Toplumsal Sarsıntı!

Toplumlar adalet ve insan haklarının kaideleşmesi, insan onurunun ezilmediği şartlar oluşursa ayaktadır, dinamiktir.

Kurulu düzenler toplumun refahı, huzuru, istiklali, dayanışması, bağımsızlığını muhafaza, hakkı koruma, adaletin tesisi ve haksızlıkların bertaraf edilmesiyle yaşar. ‘Eşit Vatandaş’ olmak ezilmemek ve sınıf ayrıcalığının olmamasıdır. ‘Eşit Vatandaş’ toplumun bütün alanlarında inançlarını özgür ve demokratik sisteme ait değerlerin ışığında yaşar. Kimseye ‘:İnançlarını yaşamak istiyorsan Suudi Arabistan’a git!’ diyemezsiniz. Eğitim ve öğrenim hakkını talep eden gençlerimizi farklı düşünüyor ve inanıyorlarsa Üniversite kapılarına özel güvenlikler koyarak dışarı kovalayamazsınız. Bu hakkı size kim verdi? Ezerek İnciterek, ağlatarak, işkence yaparak geleceği göremezsiniz. O gelecek geldiği an sizler yaptıklarınızı savunamazsınız.

Hak ve inançların yaşatılması uğruna yaşamlarını yasaklar dâhilinde geçirenlerin kaybettiği yıllar vardır.



Kayıp yıllar mahvoluştur.

Haklarını savunanlar mahvolmaz.

Ellerinde zincir ve kelepçeyle gezen gardiyancı zihniyet kaybeder.


Kamplaşmalar ve bölünmeler toplumun yararına gelişmeler değildir.

Bu tür oyunları üretenler istifade eder.

AB icazetli demokrasi olmaz.

AB raporlu tavsiyelerle değişecekseniz anlamı kalmaz.

İnsan eksenli, toplumun geleceğinin aydınlatılması yönünde hak ve hakikatlerle buluşarak dayanışma ve hakça paylaşım, hakça özgürlük sağlanır.

ABD eksenli 1946 değişimleri bu topluma ne kazandırdı?

Sadece isim değişti.

Oyuncular eski kadronun devamı olarak ‘Tel Örgülü’,’Ağızları Bandajlı’ demokrasi sloganlarıyla bir darbelik şamarla yerle bir oldular.

Hayat değişmemişti.

Figüran değişiklikleriyle geçmişin karanlıklarından sıyrılamazsınız.

1 asırdır Meşrutiyet ve toplumsal değişim adına hikâye okuyarak yerinizde saydığınızın farkında bile değilsiniz.

‘Padişahım Çok Yaşa’ kafasıyla ezildiğinizin farkına vardığınızda soluğu prangalı zindanlarda alırsınız.

1950 yılını milat olarak kabul edenler 60 senedir topluma ne kazandırdı?

Dışa bağımlı bir ülke?

Musluğu kapatsalar kredi yok.

Vanaların şalterini indirseler karanlıkta kalacak ve doğal gazınız olmayacak!

Çalışanların ne kadar ücret alacağı konusunda belirleyenler kredi veren ve takvim ayarlayanlar olacak.

Sermaye baronları ellerindeki kuvvetle medya sektöründe tavsiyeden ötelere adım atarak şartlarını, direktiflerini gazetelerinde ilanlarla tam sayfa boy gösterecek.

Ortalıkta ‘Kalemli Aydın’ olarak dolaşanlar tarihsel gerçekleri çarpıtan, göbekten ve dimağdan bağlı oldukları Paris-Brüksel-Washington-Erivan lobilerinin tetiklemesiyle bildiriler yayınlayarak yaşadıkları ülke insanının geçmişini soykırım yapmakla suçlayacak ve çetelerden özür dileme kampanyaları açarak efendilerine minnettarlık gösterilerine kalkacak.

