhuriyet rejmi için, "Cumhuriyet rejmi demek, demokrasi sistemiyle devlet şekli demektir" diyerek cumhuriyetin demokratik bir rejim olduğunu da belirtmiştir.
Atatürk burada adetlerimize uygun bir rejim derken, Türk örf ve adetlerinden bahsediyordu. Arap milletinin örf ve adetleri değildi bu.
Milliyetçilik, Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türk halkına Türk Milleti denir (1930)
Diyarbakırlı, Vanlı, Erzurumlu, Trakyalı her bir soyun evlatları ve aynı cevherin damarlarıdır (1923).
Biz doğrudan doğruya milliyetperveriz ve Türk milliyetçisiyiz. Cumhuriyetimizin dayanağı Türk toplumudur. Bu toplumun fertleri ne kadar Türk kültürü ile dolu olursa, o topluma dayanan Cumhuriyet de, o kadar kuvvetli olur(1923
Bu ilkede de Türk Kültürü ön plana çıkarılmıştır. Arap kültürü ya da bir başka kültürden söz edilmemektedir.
Halkçılık, İç siyasetimizde ilkemiz olan halkçılık, yani milletin bizzat kendi geleceğine sahip olması esası Anayasamız ile tespit edilmiştir.(1921)
Halkçılık, toplum düzenini çalışmaya, hukuka dayandırmak isteyen bir toplum istemidir.(1921)
Türkiye Cumhuriyeti halkını ayrı ayrı sınıflardan oluşmuş değil, fakat kişisel ve sosyal hayat için işbölümü itibariyle çeşitli mesleklere ayrılmış bir toplum olarak görmek, esas prensiplerimizdendir.(1923)
Burada da üreten geliştiren çağdaş kendi kendine yetebilen bir toplumdan söz edilmektedir. Şeyhlerin, emirlerin, ağaların, aşiretlerin emrinde kulluk eden bir toplumdan söz edilmemektedir.
Laiklik, yalnız din ve dünya işlerinin ayrılması demek değildir. Bütün yurttaşların vicdan, ibadet ve din hürriyeti demektir.(1930)
Laiklik, asla dinsizlik olmadığı gibi, sahte dindarlık ve büyücülükle mücadele kapısını açtığı için, gerçek dindarlığın gelişmesi imkanını temin etmiştir.(1930)
Din bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanının emrine uymakta serbesttir. Biz dine saygı gösteririz. Düşünüşe ve düşünceye karşı değiliz. Biz sadece din işlerini, millet ve devlet işleriyle karıştırmamaya çalışıyor, kasıt ve fiile dayanan tutucu hareketlerden sakınıyoruz.(1926)
Evet burada da dinimize verilen değeri görmemiz mümkündür. Kendini Türk görenlerin Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının Türk örf ve adetleriyle harmanlanarak dinini yaşaması gerektiği belirtilmektedir. Her seferinde vurgulamak ihtiyacı hissettiğim gibi Arap örf ve adetlerini vicadani sorumluk olarak görmememiz gerektiği de anlaşılmalıdır bu sözlerden.
Devletçilik, Prensip olarak, devlet ferdin yerine geçmemelidir. Fakat ferdin gelişmesi için genel şartları göz önünde bulundurmalıdır.(1930)
Devletçiliğin bizce anlamı şudur: Kişilerin özel teşebbüslerini ve şahsi faaliyetlerini esas tutmak, fakat büyük bir milletin ve geniş bir memleketin ihtiyaçlarını ve çok şeylerin yapılmadığını göz önünde tutarak, memleket ekonomisini devletin eline almak. (1936)
Kesin zaruret olmadıkça, piyasalara karışılmaz, bununla beraber, hiç bir piyasa da başıboş değildir.(1937)
Devrimcilik, Yaptığımız ve yapmakta olduğumuz inkılapların gayesi, Türkiye Cumhuriyeti halkını tamamen çağdaş ve bütün anlam ve görünüşüyle uygar bir toplum haline ulaştırmaktır.(1925)
Biz büyük bir inkılap yaptık. Memleketi bir çağdan alıp yeni bir çağa götürdük,(1925)
Evet altıokun ifade ettikleri özetle bunlar ve Büyük Atatürk memleketi bir çağdan alıp bir çağa götürürken de kadınlarımıza kılık kıyafetinde modrenliği getirmiş, toplumda bir birey olmalarını sağlayacak seçme ve seçilme hakkını da vermiştir. Erkeğinin yanında üretime katkı koyacak bir güç haline gelmesini bu ilkeler sayesinde kazandı kadınımız.
Gelelim CHP içindeki çarşaflı kadınlarımıza! İlk önce şunu belirteyim ki o çarşaflı bayanlarımızı hor görmüyorum. Onları hala o kara çarşafa mahkum eden zihniyetlerin Cumhuriyet içinde gelişmesine izin veren yönetimlere kızıyorum. Şimdi de bu manzarayı CHP'nin içine taşıyan Deniz Baykal'a kızmaktayım. Madem Atatürk'ün ilke ve devrimlerine uymuyor, o zaman parti bayrağında ki 6 oku da değiştirsin. Artık o oklar hedefinden çıkarılmıştır. En iyisi o oklar yerinde kalsın ama Deniz Baykal madem ki AKP ile aynı kulvarda koşmaya karar verdi kendisine yeni bir bayrakla, yeni bir parti bulsun. CHP'yi rahat bıraksın.
20/11/2008
--
http://www.aylaberkin.com/
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.