Birileri yem, birileri yeme çullanan, birileri de fotoğraf çekerek avcılıklarını lanse edecek.

Ülkenin resmi TV kanallarında ‘Ermenilerden Özür Dileyen’ gazeteci etiketli Cengiz Çandar tiplemesi her hafta dimağ yıkayarak, demokrasi yaftası arkasında toplumsal yapıyı tahrik edecek.

Fener Patriği konumunu unutarak ‘Ekümeniklik’ sofrası kurmanın hamlesiyle adım atar ve Papa ziyaretiyle ayinler ifa ederken Şişli Belediye Başkanı ve RAM markalı işadamı Rahmi ‘Güvercin Uçurtarak’ kontluk sergileyip barış martavalını okuyacaklar.

Hangi barış?

Bir avuçluk egemenin saltanatını koruyacak barış mı?

Demokrasi masallarıyla kimleri ablukalara alacaklar?

Sandık yoluna koşanları tılsımlayan demokrasi!


Meşrutiyet ilan edenlerin kıblesi Paris ve Londra idi!

1946 demokrasi hikâyesi okuyanların talimat aldıkları yenidünya düzeni safında yer aldıkları kıble Beyazsaray idi.

Süt tozu ve okullarda kurabiyeli yerli malı haftaları düzenleyerek millilik olmuyor.

Süt tozu Marshall patentliydi.

Devrim isimli otomobil üretmenize bile izin vermediler.

Şimdi Eskişehir’de müze de sergileniyorlar.

Milli Mühendisinize bile değer vermeyerek ‘Yerli Malı Haftaları’ düzenlemek hangi akla hizmet?

‘Demir Leydi’ unvanı verdiğiniz Tansu ve Karayalçın dönemi ‘Gümrük Birliği İmzası’ atarak ülkemizi milyarlarca dolar zarar ve kırmızıçizgilere mahkûm etmedi mi?

Duvarlar yıkıldı.

Berlin duvarından ve Kremlin ablukasında sıyrılan ülkecikler hızla AB şemsiyesi altına girerken 1963 sözleşmeleriyle söylem geliştirdiniz ve hala AB kapısı önünde ‘Başvuru Formuyla’ beklemedesiniz!

Olmayacak duaya hep beraber inandınız!

AB müfettişleri ülkemizin muhalefet partilerine nota vermeye kalkıyor.

Böylesi bir şartı hangi cüretle alabiliyorlar?

Zambiya veya Haiti’de misiniz?

Dünyanın en komik olayları her sene sonu ekranlara yansıtılır.

Toplumsal uzlaşma ve dayanışma şartlarını aşmış, ekonomik refah ve sosyal güvenliğini tüm katmanlara eşit düzeyde sunmuş olan ülkeler için yaşamın bazı sınırları ve baskıları arasında sıkıştırılmış toplumlarda yaşanan insan hakları ihlalleri tuhaf karşılanır.

Yasaklamalarla övünenler komik suretleriyle yansıtılır.


İstediğiniz kadar zorlanın.

Zorlandıkça belirlediğiniz sınırların sizi aştığını göreceksiniz.

1940 senelerinin kıyafeti bu şablona uymuyor.

Gelişen toplum dar elbiselere sığmıyor.

Farklı tavırlara bakarak umursamaz kalamazsınız.

Umursamazlığınıza devam ederseniz anafora kapılırsınız.

İnsanlar hür şartlarda konuşmak, taleplerini demokratik şartlarda ortaya koyarak gündeme getiriyorsa öfkelenmeyin.

İnsanları darbe koşullarında susturmaya çalıştınız.

Yasaklamalarla mahallelere bile yeni isimler koydunuz.

Her gittiğiniz yerde tayin ettiğiniz okul Müdürleri öğrencileri toplayarak miting alanlarına getirildi.

Sizi alkışladılar.

Gittiğiniz zaman alkış sesi duyamaz oldunuz.

Zorlamalarla sadece kendinizi aldattınız.

Millet iradesi size yabancıydı.

Milleti koyun, kendinizi çoban zannettiniz.

Gerçekler öyle değildi.

Olamazdı zaten!

Olmadı da!

Millet ‘:Halep oradaysa Arşın burada!’ dediği zaman kızmayınız!

Postmodern darbelerle ve Şubat ayazlarıyla tasfiye ettikleriniz hayatta!

Dünlere acıyla bakıyorlar!

Bu millete acı çektirerek yarınları inşa etmeniz zor.

Fukaralaştırdığınız toplum gerçekleri sizden iyi görüyor.

2008 dünyası farklı!

İcazetli demokrasi yaşama tat vermez.

Acılar yaşanır.

Yaşanan acılar unutulmaz.

Gazetelere zahmet olmazsa bakın!

Başka ülkelerde diplomalarını inançlarının gereği giyinerek alan talebelere bir bakın.

Siz başarılı öğrencilerinin mezuniyet törenlerinde başında başörtüsü varsa diplomasını almasına bile tahammül gösteremediniz.

Bu demokrasi değil.

Saddam ve Esat Suriye’sinin coğrafyamızdaki esintisi!

Her devreye yeniden bakmalısınız.

1940 senelerinin CHP zihniyeti bile bugünlerde kendisini sorguluyor.

Sokaklarda gezen vatandaşlara farklı argümanlar sunmaya çalışıyor.

İnsanların tesettürüne müdahale ederek bir yere gidemediklerini itiraf ediyorlar.

Ortak yaşam alanlarında insanlara müdahaleyle bir yere varamadınız.

Kamplaşan bir ülke kimseye yarar getirmedi ve getirmeyecek.

Son günlerdeki tartışmalara bir bakın!

Gelinen nokta vahimdir.

367 krizleri, 411 imzalı yasal değişikliğin iptali toplumda bölünmeler meydana getirdi.

Halâ seçmen kütüklerindeki vahim hatalar tartışılıyor.

2007 seçimlerinde ortada gözükmeyen 6 milyon yeni seçmen 1 senede ortaya çıkıverdi.

Akla ters!

Mantıkla izahı mümkün değil!

Her gün haber programlarında ekrana gelen ve bir hane de 40 seçmenin varlığının ortaya konulması endişeli süreçtir.

Ölüler ve kaçak PKK eşkıyaları bile seçmen kayıtlarında!

Yeni yapılan sitelerde ikametsiz evler ve villalarda seçmenler gözüküyor.

Çelişkili ve tartışmalı seçimlerle nereye gidilir?

Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi parlamento çatısı altına gelmekten imtina eden seçilmiş CHP vekillerinin kısa zamanda çark edişlerine ne demeli?

Resepsiyonlara koşmadılar mı?

Bunun da ötesinde alt kimlik tartışmaları kime ne kazandıracak?

36 etnik kimlik üreterek meydanlara koşanlar, bu tavırlarıyla zarar görmediler mi?

Sokaklarında Türk Bayrağının taşlanmasına ses çıkarmayanlar, İmralı’da mahkûm bir katil için sayın ifadeleri kullananlara gözlerini kapatanlar, parlamento çatısı altında PKK çetesinin hükümlüsü Şemdin Sakık’ın kardeşi Sırrı Sakık’ın saldırganca bir hareketle bir milletvekiline yumruk atmasını görmeyenlerin hali içler acısı değil mi?

Her kesimin taleplerine hoşgörüyle baktıklarını dile getiren efendiler!

Bir de başörtülü ve mağdur halde eğitim hakkı talep eden milyonlarca vatandaşın talebine ne zaman hoşgörüyle bakacaksınız?

Birde bakın ve görelim!

Havanda su döven demokrasi sıkışır.

Sıkışınca ‘geçmişte şunları da yapsaydık’ nedametlerini dinlemek istemiyoruz!

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.